Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Y eryüzü Kitaplığı CELÂL ÜSTER celaluster@cumhuriyet.com.tr 2010 Nobel Edebiyat Ödülü’ne değer görülen Mario Vargas Llosa soruyor: Neden edebiyat? 2 0 Nisan 1990. Bugün 1076. sayısına erişmiş olan Cumhuriyet Kitap’ın 11. sayısı. Mario Vargas Llosa’yı kapak konusu yapmışız: “Başkanlığa soyunan romancı: Castro hayranlığından Sağ’ın cumhurbaşkanı adaylığına Mario Vargas Llosa”. Kapakta, Llosa’nın, bir elinde bir maske tuttuğu bir fotoğrafı. Ellilerinde. İçeride, ben, yirmilerindeki Komünist Parti militanlığından Peru’ya serbest piyasa ekonomisini getirmeyi amaçlayan başkanlık adaylığına uzanan öyküsünü anlatmışım. Ahmet Cemal de, Llosa’nın, askerî yöneticiler tarafından yaktırılan ilk romanı Kent ve Köpekler’den yola çıkarak, “Neden bir asidir yazar?” sorusuna yanıtlar getirmiş. 7 Ekim günü, 2010 Nobel Edebiyat Ödülü’nün Mario Vargas Llosa’ya verildiği haberi ajanslardan gelmeye başladığında, aklıma ilk düşen, Cumhuriyet Kitap’ın 11. sayısının kapağı oldu. Hemen ardından da, Llosa’nın, Genç Bir Romancıya Mektuplar’daki şu sözleri: “Edebiyat uğraşının belirleyici özelliğinin, edebiyatla uğraşanların yeteneklerini döktürmelerini bu işin en büyük ödülü olarak görmeleri, bunu emeklerinin ürünlerinden kazanabilecekleri her şeyden daha üstün saymaları olduğu söylenebilir. Edebiyat uğraşı konusunda Putumayo ırmağı dolaylarında Yerli kauçuk işçilerine uygulanan vahşeti gözler önüne sermiş; 1912’de yayımlanan Putumayo Raporu’ndan dolayı “sir” unvanı almış. Casement, 1912’de emekliye ayrılıp İrlanda’ya yerleştikten sonra, Kuzey İrlandalı Protestan bir aileden gelmesine karşın, çoğunluğu Katolik olan İrlandalı bağımsızlık savaşçılarının yanında yer almış. Birinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesiyle birlikte, Almanların İngiltere’ye darbe indirmek için İrlanda bağımsızlık hareketine destek verebileceğini düşünen Casement, 1914’te Berlin’e giderek yetkililerle görüşmüş; ama Alman hükümetinin İrlanda’ya bir sefer düzenlemeyi göze almaya yanaşmaması karşısında düş kırıklığına uğramış. Bir süre sonra bir Alman denizaltısı tarafından İrlanda kıyılarına bırakılan Casement, çok geçmeden tutuklanarak Londra’ya götürülmüş, vatana ihanetten suçlu bulunarak idam cezasına çarptırılmış. Temyize yapılan başvurunun geri çevrilmesinin ardından, bazı etkili İngilizler, geçmişte yap kuşku duymadığım bir şey varsa o da şudur: Yazar, derinlerde bir yerde, yazarlığın, başına gelmiş ya da gelebilecek en iyi şey olduğunu duyumsar; çünkü, elde edebileceği toplumsal, siyasal ve parasal ödüller bir yana, yazarlık onun gözünde olası en iyi yaşama biçimidir…” Vargas Llosa, günümüzde, edebiyatın işlevinin ne olduğu sorusuyla birlikte, olağanüstü teknolojik gelişme karşısında edebiyatın konumunun ne olacağı sorusuna da en çok kafa yoran yazarların başında geliyor. İnsanlığın teknolojiye olası bir kölece boyun eğişi karşısında hiç de iyimser değil. Böylesi bir olasılık, ona, Orwell’in 1984’ünü çağrıştırıyor: “Orwell, terör ve teknolojiyi ustalıkla kaynaştırarak özgürlüğü, kendiliğindenliği ve eşitliği yok etmiş ve toplumu bir otomatlar sürüsüne çevirmiş olan Büyük Birader’e, o mutlak hükümdara boyun eğmiş insanlığı tüm soğukluğu ve ürkünçlüğüyle anlatmıştı. Bu karabasandan farksız dünyada, dil de iktidara boyun eğmiş, tüm yaratıcılıklardan ve öznelliklerden arındırılarak, bireyin sisteme köleliğini sağlama alan birtakım yavanlıklara dönüştürülmüştür. (…) Orwell’vari sözcüğü, tehlikeyi tanımlamayı ve onu kavramamızı sağlamayı sürdürüyor.” Vargas Llosa’nın, 2001’de dile ¥ getirdiği bu görüşleri içeren “Ne MÜREKKEBİ KURUMADAN İki yeni kitaba hazır olun ario Vargas Llosa hastaları, yalnız onlar mı, sahici edebiyatın sahici hastaları, iki yeni kitaba hazır olsunlar. Daha doğrusu, biri yeni, biri Türkçede yeni iki kitaba. Yazarın son romanı Sueña del Celta (kitabı okumamış biri olarak şimdilik “İrlanda Rüyası” diye aktarayım, doğrusuna İspanyolca aslından çevirecek kişi karar verecektir nasıl olsa) Kasım ayının ilk günlerinde Alfaguara yayınevince, İspanyolca konuşulan tüm ülkelerde aynı anda yayımlanacak. Kitap, kuşkusuz, Vargas Llosa’nın ülkemizdeki yayın haklarını elinde bulunduran Can Yayınları’nca da en kısa zamanda Türkçeye aktarılacaktır. Llosa’nın, önümüzdeki aylarda Can’dan çıkacak bir başka kitabı ise, 1990’ların sonlarında kaleme aldığı Cartas a un joven novelista (“Genç Bir Romancıya Mektuplar”). Bildiğim kadarıyla, Manuel Rivas ve Osvaldo Soriano’nun kitaplarının çevirilerinden M tanıdığımız Halil Beytaş tarafından çeviriliyor. Dediğim gibi, İrlanda Rüyası’nı okumuş değilim. Alfaguara’nın editörleri dışında da pek az kişi okumuş olsa gerek. Ama gazete ve haber ajanslarından edinebildiğimiz bilgilere göre, Nobel Edebiyat Ödülü’nün yeni sahibinin bu yeni romanı, gerçek bir yaşamöyküsünden, Roger Casement’ın (18641916) serüvenlerle geçen ve trajik bir biçimde son bulan yaşamından yola çıkıyor. Peki, kim bu Roger Casement? Evet, bir İrlandalı, ama Büyük Britanya devletine diplomat olarak hizmet vermiş. 18951911 yılları arasında Portekiz Doğu Afrikası, Angola, Kongo ve Brezilya’da konsolos olarak görev yapmış. Asıl ününü, Kongo ve Güney Amerika’daki çalışmalarına borçlu. Casement, Belçika Kralı II. Leopold yönetiminin Kongo’yu sömürgeleştirdiği dönemde, Beyaz tacirlerin Yerli işçileri nasıl acımasızca sömürdüklerini ortaya çıkarmış; onun çabalarıyla 1904’te yayımlanan Kongo Raporu, Kongo’daki Belçika yönetiminin 1908’de yeniden düzenlenmesini sağlamış. Brezilya’daki konsolosluk görevi sırasında da “rahat durmamış” Casement. Peru’nun Amazon yöresindeki tığı hizmetlere karşılık cezasının hafifletilmesini sağlama girişimlerinde bulunmuşlar. Tam o sırada, birileri, Casement’ın eşcinsel olduğunu ortaya koyan güncesini basına sızdırmışlar. Günce, düzmece olduğu söylendiyse de, Casement’a verilen kamuoyu desteğini güçsüz kılmış. Eşcinsellik ve vatan hainliği gibi iki “büyük suç” karşısında kimse direnememiş. Casement’in cezası 1916’da infaz edilmiş. 1960’lı yıllarda, İrlanda hükümetinin isteği üzerine, Casement’ın cenazesi hapishane mezarlığından alınıp ülkesine geri verilmiş En az beşaltı yaşamöyküsü yazılmış Casement’ın. 1960’ta İngiltere’de “Yargılamalar” üstüne bir dizinin bir bölümü Casement’a ayrılmış. 2001’de Alan Gilsenan’ın çektiği The Ghost of Roger Casement (Roger Casement’ın Hayaleti) adlı sinema filmini ise seyredenler vardır aranızda. Öğrendiğimiz kadarıyla, Vargas Llosa’nın yeni romanı İrlanda Rüyası, 1903’te Kongo’da başlayıp 1916’da Londra’daki bir hapistanede son buluyor. Llosa, Casement’ı, ¥ Joseph Conrad’ın SAYFA 16 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1079