Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
...KISA KISA... Buz Defteri Ë Engin TURGUT urgut Toygar’ı ve şiirini yıllardır tanır ve severim. Yıllar önce de iyi şiirler yazıyordu. Bugün de! Bundan tam on bir yıl önce ilk kitabı olan “Neşvan” çıktığında kitabı hakkında yazı yazamadığıma üzülmüş ve ikinci kitabı için yazarım diye düşünmüştüm. Ve ikinci şiir kitabı “Buz Defteri” nihayet tam on bir yıl sonra okurlarla buluştu. Bu iyi şairimiz her zaman inandığı yolda cesur ve ilkeli yürür, ama aynı zamanda uzun soluklu bir maratoncudur da! Bazı insanlar için ‘doğuştan şairdir’ derler ya; işte şair Turgut Toygar da onlardandır! Kendisinden başka hiçbir katkı maddesi kullanmadan, kimseden etkilenmeden ve icazet almadan kendi şiirini yazıyor. “Neşvan” şairin ilk kitabı olmasının yanı sıra benim için önemli bir yapıttır. Çünkü dünya şiirinin birikimi vardır orada. Onun yalnızlığı utangaç falan değil düpedüz konuşkandır. Şiirlerini yan sokaktaki kuşlar ve ağaçlar bile işitir. İyi şiirler yazmasının bence en önemli sebeplerinden birisi de yere çakılan değil; göğe tırmanan görkemli düşleri yüzündendir. Şair çok cam kırmıştır ama asla can yakmayacak kadar da müthiş bir duyarlılık taşır: “Acı şiirin tafrası oluyor, hüznü yalıyor en köpeksi haliyle ve kuğular ölürken şarkı söylemiyor”. Şiirin canı yanmasın diye ağız dolusu bir isyanla haksızlıklara karşı çıktığına tanık olmuşumdur. Ë Kaya ÖZSEZGİN “geçerim artık bilmekten/ geçtikten sonra/ rüya kuyusu / ikret Adil, 1959’da, yani Türkiye’de gök kuyusu olur / perdelerini gezi turizminin bugünkü canlılığını kapatır/ yıldızlar geceye/ artık bulmadığı bir dönemde yayımlanan ağaçlar uçmak içindir/ uçu“Beyaz Yollar, Mavi Deniz” adlı gezi rumlar yürümek için/ gökyüzü izlenimlerini içeren kitabının başında şöyle denizinde / bir sincap yüzer/ diyordu; “Yollar neden bitmez? Biz öyle zanyeryüzü denizinde bir adadır nederiz. Gideceğimiz yere varınca biter. Asıl şehir…” mesele yola çıkabilmektedir.” İstanbul’da Turgut Toygar’ın şiirlerinde başlayıp Batı Anadolu kentlerinde turladıkada çayının buğusu tüter de, tan sonra gene İstanbul’da noktalanan bu bize kurulan “ipek tuzak”laryolculuğun içine nice renkli sima, nice alacalı dan sıyrılırız. Kendi şiirinin görüntü girer. Oysa yazar seyahatine başlarçoktan mültecisi olmuş, kendiken bu sürprizlerle karşılaşacağının doğaldır sini ve şiirlerini örgütlemiş, ki bilincinde değildi. Yollar uzayıp “kanına martılar dadanmış Kaizlenimler çeşitlendikçe seyahatin dıköy sokaklarının” hiç üşümekuşatıcı etkisi de sarıp sarmalar kişiyen bir şiiridir adeta! Hep bir yi. Başka edebiyatlarda olduğu gibi “akşam imgesiyle kışkırtılmış”, bizim edebiyatımızda da gezi türüşiire ve aşka tutkuyla bağlı bir nün ilginç örnekleri var. Evliya Çeledüş kazıcısıdır. “Aşk sendeliyor bi’nin torunları için bundan daha do/ Düş şiirin yakasından serseri” ğal bir şey olmazdı. Ancak gezi edebidiyebilecek kadar da bir kadıyatına yansıyan bu tutkunun resim sanın ruhunda kaybolmayı göze natımızda örneklerine pek tanık olalabilir. Yakasında fulya çiçemuyoruz. Ressamları İstanbul ortamığiyle dolaşan bir şehir haytasının güdüleyici etkilerine bağımlı tutan dır ve gelen geçene “bana bubir dönem, 1930’lu ve 1940’lı yıllarda gün acılarınızı ödünç verir miCumhuriyet hükümetinin uyguladığı siniz” diyerek görsel bir şiirin bir kültür programı çerçevesinde sapeşine düşer. Çünkü şiirlerinde natçılann Anadolu kentlerine göndegeleneğin tadı olduğu kadar, rilmesiyle bir ölçüde kapanmış sayılaçağdaş olanın da kalbine koşar. bilir. Ancak arkası pek de gelmemiştir. “Mutsuzluk alfabesinde” sustaYazarın elindeki kalem gibidir sanatçının lı bıçağın sapı çiçek açmıştır fırçası. Fırça dediysem sözün gelişi. Gerçekte şairin gülümseyen gönlünde. ressamın cebinde ya da sırt çantasında her za“Ölü bir dalgıcın gözyaşlarıyla” man taşıdığı bir çizim kalemi genellikle vardır. yıkar şiirlerinin alnını. Turgut Toygar şiirlerini zaman eskiteDefterine çiziktirdiği ve gerekirse sonradan mez diye düşünüyor ve ateşte tuvale aktardığı desenler, çoğu zaman çizildiği yanmayan bir şiirin kederini yerde kalır ve genellikle de bir köşeye atılıveiliklerinde hissettiğini duyabilirir. Bu desen bohçalarının açılması, biraz da yorum. İncir ağacı nasıl kutsalmutlu rastlantılara bağlıdır. Sali’nin (Salih Tusa şair için, şiir de onun için öyran) bir kitapta (*) topladığı yol desenleri ise, ledir. “Bana cam kırıklarından bu sanat türünün otonomgörsel işlevini hayabir elbise giydirdiler” diyen ta geçirmek amacına yönelik. Böyle bir amaç, Nilgün Marmara için nasıl çok salt bu amaca hizmet etmek üzere bir yol hariüzüldüyse, yanık türkülere, ka T “Buz Defteri” adlı şiir kitabını dikkatle okuyorum. Bu şair öyküler de yazmalı diyorum kendi kendime. Su durulursa suya taş atanları kovalayacaktır şair! İmlası olmadan duruş edinmişlere nadı kopan kelekarşı hiç susmayacaktır şair! beklere de öyle Kalbi ölmüş bir çocukluğun ağlar. Hiçliğin o dudaklarından öperek hayat sonsuz denizinde vermeye çalışır şiirleriyle. kulaç atmaktan Onlarca hikâye bırakarak arda asla korkmaz! dında, ağzında buz tutmuş Bazen de “inziva bir ıslıkla şiirin barakasına odasına” çekilir geri döner. Pera sokaklarının ve rüyasında dili olsa da konuşsa. Eski ÇiÇingenelerle koçek nuşur. Ve “acılar Pasajı‘nda Madam Anahit’le da kirlendi, hüsararmış fotoğrafları, henüz zün lekeli bir keküllenmemiş anıları duruyor di” şimdi demesi Turgut Toygar (Gül Acemi çizimi). mudur acaba? Esrik figürlehiç de şaşırtıcı rin eskizlerine bakarak da şiirigelmemelidir. ni yazar şair! Turgut Toygar’ın şiirleri Bir gün yolda şair Turgut Toygar’la karşıbaşkalarının yazdığı “paranoya senfonilelaştım. Kulağıma “bu kış çok sert geçti, ri”nden uzakta ateşbaz şiirlerini göğe fırdemek ki yaşlanıyoruz” dedi ve birden latır. “Mavi bir tenhada sihrin ve kayboldu yanımdan! Ağzı yaprak dolu ve küfrün amentüsünü” ipek mendilböğrüne ağır bir hüzün saplanmış bir şair lere yazarak bırakır yoksulların ellenereye gidebilir ki kendinden başka! Bir rine. “Kül mü, duman mı oyunla“rüya kuşu” şairi olmalı o! “Ölü balıkrında” şiirin hovardalığına pek yüz gözleriyle denize bakan balıkçı biçimiyle/ vermiyor. Köşedeki sokak lambasıbazen sırf bu yüzden yanımda akvaryumnın altında bir adam şiir yazıyor ve lar taşırdım” demişliği beni derinden sargözlerinden ayaz fışkırıyorsa bilin ki sar da, sansar olmuşların ruhunda bir dio şair Turgut Toygar’dır! namit daha patlar! “Tanrılardı sevgilile“ağlamaklı bir çift göz gibi sözün/ rim, insanlarsa gözyaşı çanaklarım” diyeyetmediği şeyler de vardır/ omuzlarek her yere gitmek, görmek, her şeyi yazrımızdan sarkan kirli bir pelerindir/ mak, öykülemek ateşi şairin biricik derdiusturuplu bir küfür gibi duran hadir. “Yeniden hatırlamak için unutmak” yat/ ayaklarımızı ısıran ayrık otlarımı lazımdı, her şey “unutuşlardan” yapıldır anılar…” maydı sanki! Turgut Toygar’ın yeni çıkan Türk şiirine ilişkin bir şeyler söylemek mümkündür. fakat bu konuda bilen de bilmeyen de konuşanlar ve “ahkâm” kesmek için yırtınanlar vardır ve her zaman da olacaktır. Kendi adıma ne şiir ne de şiir üzerine kuramsal sözler edebilme hakkını kendimde görmüyorum. Şiir eleştirmeni değilim. Ancak bir şair portresi çizmeye çalışıyorum o kadar! “Poetik bilgi” üzerinden yorum da yapamam. Bu benim işim değil çünkü! Fakat bu konuda çalışma yapan arkadaşlarımızı şiir ve şair üzerine sorgularken daha özenli ve ciddi olmalarını öneririm. Sözgelimi şiir eleştirmenlerimiz Turgut Toygar şiirini asla görmezlikten gelmemelidir ve “şiirsel kurgu” denilen o özel kumaşın üzerinde “haset” lekesi bırakılmamalıdır diye düşünüyorum. Çağdaş bir eleştiri anlayışıyla sığ, köhne ve küf tutmuş bir zihniyetten uzakta, işimizi doğru yapmalıyız. Bu konu fazla derin bir mevzu olsa da gerçekten sahici tespitlere ihtiyacımız var. Kısacası her şair, her akademisyen ya da her şiir eleştirmeni sorumluluğunu bilmeli. Nefes darlığı çekmeden her şiirin ve şairin nefesini duyabilmelidir. Dilin sınırlarını zorlamak evet, ama iktidar tavrından uzak durarak, işimizi aşkla ve iyilik duygusuyla yapmalıyız. İpin ucunu kaçırırsak şiirin vicdanı hepimizi üzer! ? Buz Defteri/ Turgut Toygar/ Artshop Yayıncılık/ 72 s. F tası oluşturmayı zorunlu yapar. Başka bir deyişle Sali, salt yol izlenimlerinden oluşacak bir “dosya” tutmak için yollara düşmüş ve gözlemlerini desenleştirmiş. Yani gideceği yere varınca bitebilecek bir seyahat değil onunki. Gezi gözlemlerinin neredeyse tümüyle insan olgusu ya da insan tipleri üzerinde yoğunlaşmış olması, izlenen yol haritası boyunca temel ilgi odağının insan gerçekliği çevresinde biçimlendiğini göstermekle kalmıyor, insanın yaşadığı doğal ortamdan aldıklarıyla değil, ona kattıklanyla kimlik kazandığı ilkesine de bir açıdan ışık tutmuş oluyor. Nitekim kendisiyle yapılan bir görüşmede ( Cumhuriyet, 28 Aralık 2008 ) bu yol desenlerinin, 60 yıla yaklaşan desen çalışmalarının bir “yolculuğu” olduğunu vurguluyor ve resimlerinin kendisini “anlattığı” gerçeğine haklı olarak işaret ediyordu Sali. Oturan, kalkan, yürüyen, içen, dinlenen, konuşan insanların desene döküldüğü bu resimler, insan kimliğinin çok zaman farkında olmadan dışa vurulduğu otantik yorumlardır. Sali, bu insan desenlerinde kendi gerçekliğini, başka bir deyişle bütün insanları belli noktalarda ortak tepkiler vermeye yönlendiren psi Yol Desenleri kolojik kıstasları keşfedip saptamaya çalışmaktadır. Desenlerde çizginin gerilimli bir spontaneiteyi yansıtmasının altında, bilinçaltında saklı kalan duyguları davranış şablonlarıyla dışa vurma çabası yatmaktadır. Sali, çizginin olağan akışına kendini bırakırken, insanların olağan ve gündelik davranışlarının raporlarını tuttuğunun bilincindedir. Kalemi kâğıt üzerinde gezdiren parmaklarına hükmetmek yerine, onun bir iç kuvvet tarafından yönlendirilmesine sınır koymamaktan yana “ressamca” bir tavır üstleniyor. Resmine, özenti elemanlarının karışmasını istemiyor. Olağanlık ve akışkanlıkla sınırlı olmasından yana bir tutumu benimsiyor. İç içe geçen ve birbiri içimde eriyen çizgiler, lekeler, birbirine bağlanan ve böylece de akışkanlık kazanan desenlerde bir ana ilkenin varlığına tanıklık ediyor. Bu ilke, resim sanatının dışavurum mantığını belgeleme kararlılığıdır. Kendi deyimiyle birer “uç yaratı”dır bu desenlerin tümü; çoğalır ve bir noktaya doğru yoğunlaşırlar. O nokta, desenin kavrayıcı “dissonance”ıdır. Sali’nin yol desenleri, insan davranışlarının, devinimlerinin dökümü olarak bir ergime derecesini saptamaya çalışıyor gibidir. Eski Rönesans ustaları arasında insanı yüz çizgilerinin karakter okumaya olanak veren ayırıcı özellikleriyle yansıtan sanatçılar vardı. Davranış fizyonomisinden yola çıkan Sali, bu ustalara saygı babında bir sanat eylemi gerçekleştirmiş olmaktadır böylece. Sanat kitaplarının, ülkemizde bu türe özgü bir tasarım titizliği içinde yayımlandığı bir dönemde “Yol Desenleri”, hem basım yönünden yansıttığı titiz işçiliğiyle hem de tematik bir özellik içermesi nedeniyle bir “nesne kitap” olma ayrıcalığı taşımaktadır. ? “Yol DesenleriSketches on ajourney” Sali, Metin: Kaya Özsezgin. Kendi basımı, 215 s. Eylül 2008, İstanbul. SAYFA 22 CUMHURİYET KİTAP SAYI 993