28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Özgen Kılıçaslan’la dergicilik, edebiyat ve yayıncılık üzerine Özgen Kılıçaslan ‘Hayal ve inadın birleşimine hiçbir gerçeklik direnemez’ “YAYINCILIĞA BAŞLADIĞIMDA ÖRNEK ALABİLECEĞİM BİR HEMCİNSİM YOKTU” Ülkemizde de etkisini duyuran küresel ekonomik kriz, dergi ve kitap yayımlama koşullarını zorlamış, baskı sayısını ve satışlarını da ciddi şekilde etkilemiştir sanırım. Bu nedenle, hayallerinizde bir küçülme ya da daralma oldu mu? Evet haklısınız, zor bir süreç... Çevremizde sağlam içeriğine, donanımına ve düşünsel anlamda güçlü altyapısına rağmen kapanan birçok dergi ve yayınevi var. Öyle bir dönemdeyiz ki süratle değişen normlara, dayatılan değerlere, ekonomik şartlara direnerek, çizginizden ödün vermeden yola devam edebilmek oldukça zor. Kuşkusuz yaşanılan olumsuzluklardan etkileniyoruz, fakat umudumuzu ve “hayal”imizi yitirmedik. Şöyle de düşünebiliriz; hayal etmek, her ne kadar gerçeklerle kesişse de aslında bir bakıma gerçekliğin katı sınırlarına direnmek, kendi özünü, yaşama dayatabilmektir. Bu noktadan bakılınca, ekonomide açılan gedikler ya da ekonomik daralmalar bizi etkilemiş olsa da bu sıkıntılı süreci hayal ederek aşmak durumundaydık. Hayal dergisi, süreci, kendi varoluşsal anlamına uygun olarak yaşadı. Ayrıca küçülen ya da daralan hayaller değil. Toplumsal yaşam içinde bazı gerçekler krizlerden etkilenebilir ama hayaller ilk fırsatta yaşama yeniden sunulmak üzere kuytuda bekler. Evet, herkes gibi biz de tedirginlikler yaşadık ama hayalimiz olduğu yerde duruyor ve yaşamaya devam ediyor. Hayal ve inadın bireşimine hiçbir gerçeklik direnemez çünkü. Yayıncılık, üstelik ağırlıklı olarak şiir kitapları ve poetik kitaplar yani az satan kitaplar yayımlamak. Dergicilik, magazinleşmeden, moda olanı izlemeden, popülizme ve elitizme düşmeden, “kitsch”leşmeden, polemik ve düzeysiz tartışmalara yer vermeden… Yalnızca yayıncı, genel yayın yönetmeni olarak kalmayıp ön hazırlıklar, yazışmalar, ricalar gerektiren dosyalar, soruşturmalar, söyleşiler, “dergi belleği” türü çalışmalar yapmak, dergiyi sırf size gelen yazılar ve şiirlerle çıkarmadığınızı, oldukça aktif olduğunuzu ve birçok yönden sorumluluk yüklendiğinip paylaştığınızı gösteriyor. Tüm bunları, erkek egemen bir toplumda, bir kadın olarak başarıyor; birçok sorunla boğuşuyor, üstesinden geliyorsunuz. Bu bağlamda, kadınların toplumsal yaşamın çok çeşitli alanlarında yer alıp başarılı olmaları, şair ve yazar kadınların son yıllardaki sayısal artışıyla ilgili olarak neler söylersiniz? Yayıncılığa başladığımda, yazın ve yayın dünyasında örnek alabileceğim bir hemcinsim yoktu. Bunu, içinden geçilen döneme, bu dönemin insanlar üzerindeki etkilerine, erkek egemen toplumun normlarına, toplumsal baskılara bağlayabiliriz. Ayrıca bu işin okulu da kitabı da yok. Sanat eğitimi almış olmamın elbette çok yararını görüyorum fakat dergiciliği ve yayıncılığı Hayal’le birlikte öğrendim aslında ve kadınerkek olarak da bakmamak gerek yayıncılığa. Çünkü kutuplaşmalar faydadan çok zarar verir. Önemli olan bu alanla ilgili neler yapabildiğiniz, bu alana neler katabildiğinizdir kuşkusuz. Şu da bir gerçek ki günümüzde pek çok öğe popülizme yenik düşmüş durumda; sürekli tüketen bir toplum içerisinde yaşıyoruz. Gerçek sanat ve edebiyat “kitsch” olgusundan oldukça ince bir çizgiyle ayrılıyor. İşte böyle bir tüketim toplumunda, kadınların, kısıtlamalarla mücadele ederek eğitimde, sosyokültürel ve politik alanlarda, en önemlisi sanatta ve edebiyatta öne çıkması bir kadın olarak bana gurur veriyor. Kadının kendisine dayatılan prototip figürü yaşaması yerine, mücadele etmesi ve bu süreçte desteklenmesi gerektiği kanısındayım. Klasik bir kabuldür, kadının ekonomik özgürlüğünü ele alması erkek egemen topluma açılabilmesi için gereklidir. Bugün toplumsal yaşamın çeşitli alanlarında yer alıp başarılı olmalarından bahsedebiliyorsak, kadının toplumsal rolündeki değişiklikleri de kabul etmek durumundayız. Evet, kadın tüm rollerin içinde buna şairlik, yazarlık da dahil etkinliğini korumalı ve çoğaltabilmeli. Kadın yazarların varlığı ve başarısı, belki de, erkek yazar egemenliğinin kırılması yolunda önemli bir adım olacaktır. Sizi bir kültürsanatedebiyat dergisi çıkarmaya yönelten etkenler neydi? Yayıma başlarken, var olan dergilerde ne gibi eksiklikler görüyordunuz; yenilikleriniz ve farklılıklarınız nelerdi? Amaçlarınız, yayın politikanız ve ilkeleriniz arasında önceledikleriniz… Aslında en büyük etken, sanat alanında aldığım eğitim ve bu alandaki birikimimdi. Üzülerek söylemem gerekiyor ki kültürsanatedebiyat dergileri içerisinde, çizgisi net olan ve bu çizgide yoluna devam eden çok az örnek var. Hayal’in tüketilen ve atılan bir ürün yerine arşiv niteliğinde bir dergi olmasını önemsiyorum. Biliyorsunuz ki Hayal şiir ağırlıklı bir dergi. Şiirin, kültürümüzün ve edebiyatımızın ayrılmaz bir parçası olduğu ve edebiyattaki önemli yerini koruyarak üretilmesi gerektiği kanısındayım. Şiir adı altında yayımlananların, insanları şiire yaklaştırmaktan ziyade uzaklaştırmakta olması üzücü. Dolayısıyla Hayal’i, bu bakışımı ve çizgimi elimden geldiğince koruyarak, okura ulaştırmaya çalışıyorum. Ne dergiyi bir tüketim nesnesi, ne de dergiciliği bir para kaynağı olarak görüyorum! Edebiyat dergisi bir platformdur. Orada edebiyata, hatta sanata dair her şey tartışılır, karşıt görüşler çıkar. Çıkmalıdır da. “MERKEZDE OLAN TAŞRA ÜZERİNDE SÜREKLİ BASKI KURAR” Kültürsanatedebiyat dergisi çıkarmanın, yani kapsamın genişliğinin; salt Yedi yıllık bir geçmişi olan ve bu kısa denilebilecek sürede önemli işlere imza atan Hayal dergisi, her türlü krize rağmen varlığını sürdürüyor. Özgen Kılıçarslan ve Ahmet Duran başta olmak üzere dergiye emek verenlerin yoğun çabası sayesinde ayakta duruyor. Özgen Kılıçarslan’la Hayal dergisi, şiir, edebiyat ve yayıncılık üzerine konuştuk. Ë Gonca ÖZMEN evgili Özgen Kılıçarslan Hayal dergisi ve Hayal Yayınları “hayal”i nasıl doğdu, gelişti ve devam ediyor? Sizce hayal etmenin yaşamdaki, bilim, sanat ve edebiyattaki yeri, değişim ve yeniliklerdeki rolü ne? Biliyoruz ki gerek bilim tarihi, gerekse sanat tarihi bize hep hayali olan insanların evrenlerini sunar. Bir deneyin, bir icadın, bir roman kahramanının doğumuna olanak sağlayan bir hayal vardır her zaman… Bu hayal giderek yeni bir evrenin oluşumuna hizmet etti. Hayal, yarattıklarımızın ya da yaratabileceklerimizin ön koşulu ve bu ön koşul gerçeklikten kopmadığı sürece de sınırsız. Hayal dergisi, 2003’te yayın hayatına başladı. 2005’ten itibaren ise ortağım ve aynı zamanda Yazıişleri Müdürümüz olan sevgili Ahmet Duran’la birlikte, yeni bir yapılanmayla devam ediyoruz... Ardından ğa başladık. Hayal, Hayal’i doğurdu aslında. SAYFA 18 S edebiyat, şiir, öykü dergisi olmaya göre ne gibi zorlukları ve yararları oluyor? Derginin içeriğini geniş tutmanın en riskli yanı; ürün ve yazara ulaşmanın zorluğu. Kültür sanat dergisi çıkarmak, ülkenin tüm sanatsal ve kültürel havuzuna hâkim olmayı gerektiriyor. Ayrıca sanatın hiçbir dalı diğerinden bağımsız düşünülemez. Ama elbette, alanımızın geniş olması derginin mutfağında sürekli bir telaşa neden oluyor. Her şeyden önce kültürel dünyayı yakından takip etmek gerekiyor. Sadece edebiyat ve şiirin takibi değil tabii ki. Sonuçta, önümüzde geniş bir mecra bulunuyor ve bu mecrayı karış karış gezmek ve içinde nefes almak kaçınılmaz oluyor. İşte bu süreçten bizde kalanlar, sonraki üç ayın Hayal’ini oluşturuyor. Hayal, şiir ve edebiyat ağırlıklı bir dergi olsa da biz, sanatla ve edebiyatla ilgilenen herkesle paylaşım içinde olmayı tercih ettik. Üretim ve tüketim yerine nitelikli üretim ve geri bildirim daha önemliydi bizim için. Şiirin özel durumunu göz ardı edemezdik. Son zamanlarda şiir gibi sunulan popüler kültür ürünlerinden kaynaklanan; gerçek şiirin geri planda kalışını içimize sindiremezdik. Dolayısıyla fark ettiğimizi fark ettirmek, bunu insanlara dikte etmeden, insanları sınırlamadan yapabilmekti önemli olan. Bu yolda bize destek olan edebiyat camiasının çeşitli dallarından dostlarımız (yazar, şair, düşünür), bizi yalnız bırakmadılar ve doğru yolda olduğumuzu çoğunlukla bize hissettirdiler. Geri bildirimlerden de görüyoruz ki doğru yoldayız. İstanbul dışında yayımlanan dergiler için bazılarınca yapılan “taşralılık” nitelemesini siz nasıl değerlendiriyorsunuz? Teknolojideki gelişimin, yazar ve şairlerle iletişimi; dizgi, sayfa düzeni, kapak tasarımı, düzelti gibi basımla ilgili işleri kolaylaştırmasına, maliyeti düşürmesine karşın; Ankaralı olmak nedeniyle dağıtımda sorunlar yaşıyor musunuz? Çağımızda her dergi bir diğerine göre taşra ya da merkezdir. Bana kalırsa Veysel Çolak’ın da belirttiği gibi “yeteneğin bittiği yerde başlıyor taşra.” Ama şunları da ekleyebilirim: Merkezde yer almak her zaman bir iktidar duygusu içerir. Merkezde olan taşra üzerinde sürekli baskı kurar. Ne var ki mutlak değildir bu. Üstelik konu dergicilik ve yayıncılık ise bu baskının kırılması an meselesidir. Hayal etmeyi başka türlü nasıl anlatabiliriz ki? Bugün merkezde yer alan dergilerin yapabildiği pek çok şeyi taşra dergilerinde de görebiliyoruz. Çoğu zaman okur, derginin menşeini bile anlamakta güçlük çekiyor. Teknoloji öyle bir seviyeye ulaştı ki merkezin olanaklarını olduğu gibi taşraya taşıyabiliyoruz. Şiir, öykü ya da roman; nerede yazıldıysa orada yayımlanabiliyor artık. Taşralılık sadece bir derginin künyesindeki adreste kalıyor, içeriğini etkilemiyor. Metropolde yaşamak okura ulaşma ve dağıtım açısından bir artı sağla¥ yabilir elbette. Fakat şu da var ki CUMHURİYET KİTAP SAYI 1083
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle