Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
günümüzde bütün sanat ve edebiyat dergilerinin dağıtım sorunu var. Hatta bu sorun metropolde olmanın avantajlarını yok edecek noktalara ulaştı. Çünkü dağıtım şirketleri, yaptıkları işin aynı zamanda sosyal sorumluluk gerektiren bir uğraş alanı olduğunu unutarak duruma sadece ticari kaygılarla yaklaşıyor. Magazin ağırlıklı yayınları dağıtmak daha çok işlerine geliyor. Kısacası taşranın değil, bütün sanat ve edebiyat dergilerinin en büyük sorunudur dağıtım. Gazetelerin kitap dergileri vermeye başlamasından ve internetteki sanal edebiyat dergilerinin artmasından etkilendiniz mi? Bunları kültürsanatedebiyat dergilerinin geleceği açısından rakip olarak görüyor musunuz? Gazetelerin kitap ekleri. Olumsuz yönde etkilendiniz mi diye soruyorsanız, elbette hayır! Kültürel geleceğimiz açısından bu tür süreli yayınların önemli olduğunu düşünüyorum. Gazetelerin kitap ekleriyle bizim aramızda işlevsel farklılıklar var. Bu nedenle biz ne kadar önemliysek, onlar da kendi işlevsellikleri içerisinde o kadar önemli. Her dergi kendi özgün içeriğini oluşturuyor. Böylece okur, edebiyatı takip etmek istiyorsa kaçınılmaz olarak her ikisine de yönelmek durumunda kalıyor. Bugün ortalama bir okurun birden fazla dergiyi takip ettiğini biliyoruz. Bu durum dergiciler arasında rekabet etmekten çok alternatif içerikli ürünler var edebilmeyi gerektiriyor. Sanal edebiyat dergilerini de rakip olarak görmüyorum. Çünkü bu durumun şimdilik edebiyat dergilerini çok etkilemediğini düşünüyorum. İlerde ne olur, nasıl etkiler, bilemiyorum. Fakat bu hızlı artış, bir bilgi çöplüğüne dönüşmemeli ve bunu yönlendirecek olanlar bilinçli okurlardır. Ayrıca basılı edebiyat dergileriyle sanal dergiler arasında çok ciddi farklılıklar var. Basılı yayınlar, ekip çalışması ürünüdür ve derginin yazınsal yetkinliğinden redaksiyonuna kadar pek çok ön çalışma gerektirir. Oysa internet dergiciliği, bu ön çalışmalardan muaf hareket etmekte ve çoğu zaman ekip çalışmasına gereksinim duymamaktadır. Kendilerine ulaşan ürünü olduğu gibi yayınlama ve hatta istediği zaman tek bir tuşla yok edebilme hakkına sahiptir. Bu durumda, dergiciliğin etik sorumluluğu tartışmaya açılmış oluyor. Kaldı ki basılı dergilere onlarca yıl sonra bile kütüphanelerden ulaşmak mümkün iken internet dergiciliğinin böyle bir kalıcılık vaadi de yoktur. Sizce dergicilik nedir? Öncelikle bir tutku ya da sanat aşkı ve özveri mi, okumaya, yazmaya, gezmeye, eğlenmeye ve dinlenmeye ayıracağınız zamanı çaldığı için bir angarya mı, ego doyurumu mu, Don Kişot’luk mu? Yayıncılık ve dergicilik, zorluklarına karşın ne gibi kazanım ve doyumlar sağlıyor? Dergicilik, yaratma sürecine ortaklıktır aslında. Yaratılan ürünle okur arasında bir aracıdır, dergi. Bir buluşma ¥ platformudur ve alanının nabzını tutmalıdır dergi. Her şeyden önce hayal etmek dediğimize göre yukarıda sayılanların hepsini içeriyor olmalı dergicilik. İnsan unsurunun olduğu her yerde “ego” vardır zaten. Öncelikle egoyla bencilliği ayırt etmek gerekir. Ego ve Don Kişot’luk arasında ise kesin bir ayrıma gitmek zor. İkisi de birbirinden beslenir, birbirini çoğaltır ve ortaya kendine özgü bir sonuç çıkar. Ego kimilerine göre, birey olabilmenin, kişisel tavır gösterebilmenin ön koşuludur. Buradan bakınca evet, onca olanağın içinde dergiciliği tercih etmek bir ego göstergesi olabilir. Gerçek dergicilik için bir başlangıç nedenidir de belki. Fakat bu dergilerin yaşaması olanaksızdır diye düşünüyorum. “Ben de varım” çabasıyla dergi çıkarma girişimleri olan hevesliler elbette mevcut. Bir dergi sürekliliğini koruduğu sürece ürün akışı hızlanır, dergi kendi tanıtımını yapar ve okur ikna olur. Yani amacı olan, uzun soluklu ve istikrarlı bir dergi ve ekibi için “ego” sözcüğü yanlış olur. Hatta “ego” dergi için en riskli, en tehlikeli tutumdur. Gerçek dergicilikte özverili çalışma, paylaşım ve alçakgönüllüğün temel ilkeler olarak benimsenmesi ön koşuldur. Dergicilik sosyal sorumluluğu ve aydın olabilmeyi gerektiriyor. Sınırsız sabır ve pek çok şeyden vazgeçmeyi gerektiriyor. Dergicinin değil de bazı edebiyatçıların egolarıyla mücadele etmeyi gerektiriyor. Ama hepsinden önce bir duruş gerektiriyor. Tüm bunları bir arada düşününce gerçekten edebiyata gönül vermeden yapılabilecek bir iş değil elbette. Aksi takdirde, dediğiniz gibi bir angaryadan öteye geçemeyecektir. Kısacası dergicilik misyon, özveri, aidiyet ve sorumluluk içeren bir uğraş alanıdır. “EDEBİYAT DERGİSİ ÇIKARMAK BİR DURUŞ GEREKTİRİR” Dergi yayıncılığında politik ve ideolojik tarafsızlık ya da sanattan yana ol “Yayıncılığa başladığımda, yazın ve yayın dünyasında örnek alabileceğim bir hemcinsim yoktu. Bunu, içinden geçilen döneme, bu dönemin insanlar üzerindeki etkilerine, erkek egemen toplumun normlarına, toplumsal baskılara bağlayabiliriz” diyor Özgen Kılıçaslan. mak, estetik kaygıyı öncelemek konusundaki düşünceniz nedir? Bu durumu, bir “çokseslilik” olarak mı yoksa “tavırsızlık ya da duruş eksikliği” olarak mı görüyorsunuz? Duruş eksikliği demek yanlış. Zira edebiyat dergisi çıkarmak başlı başına bir duruş gerektirir. İdeoloji bir hayat felsefesidir. Hayal’in de elbette bir ideolojisi var. Biz, cumhuriyet bilinci olan bir dergiyiz ve bu bilinçle dergiyi bir bütün olarak yayına hazırlıyoruz. Fakat ideoloji, bir edebiyat dergisini asıl amacından uzaklaştırmamalı. Kaldı ki yayımlanan her ürün, kendi ideolojisini de oracıkta üretir. Bu durumda, metin seçimlerindeki bütünlük ya da tutarlılık zaten yolu ve ideolojiyi betimler. Tutarlılığın yitirildiği nokta tehlikeli ve sanırım bu tehlike ulusal dergilerimiz açısından çok da yabancı olmadığımız bir sorun. Bunların dışında dergiye ait ayrı bir ideolojiden bahsediliyorsa, böyle bir şey, mantığı zorlar. Kaldı ki Jean Paul Sartre Edebiyat Nedir? adlı kitabında “kötü edebiyat politikaya sığınır, oradan taraftarlar bulmaya çalışır” saptamasını yapar. Böyle bir edebiyatın yanında elbette olunamaz. Çünkü önemli olan doğası gereği ideolojik olan sanatı gerçekleştirebilmek. Bir sanat yapıtı, yapısı ve biçimiyle bir gelecek ve bir gelecek tasarımı önermeli. Söyleyen değil, oluşturan bir sanattan söz ediyorum. Türk şiirinde zaman zaman bu hata yapıldı. Marksist doğruları şiirde söylemeye çalışanlar oldu. Marks onları zaten söylemişti. Tekrarlamanın anlamı yoktu. Biz öyle bir yapı oluşturmalıyız ki içine Marksizmi de almalıyız. Kendimizi belirli bir kalıbın içinde bulsaydık bu yapıyı yitirecektik. Zaten kalıplar değil midir, hayalleri yok eden! Kapsamlı ve derinlikli dosyalar, soruşturmalar hazırlıyor, söyleşiler de yapıyorsunuz. Bir yazar ve şairin sanat anlayışı ve yapıtlarını tanıtma yönlerinden söyleşilerin, kültürsanat edebiyat sorunlarını gündeme getirme, tartışma, gündem oluşturma açılarından dosyalar ve soruşturmaların işlevleriyle ilgili olarak neler söylersiniz? Çoğu dergi editörünün, kendilerine gelen şiirlerin, öykülerin çokluğuna karşın, düşünsel yazı bulmada zorlandıklarından yakındığını biliyoruz. Bu boşluğun, dosya, soruşturma ve söyleşilerle doldurulmaya çalışıldığı yolunda savlar ileri sürülüyor. Hayal için durum nedir? Dosyaların, söyleşilerin ve soruşturmaların dergiyi doldurmak için oluşturulduğu fikrine katılmıyorum. Böyle bir sava katılmak mümkün mü? Dosya, soruşturma, söyleşi demek talep edilmiş birer düşünsel yazı demek değildir de nedir? Bir konuyu taze tutmak ve neşter atmak, konuya yaklaşımda bir derinlik sağlar. Dosya konularını, söyleşileri ve yürütülen soruşturmaları böyle düşünmek gerekir. Biliyoruz ki dosyalara katılan yazarlar, belirli bir birikimi, daraltılmış bir alanda yeniden organize edip bir düşünce çıkarıyor ortaya. So nuçta birden fazla aklın ortak havuzuna ulaşmış oluyoruz. Böylece çeşitli pencereler ve görme biçimleri yakalıyoruz. Bir söyleşide yazar ya da şair kendi ürünlerinin yanı sıra diğer ürünleri ve onlar hakkındaki düşüncelerini de yansıtıyor. Genel olarak edebiyat ve şiire dair fikirlerini ulaştırıyor okura. Bunun okurla paylaşılmasında aracı olmaya çalışmak oldukça önemli bir görev diye düşünüyorum. Soruşturmaların ise en önemli özelliği, yazınsal mecra içinde, birden fazla yazarı, aynı anda, bir konuya kanalize etmektir. Her ne kadar kesin bir sonuca varılması öngörülmese de konu üzerinde etraflıca düşünmeyi sağlamak ve çeşitli görme biçimlerini bir alanda toplamaktır amaç. Bu alandaki çalışmalar diğer soruşturmalarla birleştiğinde edebiyatımız için önemli birer belgeye dönüşecektir. Bugün soruşturmalar ve dosyalar, pek çok insan için başvuru kaynakları olarak kabul görmektedir ki edebiyat dünyası için büyük bir katkıdır. Böyle bakıldığında söyleşilerin, dosyaların ve soruşturmaların önemi yadsınamaz. Sanat, edebiyat ve şiirin gelenekle ilişki kurmak, ondan yararlanmak, onu dönüştürerek geliştirmek; yabancı ülke kültür, sanat ve edebiyat birikimlerinden, dışarıda ortaya çıkıp gelişen sanatedebiyat olayları, yönseme ve akımlardan da beslenmesi bağlamında çevirilere gereksinim var. Derginizde, çeviri ürünlere fazla yer verilmiyor. Neden? Söylediklerinizde son derece haklısınız; fakat şöyle bir ekleme de yapmaya gerek var: Siz ancak kendi kültürünüz içindeki yazar, şair, düşünürlere yeteri kadar sahip çıkabiliyorsanız, onları yeteri kadar tanıyor ve tanıtıyorsanız, önemli birikimlerinden, düşüncelerinden yararlanabiliyorsanız diğer ülke edebiyatlarını da tanımaya, tanıtmaya ve kendi kültürünüzle karşılaştırmaya tabi tutabilirsiniz. Maalesef büyük eksikliktir ki daha kendi edebiyatımızı tanımayan, kültüründen, düşünürlerinden bihaber insanlar mevcut etrafımızda ve bu insanlar edebiyat dünyası içerisinde yer edinmeye çalışıyor. Çok üzücü. Hayal’e gelince. Zaman zaman çeviriye yer versek de bu yeterli değil, farkındayız. Nedeni çevirmeni fazla önemsememiz olabilir. Çünkü çeviri oldukça riskli bir uğraş alanı. Üstelik çevremizde bunun pek çok kötü örneklerini görüyoruz. Ekibimizde çevirinin yapıldığı dile hâkim bir arkadaşımız yoksa ve o çevirinin ne kadar sağlam olduğunu bilemiyorsak yayımlamıyoruz. Hatta Hayal’de bu konuda “Çevirmen Hain midir?” başlıklı bir dosya bile hazırlamıştık. Son birkaç sayıda çeviri ürünlere daha fazla yer vermeye gayret ediyoruz. Ayrıca Hayal Yayınları olarak Adonis, Mahmud Derviş, Çağdaş Arap Kadın Şairleri Antolojisi, İskandinav Şiiri Antolojisi gibi önemli çeviri kitaplar yayımladık ve yeni çeviri projelerimiz de var. ? SAYFA 19 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1083