01 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Nedim Şener’den üç kitap ‘Dink cinayeti, ‘Kırmızı Pazartesi’den daha kanlı Nedim Şener görevini yaptığı için yargılanan ve beraat eden bir gazeteci. Son olarak Hrant Dink Cinayeti ve İstihbarat Yalanları kitabında “haberleşmenin gizliliğini ihlal ettiği” gerekçesiyle yargılandığı davada beraat etti. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca hazırlanan iddianamede Şener hakkında, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün ihbarı üzerine açılan davada, söz konusu kitabında emniyet mensupları Muhittin Zenit ve Ramazan Akyürek’e hakaret etmek, adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs etmek ve haberleşmenin gizliliğini ihlal etmek suçlarından 3 aydan 8 yıla kadar hapis cezası istenmişti. Şener, daha önce 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılandığı davadan da beraat ettiğini anımsatarak, “Bu da ikinci beraat kararı oldu. Bu, ne kadar haklı olduğumu gösteriyor. Bu benim aklanmam anlamına geliyor. Dolasıyla beni suçlayan polisler açısından onların yargılanması gereken bir sonuç gibi duruyor” diyor. Şener’le hem Dink Cinayeti ve İstihbarat Yalanları, Ergenekon Belgelerinde Fethullah Gülen ve Cemaat ile Kırmızı CumaDink’in Kalemini Kim Kırdı? kitaplarını hem de beraatlarını konuştuk. SAYFA 10 Ë Gamze AKDEMİR ink Cinayeti ve İstihbarat Yalanları’nı yazmadan önce herkes sana dikkat et dedi. Bu söz öyle çok anlama gelebiliyor ki. O nedenle bu “dikkat et”i birkaç anlamda birden soracağım... Dikkat ettin mi yani ayağını denk aldın mı? Dikkat ettin mi belgeli, tanıklı çalıştın mı? Dikkat ettin mi, gazeteci olarak kulak kesildin mi? Dikkat ettin mi ülke nereye gidiyor? Dikkat ettin mi hani korktun mu, vazgeçmeyi düşündün mü? Yazarken değil, yazdıklarımın sonuçları itibarıyla “dikkat et” diye uyarıldım. “Dikkat et”, iki türlü söylendi: Birincisi “Bunlarla uğraşma dikkat et”, bu biraz tehdit mesajı da içeriyordu. Ama benim için kıymetli olan, “Dikkat et, bunlar her türlü kötülüğü yapabilecek, iftira atabilecek kadar vicdansız” diyen, beni sevdiğini düşündüğüm kişilerin mesajlarıydı. Elbette daha yola çıkarken dikkatliydim, gazetecilik ilkeleri hep hayattaki rehberim oldu. Bir kamu işi yaptığımı hiç unutmadım. Yere basarken bile bunun sorumluluğunu taşıdım ve taşıyorum. Bindiğim otobüsün penceresinden, yolda yardıma ihtiyacı olan varsa iniyorum. Gördüğümü, okuduğumu kendime dert ediyorum. Böyle yaşıyorum, vazgeçmem yaşamıyorum anlamına gelir. Benden tek is D tenmeyecek şey de bu. “DİNK CİNAYETİNDE EN ÖNEMLİ ROLÜ DEVLET OYNADI” Peki, vazgeçmedin de ne yapıyorsun? Kırmızı Cuma’yı yazdım. “Kırmızı Cuma” ismi Marquez’in romanından esinlenme. Kırmızı Pazartesi’den. O romanın kapağında işleneceğini herkesin bildiği cinayet diye yazar. Hrant Dink cinayeti de öyle hatta daha beteri. Dink cinayeti işleneceği bilinen, göz yumulan en kötüsü üstü örtülmeye çalışılan bir cinayet ve en büyük rolü de devlet oynuyor. Bu cinayet aydınlanamıyorsa devlet istemediği için. Benim vardığım sonuç bu. Yoksa Başbakan Erdoğan’ın imzasını da taşıyan Başbakanlık Teftiş Kurulu raporunda görevi ihmal ile suçlanan polisler nasıl olur da görevlerinde tutulur? MİT’çiler hakkında Ankara Cumhuriyet Savcılığı’nın açtığı soruşturmada MİT’çilerin soruşturulmasına neden izin verilmez? Bu ve benzeri gelişmeler gösteriyor ki devlet yani hükümet bu cinayetin aydınlatılmasında yeterli çabayı göstermiyor. İşte o yüzden üstü örtülmeye çalışılan bir cinayet bu. Kırmızı Pazartesi’de cinayet bir gün sabah birkaç saat içinde işlenir, biraz namus cinayetidir. Dink cinayeti yıllarla örülen, titizlikle planlanan, delillerin karartıldığı ve üstünün örtüldüğü bir cinayet. Bana göre “Kırmızı Cuma”, yani Dink cinayeti, Kırmızı Pazartesi’den daha kanlı. Bu cinayet, hazırlık, planlama, işlenişi ve üstünün örtülüşüyle büyük ve korkunç bir proje. Devlet bunu aydınlatmadığı sürece sorumluluğu altında kalacak. Dink Cinayeti ve İstihbarat Yalanları kitabına 2008 ortalarında başladım 2009 Ocak ayında çıkmıştı. Kırmızı Cuma aradan geçen süre içindeki gelişmeleri ve yeni tanıklıklar ve belgelerle devletin yapmadığı titizlikte bir incelemeyi içeriyor. O zaman seni yeni davalar bekliyor değil mi? Belki de öyle. Dink Cinayeti ve İstihbarat Yalanları kitabına kadar tüm medya istihbaratçıların kontrolü altındaydı ve Trabzon’da Jandarma ile İstanbul’da bir şube müdürü ve birkaç polisin sorumluluğu üzerinde duruyordu. Benim kitabım bu işin Ankara’ya dayandığını gösteriyordu. Mahkemenin, savcıların bile üzerinde durmadığı belgelerin çok önemli emniyetçilerin sorumlu olduğunu gösteriyordu. Trabzon polisinin, asıl önemlisi Hrant Dink’i 2004’te uyardığı belirtilen kişinin MİT’çi, MİT’ten Özer Yılmaz olduğunu iki yıl önce yazmıştım. Cinayetten ancak dört yıl sonra MİT o görüşmeyi kabullendi. Benim yargılanmam dinlenmeyen tanıkların dinlenmesi gibi bir sonuç doğurdu. Bu kitaba da dava açılacak. Açılmasından da rahatsız olmam. Açıldığında yeni tanıklar cinayeti aydınlatma yolunda birkaç kelime edecek. İşte böylece biz Dink cinayetinin arkasında Başbakan’ın da çok merak ettiği o fotoğrafa ulaşabiliriz. Haberleşmenin gizliliğini ihlal etmişsin, öyle denildi malum... Onun için yargılandın da yargılandın ve beraat ettin. Bu davalarla ilgili “dikkat ettiğin” ve hayrete düştüğün en önemli ayrıntılar neydi? Dink cinayetini araştırmadan önce olayları yalnızca medyada okuduğum gibi değerlendirmişim. Toplumun, siyasetçilerin ve medyanın sahip olabildiği bilgi ile konuştuğunu olayları öyle yorumladığını düşünmüştüm. Evet bazı şeyleri bilmiyor görmüyor olabilirler meğer gerçekleri bizden gizliyorlarmış. Hele gazeteciler, hele de Dink’e dostuyum diyenler. Düşünsenize Dink cinayetinde ihmali olan polislerin manipüle ettiği bu kişiler bize Dink cinayetine nasıl bakmamız gerektiğini anlatıp durdu. Ben ise 2008 koşullarında elimden geldiği kadar o günkü belgeler ışığında objektif çalıştım. Ortaya Dink Cinayeti ve İstihbarat Yalanları kitabı çıktı. Bu kitap bir lobi çalışmasına karşı gazetecilik duruşu. İnsanlara, yalanlarıyla mahkemeleri ve kamuoyunu yanıltan polislerin içyüzünü gösterdim. Bu cinayetin işlenişi, soruşturması, yargılamasındaki aksaklıklar ortaya döküldükçe diğer faili meçhul cinayetlere kurban gidenlerin aileleri bir platform oluşturdu. Ben ise kendimi yargılatarak gerçeği ortaya çıkarmak gibi bir duruma geldim. Çünkü Dink cinayetinin görüldüğü mahkeme birçok tanığı dinlemiyor, benim yargılandığım mahkemede tanık olarak dinlenenlerin dosyaya katkısı olacağını düşünmüşümdür. Bana, cinayetteki ihmallerini yazdığım polisler savcılığa yaptıkları başvuru ile dava açtırdı. Terörle Mücadele Yasası’na aykırılıktan İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılandım beraat ettim, İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde de beraat ettim. Şimdi Bakırköy 2. Asliye Ceza Mahkemesi kaldı. Bütün bu süreçte beni hayrete düşüren, Uğur Mumcu’nun söylediği gibi “Hem suçlu hem de güçlüler” ile tanışmak oldu. “AKYÜREK’İN BİLETİNİ BAŞBAKAN KESTİ” Yakan top gibi herkes birbirine attı cinayetle ilgili gelişmeleri, aydınlatılan noktaları... CHP’li Çetin Soysal’ın deyimiyle “light” araştırma raporu tam da bu nedenlerle eleştirildi en çok. 2007’de kurulan ve başkanlığına Yeni Şafak gazetesi yazarı ve 2007 seçimlerinde AKP milletvekili olan Mehmet Ocakdan’ın yaptığı Dink Cinayetini Araştırma ¥ Komisyonu ne yaptı mesela ya da IPI’ın Dünya Basın Özgürlüğü Kahramanı töreni için yaptırdığı afişlerden bir tanesi. Afişte Hrant Dink, Nedim Şener, Anna Politkovskaya gibi isimler yer alıyor. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1093
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle