29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

men olmasıdır. Burada özellikle belirtmek istediğim bir şey var. Boran’ın akademik kariyeri 1947’de siyasilerin hukuk dışı uygulamaları sonucu akademik hayattan ayrılmak zorunda kalması ile sona ermiştir. Kuşkusuz, ırkçılarla hayatının sadece erken döneminde değil bütününde mücadele ettiği malum. Bu bağlamda hayatının çeşitli evrelerinde ırkçılar ile hümanist yurtseverler arasındaki ayrışmada Boran’ın konumunu ve attığı adımları birkaç temel örnekle maddelersek... 19391945 yılları, İkinci Dünya Savaşı dönemi, Türkiye’de ırkçı düşüncenin güç kazandığı yıllardı. Bu gidişatı tersine çevirme arzusuyla yayımlanan önce Adımlar ve Yurt ve Dünya sonra Tan ve Görüşler’deki yazıları, dersleri, seminerleri, üniversiteden uzaklaştırılması, Barış Davası, TBMM’deki mücadelesi, 12 Mart’ta aldığı 15 yıl hapis cezası, 12 Eylül’deki sürgün yılları… Boran’ın hayatının tamamı örnektir. Boran TKP ile ilişkilerini ne düzlemde tuttu? Boran’ın TKP’ye üye olup olmadığı konusunda yıllarca tahminler yapıldı. Konunun netlik kazanması ancak Boran’ın Ekim Devrimi’nin 60. yıl kutlamaları için Sovyetler Birliği’ne gittiğinde yaptığı bir söyleşi bandının açığa çıkmasından sonra oldu. Kayda geçirilen söyleşide Boran 1942’de TKP’ye girdiğini açıklamıştı. Boran’ın Amerika’dan “…bir toplumu değiştirmek geliştirmek istiyorsanız örgütlü bir biçimde çalışmamız, bir örgüt içinde olmamız lazım. Yani bir parti içinde çalışmamız gerek” sonucuna vararak döndüğünü düşünürsek yolunun TKP ile kesişmemesi düşünülemezdi. Ama Zeki Baştımar’dan başka kimseyle temas kurmadığı için deşifre olmamıştı. 1948’de Ankara 4. Asliye Ceza Mahkemesi’nde neden yargılanmıştı, hakkında yapılan suçlamalar nelerdi? İki yıl süren davayı sonucuyla birlikte mutlaka konuşmalıyız. Nedeni fakültede verdiği seminerlerde, konferanslarda ortaya koyduğu düşünceleriydi. Derslerde anlattıklarıydı. Yani bilimsel çalışmalarıydı. Somut olarak söylemek gerekirse suçlamalar; “Seminerlerde komünizmi methetmek”, “Konferanslarda Rus rejimini methetmek”, “İptidai cemiyetlerde mülkiyet hakkı olmadığı için bunların modern cemiyetlerden daha üstün olduğunu söylemek”, “Şahsi bir kırgınlık yüzünden bir talebenin tezini okumamak”tı. Bu suçlardan yargılanıyordu. Mahkemedeki savunmasında fakülte içindeki ırkçı hocalarla öğrencilerin, fakülte dışındaki siyasilerle işbirliği yaptığını, hiçbir kanun, nizam, usul tanımadan açılan davaları ve üniversite yetkili kurullarının siyasi baskılara nasıl boyun eğdiklerini anlattı. İki yıl süren davadan beraat etti. Ama fakültedeki görevinden açığa alındı ve maaşının üçte birini almaya mahkum edilerek yoksulluğa itildi. Eşi Nevzat Hatko da kadrolardaki yeni düzenlemeler gerekçe gösterilerek işten çıkarıldı. Neden kendisinin düzenleme kapsamına alındığını sorduğunda da “Sen de tuttun Behice Boran’la evlendin” yanıtı verildi. BORANAYBAR ÇELİŞMESİ DP de içeri attı Behice Boran’ı, sonra 1951 TKP tutuklamaları sonrasında 26 Mayıs 1971 TİP tutuklamaları, 1 Mayıs 1979 tutuklamaları... Liste ne yazık ki böyle uzayıp gidiyor. Bu tutukluluklarını neden ve süreleriyle özetler misiniz? ¥ Emel Koç, Behice Boran’ın hayatının tamamının örnek olduğunu belirtiyor. 1948’de, üniversitedeki tasfiye sırasında, iki yıl süren dava sonunda beraat ettiği halde açığa alınarak üniversiteden uzaklaştırıldı. 1950’de TBC’yi kurarak DP iktidarının Kore’ye asker gönderme uygulamasının ülke çıkarlarına uygun olmadığı görüşünden hareketle Meclis’e telgraf çektiği ve “Aziz Türk Halkına” başlıklı bir bildiri bastırıp dağıttığı için BORAN’IN 12 MART VE BALYOZ hakkında dava açıldı. Uzun bir yargılaTEŞHİSİ ma sürecinden sonra 1 yıl 3 ay hapis, 5 ay da İstanbul ve Kocaeli illeri mıntıka Boran, 12 Mart’ı nasıl yorumladı, sında ikamete mecbur tutulmak suretiynasıl değerlendirdi? le emniyet nezareti altında kalmak ceza 12 Mart’a bakıldığında çok açıkça sına çarptırıldı. Cezasını tamamlayıp ve kesinlikle söylenebilecek bir gerçek evinde yeni bir yaşama başlayan Boran vardır. O da hem öncesinde hem de serbest kalışından üç ay yirmi beş gün sonrasında 12 Mart olayına en doğru sonra 1951 TKP tutuklamaları olarak teşhisi Behice Boran’ın koyduğu. Bobilinen operasyona dahil edilince “gizli ran, 12 Mart’ın bir hayli öncesinden bekomünist partisine üye olmak” suçunri burjuvazinin ve iktidarlarının demodan yeniden tutuklandı. Ancak Boran kratik özgürlükleri kısıtlama, işçi sınıfıbunu hiç kabullenmedi ve delil yetersiznın politik ve ekonomik mücadelesini liğinden bir süre sonra serbest bırakıldı. ve örgütsel hareketini bastırma, topluSonraki tutukluluğu 12 Mart darbesinmun demokratikleştirilmesi sürecini den sonradır. 26 Mayıs 1971’de tutukdurdurma girişimlerinin güçlendiğine landı ve 15 yıla mahkum oldu. Suçu dikkat çekmiş; askersivil kesimin bir malum... 1 Mayıs 1979’da sokağa çıkma bölümünde bir küçük burjuva radikayasağına uymadığı, Toplantı ve Gösteri lizminin geliştiğini, 27 Mayıs hareketine Yürüyüşleri Yasası’na aykırı harekette benzer ama daha devrimci, daha kararlı bulunduğu için tutuklandı. 12 Eylül bir askeri müdahale ile ülkenin politik, 1980’de ise yurtdışına çıkışından sonra ekonomik ve sosyal sorunlarına çözüm 14 Ekim 1979 seçimlerinde TRT’de getirileceğine inanıldığını ve “devrimci yaptığı iki ayrı konuşmada komünizm cunta”nın gerçekleştirilmesi yolları propagandası yaptığı gerekçesiyle gıyaarandığını söylemişti. Boran, öteden bebında yargılandı ve 8 yıl 9 ay ağır hapis ri özellikle 1950’den sonra kapitalizmi Behice: “Bir Devrimci... Bir Kadın... cezasına çarptırıldı. koruma ve geliştirmede anlaşmakla beBir Anne...”/ Emel Koç/ Destek Yayın 1968’de TİP’te yaşanan BoranAyraber, devlet mekanizmasına sahip çıkevi/ 464 s. bar çelişmesinin nedeni neydi? BoranAybar ayrılığı konusunda yıllardır süregelen ve doğru olmayan bir kanı var. O da 1968’de SSCB ve Varşova Paktı silahlı kuvvetlerinin askeri bir operasyonla Çekoslovakya Sosyalist Cumhuriyeti’ndeki mevcut düzeni reforme etme iddiasındaki Alexandre Dubçek’i yönetimden uzaklaştırması konusunun Aybar tarafından eleştirilmesi ve bu nedenle Boran ve arkadaşlarının Aybar’a cephe aldığı iddiaları. Konunun esası şu: Yaklaşan 1969 seçimleri nedeniyle Genel Başkan Mehmet Ali Aybar’ın daha çok oy alarak iktidar olma, olamasa dahi iktidarın en güçlü alter Boran’ın toplumunu aydınlatmak ve değiştirmek için nasıl bir yol izlenmesi gerektiği sorusunun yanıtını sosyolojide natifi olma konusundaki değil Marksizmde bulduğunu söylüyor Emel Koç. samimi inancını belirterek kitlelerin bilincindeki antikomünist şartlanmayı kıracak bir söylem arayışı içine girmesiydi. İlk bakışta “İyi ya! Ne var bunda?” diye düşünülebilir. Ama Aybar emekçi kitleleri kolayca etkileyip hızla peşinden sürükleyecek bir üslubu da benimsemişti. DP gibi davranma, parti ambleminin değiştirilmesi, yeni söylemlerinin uygulamada da kendini göstermeye başlaması üstelik tüm bunları parti organlarında tartışarak değil de fiili bir durum yaratarak gerçekleştirmesi sadece Boran’ın değil, Sadun Aren, Nihat Sargın gibi pek çok partilinin ve genç kuşak partilinin tepkisini çekmişti. Boran, Aybar’a olan dostluk duygularından dolayı tavır almakta en çok tereddüt eden kişi olmuş, Aybar’la olan anlaşmazlığın çözümü konusunda çaba göstermişti. Tam o günlerde Çekoslovakya operasyonunun gerçekleşmesi basında “Prag baharı TİP’i böldü” şeklinde algılanmasına neden olmuştur. Boran’ın o günlerde Sovyetler’i çok ağır bir dille eleştiren işgali kınayan bir yazısı Milliyet gazetesinde yayımlanmıştır. ma konusunda devleti yürütme yetkisini kendisinde gören askersivil kadrolar ile bunların “vesayet”inden kurtulmak, kadroları doğrudan kendi emrine alıp devleti doğrudan kendi başına yürütmek isteyen burjuvazi arasında bir çekişmenin süregeldiğini, 1971 öncesi sivilasker radikal kesimin de bu çelişkiyi sürdürdüğünü ama bu defa iktidarı ele geçirerek birtakım reformlar, kendi deyimleriyle “devrim”lerle düzen değişikliği hayalleri kurduklarını ve bunun sonucunda ordu kademelerinde radikal bir hareket geliştiğini ve gittikçe sesini duyurduğunu ve 12 Mart muhtırasının bu radikal kanadın harekete geçmesi sonucunda gerçekleştiğini söylüyor. Boran 915 Mart’ta sol hatta başlayan hareketin 12 Mart muhtırası makasından geçirilip hat değiştirilerek sağ’da raya oturtulduğunu 15 Mart’tan sonra ordu kadrolarında yapılan temizlikle nisan sonlarında başlatılan “Balyoz Harekâtı” ile sürdürüldüğü tespitini yapıyor. Bu şimdilerde çok söylenir ama Boran bunu olayların yaşandığı günlerde öncesinde ve sonrasında Türkiye’nin geleceğinin ağır bir tehlike içine düşürüldüğü tespitini yapmış, ısrarla yayımladığı bildirilerle 12 Mart’ı ve ona farklı bakışları, değerlendirişleri tahlil eden yazılarıyla, mesajlarıyla, demeçleriyle hem iktidarı hem de iyimser beklenti içinde olanları uyarmıştır. Bir İtalyan gazeteci, 12 Mart’ta rejim dışı bir müdahalenin karşısında yer alan Behice Boran’a o günlerde “size göz açtırmayan, üzerinize bozkurt sürülerini salan AP iktidarına karşı niçin 12 Mart muhtırasına destek olmuyorsunuz?”diye sorar. Boran da gazeteciye “Toplumdaki yeni oluşumları değerlendirmede ve bu oluşumlar karşısında izleyeceğimiz yolu tespit etmede biz sosyalistlere kutupyıldızı görevini görecek objektif kıstas nedir?” diye sorar ve cevabı da yine kendisi verir: “Bu oluşumların işçi ve müttefiki emekçi sınıfların ekonomik ve politik hareketini nasıl etkileyeceğidir. Her hal ve şartta işçi sınıfının ekonomik ve politik hareketinin bağımsız varlığını sürdürmesi şarttır. Bu imkânı veren veya güçlendiren yeni oluşumlar sosyalistlerce desteklenir, kısıtlayan veya yok eden gelişmeler desteklenmez.” Bence bu kutupyıldızını her zaman iyi izlemeliyiz. ? [email protected] CUMHURİYET KİTAP SAYI 1071 SAYFA 19
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle