03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Bir toplu kıyım öyküsü: ‘Kahramanmaraş Katliamı’ Türkiye’nin cinayet tarihinden bir yaprak Türkiye’de faili meçhul cinayetler, toplu katliam ve saldırıların pek çoğu aydınlatılamadı. Bir dolu soru yanıtsız kaldı. Tetikçiler, yıkıcı, yakıcı ve saldırganlar bulundu bulunmasına da, perdenin gerisinden oyunu yönetenlerin kimlik kartına erişilemedi. Orhan Tüleylioğlu, Kahramanmaraş Katliamı adlı çalışmasında bu kanlı tarihin sayfalarından birini aralıyor. Belgeler, tanıklık ve yorumlarla, benzerleri defalarca yaşanan vahşetin otopsisini gerçekleştiriyor. Ë Ali BULUNMAZ Eylül’ün en cafcaflı günleri. Aba altından yeni darbelerin gösterildiği, halkın önüne 1982 Anayasası’nın oylanması için sandıkların konduğu ve Milli Güvenlik Konseyi “Ressamı”, afedersiniz Başkanı tarafından “12 Eylül öncesine mi dönelim, ‘kardeş kavgası’ tekrar mı yaşansın?” lakırdılarının dillendirildiği günler... Hani ikinci sorudaki “kardeş kavgası” deyişi var ya, işte o, 12 Eylül’ün en bilindik “meşrulaştırıcılarından” biri. “Bizim çocukların” başarmasını sağlayan, Türkiye’yi allak bullak eden darbeyi insanların hayatına sokan ifade. “Kardeş kavgası” gibi gösterilen ama gerçekte bir saldırı, daha da ötesi vahşet olan Kahramanmaraş katliamı ise insanlık dışılığın önde gideni. Orhan Tüleylioğlu, yeni kitabı Kahramanmaraş Katliamı’nda, Türkiye’nin kitlesel öldürüm sayfalarından birini belgeler ve tanıklıklarla aralarken, olup bitenin tam anlamıyla aydınlatılması yolunda bir imza atıyor. SÜRÜKLENİŞ Tüleylioğlu konuya girmeden önce Türkiye’nin terör, cinayet ve darbe bataklığına nasıl sürüklendiğine ilişkin genel bir çerçeve çiziyor. Ekonomik gelişmelerden siyasetteki çalkalanmalara, komando kamplarından bunu kullanan ya da göz ardı eden yetkililere kadar pek çok olayı art arda sıralıyor. 12 Mart ile 12 Eylül arasındaki dönemde siyasetin kaynayışıyla beraber cinayet dalgasının büyümesi Türkiye’nin, yakası açılmadık katliamlara hazırlandığının da açık göstergesiydi. 1 Mayıs 1977’de gerçekleşen saldırıyla birlikte “Kontrgerilla” kavramının enikonu duyulduğu yıllarda, toplumdaki kamplaşma da en üst noktaya tırmandırılmıştı. Tüleylioğlu’nun da vurguladığı gibi “ekonomik sıkıntıların krize dönüşmesi” gerilimi iyiden iyiye körüklüyordu. 1977 ile başlayan toplu kıyım süreci, tek tek cinayet ve saldırılarla beraber 1978’de kontrol edilemez bir hıza ulaşacaktı: 16 Mart, Malatya olayları, 7 TİP’li gencin öldürülüşü (Bahçelievler Katliamı) ve Kahramanmaraş... Tüleylioğlu, 1977’nin Türkiye için önemli bir dönüm noktası olduğunu, bu yıldan itibaren altında başka amaçlar yatan tehlikeli ve yapay bir AleviSünni ayrımı ile çatışması yaratılmaya çalışıldığını belirtiyor. Bu tehlikeli kışkırtma, 1978 Aralık ayı sonlarında, Kahramanmaraş’ta SAYFA 14 lışmamak değil mi? Örgütlenen şiddet ve faşizmin, 12 Eylül uygulayıcılarını parlatışını ve sonrasında kurulan düzeni nasıl kabul ettirdiğini fark etmek güç müydü? Belli ki o dönem pek az insan fotoğrafın bütününü kavrayabiliyordu. Tüleylioğlu’nun aktardığı, 19781979 yılı dış basın yorumlarında yer alan belirlemeler, Türkiye’nin geleceğini etkileyecek harekâtın hızla yaklaştığını vurguluyor. Aynı yorumlar, Kahramanmaraş katliamının bunda kilit rol oynadığı görüşünde birleşiyor. “BİR GÜN MUTLAKA...” 1979’un Ocak ayında, olayları ateşleyen bombayı atan ülkücü Ökkeş Kengel yakalanınca Kahramanmaraş katliamının perdesi (daha doğru deyişle perdenin bir bölümü) aralanmaya başlar. Asla bulunamayan sütre gerisindekilere karşın, tetikçilerin yakalandığı katliam, öncesi, yaşanışı ve sonrasıyla Türkiye’nin en önemli yaralarından biri. Tüleylioğlu’nun kitabının özgün yanlarının başında 1996’da zamanaşımına uğrayan Kahramanmaraş katliamı davasının ayrıntılarına yer vermesi geliyor. Tetikçilerin yakalanışı, davanın başlaması, güvenlik güçleri ve MİT’in katliamdaki konumu, kentin katliam öncesi ve sonrası durumu, mahkeme sürecinde ortaya konan deliller, iddialar ve karar... Tüm boyutlarıyla ele alınan bu süreç, katliamın ne denli planlı olduğunu ve cinayetlerin hangi amaçlarla işlendiğini ortaya koyuyor. 2125 Aralık 1978 günleri arasında gerçekleşen katliamda, ölenlerden kimlikleri belirlenenlerin isimleri eksiksiz şekilde verilmiş. Bu adları tek tek okumak bile katliamın boyutları hakkında fikir sahibi olmamızı sağlıyor. Tüleylioğlu, kitabında son sözü Uğur Mumcu’nun 28 Aralık 1975 günkü yazısıyla söylüyor: “Namluların konuştuğu yerde, belki bir süre vicdanlar da yasalar da susturulabilir. Fakat bir gün vicdanlar da yasalar da konuşursa, o namluların içinden sadece katil çetelerinin kimlik kartları çıkar. Kanlı mezar taşları bir gün ayaklanır ve birer tokat gibi katillerin yüzüne fırlatılır ve o kaldırımlar, o kanlı kaldırımlar, üzerindeki kirli ayak izlerini hep üzerinde taşır. Silinmez o lekeler...” Bugünlerde ortalık açılım “söylemlerinden” geçilmiyor. Her “açılımı” yapan veya “açılımlarla geliyoruz” diyenlerin, (öncelikle kendi içlerinde) hukuk ve demokrasi açılımı yapmaya niyeti yok. Çünkü “giydikleri gömlek”, demokrasi gömleği değil; kaldı ki demokrasi zaten bir gömlek değil. O nedenle, demokrasi ve hukuk açlımına kapalı zihinler bunlar. Yurtsever insanlar tarafından gerçekleştirilecek tam bir hukuk ve demokrasi açılımı yapmak demek, Kahramanmaraş katliamıyla ve 12 Eylül’le, dizi ve filmler dışında yasal yollardan hesaplaşmak anlamına geliyor. İşte belki o zaman “Alevi Çalıştayı” düzenleyenler, Kahramanmaraş katliamı sanığı eski milletvekili Ökkeş Kengel ya da bugünkü adıyla Ökkeş Şendiller’i, başka amaçlar taşıyan böyle bir etkinliğe davet etmeyi akıllarından bile geçiremeyecek. İşte o zaman, yasaları yapanlar Türküleri yakanlardan daha güçlü olacak ve yaşananların ardındaki yüzler; kişi ve kurumlar da tam anlamıyla aydınlatılabilecek. Orhan Tüleylioğlu’nun Kahramanmaraş Katliamı isimli kitabı bu bağlamda, önümüze dikilen ve çektiğimizde yıkılıverecek duvarın kilit tuğlalarından birini bütün boyutlarıyla anlatıyor. ? Kahramanmaraş Katliamı/ Orhan Tüleylioğu/ um:ag Vakfı Yayınları/ 220 s. 12 katliama dönüşecektir. Çalışmada katliam öncesi, anları ve sonrasına ilişkin ilginç bilgiler var. Örneğin her ziyaret ettiği yerde ardından olaylar patlak veren ABD’li Büyükelçilik görevlisi Alexander Pack’in Kahramanmaraş gezisi ve görevli olduğunu iddia eden kişilerin kentte yakılacak evleri işaretlemesi bunlardan sadece birkaçı. Katliamın mahalle mahalle ve sokak sokak nasıl geliştiği; fitili ateşlenen olayların sıl işlendiğini de anlamamızı sağlıyor. BUGÜNÜN “DEMOKRASİ DANIŞMANINDAN (!)” 1977’den itibaren derinleştirilen şiddet sarmalı, Türkiye’nin yokuş aşağı yuvarlanışının da bir resmi aynı zamanda. Arka arkaya gelen cinayetler, toplu öldürümler ve saldırıların nasıl ince ince tasarlandığı da gün yüzüne çıktı artık. Bunlar olurken susmak ne kadar büyük bir suçsa, olup biteni körüklemek, bilerek yanlış yorumlamak ve yönlendirmek de o denli büyük bir suç. Bugünün “demokrasi danışmanı (!)”, dünün bazen muhalefet lideri bazen de Başbakanı Süleyman Demirel’in, 1960’lardan 12 Eylül’e dek ettiği kimi laflar da yenilir yutulur cinsten değildi elbette. 1 Kitapta da geçen, komando 3 2 1 Türkiye’de 1970’lerde gerilimi körükleyen üç lider: Necmettin Erbakan, Süleyman Demirel ve Alparslan Türkeş. 2 “Üç Hilal”, katliam sırasında kimilerinin güvencesiydi. 3 Katliam ve sonrasında Alevilerin yüzde 80’i kenti terk etti. 4 Yüzlerde “başarmanın” verdiği mutlu ifade... 4 ne şekilde genişlediği de tüm ayrıntılarıyla yer alıyor kitapta. 2125 Aralık 1978 günlerini adeta kuşatma altında geçiren Kahramanmaraş’ta yaşananlar, 12 Eylül’e giden süreçte önemli bir dönemeçti. Kitapta yer verilen belgeler, tanıklık ve detaylar bunu gösterir nitelikte. Uzun menzilli silahlarla kurşunlanarak, üzerine benzin dökülüp yakılarak, dövülerek ve işkence edilip öldürülenler... Tüleylioğlu’nun satırları, ölenlerin sokakta kaldığı, kurtulanların ise kenti terk etmek zorunda bırakıldığı vahşet tablosunu yansıtıyor. Üstüne üstlük katliamdan sağ çıkmış, yaralanmış ve dövülmüş kişilerin anlattıkları, cinayetlerin nasıl tasarlandığını, buna uygun şekilde na kamplarının gündeme geldiği günlerde “İti ite boğduruyorum” sözü belki de bir işaret fişeğiydi. Sonrasında, Kahramanmaraş katliamının ardından “Bana sağcılar ve milliyetçiler cinayet işliyor dedirtemezsiniz” ifadesi her şeyi ve yaşananlara bakışı özetliyor. Ama ne de olsa “Dün dündür, bugün bugündür...” Söylenenler unutulur, her şeyin üstü örtülür; o zaman bunları söyleyenler şimdinin “demokrasi hocası” ya da “danışmanı” oluverir. Fakat yaşananlar kalır, acıyı yaşayanlar da. 111 kişinin öldürüldüğü Kahramanmaraş katliamını bir kardeş kavgası ya da AleviSünni gerilimi şeklinde algılamak, görünenin arkasındaki gerçeği anlamamak veya anlamaya ça CUMHURİYET KİTAP SAYI 1041
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle