29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Yevgeni Zamyatin’den ‘Sabaha Karşı Toprak Şifa Bulacak’ Zamyatin’in simgelerine doğru Sabaha Karşı Toprak Şifa Bulacak, Zamyatin’in Biz başlıklı kült romanının beslendiği kaynağı gösteren, yanı sıra sanatının temel değerlerini işaret eden öykülerden oluşan önemli bir kitap. Distopyanın temeli sayılan “Biz” , seçkide ilk sırada yer alan Adalılar adlı uzun öyküsünde biçimlenmiş gibi. Aynı zamanda bu öyküde Huxley’nin Cesur Yeni Dünyası’nın beslendiği noktalara da ulaşmak mümkün. Ë Fadime USLU aşrada Düğün Hazırlıkları’nı okurken, orada Dönüşüm’ün izlerini gördüğümde heyecanlanmıştım. Kafka’nın yazı dünyasına doğru çıkılan bir yolculuğun heyecanıydı bu. Aynı duyguları Zamyatin’in Sabaha Karşı Toprak Şifa Bulacak adlı ve Birsen Karaca’nın dilimize kazandırdığı öykü seçkisini okurken yaşadım. Sabaha Karşı Toprak Şifa Bulacak’ta öyküler uzun, kısa, zerrecik (minyatür) ile masal bölümlerinden oluşuyor. Uzun öykü “Adalılar”ın mekânı, toplumsal sistemin bütün yönleriyle işlendiği Jesmond kenti. Bu kent toplumundaki soylu burjuvalar, nüfuzunu gittikçe genişleten totaliter cemaat lideri ve üyeleri, spontane sanatçılar, kinik ve şüpheci entelektüeller, sınıf ve pozisyonlarını ifade eden temsili araçlarla betimleniyor. Her bir grubu eyleme yönelten nedenler, grupların kendi içinde kurduğu kişilerarası ilişkide dilsel varlıkları aracılığıyla; karşılıklı ilişkilerde ise çatışmanın gerilimiyle ortaya çıkıyor. Bütün bunlarla birlikte anlatıcının gözlemleriyle aktarılan durum ayrıntıları, mekân ruhuyla özdeşleşiyor. Yazar, mekân ve atmosferin kişi ile arasındaki bağı ayrılmayacak kadar bütünleştirerek aktarır. Belirlenmiş düzenle uyum içindeki kitlesel yığın için, “pazar centilmenleri” deyimini kullanır yazar. Bu grubun anlatıldığı sahnede kentin mekân ruhunu gözler önüne serer. gılı bir şekilde sokaklarda gezinirler ve ikizlerine selam verirlerdi”(s. 49). Mahalle papazının vaazını dinledikten sonra, “fabrika serisi gibi binlerce aynı tip evin arasında kendi evlerini, bir nevi mucize eseri” bulan centilmenler, ev içlerinde bile aynı konularda, aynı biçimde sınırlı sözcükler kullanarak sohbet eder. Bu zümrenin ikiz biçiminde belirtilmesi Huxley’nin sayısı yüzleri bulan ikiz tiplerine ilham olduğunu düşündürür. Öyküde soylu burjuvayı yönlendiren ve Tanrı olmaya soyunan mahalle papazı Dyuli’nin ilham kaynağı da, robotinsanlardan oluşan halktır. Dyuli onlara bakarak Zorunlu Kurtuluş Ahiti kitabı için düşünce geliştirir. Zamyatin, öyküsünün bu dizgesinde distopyasının felsefesini de aktarır: “Eğer tek (suçlu ve düzensiz) irade, Yüce Devlet Mekanizması’nın iradesiyle (mekanik mukadderatla) yer değiştirirse” yaşamına yön verecek insanın özgür iradesi elinden alınarak her ânı kesintisiz bir düzende işleyen mükemmel bir makinenin kontrolü altına girecektir. İşte bu noktada insan, insanlığını yitirip robota dönüşecektir. İtaat etmekten başka bir işlevi olmayan insanmakinenin köleleşme süreci de olay örgüsünde olayın katmanlarında anlatılır. Farklılığı kabul etmeyen, farklılık baş gösterdiği anda bünyesinde bir suç gibi taşıyan ve bir süre sonra onu yok ederek cezalandıran sisteme bütünüyle yergiyle yaklaşır Zamyatin. “Adalılar” öyküsünün geleneksel Rus tiyatrosuyla organik bağı olduğunu söylemek mümkün. Karakterler aksesuvarları, kıyafetleri, mimiklerinin abartılarak altı çizilmiş tipik özellikleri ve trajik hikâyenin taşıyıcı işlevini gerçekleştirmeleriyle bir tiyatro oyununun kişilerine benzer. Kaşları üçgen biçimli, altın dişli mahalle papazı; kişiliğini bir kabuk gibi saran kelebek gözlüğüyle ironize edilen mahalle papazının karısı; “pembeli” ve “mavili” halk; “futbol topu gibi kafa”sı olan, her şeyi bilen Mr. MacIntosh. Nitekim, temsili karakterlerin bir araya gelip yemek yediği sahnede, yemek için ortaçağda dinsel konulu dramlara gönderme yaparak “misteriya” ifadesini kullanır yazar. Sessizlik içinde akıp giden bu “büyük misteriya”, kişilerin karakterini karşıtlıklar içinde belirgin kılmayı hedeflemiştir. “Adalılar”daki her ayrıntı eleştirel aklın analiziyle işlenmiş. Toplumsal ilişki biçimi, duygularıyla başkalarından ayrılan insanın yazgısı tek bir etkiye odaklanmış: “Muntazam çalışan bir makine”den ayrı düşünülemeyen yaşamın düzenini sarsacak bireysel yoldan çıkış “sapkınlık” olarak nitelenecek ve hemen cezalandırılarak yok edilecektir. Öyküde sembol kişiler ve davranış biçimleri tasarlanmış bir sahnede gerçekleşirken “İnsan Avcısı”nda bu, yerini dizginlerinden kopup kontrolden çıkmış duyumların izlenimlerine bırakır. mez çizmeler gibi de ciddidirler” dediği İngilizleri, “üstün entelektüel soyu”, Avrupa kültürünün kıyımlarla “yalan” söyleyen ikiyüzlü tutumunu kimi zaman yargılayarak kimi zaman yergi, ironinin tonlarını kullanarak kurgusunun dokusuna yabancılaştırmadan yorumlar yazar. “İnsan Avcısı”nda diyaloglar eksik bırakılmış. Kişiler konuşma yetilerini kaybetmiş adeta. Yaşam alanlarında kullanılan eşyalarla insan arasındaki mesafeli ilişki sık sık dile getirilir. Kitap, “Kar” adlı kıpkısa öyküde geçen cümleden alıyor adını. Beş cümleden oluşan bu nefis öykü biçemiyle modern, yapısıyla geleneksel özellikleri taşıyor. Mekân ve kişi, anlatılan zamanda yaşanan durumdan etkilenirken geçmişinden ve olası geleceğinden koparılmadan betimleniyor. Öykü şöyle: “Gökten tüm gece kar yağdı. Sabaha karşı toprak şifa bulacak. Sabaha karşı karın altından utangaç Sineglazka, uzun belikleriyle yeniden çıkacak; tamamen şaşkın, yeni; tamamen yeni baştan: Yalnızca sabaha dek yaşaması gerek. Sabah. Mavi kar, çizme izleriyle tamamen kirlenmiş.” Rus halk masallarında zenginliği, ihtişamı reddedip tüm zorluklara karşı direnerek aşkını korumayı başarmış kadın kahraman Sineglazka. Yazar, bu kolektif simgeyle toplumun kendi özgünlüğüne yeniden kavuşabilmesinin umudunu vurgularken, bu umuda duyulan ihtiyacın şiddetini de duyurur. İnancı, değerleri toprağa gömülen halka kendini koruması yönünde unuttuğu direnci gösterecek olan “utangaç” Sineglazka’nın toprağa gömülmesine rağmen henüz ölmediği yönünde hep bir ışık gösteren yazar, çarpıcı finaliyle ülkenin karanlık durumunu resmediyor adeta. Öyküde sözcük tekrarları ritmin kırılmasını engellemek yerine iç dengeyi yaratan bir omurga işlevi görüp iç musikinin oluşmasını sağlıyor. Minimal öykü, çağdaş masal türlerinin doğasındaki yalın, bir o kadar da katmanlı anlam ilişkisini, okuruna yeniden üretebileceği boşluklar bırakarak anlatıyor. Sabaha Karşı Toprak Şifa Bulacak, Zamyatin yazını için bir kılavuz niteliğinde. Yazarın simgesel kavrayışını çözümleyen çalışmalara da yer verilmiş kitapta. Distopyanın farklı kültürel atmosferlerde dile getirilen yergisi yazarın şu sözlerinde gizli: “Yeri gelmişken, duydunuz mu Britanya Parlamentosu’ndan bir tezkere çıkartıyorlar? Tüm Britanyalıların burunları aynı uzunlukta olacakmış. Elbette, yok edilmesi gereken yegâne uyumsuzluk o olduğundan. O zamanda hepsi aynı, tıpkı düğme gibi, ‘Ford’ otomobiller gibi, ‘Times’ın on bininci numarası gibi. Muazzam, en azından…” ? Sabaha Karşı Toprak Şifa Bulacak/ Yevgeni İvanoviç Zamyatin/ Çeviren: Birsen Karaca/ Kavis Yayınları/ 168 s. T BİR TUTAM DİSTOPYA “Jesmond’daki fabrikalardan birinde üretilen” pazar centilmenlerinden “binlerce numune”nin “pazar sabahları (beraberlerinde Saint Hinojo Ruhani Bölge Dergisi’nin Pazar sayısıyla) sokaklarda belirdiğini” ifade eder. Anlatıcı kanalıyla şöyle der: “Her birinin elinde tek tip baston ve başında tek tip silindir bulunan, takma dişli pazar centilmenleri saySAYFA 16 Özellikle doğa görüntüleri aktarılırken isyan çığlığını ifade eden bir anlatım biçimi hâkim. Kent öyküleri içerisinde önemli bir yeri olan “İnsan Avcısı”nda, Londra kenti bütün katmanları ve dokusuyla işlenir. Öyküde, gökyüzünden yeraltına kadar, birincil doğayla uygarlaştırılmış kentin uyumsuz mücadelesi; insan, hayvan ve makinenin birbirine dönüşerek bambaşka türlerde uyum içinde kendini bulması vurgulanır. Uyumun vahşi doğasını çizdiği görüntülerle aktarırken, kentin tekdüzeliğine boyun eğerek özünü kaybeden uyum kurbanı varlığı hikâye eder. Anlatıcı, kentte gördüğü uygarlığı içinde barındıran ne varsa bunları deforme eder. Örneğin, vinçleri, kara kuğulara; evleri, kaplumbağalara; otobüsleri fillerle köpeklere; bir bütün olarak Londra’yı ise canlı bir organizmaya benzetir. Tekrar edilen sembollerle birlikte kentteki yapay ilişki biçimleri anlatılırken tüm bunları yöneten gücün kentin kaosu olduğuna işaret eder: “Asansörler yutmaya yetişemiyordu: Karıncalar, yedek merdivenlerden aşağıya dökülüyordu. Basamaklarda takılıp kalıyorlar ve gümbürtüyle tünellere akıyorlardı nereye indikleri önemli değildi, nerede oldukları önemli değildi. Mağaralarla, merdivenlerle, güneşlerle, büfelerle, otomatiklerle karışmış alçak beton gökyüzüyle kaplı sanrılı yeraltı dünyasında toplaşıyorlardı. Mekanik, fabrika üretimi erkek çocuklar, ‘Zeplinler Londra’nın üzerinde! Ekstra akşam baskısı!’ diye aceleyle koşuşturuyordu.” Fabrika üretimi çocuklar, “yeni mamul bebekler”, “mermer tenli” kadınlar, “dökme demirden göz kapaklarıyla” erkekler İngiltere’nin mekanik düzeninin eleştirel vurgusudur. AVRUPA KÜLTÜRÜNÜN İKİYÜZLÜLÜĞÜ “Midyeler gibi mümindirler, su geçir CUMHURİYET KİTAP SAYI 1071
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle