Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Deniz Tural’dan öyküler: Nuh’un Gemisini Beklerken Doktor Hüseyin, hastane bahçesinde işlenen cinayete ilgisiz kalıyor; ama daha sonra etkisinden kurtulamayıp bunalıma giriyor. Psikiyatr arkadaşı Çopar Ahmet’ten yardım bekliyor. Ömer, saat ayarlı elektrik sistemine bağlanıp içiyor; ama uyandığında intiharı gerçekleştiremediğini anlıyor. Çünkü o saatten sonra semtte elektrikler kesilmiş oluyor. Sevgilisi Selma, onun intihar girişiminden etkileniyor, Ruh Hastanesi’ne yatırıyor. Ömer, ODTÜ Elektrik mezunu olup Tekel’de çalışıyor. Sevgilisi Selma ise özel bir klinikte fizyoterapist olarak görevli. Ömer’le Nabukanzader Bar’da tanışıyor. Hastanedeki bir şenlikte yaralanan Ömer’in sıyrıklarına bakan Doktor Hüseyin de Ömer’in aykırı konuşmalarının etkisinde kalıyor. Avukat arkadaşı Yücel’le dertleşiyor. Ömer, konuşmalarında sürekli yinelediği Nuh’un gemisine Doktor Hüseyin’i de almak istiyor: “…Kendisini anlamaya yatkın ve kendini içten dinleyen bir insan gördüğü için sevinmiş ve Nuh’un gemisine alabileceği bir insan umudu doğmuştu. Doktor çıktıktan sonra avazı çıktığı kadar bağırdı: Nuh’un gemisi geliyor, atın fazlalığınızı ve öldürün sizi köle yapan zehirli erdemleri! Özgürlüğü ve sonsuz mutluluğu isteyenler, içinizdeki irinli çıbanların başını koparın!” (s. 58). Doktorlar, Ömer’in hastalığını tartışıp tanı koyuyor ve salıverilmesine karar veriyor. Ömer’in hastaneden çıkışı, barda kutlanıyor ve kutlamaya Doktor Hüseyin de çağrılı. Coşkulu kutlamada, Ömer’in coşkulu konuşmaları etkili oluyor. İçip sarhoş oluyorlar. Yaktıkları ateşle yangın çıkarıp barı ve kendilerini yakıyorlar. Yaralı ve baygın olarak yalnız Doktor Hüseyin kurtulabiliyor. Üçüncü derece yanıkla hastanede tedavi gören Doktor Hüseyin’i, kalça kırığı ameliyatıyla yatan anlatıcı orada tanıyor ve ondan dinledikleriyle yazıyor bu öyküyü. “Kadın Erkeğin Gölgesini Sever” adlı öykü de uzun öykülerden. Anlatıcı avukat olup deniz kıyısında bir uçurumun kenarında intihar etmek istiyor; ama başaramıyor. Denizdeki teknesinden onu gören balıkçı yardım ediyor, teknesine alıyor; doyuruyor, konuşturarak rahatlamasını sağlıyor. Çılgınlığının Emel’e olan aşkı yüzenden olduğunu anlıyor. Emel, resim tutkunu. Onun yokluğundan “humma hastalığına” yakalanıyor anlatıcı. Şiirler yazdıran bir aşk yaşadığı. Denizde üç gün kaldıktan sonra, balıkçının evine konuk oluyor. Balıkçı, iyi bir matematikçi. O da bunalımda. Yitirdiği karısının mezarı başına gidip sevdiğini haykırıyor. Avukat, asıl onun gerçek bir aşk yaşadığını anlıyor ve şunları söylüyor: “Hey meczup âşık, ölüm sonrasına âşık, bu adanmışlık aşk olmalı. Aşk karşılık beklemeden kendini adamaktır, aşk sevgiyi ölüm sonrasına taşırmaktır, aşk yitirdiklerinin peşi sıra sonsuz bir matem, sonsuz bir bağlılıktır…” (s. 113). Bunları söyleyen anlatıcı, yeni arayışlara yönelerek bunalımdan çıkıyor. “Gecede Gül Kokusu Kaldı” da bir aşk öyküsü. Bir apartmanın onuncu katında işyeri olan anlatıcı Güven, yanına sık sık gelen, şarap içerek sevdiğinin adını sayıklayan Ali’nin öyküsünü yazıyor. Ali, kedi yavrularını koruması altına alan kitapçı kızla, Gül ile tanışıyor ve ona tutuluyor. Duygularını daha sonra not defterine aktarıyor. Anlatıcı, Ali içip sızdıktan sonra onun defterini okuyup aşkının ayrıntılarını öğreniyor. Güven de Gül’e ilgi duyup kitap alma gerekçesiyle gidip tanışıyor. Güven ve Ali, Gül’e, aynı kıza âşık oluyorlar böylece. Ali, Gül’e aşkını ilan ettiğinde, Gül kaçıyor ve bir daha da görüşmüyorlar. Başka bir kente giden Gül’ün kitap dağıtımcısıyla evlendiğini öğreniyoruz. “Define” ilginç bir hazine avcıları öyküsü. Büyük Osmancık, Osmancık, Kör Ali, Sarı Hasan, Gıyasettin, Çomar Yusuf ve anlatıcı bu öykünün kişileri. Urartular’dan kalma Andor harabelerinde gömü arayışının öyküsü aynı ailede kuşaktan kuşağa sürüyor. “Hırsız” adlı öyküde, anlatıcı, evine geceleyin giren hırsızdan önce korkuyor. Sonra da kibarca:”Evimden çıkar mısın?” diyor. Hırsız da: Peki abi” deyip dördüncü kattan aşağıya süzülüp yitiyor. “Çingene” adlı öyküde, Çingenelerin yaşantısı anlatılıyor. Yağmurlu, şimşekli, yıldırımlı bir havada yaylaya çıkan Çingenelerin çadır kurmaları, çalgılı eğlenceleri, takaslarla süren yaşamları, falcı kız Esmeray’ın güzelliği, kente zorunlu olarak yerleştirildiklerinde uyumsuzlukları, mutsuzlukları yansıtılıyor. “Haydarabat’ın Ölümü” adlı öykü, bir kasabadaki ağanın ve ırgatlarının yaşantısına ilişkin. Anlatıcı kasabada öğretmen. Haydarabat, verimli toprakların yarısına sahip. Irgatlar onun baskısı altında. Topal Nazmi, ağanın yanında çalıştığı için içyüzünü, acımasızlığını iyi biliyor. Öğretmen, kasabadan ağanın yardımıyla kente atanıyor. Ağa, onulmaz hastalığa yakalanıp kent hastanesine yatırılıyor. Öğretmen onu ziyaret ediyor, ne değin yalnız kaldığını gözlüyor. Tüm tarlaları, atları, malları elden çıksa da hastalığına çare bulunamıyor. “Berber Dükkânı” adlı öyküde, asalak bir ev sahibinin öldürülüşü, mallarının vakfa kaldığı anlatılıyor. “Said” adlı öyküde, anlatıcı, okul yıllarını, arkadaşlarını başarıyla anlatıyor. Aynı kıza, Suzan’a âşık olan iki arkadaşın arkadaşlıkları üniversite ve meslek yıllarında da sürüyor. Takma adı Kocakafa olan Said, yaşamak için güçlü olmayı savunan biri olup dağcılığa sevdalanıyor ve Everest’e tırmanan dağcılarla birlikte yitiyor, haber alınamıyor. “Pazar” adlı öykü, yoksulluğun, köyden kente göçün öyküsü. Anne, baba ve yedi çocuk kente göç edip yaşam savaşı veriyor. Baba, işçilik, seyyar satıcılık yaparken ölüyor. Anne, temizlikçilik yapıyor. Çocuklar, pazar artıklarını toplayıp yaşamlarını sürdürüyor. ? Nuh’un Gemisini Beklerken/ Deniz Tural/ Kora Yayın/ 238 s. toğraflarla kanıtlayarak Köylerde Rönesans adlı kitabı oluşturmuş. Hem başkalarına örnek olsun diye hem de katkı sunan herkese kadirşinaslık olsun diye emeğe saygı duyan bir eğitimcinin coşku dolu çalışması kılmış. Birçok köyde çocuklar, gençler, emekçiler ülkemizin ve dünyanın önemli yazarlarıyla RasimeRecai Şeyhoğlu Kütüphaneleri’nde buluşuyor. Okudukları kitaplarla yaşamlarını zenginleştirip; rüyalarını süslüyor, kendilerini geliştiriyorlar. Az şey mi bu? Ülkemiz insanının buna gereksinimi yok mu? Belki de bu yüzden, kitabın arka kapağında kitaplarla buluşan çocukların mutluluk fotoğrafları belleğime takılı kaldı. Köylerden kentlerin varoşlarına kadar taşan kütüphaneler zinciri erdemli ve aydınlanmacı insanların Recai Şeyhoğlu’nun örnek eyleminin Köylerde Rönesans kitabını aydın sorumluluğunu duyan herkesin okuması, incelemesi gerekir. Hiç olmazsa bu kadarına ortak olalım değil mi? ? Köylerde Rönesans/ Recai Şeyhoğlu/ YAYPA/ 270 s. Deniz Tural Deniz Tural Nuh’un Gemisini Beklerken isimli ilk kitabında, felaket sonrası ayakta kalanların yaşamın bayraklarını alıp yokuş yukarı tırmanmasını ve en zor anlarında “oyun bitti” sözündeki ironiyi kahkaha ile haykıran, özgürlük ararken yerine yeni tutsaklıklar bulan karakterlerin gerçek ile kurgunun sınırlarının karıştığı dünyasını anlatıyor. Ë Hasan AKARSU eniz Tural’ın Nuh’un Gemisini Beklerken adlı yapıtında on öykü yer alıyor. Yapıta adını veren “Nuh’un Gemisini Beklerken” uzun öykü ya da roman olarak da değerlendirilebilir. Öyküde olay, hastanede, barda, birkaç kişinin işyerinde geçiyor. Olayın başkişisi olan Ömer, bunalım geçiren ve toplumda mutluluk arayan, aykırı düşünceleriyle tanınan bir kişi. D Recai Şeyhoğlu’ndan ‘Köylerde Rönesans’ Köylerin yeniden doğuşu Recai Şeyhoğlu Köylerde Rönesans adlı kitabına “Kitabın Kırsala Yolculuğu” altbaşlığını vermiş. Birikimini, yazılar, resimler ve yorumlarla zenginleştirmiş. Köylerde açtığı kütüphanelerin resimleri, aydınların yazıları ve belli duruşları sergileyen görüşleri toplamış. Bir Anadolu aydınlanmacısının, yürekli çağdaş bir aydının serüvenini yansıtmış. Bu örnek alınacak öykü Rasime – Recai Şeyhoğlu Kütüphaneler Zinciri’nin öyküsü. Köylere götürülmüş onlarca, yüzlerce, binlerce kitabın oluşturduğu kütüphanelerin yaşama geçirilmiş savaşımının bazen coşkulu, bazen buruk öyküsü anlatılıyor kitapta. Ë Timuçin ÖZYÜREKLİ R ecai Şeyhoğlu köylere kütüphane kurma girişimi ve buna destek veren aydınlanmacı dostlarını unutmamış; kitabında, kütüphane kurma mücadelesi yanında onlara da yer vermiş. Uzun uzun söylevler çekmek, tartışmalar yapmak yerine “ey lemi” ön plana alarak kitabın kırsala yolculuğunu gerçekleştirmiş. Bunda öğretmen oluşunun köy çocuğu oluşunun payı var elbette. Ama her şeyden önce aydınlanmacı ve çağdaş kimliği ile sağlıklı duruşunun da etkisi var. Çünkü kurduğu kütüphanelerin kitaplarını çağdaş dünyaya katkı sunacak bilimsel kitaplardan ve özgün yazarlardan seçiyor. Paylaşımcılığın kültürel zenginliğe katkısını biliyor. Yaşamı ve eylemi bu nedenle cumhuriyetçi, çağdaş, aydın – ilerici kimliklerle yapıyor. Doğrultusu aydınlık ülkenin değerlerine sahip çıkacak çocukların, gençlerin, emekçilerin, köylülerin çoğalması. Recai Şeyhoğlu 19 Ekim 2002’den bu yana gerçekleştirdiği ‘köylere kütüphaneler kurma’ eylemini, yaptıkları girişimleri, kendisine destek olanları ve yazılanları fo SAYFA 18 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1022