22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Değinmeler MUSTAFA ŞERİF ONARAN Ş iir, kendinden başka dile çevrilemeyen bir edebiyat dalı, diye de tanımlanabilir. Dil içi çeviriler bile özgün şiirin düzeyine erişemez. Ama özgün şiiri başka dile çevirirken, şiirin yapısını incelemek olanağını bulan ozan, o karmaşık dokuyu daha iyi tanır. Şiirin dokusundaki karmaşık yapıyı tanırken şiir yazmanın ne denli zorlu bir iş olduğunu da bilir. Kendi doğrultusunda derinleşen şiir bile belirsiz bir değişim içindedir. Hızlı değişimle karşılaştırılırsa, kendi doğrultusundaki şiirin değişmediği sanılır. Şiirdeki yavaş değişimin ayrımına varılamazsa, ozanın kendini yinelediği yanılgısına düşülür. Nasıl yaşamada değişmeyen gerçek değişimse, şiiri geliştiren gerçek de o belirsiz değişimdir. SON Yaşamaya alışmak kolay değildir. İnsanı insan eden “eksiksiz denge” anlamsız bir ayrıntı yüzünden bozulabilir. Bizi değiştiren bir olayda hiçbir suçumuz olmadığını sanırız. Yerine göre bir sevi ilişkisi bile o dengeyi bozabilir. Oysa o sevi ilişkisine insanı kurtaran bir güç gözüyle bakmaya alışmışız. Yavaşça zaman kayar. “Kırık kanatlı” bir kuş nasıl uçamazsa, yüreğin çarpıntıları da azalmaya başlar. Belki de “uykulu bir kanat” gibi içimizde sessiz duran bir kanser hücresi depreşir. O “eksiksiz denge”yi ele geçirir. O zaman bir sessizliğe doğru mu kayacağız? “Bir sessizliği özlemek Hiçbir şey özlememeyi öğrenmek.” Cevat Çapan’ın şiirinde halk öykülerinden, o öyküleri anlatanın duruşundan geçen bir yaşama anlayışı var: “O söze başlayınca saatler durur Yapraklar titremezdi ağaçlarda.” Hangi gerçeği yaşıyoruz? İçinden geçtiğimiz kargaşa ortamı gerçek mi, yanılsama mı? Anlatıcı, sesinin uzağında bir gölge gibi duruyor. Gölgenin sesi yankılanıyor: “Bu kez gerçek bir masalı anlatıyor masalcı, gözlerinde gene binbir gecenin ayartıcılığı, sesinde uzaklıklar, deli rüzgârlar, körkuyular, yolculuklar, kervansaraylar.” Öykülerin içinden geçsek de belirsiz bir sona doğru yürüyoruz. Sona doğru da umuda açılan bir yol olmalı. O “masal kuşu”nun dilinden anlıyor Cevat Çapan: “koş gel diye ötüyor bir masal kuşu yapraksız bir ağaçta.” Oysa Cevat Çapan odasına çekilip düşlem gücüyle koşuyor o anlamsız sona. Hangi gerçeği yaşadığımızın ayrımında değiliz. Asker dolu bir tren mi değiştirir tarihi, Ardıçkuşu’nun şakıması mı? Ama zaman kendi bildiğince akıyor. Aldırışsız, duyarsız, sağır bir akış bu: “Odama çekilip yatmadan önce, tarihi değiştirebilecek asker dolu bir trenin hızla geçtiğini duydum, sonra da akasya ağacından şakımaya başlayan ardıçkuşunu.” Sona doğru içimizdeki “küheylan”ı dizginlemek isteriz. Yoldayız ama bizi kim bekliyor orada? Şu yeryüzüne alışmaya çalışırken bizi neden bekliyor? Cevat Çapan atını yavaş sürmeye bakıyor: “Hiç telaşlanma ben daha dönmemişsem. Yoldayımdır, nerdeyse yokuşun dibinde, Suların kararmasını bekliyorumdur, Tuğla harmanlarından gelen yanık havanın Bahçedeki akşamsefalarına sinmesini. Güç bela dizginliyorumdur içimde Dörtnala sana koşan kühaylanları.” Bir kuşun “uykulu kanat”ıyla, düşler içinden geçer gibi, kendimizden kaçmaya çalışıyoruz. Sona yaklaştığımızın ayrımında değiliz. Artık geri dönmek olanağı da yok. Hiç olmazsa Hoca’nın kolaylıkla geçtiği o yolu bir bilen çıksa da, dinleneceğimiz yere bıraksa bizi. Cevat Çapan, Hoca’nın ağzından anlatıyor: “Bir gün öldüm herhalde can sıkıntısından mezara bile götürmediler beni dereyi geçemeyip. Çaresiz dirilerek sağlığımda hangi yoldan aştığımı anlattım.” Biz düşlerimizi anlatmakla oyalayalım kendimizi. Öylece tutunuruz yaşamaya. Cevat Çapan yolculukları anlatıyor bize. Kendimizden kaçmak da bir yolculuktur, kendimize sığınmak da. “Derken düşlerdeki yolculuklar başladı.” Böyle bir düşsel yolculukla, yazgımızın sürüklediği yere bırakıyorlar bizi. Yavaşça söylenmiş bir şiir. Ama içten kavrıyor bizi, bilmediğimiz bir yolculuğa çıkarıyor, o alışılmış sonu erteliyoruz. ? Bu sayfayla iletişim kurabilmek için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderiniz: Cevat Çapan dünya şiirini bilen, birbirlerine uzak şiirlerin içinden geçerken kendi şiirini bulan, yavaş bir değişimle şiirini geliştiren bir ozan. İlk şiirlerinden son şiirlerine doğru bu değişimi anlamaya çalışmalı (Bana Düşlerini Anlat, Toplu Şiirler, 19852006, Yapı Kredi Yayınları, 2007). YOL Her ozanın şiirini oluşturmasında kendine özgü etkileşim alanları vardır. Yaşamanın anlamını oluşturan koşullar içinde tanıdığı insanlar, okuduğu kitaplar bu etkileşimin kaynağını oluşturur. Cevat Çapan’ın etkileşim alanları şaşırtıcı özellikler taşır. A.S. Byatt, bu şaşırtıcı özellikleri “paradoks” olarak nitelemektedir. Walter Benjamin’in edebiyatı etkileyen koşullara nasıl baktığını, Nazi korkusuyla genç yaşında canına nasıl kıydığını bilmeden “yolunu kaybetmeyi öğrenmenin” ne olduğu anlaşılamaz: “Hayatta çok geç öğrendim yolunu kaybetmeyi ormanda; bu yüzden büyülenmiş bir aşkla, dolaştım durdum sevdiğim şehirlerin sokaklarında.” İnsan bir ormanda, kalabalık bir kentin sokaklarında yolunu bulmaya çalışır. Aykırı düşünce yolunu yitirmektir. Ama kimi zaman bir yanılsama içindeyizdir. Yaşadığımız zaman silinir, bulunduğumuz yer değişir. Herkesin alıştığı ortama yabancılaşırız. İnandıklarımızı paylaşmak olanağı bulamayınca yalnızlaşırız. Cevat Çapan’ın bu yolunu yitirmek imgesi son şiirlerinde yeni bir boyut kazanır: “Gün batıyordu çölde, bembeyaz bir gece başlıyordu kum tepelerinde. Yarım kalmış bir serüvenin ılgımda yolunu yitirmiş dilsiz köleleri.” İnandığımız nice değerlerin bir “ılgım” olduğunu anlayınca yolumuzu yitirmek, alışkanlığa dönüşüyor. Oysa o aykırı düşünce yolumuzu bulmaya yaramalıydı. Yitik bir zaman “sepya” lekeleriyle örtülmüştür. Düşlem gücümüzde uzanan yol bizi düzlüğe çıkarabilir. Yeter ki biri sımsıkı tutsun elimizden: “Bir ormanda kaybolmuşuz, sen sımsıkı elimden tutuyorsun, Birden yıldızların aydınlattığı bir düzlüğe çıkıyoruz.” Kimdir o bize yol gösteren? Bir sevgili mi, bir dost mu, buyruğumuzdan çıkmayan bir köle mi? “Bense”, diyor, “dolaşır dururum dünyayı içimdeki kölenin rehberliğinde.” Cevat Çapan’ın ustalığı; abartmadan, gündelik bir şey söylemenin kolaylığıyla ince duyarlılıkları sezdirmesidir. Aykırı, şaşırtıcı bir SAYFA 28 Yolunu yitirmek isteyen ozan: Cevat Çapan durumu, doğal bir akış içinde anlatmasıdır. Yol bizi bir yere götürecekti. ama bulunduğumuz yere yabancılaşırız: “Kulenin taş basamaklarını tırmanırken yolu nerede yitirdiğini düşündü. Bir çam kokusu geliyordu karşı tepeden esen yelle, bir su sesi yakındaki değirmenden.” Cevat Çapan “Bana Düşlerini Anlat” derken de hep yollara düşmenin kaygısı içindedir: “Yollara düşerken tökezlediğin, dağ yamaçlarındaki çiçekleri kokla.” Doruklara tırmanmış, “rüzgârlarını ezberlemiş”tir. Gene de dağdan inerken “Bir dağ yolu mu bu?” diye kendini sınamak ister. “Orman” neyin simgesidir? Değişmeceli anlamı nedir ormanın? Belki uzak bir taşra, belki gizemli bir kadın, belki anımsamaktan çekindiğimiz o yitik zaman... “Karanlığında yolunu yitirmek istediğim bir ormandın sen, bense nereden geldiği bilinmeyen bir yolcu.” Cevat Çapan’ın yolları geçmişe mi, geleceğe mi, içimizdeki uzaklara mı uzanıyor? Neden o yollarda yitip gideriz? Sıradan bir insanda, yaşamayı anlamsız bulan bir bilgede, yitip giden o belirsiz zamanda hangi gerçeği bulacağız? Aramakla geçen bir yaşama serüvenini göze alacak gücümüz var mı? KANAT Bir kuşun gökyüzünde yolunu bulması kanat vuruşundan belli olur. İnsan alıştığı bir işe girişirken de hazırlıklı olmalı. Hangi yola baş koyacağını bilmeli: “İyi ki sapmışım doğru evime giderken sana yönelen yola.” Nasıl olsa o bilinmez sessizliğe doğru gidiyoruz. Yaşadım diyebilmek için, içimizin uzağında sevi izi kalmalı. Gene de o sessizliği aşmak kolay değil: “Hangi kartal kanadının gücü yeter o sessizliği aşmaya.” Yollarda kuş cıvıltıları vardır. Bunları duymanın bir anlamı olmalı. Ama Cevat Çapan anlatıyor gibi susan, susuyor gibi anlatan bir ozan. Yerine göre kekliğin gücü kartalın gücünü aşar: “ve başla gene de anlatmaya suyunu içmeye eğildiğini o keklik pınarını, uykulu kanatlarıyla havalanan kuşları...” Cevat Çapan’ın şiirinde bir “kanat imgesi” var. “Uykulu kanat” diyor kuşların dalgınlığı o sessizliği aşmaya engeldir. “Bir İlkyaz Düşü”dür “yorgun kanat”larıyla uzaklaşan kuşlara bakmak: “Serin, ıssız bir orman doluyordu odaya açık pencereden sis inen yamaçlarda art arda yorgun kanatlarıyla uzaklaşmaya çalışan kuşlar.” Cevat Çapan’ın şiirinde “nasılsın” der gibi bir kolaylıkla ama incelikle anlatılan bir duyarlık var. O “sessizlik” zamanın bilinmezliği midir? “Zaman kuşu” o “kırık kanat”la, duyulmayan kuş cıvıltılarıyla dolu sessizliği nasıl aşacak? “Hangi yöne uçsan kırık kanatlarınla, bil ki ardındayız biz de o yaralı geyikle.” “Kanat”, zamanı aşmaya çalışan bir gücün simgesidir. Ama uykuludur, yorgundur, kırıktır. “Yaralı geyik” bizim yüreğimizse, o yolu aşamayacak, bir ormanda yitip gideceğiz demektir. İnsanın çarpan yüreği de kuşun kanadı gibidir. Yorgun olması çarpmasına engel değildir. Yürek de bir simgedir. Gönül coşkusunu, akıl gücünü taşıyan bir simge. Cevat Çapan soruyor: “İçimin içime sığmaması canevinde çırpınan küçücük bir kuş olmasından mıdır aklın?” Cevat Çapan böyledir işte: Bir bilgeyi anımsarken bile, alışmadığımız bir düşünceyi gündelik bir olay haline getirir. Zaman dediğimiz o sessizliği aşmasa da “gönül” yakınlığı olunca düzlüğe çıkacağına inanır: “Bir ormanda kaybolmuşuz, sen sımsıkı elimden tutuyorsun. Birden yıldızların aydınlattığı bir düzlüğe çıkıyoruz.” Hekimköy Sitesi 20. Sok. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11 236 23 46 MUSTAFA ŞERİF ONARAN CUMHURİYET KİTAP SAYI 993
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle