28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Polisiyegerilimin gurusu JeanChristophe Grangé ile sakin bir söyleşi ‘Ölümüne solcu bir entelektüelim’ Otuzdan fazla ülkede kitapları yayımlanan ve Türkiye’de Doğan Kitap aracılığıyla okurlarla buluşan Fransız yazar JeanChristophe Grangé, yeni romanı Ölü Ruhlar Ormanı’nın tanıtımı için İstanbul’daydı. ‘Ölü Ruhlar Ormanı’, Jeanne Korowa adlı genç, yalnız bir yargıç kadın üzerine yazılmış. Bir Grangé klasiği olarak kadının geçmişindeki ağır yara itici güç oluyor. Genç kadın katili ormanda arar. Oysa orman katilin içindedir. İnsanın içindeki vahşi çocuk gibi... Grangé, kahramanının tesadüfen şahit olduğu bir psikiyatri seansı sayesinde Paris’te işlenen tüyler ürpertici seri cinayetlerin failini keşfetmesiyle hızlanan romanında, GuatemalaNikaraguaArjantin hattında ilerleyen kanlı bir takiple okuru soluksuz bırakıyor. Bu sayfalardaki Grangé’yi okuma kılavuzu’nda da, yapıtlarına ilişkin ana bilgiler, gazeteciliğinin hangi yapıtlarına esin olduğu ve okur görüşlerinden seçmeler sunuyoruz. JeanChristophe Grangé ile romanlarının örgüsündeki din, vahşi dünya, arızalı kahramanları konuştuk. Çevirmenimiz Sedef Atam’a teşekkürlerimizle... JeanChristophe Grangé, Fransızların Türklere karşı inanılmaz köhne bilgilere sahip olduklarını, Türkleri iyi tanımadıklarını düşünüyor... Romanlarınız gazeteciliğinizle koşut ilerlemesinden yola çıkarak sorarsam içinizdeki gazeteci ne durumda? Evet gazeteciliğim yazdığım kitaplarda fonu beslemek için çok işime yarıyor. Yaptığım soruşturmalar, kullanacağım bütün detaylar, inşa edeceğim kurguya gerçekçi olayları katmak istediğim zaman bu yönümü her zaman devreye sokuyorum. Ama gündemi günü gününe, sıcağı sıcağına takip etmek anlamında gerçek gazetecilikle o anlamda bir bağım kalmadı artık tabii. Özlüyorum ama. ‘TÜM DİNLERE AÇIĞIM’ Din kavramını sıklıkla kullandınız yapıtlarınızda. Dindar bir kişi olarak tanımlanabilir misiniz? Kendimi dindar olarak tanımlıyorum ama daha felsefi anlamda. Ailemden dolayı ve Katolik eğitimi aldığım için Katoliğim ama gerekliliklerini yerine getiren bir Katolik değilim. Daha metafizik anlamda dine inanıyorum. Bütün dinlere açığım ve onları anlamaya çalışıyorum o anlamda dindar biriyim. Kapitalizm ve emperyalizm hakkında ne düşünüyorsunuz? Ne tür politik sistemler yaratılırsa yaratılsın maalesef insan özünde kapitalist zaten. Hangi politik sistem olursa olsun insan, insanlık daha fazla avantaj sağlayabileceği, daha fazla almayı isteyeceği bir yapıya sahip. Bunu komünizm sisteminde de gördük, Kapitalizm sisteminde de gördük. Fransa mesela ne kadar sosyal bir devlet olsa da, halkına ne kadar refah içinde yaşama olanağı verse de yine de daha fazla isteyenlerin olduğu bir ülke. İnsanların ilkel içgüdüsünün bu olduğunu düşünüyorum. Emperyalizme gelince o da aynı şekilde. Kendimi hayatımın sonuna kadar, ölüme kadar solcu olmuş bir entelektüel olarak niteleyebilirim. Dolayısıyla esir alma, işgal etme yolunu güden sistemlerden her zaman nefret ettim ama bütün bu ekonomik güçlerin sanıyorum varoluş sebebi bu. Zaten demin söylediğimiz kapitalist bunu mikro seviyede yapıyorken emperyalizm makro seviyede yapıyor. Bence insan mantığında var olan tek şey bu sistem zaten, daha fazlası, daha fazlası, açgözlülük... Mao’yu okurken tekrar bunun ne kadar doğru olduğunu görüyorum. Bugün Çin belki de dünyanın en kapitalist ülkelerinden birine dönmüş durumda. ‘İNSANLIK HAYVANSAL İLKELERLE YÖNETİLİYOR’ Ë Gamze AKDEMİR lasiklerle ve klişelerle aranız nasıldır? Klasiklerle işimin yoğunluğundan dolayı bu aralar maalesef çok fazla ilişkim yok. Zaten bütün gün yazı yazdığım için akşamları kalan vaktimi okuyarak geçiremiyorum daha çok film seyrediyorum. Okuduğum kitaplar daha çok yazdığım romanlarla ilgili belgeler olabiliyor ya da kendi türümde yazan diğer yazarları takip ediyorum. Klişelere gelince... Kuşku ve şaşkınlık ve hep sürprizlerle dolu bir roman türü yazıyorum, dolayısıyla klişe, sürpriz öğesinin yüzde yüz tam tersi bir kavram olduğu için öyle bir şeye yaklaşmıyorum. Yani sanırım... Karakterleriniz deyim yerindeyse arızalı, örselenmiş, yaralı karakterler. Çok sağlıklı karakterler kullanmıyorSAYFA 10 K sunuz. Ayrıca karakterlerin masum oldukları da söylenemez. Gerilim için önemli bir enstrüman olsa da mesela hiç sağlıklı, mutlu bir karakterin başını derde sokmayı düşünüyor musunuz? Bir şeylerin yolunda gitmediği ve yaralı kişileri baz alan hikâyelerde yoğunlaşmayı tercih ediyorum ve etmeye de devam edeceğim gibi görünüyor. Düz, mutlu kişilerin hikâyeleri ilginç hikâyeler olmaz bunun için böyle dediğiniz gibi sağlıksız, masum olmayan kişiler seçiyorum. Baştan yaralı bir kişiyle başlıyorum hikâyeye. Evet belki benim yazdığım türde sağlıklı, mutlu bir ailenin hikâyesiyle başlayıp bütün hayatlarının altüst olmasına da pekâlâ yoğunlaşılabilir ama ben daha çok derinlerinde kişilerin yara almış olmasını seviyorum ve bunun üzerine yazmak beni heyecanlandırıyor, yazı anlamında kışkırtıyor. ‘ŞU SIRALAR İBRETLE MAO’YU OKUYORUM’ Ölü Ruhlar Ormanı’nda kadın yargıç, aynı profile uygun, yaralı. Onu genelleyerek sormak istiyorum Ölü Ruhlar Ormanı’nı yazarken dünyayı bir cangıl olarak mı tasavvur ettiniz, insanoğlu da o cangılın hayvanları, kendi bölgelerini korumak adına voltalar atan, burnundan soluyan, tetikte havyanlar... Bu silah endüstrisi de olabiliyor, acımasız kamplar kuran askeri birlikler de olabiliyor, savaş veya ilaç endüstrisi de olabiliyor... İnsanlığa duyarlı bir birey olmanın ötesinde gazeteci dürtüsüyle de bunlarla derdiniz olduğunu ve mücadele ettiğinizi de biliyorum. Evet öncelikle gerçekten benim için o cangıl dediğiniz kavram var içinde cinnet var, şiddet var, cinayet var, sorgulamalar var, mücadeleler var. Ben yaşlandıkça insanların yaşadığı toplumun gerçekten vahşi, barbar, geri kafalı hayvanlar tarafından yönetildiğini daha fazla anlamaya başlıyorum. Oysa daha gençken daha entelektüel, daha ince, daha derinlikleri olan nüanslara sahiptim. Ama şimdi bakış açım değişmeye başladı ve insanlığın çok hayvansal ilkeler etrafında döndüğünü ve o birkaç hayvansal ilkeyle yönetildiğini görebiliyorum. Şu aralar mesela ibretle Mao Zedung’un hayatını okuyorum. O kadar entelektüel, Çin üzerinde komünizm sistemlerini kurmuş bir adamın yıllar sonra kendinden yirmi beş yaş küçük bir kadının aşkının esiri olarak, o kadının ülkeyi yönetmesiyle ne hallere düştüğünü görüyorum. Buna baktığım zaman da ne kadar derin hazinelere, kültürel birikimlere sahip olsak da seks, şiddet gibi çok basit ve ilkel ilkeler tarafından nasıl yönetildiğimizi gözlemliyorum. Bu soru ben de dahil olmak üzere tüm Türk okurlarınızdan gelsin size, Türklere karşı bir takıntınız mı var? Nedir Türklerle ilişkiniz, hakkımızda ne düşünüyorsunuz, bizlerle, tarihimizde nasıl tanıştınız? Fransızların Türklere karşı inanılmaz köhne bilgilere sahip olduklarını, Türkleri iyi tanımadıklarını düşünüyorum. Geri kalmış imajına takılıp kalmışlar. Darbeler, askeri yönetimler, İslam, Fransa’da nedense hep tehlikeyle eşit anlamda algılanıyor. Fransa’da yaşayan Türkler de kendi içlerine kapalı yaşadıkları, Fransız toplumuna büyük ölçüde entegre olmadık CUMHURİYET KİTAP SAYI 1083
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle