Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
pılan psikolojik irdeleme Rinaldo ve babasında daha üsteleyici ve huzursuz bir irdeleme olarak gözükürken, Antonello ve Argiro üzerine yapılan çözümleme o ilkel dünyayla uyuşan içgüdüsel tepkilerin akışına bırakılmıştır. Bunun yanı sıra Aspromonte ...’de salt ezilmişlerin kurtuluşuna dönük girişim olarak beliren toplumsal sorun ki gerçekçi bir anlatımla ele alınırepiklirik bir yapı ile gölgelenirken burada oysa bu sorun köy sınırlarını aşar, daha açık ve nesnel biçimde sürdürülen, bu olgunun nedenlerini, sonuçlarını araştıran tarihsel bir eleştiriye yön verir. Savaş sonrası üretilen bir yapıt olması, yazarın faşizm döneminde, savaş sırasında geçirmiş olduğu deneyimler ve yazarın ulaştığı olgunluk bu kitabın toplumsal devinime dönük bir eleştiri olmasında başlıca etkendir. Buna bağlı olarak merak uyandırmaktan çok düşündürücü öğelerin oluşturduğu olaylar örgüsü gözden kaçmaz. Kısa Yaşam, Calabria’nın yüzyıllar boyu gerikalmışlığı içinde devlet ile, atadan kalma geleneklerle olan sürtüşmeden yola çıkarak gerikalmışlığa okuyarak başkaldıracağına inanan insanların öyküsüdür. Bu tür başkaldırı aynı zamanda sınıf çatışmasının dürtülediği bir savaşım biçimidir. Alvaro şöyle diyor bir yazısında: “Calabria halkı ilk sınıfsal savaşını tamamen kültürel alanda verdi. Başka bir deyişle, küçük ve orta tabakanın başka çaresi olmadığı için ve daha iyi bir yaşam koşulu hazırlamak için okumaya ve diplomalara yöneldi; çocuklarını anlatılmaz özverilere katlanarak serbest mesleklere ve işlere yönelttiler. Bu atılıma yanıt verecek bir toplumsal örgütün ve ona yön verecek meslek ve sanat okullarının olmayışı büyük bir şansızlıktı” (16). Küçük ve orta tabakanın bu girişimi, cehaleti, toplumu geri bıraktırmak için araç olarak gören nüfuzlu sınıfın korkulu rüyalarını oluşturuyordu. Çünkü onlara göre bu olay “devrim” niteliğini taşıyordu.Küçük Rinaldo okuyup adam olsun diye rahipler okuluna verilir ama dünyası altüst olur.Rahiplerin telkinleri ve derslerdeki öğütleri Rinaldo’nun içini karartır ve ikilemlere düşmesine neden olur. Gerçekten büyüklerin dünyası günahlarla mı doludur ve kadın kötülüklerin kaynağı mıdır? Rinaldo düşünde yarattığı sevgiliye yazdığı mektuplarla yakalanınca okuldan kovulur. Alvaro’nun Rinaldo aracılığıyla gerçekleştirmek istediği asıl amaç “belgelemek, daha doğrusu zamanını tarih önünde protesto etmekti.” (17)Ancak en ateşli direnişlerinde bile özgüveninden güç alarak, köşesinden olayların üstüne giden Alvaro’nun yapıtları “ateşli tartışmalardan, polemiklerden çok nesnel biçimde sürdürülen soruşturma, araştırma ve inceleme ürünüdür” (18). İkilemin ikinci ayağı Olmayan Kalmadı’da yazarın amacı kırsal yaşamı inceledikten sonra bu yaşamın olumlu ve olumsuz yönlerini dolaysız biçimde etkileyen ve bu yaşama yön veren “ulusal yaşam çizgisini” incelemektir. Birbirini tamamlayıcı nitelikte olan bu iki ayağın karşılıklı etki ve tepkisini ortaya koymak ve yüzeysel bir görkemle iktidara gelen baskıcı bir siyasal sistem sürecinde, yıkılışında ve ardında bıraktıklarında tepkisi ve dayanışması enine boyuna sınırlanmış insanların dramını incelemektir. Nitekim romanın konusu 1930’ların karanlık günlerinde başlar ve toplumsal, kültürel yaşamın yeni ufuklara açılması beklenilen yıllarda,1944’lerde, son bulur: “1930’larda iktidarda olan hükümetin kendisini kabul ettirmek için başvurduğu kimi şiddet eylemlerini gördüğü zaman henüz çok gençti” (Olmayan Kalmadı). Tarihsel bir bağlamda olayları işlemekle birlikte ülkenin içinde bulunduğu gerçeği belirlemeye kalkışmamış, episod, anekdot ve küçük olaylardan oluşan ayrıntılarla ulusal yaşamın merkezi olan Ro ¥ ma’nın belirgin özelliklerini vermiştir: “Elena hatlarını korumaya özen gösteriyordu. Tüm kadınlar o dönemde şişmanlamamak için çabalıyordu. Bu nedenle reçeteler elden ele dolaşıyordu. Buna göre sabahları bir büsküvi, öğlen bir çorba ve portakal, akşam da bir portakalla yetinmek zorunluluğu vardı. Bu olay iktidarı telaşlandırmıştı. Çünkü mevzuat gereği resimlerde olsun fotoğraflarda olsun anneliğe yaraşır şişman ve yapılı kadın tipleri sergilemelerini emretmişti gazeteler. Ama herkes özel yaşamında hiç olmazsa bir ölçüde baskıya direnmeye çabalıyordu. Tıpkı köpeğin baskıya boyun eğerken zinciriyle oynamaya başlaması gibi; baskıcı bir idarenin her şeyini kabullenirken devletin bütünselliğini yıpratacağına inandığı bir ayrıntıda direnir. O toplum da zayıflayarak, aç kalarak bir engel oluşturduğuna kendini inandırmıştı. Ve kadınlar kulağa hoş gelen bir nakarat gibi sürekli bu tümceyi yineliyordu: Karnım zil çalıyor!” (Olmayan Kalmadı). Alvaro’nun güneyli yazarlara özgü yer yer alayımsı öğelerle süslü yenigerçekçi bir anlatım içinde olduğu kuşku götürmez. Dahası yenigerçekçilik akımının öncülerinden biri olduğu bilinir. Olaylara getirdiği yeni yorum biçimi çağının sanat anlayışıyla bağdaşmaktadır. “Bir yazar ne çok konuşmaktan ne de anlaşılmamaktan korkmamalı. Eğer özgün ve köklü unsurlara gerçekten saygılı ise zamanını yansıtır” (19). Yazar gerçek yerinin bilincinde olması gereken bir insandır. Doğal olarak yazar, yaşamın şiirselliğini, gerçeğini anlatmak için yaratılmıştır. Yetersizliğine ve zayıflığına başkalarını neden olarak göstermemeli. Dış gerçeğin çarpıklığı içinde çevresi ile iletişim kuramadığı, ve dış dünyaya yabancı kaldığı an yapacağı en olumlu girişim yalnızlığına ulaşmaktır. Ancak bu yalnızlık şaşkın, kendini yitiren ve yok olup giden birinin yalnızlığı değildir; özü ile olan yalnızlığıdır, öz yeterliğine kavuşan birinin yalnızlığıdır. Yalnızlığında da olsa, dış dünyadan kaçmış da olsa yazarın gene de söyleyecekleri vardır, gene içinde yaşadığı toplumu yansıtacak, eleştirecek öğeleri içeren yapıtları vermek zorundadır. Dahası, yargıçlarının gerçek adaleti temsil etmediği bir mahkeme salonunda suçlu sandalyesine oturmuş bile olsa söyleyecekleri, gerçeği, salt gerçeği yansıtmalıdır.Kısa Yaşam’ın Rinaldo’su baba ocağından ayrıldıktan sonra Roma’ya yerleşir. Büyük kentin baş döndürücü havasını solurken büyük bir duyarlılıkla modern insanlar arasındaki ilişkiyi incelemeye koyulur. Babası, Filippo Diacono,oğlunu toplumdaki yerini alması için sürekli dürtüler. Ve bunun için de güçlüden yana olmasını salık verir. Rinaldo’ya bu öğütler ters düşer. Bulunduğu ortamı öz değer yargılarıyla çamura bulayan Rinaldo arkasında bırakıp geldiği, küçükken idil dünyasına sığınak olarak değerlendirdiği köyünü bile anımsamak istemez. Köyünde baskıyı, yoksulluğu, aşılmaz yaşam çelişkilerini anımsadıkça babasının gönderdiği yiyeceklerden bile tiksinti duyar. Yiyecekleri getiren köylüleri o yoksulluğun simgesi olarak görür ve bundan ürperir. Buna karşın o topraklardan kopamaz. Makineleşmiş bir toplumda, insanlar arasındaki ilişkinin insancıllığın ötesinde yepyeni bir içerik edinerek yeni boyutlar kazanması güneyin bu çocuğunu akıl almaz ölçüde etkiler. Uygarlığa ulaşmak için bu denli yozlaşan kentlilere karşı kini bir kat artar. Kentli köylü çatışması kendini yer yer belli eder. Ve bu çatışma bazen en basit olaylarda bile yüzeye çıkar, karşısındakini küçültücü nitelikte olan suçlamalarla umulmayan boyutlar kazanır. Sonuçta, Rinaldo’nun yaşanan gerçeklik karşısındaki yargısı şudur: “Biz bu devrin insanları değiliz”. Ne kadar da çok bugünlerde bizim söylediklerimize benziyor. Ne ki, o devrin insanları da her yerde her zaman olduğu gibi saltanatlarını yitirmişlerdir. Alvaro çağdaş sanat anlayışı içinde yazartoplum ilişkisine güneyli bir sanatçıya özgü sorumluluk duygusuyla eğilirken üzerinde duyarlılıkla durduğu konu sanatsal ve toplumsal öğeleri bütünleştirici sanat yapıtlarının arayışı içinde olmasıdır. Yapıtlarındaki kişilerinin düşledikleri gerçeklere özlemlerini bir masal anlatımı gibi görünen bir anlatımla verirken yeni bir dünya kavramının, yeni bir yaşam biçiminin içinde olduklarını vurgulamak ister. Var olan gerçeğin kendine özgü yorumuna dayalı bir anlatım biçimidir. “Anıştırıcı söyleşilerle, yazarın bazen kendisininmiş gibi gösterdiği kişilerin tek başlarına yaptıkları konuşmalarla“(20) sergilenmiş tam anlamıyla Alvaro’ya özgü bu yorumla yazar en acımasız eleştirisini kurulmak istenen yeni dünyanın kapılarını genç kuşaklara kapatmak ve onları karanlık bir yaşamla başbaşa bırakmak isteyen tüm kurumlara yöneltir. Kilise’nin bağnazlığı, yaşlı kuşağın yozluğu, düzenin adaletsizliği, İtalyanların özgürlük, esenlik, eşitlik konularında bireyci, vurdumduymaz davranmaları Alvaro’nun yapıtlarına konu olurken, açıkça ele alınmaları ve yargılanmaları gerektiği vurgulanır. Alvaro’nun zamanıyla ilgili en çarpıcı ve özlü yargısı sanırım bu tümcesinde anlatım bulur: “ Zamanımız fotoğraflar devridir, herşey fotoğraflarda tükeniyor, çıplak kadınlar ve yoksul insanlar; her biri kendi yalnızlığında ve biri diğerinin gösterisi durumunda” (21). (1) Kimileri bu dönem yazarlarını “1930’ların gerçekçi yazarları”, kimileri “tepki yazarları”, kimileri “gerçekçi deneyimciler” diye adlandırmıştır. (2) Bkz., E.Vittorini, il politecnico, Antologia critica a cura di M. Port i e S. Pautasso, Lerici Editori, Milano, 1960. (3) Bernari’nin Tre operai adlı yapıtı savaş sonrası katı bir eleştiriye uğramıştır bu yüzden. Bkz,., yazarın, a.g.y., Giriş’te. (4) E. Vittorini, Diario in pubblico, Bompiani, Milano, 1970. (5) Bunun en belirgin örneğini güneyli bir yazar Vittorini’nin Sicilya Konuşmaları adlı yapıtında görürüz. (6)C.Salinari,C.Ricci,Storia della lett.italiana,Laterza,Bari,1975,vol.3/2,pg. 1162. (7) C.Alvaro, Un treno nel Sud, Bompiani, Murano, 1958,8.208. (8) W. Mauro, Alvaro, Mursia, Firenze, 1973. (9) C.Alvaro, il nostro tempo e la sperarıza, Mondadori,Milano, 1952,pg.71 (10) C.Alvaro, Ultima diario, Mondadori, Milano, 1959,pg.142. (11)G.Pullini, il romanzo italiano del dopoguerra, Marsilio, Editore, Padova, 1965, pg.222. (12) G.Trombatore, Serittori del nostro tempo, Manfredi, Palermo, 1959, s.140 (13) C.Alvaro, il nostro tempo e la speranza. s.182. (14) Pampaloni, Corrado Alvaro, “Belfagor”, gennaio, 1948. (15) C.Bo,I’Eta’ breve, “Corriere lombardo!’,17. Nov. 1946. (16) C. Alvaro, Un treno nel Sud pg122. (17) W. Mauro, a.g.y., pg.114. (18) C. Trombatore, a.g.y.,pg.139. (19) C.Alvaro, Ultimo diario, pg.143 .(20) F. Virdia, Dizionario biografico degli italiani, ıst, dalla Encicl. Ital; II, 1960, pg.584. (21)C. Alvaro, Ultiomo diario, pg.15 Türkiye’ye Yolculuk/ Corrado Alvaro/ Çev: Necdet Adabağ/Literatür Yayıncılık/ 116 s. SAYFA 19 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1093