Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Ş Ş iir Atlası CEVAT ÇAPAN Mongane Wally SEROTE/ Şiirler/ Çeviren: İlyas Tunç dayanmaz kara yapraklar, kuruyuverir kısa yaşamları, gücenik bir yürekle pike yaparlar usulca toprağa doğru kanamazlar hiç mi hiç. beyaz, kuru bir mevsimdir, kardeşim, ağaçlar bilir acıyı yalnızca, çünkü hâlâ duruyorlar dimdik çelik gibi sert, suyunu çekiyor dalları elektrik telleri gibi beyaz, kuru bir mevsimdir, gerçekten ama geçicidir mevsimler. Johannesburg Kenti Böyle selamlıyorum seni: Giriş izni belgemi bulmak için, hayatım, Pantolonumun arka ya da ceketimin iç ceplerine Yönelen ellerimin titreyişiyle. Jo’burg Kenti. Aç bir yılan gibi şaha kaldırıyor ellerim ceplerimi Cılız, hep meteliksiz cüzdanım yüzünden, Karnım gurulduyor açlıktan dostça bir gülümsemeyle Jo’burg Kenti. Silip süpürüyor miğdem, bakırları, kâğıtları çöplerden Bilmiyor musun? Jo’burg Kenti, selamlıyorum seni; Tükenince ya da haykırınca sana gelen bir otobüste, Arkamda bırakıyorum, hayatım, Göz kırpmak kadar benimle ilişkili olan Gülünç evlerimi, insanlarımı, tuzaklarımı, daima dönen Toz bulutlarımı, ölümlerimi. Jo’burg Kenti Yolculuk yapıyorum siyah, beyaz, robotlaşmış yollarında Sabahleyin saat altıda aldığın, öğleden sonra beşte verdiğin Yoğun, katı yürekli soluğunun içinden geçerek. Jo’burg Kenti Sana geldiğim andır bu, Işık çiçeklerinin elektrostatik rüzgârlarından savrulduğu andır, Seni terk ettiğim andır bu, Işık çiçeklerinin beton ağaçlarının üzerine düşen Karanlıktan geçerek yolunu bulduğu andır. Geri dönerken ben, dönerken aşkıma, Tuzaklarıma, toz bulutlarıma, halkıma, ölümlerime, Ölümün ette bir bıçak gibi karanlıkta gizlendiği yerde, Bağlanarak gücüne, duyumsayabiliyorum köklerini, güçsüzlüğümü Bedenimde, aklımda, kanımda, Ve seninle ilgili her şey diyor ki, Bu kadar, bu kadar bana duyduğun ihtiyaç. Jo’burg Kenti, Johannesburg, Dinle, seni anlatıyorken ben, Komiklik yok içinde, boşuna, Terk edince kadınları, erkekleri böylesine soğuk ifadelerle, Erozyonlu toprağın saban izleri gibi gözyaşlarına benzeyen ifadelerle, Jo’burg Kenti, ölüm gibi kısırsın, Joburg Kenti, Johannesburg, Jo’burg Kenti. Alexandra Mümkün olsaydı söylemek, Anne, daha güzel anneler gördüğümü, Bahsederdim en sevecen anneye, Oraya gideceğimden, Alexandra, özlemini çekerdim senin. Ama bir annemiz var sadece, yerine geçemez kimse, Doğmaya karar veremeyiz ya, Seçemeyiz de annelerimizi; Ayrılırız onlardan ölüme giden yaşamdan ayrılmamız gibi. Alexandra, Köklerim bağlanmış sana, Tıpkı bağlanması gibi yazgımın. Zonkluyorsun içsel suskunluklarımda Dilsizsin bana ses olan kalp atışlarımda. Ağladım sık sık, Alexandra. Susadığımda pudra tadı alırdı dilim Meme uçlarına yüklenen pudra tadı. Bağırıyorum Alexandra diye susadığımda. Göğüslerin sızdırıyor kirli sularını çukurların, Kardeşlerimin, senin çocuklarının kanıyla sulandırılmış kirli sularını, Tercih ederlerdi bir zamanlar çukurları ölüm döşeklerine. Seviyor musun beni, Alexandra, yoksa ne istiyorsun benden? Korkutuyorsun beni, Anne, Tavırlar takınıyorsun bana iğrenç gelen, Korkutuyorsun beni, Anne, Göğüslerine yatarken dinlenmek için, Kanlı bir zalim olduğunu söylüyor biri senin. Alexandra, lanet olsun! Ne istiyorsun benden? Baktım halkıma, halkımdan biri olmadığımı duyumsuyorum ama, Ne istiyorsun benden, Alexandra? Anlıyorum uysallık batağına düştüğümü! Uzanıyorum öylece bırakırken beni uzaklarda. Senden geldim, birçok defalar, Dönüyorum geri. Alexandra, seviyorum seni; Biliyorum Bütün yaşamlar saçma geldiği zaman bana Yürürdüm sana doğru, sessizce, bata çıka çamurlarda, Uzanırdım moloz yığınlarının ortasında, Sıradan ve siyah. ? SAYFA 23 ağaçlar bilir acıyı yalnızca, çünkü hâlâ duruyorlar dimdik’ inler, inler, inler palavralar atarak palavralar, ishale dönüşür ara sıra ….. Roben Adası: neler öğrendik neler öğreniriz artık hücreler, kafesler boşalınca, sadece yankılar ses verince içerde? Adresimiz Roben Adası’dır sorun söyleyelim size Zizi’yi Madiba, yoldaşlarıyla birlikte terk etti hücreleri siz ve biz biliyoruz adreslerimizi onların şarkılarını söylüyor kükreyen dalgalar ıslık çalıyorken, ıslık çalıyorken, ıslık çalıyorken rüzgâr yeryüzü dönüyorken harika mili üzerinde giderseniz eğer uzaklara unutmayın yurdunuzun adresini Sokaklardaki Kardeşlerim Ah, siz siyah çocuklar Siz, geceleri bir ürperti gibi ortaya çıkan ince gölgeler, Siz, geceleri yürek parçalayıcı ayak sesleri duyulan Sokaklardaki kardeşlerim, Hapishanelerde tatil yapan, Hastanelerde dinlenen, Hakaretlere gülümseyen, Beyazları korkutan, Ah, siz siyah çocuklar, Siz, siyah otlaklara yayılan sürü suları, Siz, kurşunlardan kurtulan lanet olası gövdeler, Sokaklardaki kardeşlerim, Kafayı çeken, şarkılar dinleyen, Annelere, kız kardeşlere tecavüze yeltenen, Beyaz ellerden sadakalar alan, Ekmekleri siyah ağızlardan kapıveren, Ah, siz siyah çocuklar, “Toz ol” demek kadar kolayca kan döken, Kulak verin! Hadi, sokaklardaki siyah kardeşlerim, Kulak verin! Siyah kadınlardır gözyaşı dökenler. Nedir ki Bu Kara ‘Bok’taki Buhar çıkaran ufacık çubuk değildir Tuvalet kovasındaki, Bağırsakların ayaklanmasıdır Kanayan ve ağızdan çıkan Sonra geri yutulan, Boğazda yuvarlanan, Duyumsayarak tadını, merak ederek ona benzeyen diğerini. Boktan bahsediyorum şu anda: Duyuyorsun yaşlı, şişman bir kadının “Bok” dediğini, Tam orada, küçük kibrit kutusuna sıkışmış Onu çocuklaştıran Dev gibi yaşam görgüsüyle birlikte, Çünkü ertesi gün orada, Tam orada çay getiriyor kadına Sabahın saat 10’unda yatağında uzanan varlıklı hastaya, Hazırdır uğruna yaşamını vermeye “Sizin oğlumla ya da kızımla evlenmenizdense.” Davaya yol açabilir bu “Bok”: Babamın olanca ağırlığı altında kız kardeşim, Onun güçlü eline çarpan yüzü, “Çünkü döktü uğruna bu kadar çalıştığım tozşekeri” Diyor, memnunluk duymadan ellerinin çığlık atan Kız kardeşime yaptığı zarardan. Öğreniyorum “Bok”u iyi telaffuz etmeyi Birkaç gün öncesinden Giriş çıkış bürosunda İş almaya gidince, Memur uygun görmüştü beni Middleburg’a göndermeyi, “Bok !” dedim ona sertçe, tüm gücümle Daha iyi hissettim kendimi; Üstelik yüzüne karşı söyledim, Babamın yapmaya cesaret edemeyeceği şeyi Budur, bu kara “Bok”taki Don Mattera İçin Yasaklı beyaz, kuru bir mevsimdir air ve romancı Mongane Wally Serote, 8 Mayıs 1944’te Sophiatown’da doğdu. İlk öğretimini Alexandra Township’te tamamladı. Daha sonra Soweto’daki Morris Isaacsan Lisesi’ne devam etti. Öğrencilik yıllarında siyahların kimlik sorununu, direnişlerini, ayaklanmalarını konu aldığı şiirleriyle Siyahların Bilinçlenme Hareketi’ne karıştı. 1969 Haziran’ında Terorizm Yasası gereğince ırk ayrımcı hükümet tarafından tutuklandı. Dokuz ay boyunca hücre hapsine çarptırıldı. Suçsuz görülerek serbest bırakıldı. Çeşitli işlerde çalıştı. 1974 yılında Ingrid Jonker Ödülü’nün sahibi oldu. Aynı yıl bir Fullbright bursu kazanarak Amerika’ya gitti. Colombia Üniversitesi’nde Güzel Sanatlar doktorası yaptı. 1977’de Botswana’ya yerleşerek Afrika Ulusal Kongresi’ne yeniden katıldı. Kongre’nin İngiltere ve Avrupa Kültürel Ataşesi oldu. Sürgündeki Güney Afrikalıların kurduğu MEDU Sanat Topluluğu’nun başkanlığını yaptı. 1983’te Ad.Donker Ödülü’nü aldı. 1986’da Londra’ya taşındı. Orada ANC’nin kültür ve sanat çalışmalarını yürüttü. 1990’da Güney Afrika’ya geri döndü. Johannesburg’da ANC’nin sanat ve kültür danışmanlığı görevini üstlendi. 1991’de Natal Üniversitesi tarafından kendisine fahri doktorluk unvanı verildi. 1993’te kitapları Afrika’da basılan ve sadece Afrikalı yazarlara açık olan Noma Ödülü’nü kazandı. 1994’te parlamentoya seçilerek Sanat, Kültür, Dil, Bilim ve Teknoloji Komitesi Başkanlığı görevine getirildi. İlk iki kitabı Yahkhal’nkomo (1972) ve Tsetlo (1974), Güney Afrika’da Siyahların Bilinçlenme Hareketi’nin doğmasına önemli katkılar sağladı. İkinci kitabı Tsetlo, yasaklandı. Bu kitaplarında ırk ayırımcılığı uygulayan yönetim altında ezilen halkının acılarını yalın, lirik ve dışavurumcu bir biçemle dile getirdi. Sözlü geleneğin sözcük tekrarlarından yararlandığı daha sonraki şiirlerinde uzun ve kırık dizelere yöneldi. Slogancı bir yaklaşımdan kaçındı. Başkaldırısını sabırla, içsel bir dirençle gizleyerek sesinin tehditkâr tonunu kontrol etmesini bildi. Güney Afrika’da yazınsal aydınlanmanın merkezinde yer alan Serote, 2004’de Şili hükümeti tarafından Neruda Ödülü’yle onurlandırıldı. Pretoria’daki Özgürlük Parkı’nın açılmasına önderlik etti. Halen Afrika Ulusal Kongresi’nin Sanat ve Kültür Şubesi Başkanlığı’nı yürütmektedir. Şiirleri: Yakhal’inkomo (1972), Tsetlo (1974), No baby must weep (1975), Behold Mama, Flowers (1978), The Night Keeps Winking (1982), A tough tale (1987), Third world express (1992), Come and Hope With Me (1994), Freedom Lament and Song (1997), History is the Home Address (2004). Romanları: To every Birth its Blood (1981), Gods of Our Time (1999), Scatter the Ashes and Go (2002). Denemeleri: On the Horizon (1990) Tarih Yurdumuzun Adresidir VI. Roben Adası: denizle senin aranda dikiliyorum denize çevrilmiş topun yanında duyuyorum o topun imgelemimde patladığını patlamayla birlikte havada uçan parçaları düşünüyorum tuz buz olmuş, ufalanmış, adamları, kadınları, yıkılmış çocukları Roben Adası olduğu için burada ilk kez yaklaşıyorum penguenlere burada duyumsuyorum çok itici rutubetli bir havayı burada dikenli çalılıklar, kurumuş bitkiler yayılıyor, dağılıyor öylesine susuz, sert toprağa burada Roben Adası’nda taşlıdır arazi, engebelidir burada yapraklara, taşlara yapışıyor toz duvarlara yapışıyor duvarlar ki konuşabilse keşke çünkü merak ediyorum neler söyleyecekler, neler duyacağız biz yoz bir akıl egemen olmuştu burada ama aynı zamanda burada insan ırkının özüne astar çekmişti umut o andan sonra bir özgürlük arzusu, bir özgürlük tutkusu kanat açtı yükseldi mavi gökyüzüne sekerek denizin üzerinde benim yurdumda elementlerin karnında oturur gök gürültülü fırtına CUMHURİYET KİTAP SAYI 1041