29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

D ürkiye İş Bankası Kültür Yayınları”, Ahmet Oktay’ın danışmanlığında, “Kayıp Şairler” başlığı altında yeni bir diziye başladı. Bu diziden şimdiye kadar Suat Taşer, Suphi Taşhan, Nevzat Üstün, Halim Şefik’in şiirleri yayımlandı. Öyle anlaşılıyor ki bu dizinin arkası gelecek. Zamanında bir saman alevi gibi parlayıp sönüveren, unutulan ozanlar öyle çok ki, bunları yeniden değerlendirmeye kalkışmak bir yayınevinin bütün çalışmasını kapsayabilir. “Kayıp Şairler” dizisinden yola çıkarak “Kırk Kuşağı Toplumcuları” ile “Garip Şiiri” yedeğinde şiirini sürdüren ozanlara güncel yorumla bakmak bize ne kazandırır? Bu ozanların unutulması gerekmiyordu da, onlara haksızlık mı ettik? Onları yeniden anımsamak şiirimizin gelişmesine yarayacak mı? Değişen şiir anlayışları karşısında geçmişte kalan şiir eskimeye, yıpranmaya; unutulmayan ozanlar bile “Kayıp Şairler” arasına girmeye başlıyor. Değişen şiir anlayışından eski şiire bakarken gerçek ozanların bile kendini korumasının kolay olmadığını görüyoruz. Şiir geleneği içinde, dönemin şiir anlayışıyla ozanlara bakılırsa, daha sağlıklı sonuçlar alınabilir. Kuşkusuz “Kırk Kuşağı” yaşanmış duyarlığı şiire kazandırırken hem “toplumsal duyarlığa” , hem küçük insanın yaşama serüvenine yeni bir soluk kazandırmıştı. “Kırk Kuşağı”na yalnızca “Kırk Kuşağı Toplumcuları” gözüyle bakanlar da var. eğinmeler MUSTAFA ŞERİF ONARAN ‘Kayıp Şairler’ ‘Bahar beklediğimi getirmedi Bahar yine gelir’.” Suphi Taşhan, “Garipçiler” gibi yalnız anlatış biçimiyle yetinmeyen, şiire “imge” zenginliğini de kazandırmak, böylece, toplumcu şiiri daha etkili kılmak isteyen bir ozandı. Mehmet Kemal’in “Acılı Kuşak” ozanlarındandı o! Ama bir “korku toplumu”nda kendini kanıtlaması da kolay değildi. Mehmet Kemal’in şöyle bir anımsatması var: “Bir korku dalgası esiyor, edebiyat tarihçisi de bunun altında ezildi. Suphi’yi bulup gün ışığına yeniden çıkarmak bir cesaret işidir.” “Acılı Kuşak” bu acının bedelini önceden ödemişti. Suphi Taşhan’ın “Peşinat” şiiri şöyle: “Peşin öderiz Istırap Gözlerimizi yaşsız bulur.” Toplumcu duyarlığa sevi ilişkisinden de bakılabilir. “Kırk Kuşağı Toplumcuları” içinde Suphi Taşhan’a özgü, değişik bir bakış açısı bu. Bir yanda savaş süredursun, bir yanda hasta bir kadın: “Artık seni iyice hatırlıyorum Hafif bir ben vardı yanağında Hırçındın, ağlamakla geçermiş gecelerin Ne olduğunu bilmezdim. Sonra büyük harp başladı Mel’un haberler geldi birbiri arkası Ağızda tat, yürekte sabır kalmadı Bir gün seni deniz kenarına götürdüler ve yılların yorgunluğu dediler adına Seni kemiren hastalığın.” Acımasız bir çelişkidir: Bir yandan cepheden zafer haberleri gelir, bir yandan sevilen kadının yavaşça ölmesi... Anadolu insanıyla bütünleşmek, bozkırın ıssızlığında yeni kentler kurmak gerekir. Bu gerçeğin bilincine ne zaman varmıştı Suphi Taşhan? Buğdayı paylaşmanın gizlerine varınca mı? “Hep beraber gideceğiz Anadolu’ya Orada büyük şehirler kuracağız Irmak kenarında tarla ortasında Yepyeni çok güzel şehirler kuracağız Deniz ortasında renkli adalar gibi Birbirinden güzel birbirinden neşeli Buğday tarlaları ortasında adalar Yeni bir Konya, yeni bir Sivas, yeni bir Çapakçur Dağlar mor dağlar tablo gibi Irmakların sesi yıldızların gülümsemesi Hayat, aşk, ekmek çalışanlara. Mesele buğdayı taksimden ibarettir” “Kırk Kuşağı Toplumcuları”, eskiyen şiir anlayışı içinde belki de yitip gidecektir. İyi ki Suphi Taşhan’ın şiirleri “Kilometre Taşları” adıyla toplanmış. Bu şiirler, o acı yüklü yaşama serüveniyle birleşince anılarımızdaki belirsizliği bilinecek, daha etkili kimliğiyle yaşayacak. SOLCU DAMGASI Suat Taşar de “Kırk Kuşağı Toplumcuları”nın unutulan ozanları arasında. Ama Suphi Taşhan gibi, şiirleri dergilerde unutulmuş da, sonradan toplanmış bir ozan değil. Önce “Bir” adında küçük bir kitabı çıktı. Sonra Fethi Giray’la, sonra Ömer Faruk Toprak’la ortak birer şiir kitabı daha çıkardı. Toplumsalcı anlayışın yanında bireysel görüşlere de yer verdi. Memet Fuat’ın değerlendirmesine göre: “Şiir yayımlamaya 1938’de, konservatuvar öğrencisiyken başlamıştı. Toplumsalcı bir “T “ACILI KUŞAK” “2. Dünya Savaşı”nın yurdumuzu da etkilediği zor günleri, toplumcu şiirin öne çıkmasına yol açmıştı. “Kırk Kuşağı Toplumcuları”nda yer alanları anımsamaya çalışalım: Hasan İzzettin Dinamo, A. Kadir, Rıfat Ilgaz, Cahit Irgat, Suat Taşer, Ömer Faruk Toprak, Niyazi Akıncıoğlu, Fethi Giray, Mehmet Kemal, Suphi Taşhan, Attilâ İlhan, Arif Damar, Ahmed Arif, Şükran Kurdakul, Enver Gökçe, Sabri Altınel, Sabri Soran... “Kayıp Şairler” olarak adı geçenlerden Suat Taşer’in “Evrende Ellerimiz”, Suphi Taşhan’ın “Kilometre Taşları”, Halim Şefik’in “Otopsi”, Nevzat Üstün’ün “Ak Yeşil Kavak Ağaçları” adlı kitapları “İş Bankası Kültür Yayınları” olarak gündeme gelirken, bu ozanlar topluluğu arasında daha nicelerinin unutulmuş olduğunu anımsayalım. Mehmet Kemal’in “Acılı Kuşak”ta anlattığı anılar onların yaşama serüveni üzerine daha somut bilgiler verir. Toplumcu şiirle uğraşmak, insanlık görevini yerine getirmek gibi bir duygu verebilir. Ama alışılmış bir şiirin tekdüzeliğine düşünce o görevin anlamı kalmaz. Ancak özgün bir şiir etkili olabilir. “Kırk Kuşağı Toplumcuları” arasında Arif Damar, Attilâ İlhan, Ahmed Arif gibi kimi ozanlar üne kavuşsa da, önemli bir bölümü unutulup gitmiştir. Bunlar arasında hakkı en çok yenenlerden biri Suphi Taşhan’dır. Ama polis gözetiminde olan, tutuklanan, sorguya çekilen bu ozanın yüreği de baskı altındadır. Oğlu Cemal Taşhan diyor ki: “Ne kadar süre alıkonulduğu, başına neler geldiği de bilinmez. Fakat içerde rahatsızlanır. Serbest bırakıldığı gün hemen doktora görünmek ister, kalbiyle ilgili bir sorun yaşamaktadır. Gittiği doktor: “Bir şeyciğin yok, git evine dinlen” diyerek onu gönderir. Suphi Taşhan birkaç gün içinde, kalp krizinden kurtulamayarak hayatını kaybeder.” Suphi Taşhan öldüğü zaman 39 yaşındadır. Tarih 9 Haziran 1960. Şiirlerini yayıma hazırlayan Rüken Kızıler ölümünün 50. yılına yetiştirmiş oluyor (KİLOMETRE TAŞLARI, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Mayıs 2010). Suphi Taşhan’ın kızı Pembe’den bir anı: “Öğrendim ki Nâzım Hikmet Bursa Ceza Evi’nde yatarken ranzasının arkasında, bir mukavvanın üzerinde babamın dizeleri varmış: şairdi. 1950’lerin başında “Yeryüzü” dergisinde yayımlanan “ÖnceSonra” adlı şiiri dolayısıyla ceza yasasının 142. maddesine aykırılıktan kovuşturmaya uğradı, yargılandı. Sonunda aklandıysa da, kuşkulu kişi olarak sürekli gözlenenler arasında yer aldı. ‘Serbest Nazım’ anlayışında Garip’çiler ‘Yaprak’ dönemindeki toplumsalcı şiirine doğru gelişmiş, son yapıtlarında ise bireysel konuları da içeren, yergici bir şiire ulaşmıştı.” Memet Fuat iki duruma ilgimizi çekiyor: “Solcu” damgası yemişseniz, aklansanız da o damga silinmez. “Garip” bir geçiş dönemidir. Öyle ki Oktay Rifat her yeniliğin öncüsü sayılmış. Melih Cevdet şiirde düşünce derinliğine varmanın ustası olmuştur. Ama Halim Şefik’in “Otopsi”si “Garip” şiirinde kalmıştır. Suat Taşer, bireysel duyarlıkları işlerken bile toplumsalcı anlayışı bir gölge gibi kullanmayı alışkanlık haline getirmiştir. Suat Taşer “Kırk Karanlığı” dediğimiz “korku toplumu”nun baskısı altında yaşamıştır: “Gölgemizden korkar olduk selam vermekten, düş görmekten kundaktaki çocuğumuzdan saksıdaki çiçeğimizden aynadaki hayalimizden de korkar olduk.” O baskıya katlanmak belki de sevi ilişkisinden geçer. Toplumsalcı bir şiir anlayışına inanan Suat Taşer bu ilişkiyi kendine yasaklasın mı? “Seni yağmurlar getirir odama üşümüş bir kumru çalar kapımı bakışın var senin yokluğun var geçip gider zamanda Gülücüklerin bende durur eski mavilikte hep aynı yıldızlar sensizliğim büyür odalarda sensizliğim ölüm kadar Gözlerimdir gözlerimden kaçan gözlerim sevildiğim günler aynanın arkasında yaklaş ölmeden önce çabuk içimde can çekişir seni bekleyen çocuk.” Değişen şiirin olanaklarından anlatı şiirinin kolaylığına bakan Ahmet Oktay hazır yargılarla yetinmek istemiyor: “Suat Taşer’in şiirini yeniden okurken kayıplarını, şiirleştirme yöntemlerindeki yetersizlikleri daha duru gözlerle görme olanağını bulacağız gibime geliyor.” ANI DEĞERİ Nevzat Üstün bir trafik kazasında ölmeseydi şiirini geliştirebilir miydi? Edip Cansever’in sorusunu anımsayalım: “Ama yaşamaya geçmeyen düşünce ne işe yarardı?” Alaysamadan yararlandığı “zekâ şiiri” Nevzat Üstün’ün şiirini kurtarabilir mi? O şiire yeni bir işlev kazandırabilir mi? Ahmet Oktay’ın yorumu şöyle: “Birçok şairin başına gelen, Nevzat Üstün’ün de başına geldi. Şiiri işlevsizleşti, ister istemez değişen okur beğenisi o şiiri de yürürlükten kaldırdı, tüketimden yoksun bıraktı. Söylemek gerekiyor; ancak profesyonel merakı dışında aranır, okunur bir şiir olmaktan çıkardı Nevzat Üstün şiirini.” Ben gene de bu “Kayıp Şairler”e bir çağsama gözüyle bakıyorum. Şiir dışı zorlamalarla kalıcı olmaya özenen ozanları düşünürsek, onların yıllar önceki çabalarını ince bir üzgünlükle anımsıyorum. Değişen şiir yeni bir ses, yeni bir anlatım özelliği geliştirdikçe eski şiir işlevini yitirecek. Gene de bir anı değeri kazanacak. “Kayıp Şairler”i yeniden bulmanın sevincini yaşayacağız. ? Bu sayfayla iletişim kurabilmek için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderiniz: Mustafa Şerif Onaran Hekimköy Sitesi 20. Sok. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11236 23 46 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1071 SAYFA 26
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle