29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Hubert Reeves’ten ‘Atomlara ve Galaksilere İlişkin Yazılar’ Hubert Reeves Yazıyla evrenin fotoğrafı atomların davranışlarını inceleyerek keşfettiğimizi söyleyen yazar, kitabındaki yazıları ise bu defa öbür taraftan başlayıp “sonsuz büyük”ten “sonsuz küçüğe” doğru sıralıyor. İki kitabında da iki ana soruya bir başka deyişle iki ana meseleye yanıt aramış. “Nereden geldik?” ve “Nereye Gidiyoruz?” 2008’de yayımlanan Gökyüzü ve Yaşama İlişkin Yazılar kitabında “nereye gittiğimiz” üzerine kafa yorarak, “Kendi kendimizi yok etmemek için nasıl davranmalı?” diye sormuştu. Bu kitabın devamı olan Atomlara ve Galaksilere İlişkin Yazılar’da ise “Nereden geliyoruz ve ne oldu da var olabildik?” sorusunun yanıtının peşine düşüyor. Bu soruyu kitabın ana eksenine oturtarak, yanıtına, can alıcı olan başkaca sorular da sorarak ulaşmayı hedeflemiş. Verdiği ya da bulup gösterdiği yanıtların yanına yine de şu sözünü eklemeyi unutmuyor: “Bilim bir keskinlik ve doğruluk alanı değil, daha çok bir akla yatkınlık alanıdır.” Reeves’e göre astrofizikçiler, tarihöncesi dönemleri inceleyen bilim insanlarına benzer. Tarihöncesini araştıran bilim insanları nasıl fosil arıyor, bulduğu fosilden yola çıkarak betimlemek istedikleri dönemin öncesindeki koşulları oluşturmaya çalışıyorsa, astrofizikçiler de bulduğu fosillerle kozmosun geçmişini çözmeye çalışıyor. Yazılarını pek çok alanla ilişkiler kurarak kalem alan yazar, zaman zaman felsefeye de göndermeler yapıyor. Elbette o ek sorularından sorarak: İnsanlar gözlerini yukarı kaldırıp yıldızlı kubbeye bakmaya ne zaman başladı? Gökteki ışıkları ne zaman fark etti de onların nasıl oluştuğunu, ne kadar uzakta olduğunu hesap etmeye çalıştı? Eski Yunan filozoflarının ortaya attığı düşünceler uzayın boyutu hakkında bilinen ilk tartışmalara örnek olarak gösterilebilir: Apolloncu düşünce okuluna göre, Apollon güzelliğin, dengenin dolayısıyla uyumun tanrısı olduğu için evrene elbette uyumlu bir boyut vermişti. Adı da “Kozmos” olarak ifade edilmeye başlandı ki bu sözcük güzellikle ilgili her türlü ürün için kullanılan kozmetik sözcüğünün kökeni. Aşırılıklara düşkün Dionysos hayranları ise elbette oluşumu sona ermemiş sonsuz bir evren görüşünü savundu. OKURA VERİLEN ÖDEV Yazarın esprili bir dili var ama her konuyu “ağır”lığıyla ele alıyor. Bu yüzden bazı metinleri geri dönüp tekrar tekrar okumak gerekiyor. Kitap derli toplu zengin bir çalışma, bilimsellikten ödün vermediği için ürün olarak bir insanlık hizmeti de sayılabilir. Size de gizlice bir ödev veriyor. Okuma süreci boyunca evrene ve bilime ilişkin sorulan pek çok soruya ortak olmanızı, kendinizle baş başa kaldığınızda ise birçok yanıtın doğruluğunu sorgulamanızı talep ederek. Reeves bu konular ne kadar yalın bir dille anlatılabilirse o kadar yalın diliyle bilim dünyasındaki pek çok inanış, anlayış, ilke ve tutum hakkında da “içeriden” bilgiler sızdırıyor. Örneğin, paralel evrenlerle ilgili yazısında “kanıt yokluğu yokluğun kanıtı değildir” diyor. Paralel evrenler, gökbilimcilerin olduğu kadar bilimkurgucular için de oldukça merak uyandırıcı. Bilimin bu konudaki soruları ise şunlar: Şu Hubble’ın çektiği derin alan fotoğrafındaki evrenden tamamıyla ayrı, hiçbir iletişim kurma olanağımız olmayan başka evrenler de var mı? Bu evrenlerdeki bazı gezegenlerde bizim gibi sorular soran insanlar da mı var? Reeves’e göre cevap apaçık ortada: “Evet, böyle evrenlerin binlercesinin, milyonlarcasının, milyarlarcasının, hatta sonsuz sayıda bile var olması mümkün!” Tam da bu noktada bulunmuş yeni bir sözcüğe değinmekte fayda var: Mültivers. Evren anlamındaki “univers” sözcüğünün ilk hecesi “uni” tekliği ifade ettiğinden, yerine çokluğu ifade eden “mülti” konularak, hem bizim evrenimizi hem de var olabilecek tüm evrenleri içeren bütünü tanımlayan bir sözcük türetilmiş böylece. Şimdi sıra bu ifadenin Türkçesini türetecek bilim insanlarında. Reeves’in başka bir yazıda ise bu konudaki görüşlerine şunu eklemeyi unutmadığını da söyleyelim: Var olduğundan emin olduğumuz tek evren bizimki! Bu tutumunu yine sızdırdığı bilim dünyası tavırlarından biriyle açıklayabiliriz: Bilgi alanında yeni unsurlardan söz edildiğinde önce buna geçiciymiş gibi bakmalı, ardından baştan aşağı eleştirip doğrulamaya çalışmalı. KARA DELİK: BİR ELEKTRİKLİ SÜPÜRGE Peki, evrenbilimcilerin heyecanla araştırdığı, bilimkurgu yazar ve sinemacılarının ilgiyle yaklaştığı ama bazı insanların kâbus olarak gördüğü “kara delikler” neyin nesi? Yazara göre onlar birer elektrikli süpürge! Yüzeylerine düşen her şeyi emebilirler. Yüzeylerindeki kütleçekim kuvveti içleriyle her türlü bağlantıyı olanaksız kılar. Düşüncesiz kozmonotlar dev galaksilerin koca kara deliklerine fazla hasar almadan girebilirler pekâlâ. Ama Marco Polo’nun tersine, geri dönüp de oralarda neler gördüklerini anlatamazlar. Peki, atom kavramını Demokritos ve Lucretius’a borçlu olduğumuzu biliyor muydunuz? XIX. yüzyılın sonuna dek Ernst ve Nietzsche gibi bazı düşünürlerin atomların gerçekte var olduğunu inkâr ettiğini?.. Bu türden keyifli bilgilerle de karşılaşılan “Atomlara İlişkin” bölümündeki yazılarda özellikle dört kuvvetten söz ediliyor. Kütleçekim kuvveti, elektromanyetik kuvvet, güçlü nükleer kuvvet, zayıf nükleer kuvvet. Gökyüzünde veya yeryüzünde gözlemlenen ne varsa, bu kuvvetlerden ya birinin ya da diğerinin eylemine bağlı. Tarihçe, Einstein, Bohr, Schrödinger, Heisenberg, Dirac gibi adların peşinde doyurucu bir izlek içeriyor. Özellikle Einstein’ın kuantum fiziği hakkında hem kendisiyle hem de bilim dünyasıyla yaşadığı çatışmalar oldukça ilgi çekici. Bir anı: “Einstein, kozmosu keşfinde onu bunca ileri götüren belirlenimci (determinist) görüşüne bağlı kalarak kuantum kuramının geçici olduğunu düşünmeyi ısrarla sürdürür. Ona göre, daha derine inildikçe, eninde sonunda şu kuantum rastlantısından kurtulunacaktır. Otuz yıl çalışır çabalar. Boşuna. Niels Bohr’a şöyle diyecektir: ‘Tanrı zar atmaz.’ Bohr da ona kibarca şöyle karşılık verecektir: ‘Albert, Tanrı’ya ne yapacağını söylemekten vazgeç artık!” ? Atomlara ve Galaksilere İlişkin Yazılar/ Hubert Reeves/ Yapı Kredi Yayınları/ 166 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1071 Hubert Reeves, Atomlara ve Galaksilere İlişkin Yazılar’da “Nereden geliyoruz ve ne oldu da var olabildik?” sorusunu merkeze alarak bizi yaratan bu evrenden söz ediyor. Galaksilerden kara deliklere, güneş sisteminden Büyük Patlama’ya dek, evrenimizle ilgili pek çok “ağır” konuyu, bilimselliğinden ödün vermeden açıklıyor. Ë Aynur ÖZKAN tomlar, moleküller, canlı hücreler; gezegenler, yıldızlar, yıldız kümeleri ve galaksiler; galaksi kümeleri… Evren, küçük, büyük ve daha büyük ölçekte her boyutta sistemi içerir. Yörüngedeki Hubble teleskopu sayesinde edindiğimiz, genellikle “derin alan” diye anılan görüntü, evrenin en geniş boyutunu gösteriyor. Uzayıp giden ve son zamanlarda genişlediği hakkında neredeyse emin olunan sonsuz evren bu küçücük fotoğrafta, bu fotoğraf ise içerdiği tüm evrenle birlikte yenilerde çıkmış olan bir kitabın kapağına sığıvermiş. Bilim insanı Hubert Reeves’in 20032006 yılları arasında France Culture’de yayımlamış olduğu yazılarını topladığı iki kitabın ikincisi de geçtiğimiz günlerde yayımlandı. Reeves, ikinci kitap Atomlara ve Galaksilere İlişkin Yazılar’a ilk yazısı “Kozmik Turizm”de, derin alan için “olabilecek en yüksek ölçekte turizm” diye espri yaparak başlıyor. Fotoğraf çok ilginç, sanki bir yaz gecesi bulutsuz gökyüzüne ya da göğün izi düşmüş bir denize bakıyorsunuz hissini veriyor, oysa baktığınız şey görüp görebileceğiniz her şey, evren. Evrenin en genel görünümü. Galaksiler tek başına sağa sola serpilmiş minik yıldızlar ya da adacıklar gibi. A “SONSUZ BÜYÜK”TEN “SONSUZ KÜÇÜĞE” Evrenin boyutuna yayılan ve tüm evrenin genel davranışını belirleyebilecek olguları, minicik SAYFA 24
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle