02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Y eryüzü Kitaplığı CELÂL ÜSTER [email protected] Doğumunun 150, yıldönümünde oyunları ve öyküleriyle yaşayan Çehov van Bunin, tıpkı İsak Babel gibi, en sevdiğim Rus öykücülerden biridir. Babel’in öykülerinden küçük bir seçkiyi, Güvercinliğimin Hikâyesi adıyla Mehmet H. Doğan çevirmişti. 1968’de, Fethi Naci’nin Gerçek Yayınevi’nden çıkmıştı kitap. Mehmet H. Doğan, yıllar sonra yeniden çevirmeye başlamıştı Babel’i, tüm öykülerini çevirmeyi üstlenmişti. Ne yazık ki, ömrü yetmedi. Bunin’in ise, 1933’te Nobel Edebiyat Ödülü’ne değer görülmüş olmasına karşın, en azından şu sıralar bir Türkçe çevirisi olduğunu sanmıyorum. Lord Byron’ın şiirlerini Rusçaya çevirmişti. Gazeteci, şair ve romancıydı, ama her şeyden önce bir kısa öykü ustasıydı; tıpkı yakın dostu Anton Çehov gibi. İ Bahçesindeki vişneler burukluğunu yitirmedi HÜZÜNLÜ MİZAH Çehov, yaşamının son yıllarında, bir gün Bunin’le sohbet ederken, yapıtlarının en çok yedi yıl daha okunacağını söylemiş. Bunin, şaşırarak, “Neden yedi yıl?” diye soracak olmuş. “Bilemedin yedi buçuk yıl,” diye yanıtlamış Çehov. “Ki bu da hiç fena sayılmaz. Şunun şurasında altı yıllık ömrüm kaldı…” Kuşkusuz, Çehov’un Üç Kız Kardeş, Vanya Dayı, Vişne Bahçesi gibi oyunlarında bizi hiç bırakmayan o ince, kırılgan, hüzünlü mizah yatıyor bu sözlerin ardında. Neyse ki, onun bu alçakgönüllü “kehanet”inin hiç değilse bir yanının tutmadığı ortada. Çehov, Bunin’le sohbetinin üstünden altı yıl bile geçmeden, 1904’te göçüp gitti bu dünyadan; ama doğumunun (17 Ocak 1860) üstünden yüz elli yıl geçmesine karşın, bugün hâlâ dünya edebiyatının büyük ustaları arasında. Günümüzde de edebiyatın onsuz edilemez türlerinden biri olan kısa öykü, ona çok şey borçlu olsa gerek. Günümüz tiyatrosunun vazgeçilmezleri arasındaki oyunlarına gelince, Çehov’un bahçesindeki vişneler burukluğundan bir şey yitirmiş değil. ‘EDEBİYAT, METRESİM’ “Tıp, nikâhlı karım benim; edebiyat ise metresim. Birine kızarsam, geceyi öbürüyle geçiriyorum. Bu davranışımı belki biraz uygunsuz bulabilirsin, ama en azından sıkıcı değil. Kaldı ki, benim bu ikiyüzlülüğümden ikisinin de kaybettiği bir şey yok.” Çehov’un, yakın dostu ve yayıncısı Aleksey Suvorin’e 1888’de, henüz genç bir hekimken, ama Alacakaranlık adlı SAYFA 6 öykü kitabıyla Rusya Akademisi’nin Puşkin Ödülü’nü almışken yazdığı bir mektuptaki bu sözlerinde de aynı mizah inceliği yok mu? Çehov’u en iyi yorumlayan yazarlardan biri olan Henri Troyat da, yıllar önce Ada Yayınları’ndan çıkan kitabında onun oyunlarından söz ederken, “Çe1970’de Kent Oyuncuları’nda Ali Taygun tarafından yönetilen “Üç Kız hov’un mucizesi bu Kardeş”te Yıldız Kenter, Meral Taygun ile Candan İsen... gülme ve utanıp sıkılma, ince alay ve üzüntünün karışımıtuğrul Sahnesi’nde izlediğim Vanya dır” demiyor muydu? Dayı’yı unutmam da olanaksız. Cüneyt Türel’li, Tilbe Saran’lı, Cihan Ünal’lı, RÜZGÂRA KAPILAN YAPRAKLAR Nurseli İdiz’li Vanya Dayı, Leonid HeiÇehov’un oyunları Türkiye’de de pek fitz yönetiminde, belki de izlediğim “en çok kez sahnelenmiş, tiyatroseverlerce Rus” Çehov’du. benimsenerek izlenmiştir. Hiç unutamaHÜLYALI ARAYIŞ dıklarımdan biri, kısa bir süre önce yitirdiğimiz Ali Taygun’un 1970’te Kent Çehov da, Calvino’nun deyişiyle, okuOyuncuları’nda sahnelediği Üç Kız Karruna söyleyeceklerinin tümünü hiçbir zadeş’tir. Yıldız Kenter, Meral Taygun ve man tüketmemiş yazarlardandır. YazdıkCandan İsen’in oynadıkları Üç Kız Karları hiç eksilmeyen, hep artıp çoğalan yadeş’i, yanlış anımsamıyorsam, üç kez seyzarlardan. Gençlik çağında bir okur, Çeretmiştim. hov’u keşfettiğinde, mutlu olacaktır. Ali Taygun’un, Üç Kız Kardeş’in kaAma onu yetişkinlik döneminde okudurakterlerinden söz ederken söyledikleri, ğunda, belki farklı bir mutluluğa erişetüm Çehov oyunları için geçerli değil micektir. Çehov gibi yazarlar, okuyana dir: gençlik, oluşum ve olgunluk çağlarında “… rüzgâra kapılmış bir yaprak gibi farklı tatlar verirler. sürüklenip bir köşeye sıkıştırılıyorlar ve Çehov’un oyun ve öykü kişileri, yadaha sıkışacak yer kalmayınca da suyun şamlarını anlamlı kılacak “bir şey”in hülbuharlaşması gibi biçim değiştirip eylemyalı arayışı içindedirler. Çehov’un, kişilesizleşiyorlar, taşlaşıyorlar…” rine bakışında, bir hekimin soğukkanlı Hiç kuşku yok ki, 1993’te Muhsin Ergözlemi ile sıcak, içten yaklaşımı iç içedir. Bir yandan, oyun ya da öykü kişisini, “hasta”sını nesnellikle gözlemlemeye özen gösterirken; bir yandan da, onun ruh derinliklerindeki çatışmalara, çelişkilere sevecenlikle yaklaşır. Bu nesnellik ve sevecenlik, Çehov’u, “edebiyat yapmak”tan da, kuramsal savlara girmekten de, ahlaksal yargılara varmaktan da uzak tutar. SAĞALTICI ELLERİYLE Çehov, insan ilişkileri ya da ilişkisizliklerinin süssüz, yalın gerçekliğini görür. Ka rakterleri, “birbirlerine karşı” konuşurlar, ama birbirlerini pek dinlemezler, kendi kendilerine konuşur gibidirler. Birbirlerine yakınlaşmanın, âşık olmanın, birine bağlanmanın ya da çekip uzaklara gitmenin, içinde bulundukları durumdan kurtulmanın özlemini çekerler, ama çoğu kez yalıtılmış ve bir başına bulurlar kendilerini. Kişilerini sağaltıcı elleriyle okşayan Çehov, Vişne Bahçesi’nde Gayev’e, “Hastalığın bir çaresi olsaydı, onca ilaca gerek kalmazdı” dedirtirken, karakterlerinin kapana kısıldıklarının ayırdındadır, çözümsüzlüğe yazgılı olduklarını bilir. Yine de, bu umarsızlık denizinde, bir sevgi ışığı, bir direnç, bir yüreklilik çırpınışı, bir iyileşme belirtisi keşfetmekten geri durmaz. ÇOCUKSU BİR SEVİNÇ Çehov oyunlarının odağı, bana kalırsa, olay örgüsünden çok kişilerdir. Durmadan, uzun uzadıya kendilerini, düşüncelerini anlatırlar, ama yaşamlarının sığ, çıkışsız koşullarının kapanında yapayalnızdırlar. Ve tam zamanında gelen o duraklamalar, o suskunluklar, tüm bu yalnızlıkların, iletişimsizliklerin bir altkonuşmasıdır sanki. Vanya Dayı’nın, Vişne Bahçesi’nin, Üç Kız Kardeş’in, Martı’nın kişilerini sahnede seyrederken, ruhlarının günümüze eriştiğini, bedenlerimize geçtiğini duyumsarız. Çehov’un yapıtlarından okuyucu ya da seyirciye uzanan biricik umut, yarattığı kişilerin başları üstünde beliren insancıllık aylalarında; sahnedeki nafile çabalarından, öykülerdeki boşuna konuşmalardan payımıza düşen sevgi ve sevecenlik ışıltılarındadır. Ve elbette, bir insanın bu denli güzel öyküler, bu denli büyüleyici oyunlar yazabilmesi karşısında kapıldığımız çocuksu sevinçte. Bugün hâlâ bizi yüreğimizden sarsan oyunlar, öykü sanatını temelinden değiştiren yüzlerce öykü bıraktı bize Çehov. Tıpkı Shakespeare ve Dostoyevski gibi, her zaman hemşerimiz ve çağdaşımız olan yazarlardan o da. ? TÜRKÇEDE ANTON ÇEHOV Bütün Öyküler / Türkçesi: Mehmet Özgül (Cem Yayınevi, 8 cilt) Büyük Oyunlar (İvanov, Orman Cini, Vanya Dayı, Martı, Üç Kız Kardeş, Vişne Bahçesi) / Türkçesi: Ataol Behramoğlu (Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları) Bütün Oyunlar / Türkçesi: Mehmet Özgül (Cem Yayınevi, 3 cilt) Kısa Oyunları – Ayı, Düğün, Evlenme Teklifi, Kuğunun Şarkısı, Anayolda, Tatyana Repina, Tütünün Zararları, Yıldönümü, Yazlıkçının Yaşamı (Mitos Boyut Yayınları) Tek Perdelik 9 Oyun (Dağ Yolunda, Tütünün Zararları, Kuğunun Şarkısı, Ayı, Bir Evlenme Teklifi, Sayfiyede Yaz, Tatyana Repina, Düğün, Kutlama) / Türkçesi: Yılmaz Gruda (Bilgi Yayınevi) Doktor Çehov’dan Öyküler / Türkçesi: Mehmet Özgül (Can Yayınları) Öyle Bir Hikâye / Türkçesi: Nihal Yalaza Taluy (Can Yayınları) Not. Dilimizde, baskısı tükenmiş, tükenmemiş pek çok Çehov çevirisi var. Burada küçük bir seçki sunmak istedim. C.Ü. 1993 yılında Muhsin Ertuğrul’da sahnelenen “Vanya Dayı”da Tilbe Saran, Cüneyt Türel, Nurseli İdiz ile Cihan Ünal... CUMHURİYET KİTAP SAYI 1041
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle