Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
D ünümüzün edebiyat ortamına bakıp da “ne çok ozan var” diye küçümseyen bir tavır takınırız. Oysa her dönemde bir yıldız bulutu gibi ozan vardır. Samanyolu’ndaki sönmüş yıldızlar gibi geçip giderler. Kimse de ayrımına varamaz. Ama “Kırk Kuşağı” edebiyatımızda kolay silinmeyen bir iz bırakmıştır. Edebiyattaki işlevini anımsamadığımız, adını da pek unutmadığımız kimi ozanlar, kimi yazarlar o kuşakta yer alanlar arasındadır. Kenan Harun’u ellili yıllar Ankara’sından anımsarım. Gazeteci ozan diye bilinirdi. O yıllarda özellikle Mehmet Kemal gibi gazeteciler edebiyatçı kimlikleriyle iz bırakırdı. Kenan Harun’un “Kırk Kuşağı” edebiyatçılarını anlattığı anı yazısında, Elit Kahvesi’ndeki bir masada toplanan dönemin edebiyatçılarını gösteren bir de resim var (KİTAPLIK, 1940’lardan Birkaç Kesit, Servetifünun ve Özdemir Asaf, Aralık 2009). eğinmeler MUSTAFA ŞERİF ONARAN ‘Bir entelektüel tedirgin’: Cemil Meriç Oysa Tanıl Bora’nın nitelendirmesi başkadır: “Cemil Meriç’i ‘muhafazakâr’ kimlik damgasıyla ‘tüketmek’ kolay değildir. En azından yerleşik muhafazakârlık standartları açısından... Meriç’in düşüncesinin ayırdedici özelliklerinden biri, modern Türkiye’de siyasal ve toplumsal ideolojilerin ana çizgileri, kutupları arasında yatay eksenler çizmesidir” (Cemil Meriç, Tutarsızlığın Verimi). Ama Abdullah Cevdet’i, Rıza Tevfik’i savunması bile onun “münzevi yıldız”, “Ârâfta kalmış” gibi nitelenmesine engel olamamıştır. Nurdan Gürbilek DoğuBatı kutuplaşması arasında ilişki kurulamayışında Cemil Meriç’in durumunu şöyle açıklar: “Çifte bağlanış; aynı anda iki şeye birden bağlanmak; (...) bir şeye bağlanıldığı anda, önce ya da sonra değil, tam da o sırada karşıt duygunun da harekete geçiyor olması. Meriç’in düşüncesindeki gergin uçların birbiriyle konuşmasını yasaklayan, bu yüzden de düşüncesinin olgunlaşarak değil, savrularak gelişmesine yol açan şey budur.” HECE’nin özel sayısı; Cemil Meriç’in Batı kültüründen arınıp, MüslümanTürk özüne ‘gerikazanılmış’ bir aydın kimliği üzerinde özellikle durmaktadır. Bu “muhafazakâr söylem”deki gerçek bakış değişimi nasıl oluşmuştur? Bunu irdeleyen görüşler değişiktir. KÜLTÜR MÜ İRFAN MI? Batılı gözle Doğu’ya, Doğulu gözle Batı’ya bakmanın gizlerini öğrenen Cemil Meriç Hindistan’ı tanıdıktan sonra, “Güneş Doğudan Doğar” demek gereğini duymuştur. Cemil Meriç Batılılaşmanın yol açtığı maneviyat bunalımını şöyle açıklamaktadır: “Hürmet ve muhabbet buhranı...Mefhum ve mukaddes hercumerci.” Ama Osmanlı’nın ümmetçi toplumundaki “biat” anlayışıyla Cumhuriyet’e geçerken insanların “birey” olarak kişiliklerini kazanması kolay değildi. İslam kültürüyle gelen alışkanlıkları değiştirmek geniş zamanlar istiyordu. Nurdan Gürbilek, Cemil Meriç’in bakış biçimini şöyle yorumluyor; “Batılılaşmayla birlikte yaşanan haysiyet kaybını bir kültürel efeminileşme olarak anlatır.” Cemil Meriç “kültür” yerine “irfan” anlayışını benimser: “Kültür, irfana göre, katı, fakir ve tek buutlu. İrfan, insanı insan yapan vasıfların bütünü. Yani hem ilim, hem iman, hem edep. Kültür, Homo Ekonomikus’un kanlı fetihlerini gizlemeye yarayan bir şal. İrfan, dinî ve dünyevî diye ikiye ayrılmaz, yani her bütün gibi tecezzi kabul etmez.” Cemil Meriç, “Bir Facianın Hikâyesi” kitabında Batılılaşmanın olumsuzluklarını ele alır. Atatürk’ün gösterdiği yol batılılaşmak mıydı, çağdaş uygarlık düzeyini aşmak mı? Tanıl Bora, Cemil Meriç’in savaşımını, “Tutarsızlığın Verimi” olarak nitelendirmektedir. DÜŞÜNCE KATMANLARI Günlüklerinde kendiyle ödeşmek isteyen bir Cemil Meriç vardır. 24 Ocak 1963 tarihli günlüğüne şöyle başlıyor: “Yirmi dört yıl önce mahkemede Marksist olduğumu haykırmıştım. Ümitsizlikten doğan bir isyandı bu. Bir nevi meydan okuyuş, yalnızlık içinde bir şey olmak ihtiyacı. Yılları zilletler içinde geçen, kâh Türk, kâh şehirli olduğu için horlanan göçmen çocuğu bir yere tutunmak, bir camiaya bağlanmak istiyordu. Sınıfı yoktu. Dünyada başka milletler olduğunu dahi bilmiyordu. Ama kucağında yaşadığı topluma yabancıydı.” “Cemil Meriç’in Kişiliği”ni anlatan bu ruhsal değişimi bilmek gerektiğine ilgi çekmek istemiştim. Doğu gizemi sömürüye boyun eğmek anlamına gelmez. Batı kültürü ile Doğu kültürünü bağdaştırmasını bilen Cemil Meriç’i şöyle yorumlamışım: “Hele toplumcu eğitimden geçip Doğu gizemiyle insanı anladıktan sonra, yüzeysel olmaktan, kolay çözümlere varmaktan kurtulmuş, şu bilinmeyen insanı, sömürüye direnmesini bilen bilinciyle sınamıştır.” Doğan Hızlan bu anlayışı şöyle açıklamıştır: “Bence o batının akılcılığı ile doğunun duyarlılığını bazen iradi olarak, bazen rastlantısal biçimde birleştirir.” (Soran Düşünür: Cemil Meriç) Cemil Meriç, herhangi bir anlayışa katı bir biçimde bağlanmadan soruyor: “ Türk ifranının bugünü ve yarını üzerine kırk yıldır kafa yoran münzevi bir aydının neler düşündüğünü merak buyurmaz mısınız?” Doğan Hızlan diyor ki: “O kadar çok, çeşitli düşünce katmanları sunmuştur ki, bireysel düşüncemizi oluşturabiliriz artık.” Ama Murat Belge, Cemil Meriç’i tanımlarken; “ Bir ideolog olamayacak kadar bireysel, bir teorisyen olamayacak kadar coşkuludur” dediğine göre, bireysel bir düşünceye varmak da kolay olmaz. KAMUS’UN NAMUSU Necip Tosun’un kapsamlı incelemesi dil anlayışını, çağdaş edebiyata bakışını gösteriyor. Cemil Meriç, dil devriminin uzun erimle gerçekleşecek gücünü anlamamış. “Kamusa uzanan el namusa uzanmıştır” yargısından yola çıkarak özbenliğini arayan Türkçeye güvenmediğini belirtiyor: “Dilini kaybeden, görülmemiş bir afaziye uğrayan, kekeleyen, garip sesler çıkaran bir nesil...” Cemil Meriç’in ölümü üzerinden 23 yıl geçmiş. Türkçe, kendi yatağına alışan bir ırmak gibi, özleşerek gelişiyor. Bir dilin benliğini bulma çalışmaları uzun sürer. Cemil Meriç ilk dönemdeki aşırılıkların etkisinde kalmış. Ayrıca dilin yapısal özellikleriyle uğraşanlar, yeni sözcükler önerenler bilir ki dili yaşatacak olan edebiyatçılardır. Sözlüklerdeki ölü sözcükleri canlandırmak, “kamusun namusuna” el atmak anlamına gelmez. Cemil Meriç’in düşünce dünyasını anlamak için, bu “entelektüel tedirgin” i ayrıntılarıyla yorumlayan HECE’yi okumak gerekir. Nasıl bir ikilem içinde olduğunu anlarsak, belki kendi yanlışlarımızdan da kurtuluruz. Kendi ikilemini şöyle anlatıyor: “Dilimle, heyecanlarımla. yarımla ‘Büyük Doğu’ kadrosundanım. Düşüncelerimle, inançlarımla “Yön”e yakınım. Bu bir kopuş, bir parçalanıştır.” HECE’ciler şöyle bir anlayış içinde yorumluyor Cemil Meriç’i: “Sol da, sağ da kavram olarak saçmadır, bizi ifade etmez, yanlıştır ama kendisi de zaten bu yanlış ülkeyi en iyi şekilde temsil eden bir düşünce adamı değil midir?” “Entelektüel Tedirgin” tanımı Cemil Meriç’e yakışıyor. Belki de bu tedirginliğin temelinde Hint ülkesindeki ruh yeteneğini anlayamayışın, Batı’nın doymazlığına öfkelenişin, yanlış bir ülkede yaşamanın izleri vardır. “Adam sen de...” deyip geçmek kolay. Aslında Cemil Meriç’i anlamaya çalışmak bize kendimizi öğretecektir. ? Bu sayfayla iletişim kurabilmek için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderiniz: Hekimköy Sitesi 20. Sok. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11236 23 46 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1041 G Anı yazısı, “Uyanış” adıyla 1940’lı yıllarda yeniden yayımlanan “Servetifünun” çevresindeki edebiyatçıları anlatıyor. Resimde 9 kişi var. Sait Faik, Naim Tirali, Oktay Akbal öykücü, Behçet Necatigil, Salah Birsel, İskender Fikret Akdora, Kenan Harun, ozan Cemil Meriç ile Fahir Onger eleştirmen... İskender Fikret Akdora 96, Oktay Akbal 89 yaşında yaşayanlar arasında. Akdora, edebiyat ortamından çoktan çekildiği için yaşadığının bile kimse ayrımında değil. Bir zamanlar “Yirminci Yüzyıl” diye bir dergi çıkarırdı. Ama o derginin de ebediyatta işlevi olan bir dergi olduğu söylenemez. “Kırk Kuşağı”nın kültür ortamlarından biri olan “Elit Kahvesi”nde çekilen o resimde tek yaşayan edebiyatçı Oktay Akbal. Köşe yazarlığına deneme inceliği kazandıran, edebiyat tadıyla siyasete bakmasını bilen, gene ilgiyle okunan bir yazar. Öte dünyaya belleğiyle gideceğine inandığım Oktay Akbal, bir yazısında Sabahattin Batur’un yaşadığını unutmuş muydu? HECE’NİN ÖZEL SAYILARI “Elit Kahvesi”ndeki o resimde iki de eleştirmen olduğunu anımsatmıştım. Fahir Onger, toplumcu edebiyatın sözcüsü sayılan, “Kuvvei Kalemiyesi” olan bir eleştirmendi. Günümüzden baktığımızda o yargıların geçerliği kalmamış. Cemil Meriç’e gelince: Dimetoka’dan Hatay’a göçen “Balkan Mübadili” bir ailenin oğlu olarak 1916’da Reyhanlı’da doğdu. Çalkantılı yaşama koşulları içinde kişiliği de değişime uğradı. Toplumcu düşünceyi gizemci düşünceyle bağdaştırmak isteyen bir kişilikle düşünce ortamını etkilemeye çalıştı. Cemil Meriç’e HECE dergisinin hazırladığı bir özel sayıdan bakmaya çalışalım. (HECE, Bir Entelektüel Tedirgin: CEMİL MERİÇ, Ocak 2010). HECE dergisi 14 yıldır yayımını düzenli sürdüren, çıkardığı özel sayılarla edebiyata kaynak oluşturan, edebiyatta işlevi olan bir dergi. Yayımladığı özel sayılarda edebiyatımızın önemli konularıyla kişilerine geniş yer açan, bir başucu kitabı niteliğinde olan bu özel sayılar ayrıca değerlendirilmelidir. HECE’nin özel sayıları 500750 sayfalık kapsamlı özel sayılardır. Türk edebiyatında öykü, roman, eleştiri, mektup türlerine, çocuk edebiyatı ile kent edebiyatına bütüncül olarak bakan; Ahmet Hamdi, Necip Fazıl, Nâzım Hikmet, Mehmet Âkif, Yahya Kemal gibi edebiyatımızın ünlü kişileri üzerine özel sayılar düzenleyen HECE dergisi, edebiyatımızda işlevi olan kapsamlı bir dergi özelliği göstermektedir. HECE dergisi bu 14 yıllık yayın serüveninde 19 özel sayı çıkarmış. Cemil Meriç üzerine düzenlenen 19. özel sayıyı özellikle değerlendirmek gerekecek. ÇİFTE BAĞLANIŞ HECE, Cemil Meriç’i 5 bölümde ele alıyor. Yaşama serüveni, düşünce dünyası, edebiyattaki yeri, eserlerinin, kişiliğinin değerlendirilmesi, Cemil Meriç kaynakçası gibi bölümlerde, yazar, ayrıntılarıyla ele alınmış. Son bölümden başlamak gerekirse, her özel sayının kaynakçasını hazırlayan Yusuf Turan Günaydın, araştırma yapmak isteyenlere geniş bilgi sunuyor. “Elit Kahvesi”ndeki bir masa başı toplantısını gösteren resimde, ağzında sigarası, daha görme yetisini yitirmediği yıllarda, “Kırk Kuşağı” arasındadır Cemil Meriç. Edebiyata dar açıdan bakanlar değişik görüşlere katlanamaz, kimi yazarları okumadan önyargılı davranırlar. Cemil Meriç’in yazgısı da biraz böyle olmuştur. Mustafa Şerif Onaran SAYFA 22