Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Corrado Alvaro Türkçede Türkiye’ye Yolculuk II Corrado Alvaro’nun “Türkiye’ye Yolculuk” kitabıyla ilgili yazının ikinci bölümünü bu sayımızda yayımlıyoruz. Ë Prof. Dr. Necdet ADABAĞ Köykent ikilemi: Değişik fikirlerin ve tutkuların sergilendiği bir ortamda “kendi dikkatinden ve duyarlılığından” başka bir dayanağı olmayan bir insan, özellikle bir yazar için aşılması güç dönemlerdir. Ancak Alvaro olayların üzerine bir güneyliye özgü kuşkucu ve güvensiz tutumu ile eğilmiş, kahramanlık, savaş naraları altındaki gerçeği tanımaya çalışmıştır. Tıpkı beklenmeyen bir şekilde yayılan görkemli sanayileşmenin neden olduğu aynı zamanda gizlediği toplumsal dengesizliği incelediği biçimde savaşın dışavuran sahte görkemini değil, bunun altında yatan acı gerçeği araştırmıştır. Toplumsal dengesizliği dürtüleyen bu çift yanlı olaylar kentleşmek zorunda kalan köylü Alvaro’yu şaşırtmış, düş kırıklığına uğratmıştır. Ülkenin içinde bulunduğu en zorlu dönemlerde, tek yanlı siyasal dizgenin en etkin olduğu sıralarda Alvaro sessiz direniş içine girmiş ve baskıya, yokluğa sessiz direnişi ile karşı koymuştur. Bu yönünü Pullini şöyle tanımlışama onu o denli bağlayan var olan gerçeğin henüz karanlık yanlarına açıklık getiremeyişi ve onun arayışı içinde olmasıdır. Gücünü bu yolda harcamıştır. Ne var ki “dünyayı incelerken ona güven değil, umut rehberlik etmiştir. Bunun için onun deneyimi etken olmamış, tersine edilgen olmuştur. İlişki kurduğu dış dünya ona rahatsız edici ve kısacası anlaşılmaz bir işlem olarak gözükmüştür. Zulümleri, çirkef yanları, çelişkileri yazarı kaçırmış, kuşkucu ve tereddütlü incelemesinden ayırıp onu kendi içine kapanmaya zorlamış, yalnızlığının bilincine itmiştir”. (12) Alvaro yeni yüzyılın başından beri süregelen toplumsal yaşamın belirgin çizgilerini, o dönemde yaşayan insanın ruhsal bunalımını en ufak ayrıntısına kadar Kısa Yaşam ve Olmayan Kalmadı adlı yapıtlarında vurgulamaya çalışmıştır. Kırsal yaşamı konu alan ve Rinaldo’nun çocukluk yıllarını yansıtan Kısa Yaşam 1946 yılında yayımlanmıştır. Olmayan Kalmadı ise 1960’ta yayımlanmıştır. Konusu “ulusal” yaşamın yapı kazandığı Roma’da geçmektedir. Bu iki yapıtta çağın insanının iç dünyasının irdelemesi ile ülke sorunlarının çerçevelediği toplumsal yapının gözlemi iç içedir. Başka deyişle, yazar, toplumsal yapıyı incelerken bu olgunun insanda bırakmış olduğu etkileri irdelemekte bireyin ruhsal yapısına olan yaklaşımını toplumsal verilerin ışığında gerçekleştirmektedir. Bu da bir kez gösteriyor ki bireyin ruhsal yapısını, düşüncelerini şekillendiren olgu dış gerçeğe kaygısız kalmadığı sürece toplumsal süreç ile doğru orantılıdır. Duyarlı bir insanın, bizce, ruhsal yapısını, düşüncelerini etkileyen en önemli etken dışındaki gerçek yani toplumun yaşam kavgasıdır. Kimi gözlemciler, yazarın, romanlarında sözünü ettiği toplumsal olguların “güncelliği”ni yitirdiği anda o romanın da herhangi bir işlevinin kalmayacağını savunur. Oysa Alvaro bu konuda duyarlıdır. Ona göre, yazın, toplumsal çelişkileri, gereksinimleri yansıtan ve yorumlayan bir araç, aynı zamanda bir “rehber”dir. “Toplumsal bilinçten hareket ederek bireyleri arasında ortak savaşım için bir dayanışma sağlamak isteyen toplumlarda bir yol göstericidir” (13). İkilemin ilk ayağı “köy” (Calabria) Kısa Yaşam’ın ana konusunu oluşturmaktadır. Kitap savaş sonrası yıllarda yayımlandığı zaman kimi eleştirmenlere (14) karanlık yılların ardından üretilen bir yapıt olarak doyurucu gözükmemiştir. Kimileri ise (15) Alvaro’nun “en iyi kitabı” olduğunu savunmuştur. Gerçekte Aspromonte…’de var olan lirik hava kaybolmuş değil, ancak daha dışadönük bir şiirsellik kazanmıştır. Verga’yla olan ilişkisini ayarlayan epik ve koral vurgu gücünü yitirmiş, trajik olayları, insanları ve tutkuları gölgeleyen aynı zamanda renklendiren o mitik anlatım kaybolmuştur. Orada var olan yabanıl ve giz dolu doğa yerini daha insancıl ve toplumcu bir ortama bırakmıştır. Dahası, kişilere ilişkin ya¥ ısa Yaşam ve Olmayan Kalmadı adlı iki yapıtı bu ikilemin en etkin boyutta yansıdığı iki yapıtı olduğu gibi özyaşamsal yansımalar taşır. Bu bağlamda yaşamına bir göz attığımızda Alvaro’nun yaşamının kendi roman kahramanlarına çok benzediğini saptarız: Alvaro, Calabria’da doğdu. Çocukluğu tüm güneyli çocuklar gibi yoksulluk içinde geçti. Yoksulluk içinde edindiği deneyimlerinin ışığında öğrenmek ve keşfetmek tutkusu giderek pekişmiş ve babasına yardım ederken ilkokul öğrenimini tamamlamıştır: “Bu satırları yazan kişi, köylü ve çobanlar için açılan okumayazma kurslarına daha çocuk yaşta iken asetilen lambası götürmeye başladı. Dersler, kışın, akşamın altısında ve duvarları depremden yer yer çatlamış bir kilisede yapılıyordu. Öğrenciler yerde oturuyordu. Beyaz harfler tahtada belirince ünlü bir aktörün sahnede gözükmesiyle seyirciler arasında başlayan mırıltılar gibi bir mırıltı ortalığı kaplıyordu. Tanışık oldukları şeylere benzeyen harflerden hoşlanıyorlardı; örneğin, öküze benzeyen yusyuvarlak bir B harfi ya da dağ yollarını andıran bir S harfi gibi” (9). Alvaro’nun baba ocağından ayrılıp o günkü koşulların gereğine uyarak rahipler okuluna gitmesi yaşamında bir dönüm noktasıdır. Diyebiliriz ki papazlar okulu çocukluk yıllarının heyecanını gerçek anlamda tatmadan, onu anılarına gömerek “adam” olmak için çıktığı yolun ilk durağıdır. Rüzgâr gibi hızlı geçen çocukluk yıllarının belli belirsiz anılarına bir anlam vermeye çabaladığı sıralarda yepyeni bir dünya ile karşılaşır. İç çatışmasının giderek yoğunluk kazandığı bir dönemde Kilise’nin kalıplaşmış unsurlarından soyutlanıp, bunalımına nesnel bir biçimde çözüm ararken okuldan kovulur. Bundan sonraAlvaro olayların üzerine bir güneyliye özgü kuşkucu ve dır ki özgürce, hiçbir baskının et güvensiz tutumu ile eğilmiş, kahramanlık, savaş naraları altındaki gerçeği tanımaya çalışmıştır kisinde kalmaksızın dış gerçekle olan ilişkisini sürdürür ve büyük yor: “Hiçbir zaman bir militan antifaşist kentlerin yaşam kavgası veren insanlarıyla olmadığını ve önyargıya, yoksulluğa, topaynı yazgıyı paylaşır. Ancak okul yıllarınlumsal ve siyasal baskıya karşı olduğunu, dan beri yüzüne vurulan yoksulluğunun, özgürlük için daima savaşım verdiğini güneyli oluşunun ve üstelik sanat ve yazın kendisi bizzat açıkladı. O günkü ideolojideğerlerini benimsemeyen bir toplumda ye karşı olan bu savaşımı belirli bir izlenyazar oluşunun getirdiği ezikliği tüm yace çerçevesinde olmadı, içgüdüsel bir şamı boyunca benliğinde taşır. Alvaro duygu sonucu oluştu” (11). tüm bu elverişsiz koşullar içinde topluma Giderek yükselen bir sanat çizgisinin ve kendisine verdikleriyle yetinmesini biltemelinde, dışındaki gerçekten sık sık düş miştir: “Diyorum ki içinde bulunduğum kırıklığına uğrayıp kaçmasına karşın gene elverişsiz koşullara karşın yapabildiklerim o gerçeğe tutkulu bir biçimde dönmesi ve çok bile: Güneyliyim, yoksulum ve yazaonu bulgulamak arzusu yatmaktadır. Yarım” (10). K SAYFA 18 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1093