Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
VİTRİNDEKİLER ¥ siz bugünün problemlerinin çözümüne ışık tutmayı hedefliyor. Tek Çocuk/ Ewa Rossberg/ Çeviren: Nazan Altay/ Turkuaz Kitaplığı/ 128 s. Aile kurumu anlamını çocukta aradıkça, çocuk bir birey olarak değerlendirilmekten uzaklaşıyor. Aile için bir proje, anne babanın kendi yapamadıklarını gerçekleştirecek bir kahraman halini alıyor. Pek çok aile tek çocuk sahibi olmayı seçiyor ya da koşullar ikinci bir çocuğu büyütmeye imkân vermiyor. Peki, tek çocuk adeta bir yaratık gibi algılanmayı hak ediyor mu? Anne baba, tek çocuğuna bir çocuk gibi yaklaşabiliyor mu? Çocuk sayısı arttıkça kişi başına düşen beklenti miktarı azalıyor mu? Bu nedenle tek çocuk fazla sevgi ve fazla sorumlulukla mı büyüyor? Bir sosyal pedagog olan Ewa Rossberg “Tek Çocuk”ta, tek çocuk olarak yetişen kişilerin ve tek çocuklu ailelerin ortak sorunlarını dile getiriyor. Garbiyatçılık/ Ian Buruma, Avishai Margalit/ Çeviren: Güven Turan/ Yapı Kredi Yayınları/ 122 s. Ian Buruma ve Avishai Margalit, Edward Said’in Şarkiyatçılık’ından 25 yıl sonra yayımlanan “Garbiyatçılık” başlıklı incelemelerinde, El Kaide gibi terörist hareketlerin çıkış noktasını oluşturan belli başlı Batılılaşma karşıtı inanışların tarihçe ve saiklerine ışık tutuyorlar. Batı’nın, günahkârlığın beşiği oluşu, tüccarları fedakâr kahramanlara tercih edişi ve maddeciliğiyle, karşıtları tarafından yok edilmesi gereken bir şer ekseni olarak tanımlanışının izini Alman Romantik Hareketi, Aydınlanma, Avrupa Romantizmi, Manicilik’e kadar süren yazarlar, modernite ve düşmanları arasındaki savaşın düşünsel bir okumasını sunarak yeni bir tartışma zemini açıyor. Beyaz Savunma/ Osman Konuk/ Pan Yayıncılık/ 54 s. “Bak bizde ölebilirsin çünkü hiçbir film peşte’de bitmez/ bizde ölebilrsin bunun için ayırdığımız bir tuna nehrimiz var/ bir odamız var sakinleşme odası diyoruz/ bir garrop dolusu ceset torbası/ buradaki vurgu asılmış kelimesine/ öyle bir şey geçmiyor ki yukarıda/ öbür türlüsü de geçmiyor ama.” Osman Konuk, üçüncü şiir kitabı “Beyaz Savunma”yla okuyucu karşısına çıkıyor. Hezeyan Sözlüğü/ Şevket Akıncı/ Artshop Yayıncılık/ 48 s. “Eski sesleri duyuyorum şimdi/ ufuğa uzayan bir duvak/ geçen zamanın sisi/ ve yayılıyor sözcüksüz belleğim/ suda genişleyen halkalar gibi/ tekrar yaşanmak isteyen bütün anlar/ bir yerde geri dönüp/ yeni bir cennete/ girer mi?” Şevket Akıncı’nın “Hezeyan Sözlüğü” adlı kitabındaki şiirler, bir duygu patlamasıdır. Psikozla sonuçlanan üç aylık yoğun bir uykusuzluk ve ardından gelen nekâhat döneminde yazılmıştır. HalüSAYFA 34 sinasiyonlar, mani, sapkınlık, paranoya, masumiyet, umut nöbetleri ve özfarkındalık adına ödenen bir bedel olarak çaresizlik. Şevket Akıncı’nın şiiri delilikle aklın, güzel olanla çirkin olanın, yaşama sevinciyle intihar etme isteğinin arasında çizilmiş ince bir çizgide geziniyor. Annales Okulu ve Türkiye’de Tarihyazımı/ Erdem Sönmez/ Daktylos Yayınları/ 240 s. Erdem Sönmez, “Annales Okulu ve Türkiye’de Tarihyazımı” kitabında karşılaştırmalı bir çalışmaya imza atıyor. Yazar, Fernand Braudel, Marc Bloch ve Lucien Febvre gibi saygın tarihçilerin temsilcisi olduğu Annales Okulu’nu ve bu okulun Türkiye tarihçiliğine etkisini geniş bir çerçevede ele alıyor. Halil İnalcık, Mustafa Akdağ, Ömer Lütfü Barkan ve Fuad Köprülü üzerinden, Türk tarih yazımının Annales Okulu ile etkileşimine ışık tutan Sönmez, yeni soruları gündeme getiriyor. Güvercinin Kanatları/ Henry James/ Çev.: Roza Hakmen/ Türkiye İş Bankası Kültür Yay./ 612 s. Henry James (18431916), eserlerinde Amerika ile Avrupa arasındaki yaşam anlayışı ve kültür farklılıklarını sarsıcı bir gözlem gücü ve derinlikle işledi. Genç yaşında Amerikan edebiyatının en tanınmış yazarlarından biri olan Henry James, 1875’ten itibaren Avrupa’da yaşadı ve bu dönemde yaşamının büyük bir bölümünü İngiltere’de geçirdi. Ölümünden kısa bir süre önce, 1915’te İngiliz uyruğuna geçti. 1878’de Daisy Miller ile uluslararası üne kavuşan yazar, olaylardan çok kişilerin içsel yaşamına ve zihinsel süreçlere önem verdi. 1902’de yayımlanan “Güvercinin Kanatları” Henry James’in son dönem romanlarındandır ve 20. yüzyıl romancılığının önünü açan başlıca eserlerden biri sayılır. Sızı/ Şafak Pala/ Ezgi Kitabevi/ 104 s. “Çok değiştim. Saçım değişti, giyimim değişti, zevklerim değişti, vücudum değişti. Artık ayağımda bir kot pantolon, omzumda köylü işi bir heybe, darmaduman saçım, leylek gibi bacaklarım ve simsiyah göz makyajımla dolaşmıyorum ortalarda. Yalnızca ben değişmedim. Herkes, her şey değişti. artık gençler duvarlara ‘Tek Yol Devrim’ yazmıyor. ‘Seni Ölesiye Seviyorum Aşkım’ ya da yalnızca ‘Aşkım’ yazıyor. Bir de isimler dört bir yanda. Ayşeler, Fatmalar, Buseler, Canlar, Davutlar, Denizler, Ulaşlar... Aşk sonunda galip geldi galiba. En azından lafta böyle.” Şafak Pala, “Sızı” başlıklı öykü kitabıyla okuyucu karşısına çıkıyor. Sömürgecinin Portresi Sömürgeleştirilenin Portresi/ Albert Memmi/ Çeviren: Şen Süer/ Versus Kitap/ 164 s. “Okurun bu kitabı skandal yaratacak içeriği nedeniyle ya da ayaklanmaya kalıcı bir kışkırtma olarak okumak yerine, bana kendini dayatmış olan bu sonuçların, benzer durumlardaki birçok insan tarafından neden tekrar tekrar bulunduğunu sakince incelemesini umut ediyorum. Bunun nedeni, çizmeye çalıştığım bu iki portrenin modellerine sadık olması, perişan yaşamlarındaki en yararlı davranış yolunu keşfetmeleri için benim tuttuğum aynada kendilerini tanımalarına gerek olmaması değil midir?” Albert Memmi,“Sömürgecinin Portresi Sömürgeleştirilenin Portresi”yle okuyucuyla buluşuyor. Anılar Yetmeyince/ Dacia Maraini/ Çeviren: Sema Tuksavul, Pınar Gökpınar/ Özgür Yayınları/ 158 s. 1997 Vitaliano Brancari Avrupa Romanı ödülünü, Padua Şehri Ödülünü ve 1997 Uluslararası Faiano Roman ödülünü kazanan Dacia Maraini’nin “Anılar Yetmeyince” isimli eseri, oyun yazarı Vera’nın bayramların çocuğu Flavia’ya mektuplarından oluşuyor. Elli yaşlarında bir kadın olan Vera, genç arkadaşı Flavya’ya yazdığı mektuplarla, kemancı olan amcası Edoardo ile yaşadığı aşk hikâyesini yeniden canlandırmayı deniyor. Sicilya’da doğan ve daha küçük bir çocukken, İtalyan Faşizminden kaçmak için 1938 yılında ailesiyle birlikte Japonya’ya taşınmak zorunda kalan yazar, geçmişe duyulan özlemi bu mektuplar aracılığıyla dile getiriyor. Aynanın Gözyaşı/ İbrahim Arslan/ Kora Yayın/ 98 s. “Gülüyordu/ yüzüne baktı aynada/ oysa aynadaki yüzü/ kan ağlıyordu/ gözyaşları/ oluk oluk içine akıyordu/ aynada göremiyordu/ ayna/ gösteriyordu/ gülüyordu/ yüzüne baktı aynada/ oysa aynada/ oysa aynadaki yüzü/ kin kusuyordu/ gözyaşları/ oluk dışına akıyordu/ aynada göremiyordu/ ayna göstermiyordu.” İbrahim Arslan, “Aynanın Gözyaşı”yla şiirseverlerle buluşuyor. Aşk İmiş/ Adil İzci/ Yapı Kredi Yayınları/ 50 s. “Hiç görmediğim bir rüya olsun yüzün/ gündüz ve gece. Dünya ve gök. Birdenbire/ aşk çıkagelince hepsi karışırmış meğer/ insan bunun için bir yere sığamazmış / öyle çoktan beri: Sonsuzluğun açık /kapısı Gözlerimi kısmadan bakamadım ki hiç:/ gündüz düşmediğin bir şey kalmıyor:/ rüzgâr nereden inerse insin hep ıtırlarla /ah gece de yalnız yapamıyor. Üşümesi / geçecekse ancak sen doğduktan sonra.” Adil İzci, “Aşk İmiş”le şiirseverlerin karşısına çıkıyor. Bir Yazarın Romanı/ Mert Özmen/ ‘O’ Kitaplar/ 268 s. “Bize her an eşlik eden, hatta bir parçamız olan gölgemizin hiç farkına varmamamızın onu üzebileceğini, kırabileceğini, hatta kızdırabileceğini düşündünüz mü? Nereye gidersek oraya geliyorsa, biz konuşurken konuşuyorsa, biz susuyorken o da susuyorsa, onun da bizim gibi bir kalbi ve aklı olabileceğini düşünmek, ilk bakışta saçma gibi görünmekle birlikte hiç de saçma olmayabilir. İhmal edilen herkes gibi o da, günün birinde canına tak ¥ CUMHURİYET KİTAP SAYI 993