01 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Boratav’ın gözünden Emperyalizm, sosyalizm ve Türkiye Emperyalizm, Sosyalizm ve Türkiye, Korkut Boratav’ın 1973 ile 2009 yılları arasındaki çeşitli ürünlerinden oluşan bir derleme. Boratav, bu çalışmalarını yeniden basıma hazırlarken, özgün kaynaklarda yer alan teknik ayrıntıların bir kısmını çıkarmış; okura yardımcı olacak açıklayıcı notlar eklemiş. Ë Oktar TÜREL (*) orkut Boratav’ın kitabının birinci bölümünde yer alan on bir yazıdan ilk dördü, “emperyalizm ideolojisi”nin eleştirisine odaklanıyor; sömürü, değer aktarımı, bağımlılık üzerine inşa edilmiş kapitalist düzenin karşılıklı bağımlılık ima eden küreselleşme gibi terim ve sözcüklerle yorumlanmasındaki aykırılık vurgulanıyor. Böyle bir başlangıcı izleyen iki yazısında Boratav, uluslararası planda değer aktarımını hammadde (başlıca tarımsal ürünler) ticaretindeki piyasa yapıları ve meta zincirleri bağlamında inceliyor. Birinci bölümdeki diğer metinler ise dünya ekonomisinin farklı öğelerini betimliyor: “Sistem”de rekabet gücünün belirleyicileri; “merkez” ve “çevre” arasındaki kaynak akımlarının geçirdiği nitelik ve nicelik değişimi; dünya ekonomisinin son iki ortadönemli çevrimi (198997, 19982007) ve GOÜ’deki yapısal uyum politikalarının özlü bir bilançosu. Boratav’a göre sınıf mücadelesini ulusdevletler düzleminde sürdürebilmek, emekçi sınıflar için daha kolay; çokuluslu şirketlerin ve finans sermayesinin ulusdevletleri “fethetme” ve yerel sermaye gruplarını “teslim alma” çabaları, bu bağlamda daha iyi anlaşılabilir. sayılmalı. Özellikle 1993 tarihli “Türkiye’de Devlet, Sınıflar ve Bürokrasi”, siyasal gündemde hâlâ yer alan bazı tartışma konularına getirdiği açıksözlü ve berrak yorumlarla kayda değer. Bölümün son iki çalışması ise Marksist değer kuramının (olası veya varsayımsal) sorunları ile ilgili. Üçüncü bölüm, iki alt bölümden kurulu. Bunlardan ilki, “reel sosyalizm” deneyiminin bir bilançosunu ve sosyalizmin geleceği üzerine spekülasyonları içeren yazılardan oluşuyor. Günümüzdeki tartışmalarda reel sosyalist deneyimin siyasal öğeleri ön plana çıkıyor, ekonomide kaynak tahsisi ve bölüşüm sorunsalları ikinci planda kalıyor. Kapitalist bir ekonomidekinden farklı olarak, sosyalist bir ekonomi gerçek ve sosyalizme özgü “yakıştırma” piyasaları kullanma, böylece kaynak tahsisini bölüşüm sorunlarından bağımsız düzenleme imkânına sahip. Ancak reel sosyalizm, bu imkânı başarı ile kullanamadı. Sovyetler Birliği’nde 1950’lerin ortalarında, Doğu Avrupa’da ise 1960’larda başlayan “reformlar”, sosyalist planlamanın aksayan yönlerini düzeltmenin ötesine taşmış, “ekonomik artık”ın asli başarı göstergesi ve işletme özendiricisi olma özellikleri birbirine karıştırılmış. Dahası, 1960’lı yıllar öncesinde ücret farklılaşmasının azalması, yersiz bir eşitlikçilik olarak yorumlanmaya başlanıyor. Kapitalizmin yeni bunalım evresinde sosyalist alternatiflerin er ya da geç çağdaş toplumların siyasal gündemine taşınacağı hatırlandığında, “reel sosyalist” sistemin çözülüşüne katkıda bulunan bu başarısızlıklardan çıkarılacak dersler var. Türkiye’nin önündeki çeşitli siyasal ve iktisadi alternatifleri emekçi sınıfların çıkarları açısından tartışmayı amaçlayan ikinci altbölümde Boratav, “geçmişe dönüşü savunarak ileriye gitmek” deyimiyle özetlediği bir siyasal tutumu öneriyor. Keynesgil “Altın Çağ”daki “düzenleme” biçimi, çevre ekonomilerinde bölüşüm sürecinin “serbest” piyasalarca değil, “sosyal devlet” aracılığıyla yönlendirilmesini öngörüyordu. Daha sonraki neoliberal dönüşümler ise özünde, sermayenin sınırsız tahakkümünü oluşturma girişimleridir. “Geçmişe dönüş”ü savunan bir politika çizgisi, ilk bakışta tutucu görünse de, bugünkü kapitalizmin “hazım sınırları”nı aşan, radikal, hatta sistem karşıtı özellikler de taşıyabilecektir. Burjuvazi, doğrudan vergileri arttırma çabasını da içeren ilerici bir programı sermaye kaçışı yoluyla sabote edebilir ve ekonomiyi çökertebilir. Ancak bunun sorumluluğu emekçilere yüklenemez. K MARKSİST KURAM VE SINIFLAR İkinci bölümdeki on bir yazı, Marksist kuram ve siyasal pratiğin iki düşünür ve eylemcisinin, Rosa Luxemburg ve Mao Zedong’un biyografileriyle başlıyor. Bunları Marksist düşüncenin sosyal bilimlerdeki yerini tartışan bir konuşma metni izliyor. Sonraki altı yazıda Marksist kuramın başlıca yapıtaşlarından “toplumsal sınıflar”ın siyasal ve iktisadi analiz çerçevesine nasıl yerleştirileceği ele alınıyor. Bu altı yazısında Boratav, sınıf analizinin kavramsal dayanaklarını üretim ilişkileri kavramından yola çıkarak ortaya koyuyor. Türkiye’nin uzak ve yakın geçmişinde sınıf ve devlet ilişkilerini tartışıyor. Türkiye tarımının temelini oluşturan küçük meta üreticiliğindeki bölüşüm ilişkilerini (içinde yer aldığı sınıfsal çerçeveyi de belirterek) irdeliyor. On dokuz ve yirminci yüzyılların gelişmiş Batı toplumları için oluşturulmuş analiz şemalarının günümüzdeki GOÜ toplumlarına tam uymayacağı hatırlandığında, bu katkılar çok önemli ve işlevsel SAYFA 20 TÜRKİYE’DE BÜYÜME VE BÖLÜŞÜM SORUNLARI Türkiye solu ve özellikle sosyal demokrat sol, neoliberalizme sınıfsal direnmenin son yirmi yılda yarattığı fırsatları değerlendiremedi. Daha da ilginç bir olgu, Türkiye solunun “liberal” kesiminin 1980 sonrası politika yönelimini gelir bölüşümü açısından da savunur duruma gelmesi. Böyle bir savunu, açık ve ihracata dönük bir modelin ve bu modelin zorunlu kıldığı istikrar programlarının bölüşüm göstergelerini bozmadığı gösterilebilirse geçerli. Oysa bu iddia ve beklentiler somut olgularla desteklenemez. Rantlar sorunu ise esas itibarıyla, ekonomik artığın egemen sınıflar arasında paylaşımı sorunu; sınıflararası bölüşüm analizi ile bütünleştirilmemiş bir rant eleştirisinden “sol” bir politika üretilemez. Liberal sol, neoliberal model ile ona eşlik eden otoriter siyasal eğilimler arasınBoratav, sınıf analizinin kavramsal dayanaklarını üretim daki bağı da görmezden gelir. ilişkileri kavramından yola çıkarak ortaya koyuyor. TürkiTürkiye’nin 1930’lu ve 1940’lı ye’nin uzak ve yakın geçmişinde sınıf ve devlet ilişkilerini tartışıyor. yıllarındaki iktisadi yönetim, bü yüme ve bölüşüm sorunlarına eğilen iki araştırma ile başlayan dördüncü bölüm, daha sonra şu doğrultulara açılır: Türkiye’de popülizm: Boratav’ın 196276 dönemindeki popülizmi irdeleyen, “klasikleşmiş” makalesi bu derlemeye alınmış. Anılan makalenin 1998 tarihli güncellemesinde şunlar vurgulanıyor: 1990’ların başında dış kaynak desteği ile “sermayeden almadan emekçiye verme” popülizmi denenir ve bunun sürdürülemezliği 1994 krizi ile anlaşılır. Bu deneyimden sonra sermaye, popülizmin açmazını emeği disiplin altına alarak aşmaya kararlı olduğunu popülizmi aşağılayan ideolojik saldırısı ile dile getirir. Popülizm karşıtı söylem, devletin iktisadi ve sosyal işlevlerini tasfiye ederek, emekçilerin siyasetten beklediklerini ortadan kaldırdığında, piyasa güçleri önünde savunmasız kalan insanların gerici ve bireyci ideolojilere sığınmaları olasıdır. Yeni bir toplumsal uzlaşma ile popülizmin aşılmasını öngörmeyen popülizm karşıtlığı, halk düşmanlığı ile eşanlamlıdır. Bölüşüm odaklı yazılar: Boratav’ın 1980 sonrası Türkiye’sinde sınıflararası ve sınıfiçi bölüşüm ilişkilerini sağlam bir analitik çerçeveye yerleştiren, bu amaçla kullanılabilecek göstergeleri tanımlayan ve türeten 1990 tarihli makalesi derlemeye alınmış. Güncelliğini koruyan bu yazıya ek olarak, rant ekonomisinin yeni biçim ve kapsamlarda süregeldiğini sergileyen ve köylülüğün neoliberal iktisadi yönetim altında yaşadığı gelir ve istihdam şoklarını irdeleyen katkılar da ilgiyle okunmaya değer. AKP yılları: AKP’nin iktisat politikaları önceki hükümetlerinkinden ayrılmamış. AKP sermayenin sınırsız tahakkümünü amaçlayan ve IMF ile Yakın İzleme Anlaşması’ndan (1998) bu yana adım adım uygulanan yeni bir yapısal uyum ve “reform” programının kararlı bir sürdürücüsü. AKP, IMF’nin rehberliğinde belirlenen 2001 istikrar programını devralmış, bununla ve daha sonraki IMF reçeteleriyle uyum sağlamış. Orta dönemli çevrimler: 1990’lı yıllardan itibaren Türkiye’nin dış dünya ile bütünleşmesi, dıştan sermaye girişi, canlanan iç talep, büyüme, cari açıklar çizgisinde ilerler, sürdürülemez yükseklikte cari açıklar sermaye girişlerini durdurduğu, ya da çıkış yönüne çevirdiğinde, süreç tersine işler. Dünya ekonomisinin 19982007 orta dönemli çevrimi (19982001: iniş; 200207: çıkış) Türkiye’ninkiyle örtüşmüş, Türkiye’deki 200207 canlılığı yerini 2008’de durgunluğa, 2009’da çöküntüye bırakmıştır. Orta dönemli çevrimlerin bütününe bakıldığında Türkiye’nin son otuz yıldaki ortalama yıllık büyüme hızı yüzde 4 çevresindedir. Kırılgan Türkiye ekonomisinin kaderi, yabancı sermaye ve finans sermayesinin kaprislerine bırakılmıştır. Boratav’ın sözcükleriyle bitirelim: “Tahayyül ettiğim dünya, insanlığın uzun tarihi boyunca sınıflı toplumların çarpıklıklarına, eşitsizliklere, sömürüye ve ekonomik güce dayalı tahakküme karşı mücadele eden ve ‘başka bir dünyanın mümkün olduğu’ çağrısını yapan kişilerin, akımların, hareketlerın nihai özlem ve amaçlarından farklı değil. Ben kendimi, yöntemlerde anlaşamasalar bile, bu büyük özlemde, amaçta birleşenlerin soy ağacı içinde görüyorum.” Kendini “sol”da gören ama Boratav’dan farklı düşünenlerin de bu satırları takdir ve saygı ile karşılayacağını sanıyorum. (*) Prof. Dr., ODTÜ Ekonomi Bölümü emekli öğretim üyesi. Emperyalizm, Sosyalizm ve Türkiye/ Korkut Boratav/ Yordam Kitap/ 480 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1093
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle