Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Bahadır Selim Dilek ile ‘AKP’nin Kürt Açmazı’nı konuştuk Kürt açılımı, AKP ve antrakt Açıl susam açıl! AKP’nin Kürt açılımı… Küresel güçlerin Ortadoğu’da sahnelediği Kürt oyunun sadece bir perdesi… Tıpkı araştırmacıgazeteci Bahadır Selim Dilek’in yeni kitabı “AKP’nin Kürt Açmazı” adlı kitabında anlattığı ve uluslararası boyutuyla ele aldığı gibi. Bahadır Selim Dilek ile tüm oylumları ve blöfleriyle Kürt kartını anlattığı kitabını konuştuk. Ë Gamze AKDEMİR KP’nin Kürt açılımı yaklaşımı; küresel güçlerin bir yüzyıldan fazla süredir Ortadoğu’da sahnelediği Kürt oyununun sadece bir perdesi” diye yazıyorsun... Bunu açarak başlayalım söyleşimize... Kürt oyunu, tabii ki sadece bizi bağlamıyor… Kürtler, Ortadoğu’da ağırlık olarak; Türkiye, Irak, İran ve Suriye’de yaşamaktalar. Demografik açıdan bakıldığında en yoğun Kürt nüfus Türkiye sınırları içinde. Ancak siyasal açıdan en etkin oldukları ülke Irak. Bunun tarihsel, toplumsal, coğrafi ve ekonomik birçok nedeni var. 20. yüzyılın başıyla birlikte küresel stratejilerin belirlenmesinde en önemli unsur dünya üzerindeki enerji kaynaklarının ve enerji güzergâhlarının denetimi konusudur... Bu da bir asır boyunca Ortadoğu’yu hep ön planda tutmuş. Ortadoğu’da 1. Dünya Savaşı sonrasında sınırları küresel güçlerce masa başında çizilen devletlerin, denetim altında kalması için etnik ve dinsel yapılarıyla sürekli oyunlar oynanmış. İki savaş arası dönemde İngiltere, Soğuk Savaş sonrası SSCB ve ABD. Hatta İsrail ve Şah’ın İranı, sürekli Kürt kartını kullanmışlar. 20. yüzyılda Kürt kartının en yoğun kullanıldığı ülke olarak Irak’ı görüyoruz. Hem petrol zenginliğinden ötürü hem de Sünni yönetimi ile Şii İran’a karşı bölgesel tampon olma konumu nedeniyle. Böylece küresel güçlerin desteğiyle Kürtler de Irak’ta ellerine her silah aldığında siyasal kazanım elde etmişler. 1959’dan bugüne adım adım önce otonomi, sonra özerklik ve nihayetinde de 2003’deki ABD işgali sonrasında Irak’ta federalizmi elde etmişler. Bu anlamda Irak’ta son 60 yıldır yaşanan süreçle, Türkiye’deki süreç arasında benzerlik büyük, aynı oyun oynanıyor. Bu noktada, 1970’de Irak’ta Molla Mustafa Barzani’ye verilen haklar ile bugünü karşılaştırmalıyız. Çünkü o gün kendilerine verilen ancak kabul etmedikleri siyasal haklar ile bugün elde etmiş oldukları siyasal haklar arasında bir uçurum yok. O zaman, “Neden, Kürtler bu hakları kabul etmediler ve ayaklandılar” sorusu gündeme geliyor? Eğer Baas rejiminin kendilerine verdiği hakları o dönemde kabul etselerdi, küresel güçlerin Irak üzerinde oyun oynamak için gerekçesi kalır mıydı? Mesele hak, hukuk meselesinin de ötesinde, küresel güçlerin kirli bir oyunu malum. İran’a gelince... İran’ın konumu Kürt oyununda biraz farklı. Bugüne kadar hem Kürt kartının oynandığı ülke oldu, hem de oynayan. İkinci Dünya Savaşı sonrasında SSCB’nin kurdurduğu Mahabat Kürt Cumhuriyeti, sosyalist sistemin Ortadoğu için bir sıçrama tahtası olarak kurgulanmıştı. Ancak Batı ile SSCB İran konusunda mutabakata varınca, SSCB Kürtleri yalnız bıraktı ve Mahabat Kürt Cumhuriyeti yıkıldı. SAYFA 16 “A Sonraki yıllarda da, ABD’nin yakın müttefiki İran Şahı, SSCB’nin adeta bölgedeki ileri karakolu durumundaki Irak’a karşı Kürtleri kullandı. İşi bitince de sırt çevirdi. 1975’de Irak ile İran’ın anlaşmaya varmasından sonra Kürtlerin yaşadığı inanılmaz bir trajedidir. Tahran desteğini çektikten sonra, Irak ordusu adeta Kürt kıyımı yapmıştır. Büyük güçlerce kullanılmanın faturasıdır aslında. Diğer yandan, Bağdat’taki Baas rejimi de, İran içindeki Kürtleri ve onların en önemli siyasal kuruluşu olan Iran Kürdistan Demokratik Partisi’ne destek vermiştir ama bunun etkisi, Tahran’ın Iraklı Kürtleri kullanmasıyla ölçülemeyecek kadar az olmuştur. Suriye ise bu oyun içinde belki de en sessiz konumdaki ülkedir. Ülkedeki Kürt toplumu, adeta Barzani ailesinin ağzına bakmaktadır. Bu nedenle de, Kürtler Batılı ülkeler karşısında Suriye’nin yumuşak karnıdır. Suriye’nin kargaşaya ve istikrarsızlığa itilmesi için Barzani aracılığı ile Suriyeli Kürtlerin harekete geçirilmeleri yeterli olacaktır. Irak işgali sonrasında Suriye’nin Kamışlı kentindeki Kürt ayaklanması bir prova olmuştur. Bu noktada, Suriye’nin de yıllarca terörist Öcalan’ı Türkiye’ye karşı koz olarak kullandığını da gözden kaçırmamalı. Tüm bunlar Ortadoğu’nun kendine özgü stratejik oyunları aslında. Suriye, bir yandan bölgedeki Kürtlerin kendisine diplomatik bir enstrüman olarak kullanıldığını bilirken diğer yandan da kendisi de bu enstrümanı kullanmaktan geri kalmamıştır. Ateşle oynarken, elinin yanabileceğini çok fazla hesap etmemiştir. muş durumda. Irak Kürdistan Demokrat Partisi’nin lideri Mesud Barzani, yeğeni eski bölgesel yönetimin Başbakanı Neçirvan Barzani. Dayısı ise Hoşyar Zebari, eski dış ilişkiler sorumlusu şimdi Irak Dışişleri Bakanı. Yine yeğeni Mesrur Barzani de istihbaratın başında. Örnekleri çoğaltmak olası. Bölgedeki kaçakçılık, uyuşturucu ve silah ticareti gibi faaliyetler de Barzani ailesinin elinde. Neçirvan Barzani’nin Türkiye üzerinden içki ve sigara kaçakçılığı yaptığı bilinen bir gerçek. Peki, Celal Talabani’nin partisi Irak Kürdistan Yurtseverler Birliği farklı mı? O da ideolojik yapılanmadan çok aile aşiret ve tarikat üzerine kurulmuş. Bir başka unsur da din ve kültür. Bölgedeki Kürtler ağırlıklı olarak Şafiiler, yani Sünni mezheplerin içinde en keskin yaklaşımlara sahip olanlardan biri. İlginç yanı, Talabani ile Barzani arasındaki siyasal çekişmenin temelinde tarikat bağlantısı da var. Barzani sülalesi, Nakşibendiliğin Halidiye kolundan. Talabani’nin kökeni ise Kadiri cemaatine dayanıyor. Zaten Kürt siyasal hareketinin temeline baktığınızda, milliyetçilik ve din unsurlarının birbiri ile koşut gittiğini görürsünüz. Sonuçta aşiret kültürü, din, mezhep ve tarikat bağları, Kürt halkının feodal kıskaç içinden kurtulmasının önüne geçmiş bugüne kadar. Şeyhler, şıhlar, aşiret reisleri giderek zenginleşirken, Kürt halkı yoksulluğa ve yoksunluğa mahkum edilmiş. Kürt halkının boynunun bükük olması, büyük güçlerin emrinde olan Kürt liderlerin de işine gelmiş. Bu açıdan baktığınızda 197080 arası gelişmeler gerçekten trajiktir. Şattülarap suyolundaki anlaşmazlık nedeniyle Tahran, Iraklı Kürtlerin ayaklanmasını desteklemekteydi. ABD’de bunu, Bağdat’ın SSCB’nin yörüngesinde bulunmasından ötürü destekledi. Sonuçta, Irak, İran ile anlaşınca Tahran, Kürtle re desteğini kesiverdi ve Iraklı Kürtler kıyıma uğradı. Bu süreçte, Molla Mustafa Barzani’nin dönemin ABD Başkanı Jimmy Carter’a yazdığı mektuplar vardır ki, bugün bence Ortadoğu tarihinde ders olarak okutulması gerekir. “... Sayın Başkan, biz, İran ile Irak arasında iyi ilişkiler kurulmasına karşı değiliz. Ama bu, bizim kurban edilişimiz pahasına mı olmalı? Biz Kürtler ABD ve İran’ın şeref sözüne güvenerek düşmana karşı koyduk ve onunla savaştık. Bize mükâfat olarak söz verilen özerklik nerede? İran mülteci kamplarında mı? Kürt halkının kitle halinde Güney Irak’a sürülmesinde mi? Ailelerin, kadın, çocuk ve yaşlıların bölünmesinde mi? Bütün halklar için onur, birlik, özgürlük ve demokrasinin temel ilkelerini ilan etmiş olan ABD ulusu gibi büyük bir ulus Kürt yenilgisindeki rolünden sonra, olanlara kayıtsız kalabilir mi? ... Sayın Başkan dostlarımızın yardım vaadine güvenerek bir savaşa girdik, fakat ansızın, savaş alanında kendimizi yalnız bulduk. Amerikan ve İran yardımından yoksun, arkamızda kapalı bir İran sınırı ve karşımızda durmadan akan Sovyet silahlarıyla donanmış modern bir ordu vardı. Kötüleşen ekonomik koşullar, ihanete uğrama duygusunun yarattığı düşük moral ve bunların yanı sıra İran’da mülteci olarak 250 bin kadın, çocuk ve yaşlının bulunuşu yüzünden istemeyerek ve acı içinde İran’a çekilmekten ve yurdumuzu Baas’a terk etmekten başka çaremiz yoktu. Düşmanlarımız tarafından askeri yenilgiye uğratılmış değildik. Dostlarımız tarafından yıkılmıştık.” Ancak Barzani’nin bu mektubu yanıtsız kalmıştır. Bundan sonra, Barzani’nin partisinde muhalif sesler ortaya çıkmaya başlamış, sol kanat ayrılmış ve daha bağımsız bir siyaset izlemeye başlamıştır. Kürt halkının tabanı feodalitenin acımasız koşulları içinde sessizliğini korumuş, kaderine boyun eğmiştir. Oysa, Saddam Hüseyin’in kırıp geçtiği bizzat Kürt halkının kendisidir. Ama kimse çıkıp da, “neden büyük güçlerin oyuncağı olup da bizi kırdırdın” diye Barzani ailesine hesap sormamıştır. ABD’DEN ÖNERİLER, ÖNERİLER! Washington yönetimi Kürt açılımı konusunda ne yapması gerektiğine ilişkin yol haritasını AKP hükümetine ise 2007’de vermişti. Peki, Kürt açılımında ‘yaklaşım’ nasıl değişti? İlk kertede AKP’ye telkin edilen ve onların aracılığıyla ülkeye yaşatılan açılım yaklaşımı hangi yola saptı/saptırıldı? Aslında, Kürt açılımı konusunda AKP hükümetinin kafası en başında zaten karışıktı. ABD’nin AKP’nin önüne koyduğu planlama ya da onların deyimiyle “öneriler paketi” açık biçimde, Kürtlere kolektif azınlık hakkı tanınmasını gerektiriyordu. Bu, Türkiye’nin toprak bütünlüğünün, siyasal birliğinin yok edilmesi, ülkenin egemenliğinin ortadan kaldırılması anlamına gelecekti. Türkiye üniter devlet olmaktan çıkacak, bugünün Irak’ı gibi federal ya da konfederal yapıya bürünecek, uygun konjonktür yakalandığında da, Suriye’nin kuzey doğusu, Irak’ın kuzeyi, İran’ın batısı, Türkiye’nin güneydoğusu kopartılarak Büyük Kürdistan yolu açılacaktı. Bu bizim neoliberal çevrelerde komplo teorisi gibi değerlendirilse de ya da insanlar buna inandırılsa da, birçok ABD’li yetkili, bunu açık açık söylemekten çekinmiyor. Ama görmezden gelen yine biz oluyoruz. Ancak bugün itibarıyla, ABD’nin çıkarı Kürtlerin bulundukları ülkelerden kopmalarında değil. Bu aşamada Washington, Kürtlere bulundukları ülkelerde kolektif azınlık haklarının tanınmasını ve bu ülkelerin yönetimlerine ortak olmalarını istiyor. Aynen Irak’ta olduğu gibi... Tabii, çünkü böylece, ABD’ye kayıtsız biat etmiş etnik siyasal yapılanmalar, Ortadoğu kazanında Türkiye’nin, Irak’ın, Suriye’nin, İran’ın siyasal, toplumsal, ekonomik yapısına kilit vurmuş olacak. ABD, AKP’nin Kürt açılımını da bu hesaplar üzerine şekillendirilmek istedi ama evdeki he ¥ TANIDIK DÜŞMAN: FEODALİTE Kürtlerin büyük devletlerin bunca ihanetine karşın karşı hemen hiçbir direnç göstermemeleri ise dikkat çekicidir diyorsun kitabında. Nedenini konuşalım... Yanıtı aslında tek bir kelimedir: Feodalite... Bugün, gidin Irak’ın kuzeyine, orada Barzani eğer karaya ak derse, herkes karaya ak der, ya da tersi... Tarihsel ve coğrafi koşullar Kürt feodalitesinin bugüne kadar kendisini korumasını sağlamış. Bugünün Kürt siyasal partileri bile aşiret yapısı üzerine kurul Bahadır Selim Dilek’in diğer kitapları ‘Küresel Tuzak Ilımlı İslam’ ve ‘Ege’nin Unutulan Türkleri’ . CUMHURİYET KİTAP SAYI 1041