02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

OKURLARA dan sonra yeni romanı Kirlihanımlar’la okurun karşısında. Topal, erotizmi tema alan romanlar yazıyor. Ustası olarak kendine Marquis de Sade’ı gören Topal, yeni romanı Kirlihanımlar’da Antalya’ya bağlı Side’de Mutluluktan Uçarsın Oteli’ne çalışmaya gelen kadınların dünyasına giriyor. Kirlihanımlar’ın gizli dünyalarındaki sadomazoşist ilişkiler ağını okura sunan Topal’ın kahramanları gene vahşi, gene acıya dayanıklı ve aşırı acıdan zevk alan kişilikler. İnsanların toplumsal yaşamdaki pratikleri gün geçtikçe azalmakta, üzerlerine binen yük fazlasıyla artmakta. Semra Topal’ın kahramanları, namı diğer Kirlihanımlar, bu yükten arınma gayesinde. Arınırken de acı çekmekten alamıyorlar kendilerini. Bütün bu durumların nedenleri ve yeni romanı üzerine Erdem Öztop konuştu Semra Topal’la. Paul Auster’ın kurgusunda gerçek, sözcükler arasındaki boşluklarda bulunur. Son romanı Görünmeyen’de bu boşluklar alışılmışın dışında bir açıklıkta. Roman farklı anılarla şekilleniyor. Auster’ın romanını Jane Schilling değerlendiriyor. AKP’nin Kürt açılımı… Küresel güçlerin Ortadoğu’da sahnelemekte olduğu Kürt oyununun sadece bir perdesi… Tıpkı araştırmacıgazeteci Bahadır Selim Dilek’in AKP’nin Kürt Açmazı adlı kitabında anlattığı ve uluslararası boyutuyla ele aldığı gibi. Bahadır Selim Dilek ile tüm oylumları ve blöfleriyle Kürt kartını anlattığı kitabı üzerine söyleştik. Söyleşiyi Gamze Akdemir gerçekleştirdi. Bol kitaplı günler... Semra Topal iki yıl ara P ir solukta okudum, Alain RobbeGrillet’nin ufarak Barthes’ı Neden Seviyorum? derlemesini. Üst üste birkaç uzun temrin doğurabilecek doluluktaki içeriği, Cerisy kollokyumunda kayda alınmış karşılıklı diyaloglarının hizası, en sondaki kısa ama yaşama deneyimi dolu “Severim, Sevmem” denemesi ile alabildiğine doyurucu bir kitap çıkmış ortaya. ervasız Pertavsız ENİS BATUR B Barthes Wallace Stevens TURHAN GÜNAY Çekirdekişler, çok ilginç aslında: Ağır entelektüel ortamlardan uzak tutulmuş (genellikle), BlanchotBataille ikilisindeki derinliğe ulaşmasa bile, ona bir anlamda yaklaşan “yazınsal dostluk” sorunu merkezinde duruyor metinlerin. Düz boyutuyla, gizli saklısı olmayan bir yazınsal yakınlık biçimiydi bu, okurun tanıdığı bir ilişki: Barthes, RobbeGrillet’nin ilk romanları üzerine yazdığı iki sıkı, yükseltici denemeyle yazarın konumunun biçimlenişinde önemli rol oynamıştı. RobbeGrillet’nin yıllar sonra gelen karşıhamleleriyle sürüp giden yazınsal dostluğun karmaşık boyutunu da gösteriyor kitap. Şüphesiz, bir ‘dayanışma’ yanı var işin içinde yazınsal dostlukta buna indirgenemeyecek şey ama. Kötü, sığ anlamıyla, karşılıklı yaratıcılık zihniyetine bağlı dayanışmalarla bir tutulamaz böyle örnekler. Biri, önce, ötekinin işini gerçekten beğenmiş, önemsemiştir; herhangi bir karşılık RobbeGrilet beklemeksizin adım atar, yazıp yayımlar düşüncelerini. Bu bağlamda “siklet ortaklığı” bağlayıcı önemdedir: Denklik esası. Eldeki dörtdörtlük örnek işte. Karşılığı gelsin gelmesin, yazınsal dostluk başlamış demektir. Çoğu durumda bir kopuş, uzaklaşış yaşandığı görülür; araya, benim “erk itişmeleri” diye vaftiz ettiğim, hemen hep üçüncü kişilerin tetiklediği, kışkırttığı bir duygusal düğüm oturur ve ilişki çözülüverir. Burada da yaşanabilirmiş aynı sorun, ola ki Barthes’ın erken ölümü yazınsal dostluğun çözülmesini engellemişti. Dileyen, biribirilerinin tüylerini parlatmaya, birinin öteki üzerinden kendi tüylerini parlatmasına indirgesin, yazınsal dostluk kıymetli, gelgelelim seyrek yaşanan bir ilişki biçimi benim gözümde. Kıyasıya yarışmanın, rekabetin, karşılıklı horgörmenin ya da görmezden gelmenin egemen olduğu ortamlardır, kültür ‘bölge’leri. Herkesin “en”, “tek” olmaya yatkınlaştığı, öteki karşısında körleştirici kıskançlıklara kapılmadan edemediği sahneler. Gözünü o denli kin bürür ki kimilerinin, hedeflerindekinin ölümünde bile kendilerini tutamazlar. Yaşadık, gördük bunları; okuduk, öğrendik. Kimse kapitalizme ve benzeri dış koşullara bağlamaya kalkışmamalı bu itiş kakış sefâletini: Martialis okumak yeter, iki bin yıldır (en az) meydanın paylaşılamadığını görmek için. Bizim geçmiş kültürümüzde de durumun farklı olmadığına bir vakitler değindiydim. Husumet, yaygın. Yazınsal dostluk, azrak. Başta da belirttiğim gibi, eşitliğin değilse bile denkliğin esas olmasını gerektirdiği için. Şunu da bilmek gerekir: Dostluk başka, yazınsal dostluk başka. İkisinin bir araya geldiği olmaz mı, olduğunu biliyoruz, azın azı. RobbeGrillet’nin kitabı Türkçede çıksın isterim. Ne yazık ki, genelde bu tarz metinler ya yanlış, ya doğru ama tatsız tutsuz bir dil ve üslupla çevriliyor. İnsan, çevrildikleri için hayıflanıyor. Barthes’ı Neden Seviyorum?’da dil âşığı iki büyük üslupçunun yolları kesişiyor oysa. Bir de, “roman” üzerinde gelişen diyalogları var ki, otuz yıl öncesinden bugünü görmek, bugünün sancılarını daha o günden yakalamak kaç babayiğidin harcı olabilmiştir? RobbeGrilet ve Barthes gelgiti gösteriyor: Hem Amerika’da, hem Avrupa’da selâmlandığını görerek mutlu; ‘şiirlerim ileride de okunacak mı?’ sorusuna bağlı olarak şüpheci ve kaygılı, ölümü karşılamaya hazırlanışı hüzünlendirdi beni. Yatırımı ne denli sahici ve engin olursa olsun, budalalığın pençesine düşerek safkan kendisine hayran olma yanılgısına düşmemiş her şair, yazar, düşünür, sanatçı bilânçoyu böyle tartar bana kalırsa. Ömrünü bir Yapıt’a, onun inşasına ayırmak hiçbir şeyin garantisi değildir. Uzun yaşamış, bilgeleşme sürecini kat etmiş biri bunu daha net görür. İster istemez bir dönemin ürünü, bir çağın aynasıdır yapılanlar. O dönemi, çağı birebir yansıtma eğilimine kapılmış olanların yapıtları, en çok bu nedenle anlamlarından, içeriklerinden yitirirler Stevens da bu görüşte. Öte yandan, böyle bir yarası olmasa bile, ortaya koyuluş tarihleri uzaklaşan yapıtların ne kadarı ilgi uyandırmayı sürdürmeye hak kazanır? Bir ömrün son perdesinde, şiirlerine bakarak yazgılarını düşünüyor yaşlı, hasta adam. 1955’te öldü. Yarım yüzyıl sonra, Paris’in bir odasında, 58’ine basmaya hazırlanan bir Türk şairinin, üstelik otuz yıldır, şiirlerini has bir merakla, güçlerini onaylayarak okuduğunu bilme olanağı olsaydı.. yoktur, olamazdı. Bir inanmışsa, iki inanmamıştır: Zaman süpürgesini tanımış, amansızlığını ölçmüş biriymiş. Gene de, öyle yaşadığı için kendisini beğendiğini görüyoruz. Öyle: Hayat’ın dayattığı genelgeçer, ortalama, orta malı çerçeveden taşan duyarlığı, seçimleri, üslubuyla. Geri durarak diplere daha sık, daha gözüpek dalabildiğine şükrederek. Bir de, dolu dolu yaşayamamış olmaktan son pişmanlık sağmak vardır. Üst üste geldi, kaçınılmaz, Stevens’ın yazgısıyla Boris Vian’ınkini karşılaştırdım, zihnimin bir köşesindeki terazide sonuçları karşılaştırdım. 39’unda ölmek, hele bunca enerjik bir bünyeye sahipken, insafsız son. İnanılmaz ölçüde verimli geçmiş kıpkısa bir yaşam süresi. Kitaplarını başta Queneau’nun ısrarıyla yayımlayan, sonra dostluklarına karşın geri çeviren Gaston Gallimard’ın torunu, Pléiade cildini hazırlarlarken utanma sıkılma duygularına kapılmış mıdır, sanmam: Yoksa, koskoca Gallimard Yayınları, giderek koskoca, zengin ve geniş bir mezarlığa dönüşür müydü? Dolu dolu yaşamış Vian. Arkasında çok önemli bir yapıt bıraktığını söyleyemem, çok önemli bir figürdür daha çok. 39 yerine 79 yıl yaşasaydı nereye varırdı bilemem, merak ederim, bu durumlarda hiç yararı yoktur oysa. Hınzır, belli ölçüde töre kırıcı, çok yönlü, doğurgan bir adam, köklü hülyaları olmuş, bir bölüğüne yetişebilmiş. Arkadaşları: Michel Piccoli, Juliette Gréco, Magasy hâlâ yaşıyor, anısına can katıyorlar. Son evini olduğu gibi koruyor çocukları, aceleci bir kameranın gezdirdiği küçük evi Clichy’deymiş: Kitaplardan, LP koleksiyonundan, resimlerinden ve objelerinden nefes alamayan duvarlar. Koskoca bir taraçayı, tam karşısında oturan Prévert’le paylaşmışlar: Moulin Rouge’un çatısını kaplıyor o geniş alan. Birkaç kitabı, öleli beri, gençlerin başucunda. Naif başkaldırı düşlerini besliyorlar bugün bile. Şarkı sözleri daha yırtıcı, olgun kuşaklar sevmeyi, söylemeyi sürdürüyor onları. Fotoğraflarda, iki tekgöz, yan yana: Sartre’la. İki kadın. Vb. ? eposta: [email protected] [email protected] Boris Vian WALLACE STEVENS ve BORİS VİAN Stevens, Amerikan şairlerinin en Avrupalısı, tıpkı benim Türk şairlerinin en Avrupalısı sayıldığım gibi. Son şiirleri, mektupları iki duygudüşünce kutbu arasında yaşadığı İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk?Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız?Yayın Yönetmeni: Turhan Günay? Sorumlu Müdür: Miyase İlknur?Görsel Yönetmen: Dilek Akıskalı?Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş.?İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişli İstanbul, Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0(212) 343 72 64?Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri, Hoşdere Yolu, 34850 Esenyurt İSTANBUL.?Cumhuriyet Reklam: Genel Müdür: Özlem Ayden/ Reklam Müdürü: Eylem Çevik?Tel: 0 (212) 25198 74750 (212) 343 72 74?Yerel süreli yayın?Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1041 SAYFA 3
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle