Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Piraye Şengel’le ‘Nihal: Gölgesiz Bir Kadın’ı konuştuk ‘Sanatta gerçeklik bana daha yakın’ Piraye Şengel, Nihal: Gölgesiz Bir Kadın isimli romanıyla bir kez daha okurlarıyla buluşuyor. İlk basımıyla dikkatleri üzerine çeken roman, bir yandan seksenli yılların siyasi atmosferini yansıtırken bir yandan da gizemli bir şekilde ölen Nihal isimli genç kadının hayatını anlatıyor. Piraye Şengel’le romanını konuştuk... kurguyla yazılan romanımdaki ana hikâye, 1996 yılında olan ‘susurluk’ olayının bir benzeri. Yani, Ömer Türkeş’in dediği gibi erken bir ‘susurluk’ anlatımı gibidir. Bu da bilerek yapılmış bir şey değildir. Ama roman salt bunu anlatmıyor tabii ki. Benim için daha önemlisi, üç kadın kahraman var romanda. Nihal, Ümit ve Nilgün. Üçü de yaşamda bir şeyleri simgeliyor. Bu kadınların hayatlarını kurgularken, aynı zamanda aşkı, kahramanlığı, vicdanı ve bir dönemi de sorgulamaya çalıştım. Üç kadın kahramanın hayattaki seçimleri yüzünden ödedikleri bedelleri görüyoruz romanda. Bu benim için daha çarpıcı... Üç kadını derinlemesine yazmaya çalışmak benim için çok sancılı oldu. Çünkü üçü de hayattan ve gerçek kişiliklerdi. Bunların dışında komiser Tahsin’in kalıcı bir roman kahramanı olduğunu düşünüyorum. Galiba bu benim şu ana kadar yazdığım en iyi romanım. İLGİNÇ YAŞAMLAR VE OLAYLAR Sizin eserlerinizde gerçeklik çarpıcı bir şekilde kendini koruyor. Polisiye türünde dahi yarattığınız karakterler tamamen gerçek Türkiyeli... Bu ‘gerçeklik’ boyutunu nasıl kurguluyorsunuz? Örneğin Nihal: Gölgesiz Bir Kadın romanında Komiser Tahsin’i nasıl tanımlarsınız? Sanatta gerçeklik bana daha yakın bir şey... Gerçeküstü sanattan pek hoşlanmam. Sinemada, edebiyatta, resimde gerçeklik duygusunu sevme nedenim, sanatın zaten hayatın içinde var olmasındandır. Birisi bunu alır, mesela bir yazar, kendinden geçirerek tekrar hayata verir. Kendinden geçirirken tabii ki hayal gücünü de katar eserine. Birebir değildir, yeniden yaratılır. Polisiye türünde de böyle yazmamın nedeni ithal polisiyeye karşı olmamdandır. Taklit polisiyeler inandırıcılıktan çok uzak oluyorlar bence. Biz de çok hikâye var. O kadar ilginç yaşamlar ve olaylar var ki; olaylar da, kahramanlar da kolay kolay bitmez. Komiser Tahsin’e gelince... Gerçekten de komiser olmasının ötesinde çok derinlikli bir kişilik. Dürüst ve iyi bir insan olmasının yanı sıra adalet tutkusu ve vicdanı sorgulamalarıyla karmaşık bir kişilik sergiliyor. Gelişmiş iç ve dış adaleti yüzünden acımasız da olabiliyor. Romanda onun yaşadığı değişimi adım adım görüyoruz. Bu değişimin başlamasına sebep olan şey ise çok ilginç, sakıncalı kitapları tespit etmek için okuduğu kitaplardan altını çizdiği güzel ve anlamlı cümleler! Komiser Tahsin gibiler çoğalsa bu ülkede çok güzel şeyler olur. Ama bu insanları anında yok ediyorlar, o da başka. Bir dönem romanı Nihal: Gölgesiz Bir Kadın… Duyarlı bir komiserin hayatından bir kesit yansıttığı gibi hayatını idealist bir düşünce uğruna feda eden genç ve güzel bir kadını da anlatıyor. Bu insanlar, bu özellikleri ile ‘o zamanlar’ mı vardı? Bugün, gölgesiz kadınların varlığından söz edebilir miyiz? Bir dönemin kadınları onlar. İnandıkları doğrular için gölgesini şeytana veren kadınlar... “Gölgesi olmayan kadınlar” diyorum ben onlara... Gölgeleri olmadığı için başları beladan kurtulmuyor bir anlamda. Bunlardan biri de Nihal. Hesapsız kitapsız inanlardan biri o! İdeallerine, insana ve aşka sonuna kadar inanıyor. İnandığı şeyler için kahramanca kendini tehlikeye atıyor. Ama sonuna kadar yaşıyor her şeyi. Hayat tüketilmek içindir ona göre, biriktirilmek için değil... Tabii bedelini de kötü ödüyor. Böyle kadınlar her zaman vardır. Ama romanın geçtiği dönemde daha çok vardı bu kadınlardan. Bir kuşağın değerlerinin sonucudur bu. Şimdi bu kahramanlıklar aptallık olarak adlandırılıyor. Ama bu kadınlar için roman yazılıyor, o da başka. Bugün, komiser Tahsin’i yazmaya devam etseniz ki sanırım yazacaksınız, ona nasıl bir rol biçerdiniz? Komiser Tahsin tiplemesine bugün de aynı rolü biçerdim, çünkü bu insanlar gerçek adaleti sağlamak için vardırlar. Adalet ve vicdan çalışmıyor artık. Unutulan çok önemli şeyler bunlar. Mümkün olduğu kadar hatırlatmak gerekiyor. Romanda da olsa bu insanları yazmak, vicdanları kıpırdatmak gerekiyor. Nilgün ve Ümit çok güçlü karakterler. Hayatın bir noktasında onlar da gölgelerini kaybetmiş gibi… Biri aşkın diğeri mantığının yolunda doludizgin yaşama devam ediyorlar. Romanın ana izleklerinden biri de aşk! Ümit karakteri daha çok gözlemleyen. Yazar, anlatıcı gibi de biraz. O istiyor Nihal’in romanının yazılmasını. Demek ki değerli buluyor o hayatı. Bu anlamda dediğiniz doğru. Ama kendini koruyor Ümit. Sadece izlemeyi seçiyor. Bir bedel ödemiyor. Ama hiç bir şey de yaşamıyor. Nilgün ise içindeki sarkaçla yaşıyor. Aslında gölgesini şeytana verse rahat edecek. Onun durumu daha zor. İnanmakla inanmamak arasında gidip geliyor. Bu yüzden de hiçbir şeyi tam yaşayamıyor. Bu yüzden acı çekiyor. ‘Aşk’a gelince bu romandaki aşklar, toplumsal bir zeminin üzerinde yaşanıyor. Acılı bir dönem var yaşanan aşkların arkasında, onun için de gerçek ve sahici aşklar bunlar... Bugünlerde neler yapıyorsunuz? Sırada yine bir polisiye kurgu mu var? Biliyorsunuz Nihal: Gölgesiz Bir Kadın polisiye bir kitap değil. Sadece polisiye kurgu kullanılmış, bir dönemi derinlikli anlatmaya çalıştığım bir roman. Yeniden basılırken elden geçirdim. Neredeyse yenide yazmak kadar uğraştıran bir şey oldu bu. Benim genellikle şöyle bir ritmim var galiba: Bazı romanlar yoruyor beni, sonra hem ben eğlenmek istiyorum hem de okuyucuyu eğlendirmek istiyorum. O yüzden Ayçöreği ve Cenin ve Ceset’in devamı olan bir polisiye gelebilir. Ama belli olmaz, beni yoracak bir kitaba da kalkışabilirim yine. Mesela bu kitabın devamı olabilecek bir kitap da olabilir. ? Ë Şebnem ATILGAN ölgesiz Bir Kadın on dört yıl sonra yeniden okurun karşısında! Bu, size neler hissettiriyor? Neredeyse bir kuşak değişti, diyebiliriz sanırım Türkiye’de… Neredeyse bir kuşak değişti ama Türkiye’nin gerçekleri değişmedi ne yazık ki! Bu ülkede doğmuş olmaktan dolayı mutlu ve onurlu olmama rağmen, bir yandan da hep bir hüznü ve acıyı da birlikte taşıdığımı fark ediyorum son yıllarda... Bu da sanırım topraklarımızın hep acıyı, kanı, zorlukları barındırıyor olmasından. Bir ‘oh’ diyemedik... Ülkemin insanları başlarını şöyle bir kaldıramadı. Ne zaman başını kaldırmaya çabalasa başına vurulup yere indirildi. Çocukluğumuz, gençliğimiz neler neler görmedi ki! Ve hâlâ da görmeye devam ediyoruz. Bu ülke ve bizler bunları haketmiyoruz. Bu ülkenin medyasından, politikacısından, sözde aydınından, darbecisinden, liberalinden, din sömürüsü yapanlardan, vatan hainlerinden, çıkarcısından, hortumcusundan, vahşi kapitalistlerinden çok çekti. Bunlar yetmedi bir de Avrupa’nın, Amerika’nın emperyalizminden çekti. Küreselleşme yalanıyla canımıza okumaya devam ediyorlar. Bir de şimdi karşımızda kültürsüzleştirilmiş bir gençlik ve gazete köşelerinden insanları yönlendiren ‘kanaat önderleri’ var. Ama ortada ne gerçek sanat, ne de gerçek eleştiri var! Kötü roman yazmak bile ilginç değil artık! Sanatın alıcısı yok. Ne yazık ki hissettiklerim bunlar işte... Neyse ki bir romanı bu kadar yıl sonra yeniden basma cesaretini gösteren insanlar var. Gölgesiz Bir Kadın, yazıldığı zamanda gelecek Türkiye’nin siyasi atmosferini adeta ‘gören’ bir roman olmayı başardı. Bu, romana elbette evrensel bir boyut katıyor. Bir şekilde de romanın ‘zamansız’ bir sanat ürünü olduğunun da kanıtı… Daha doğrusu, eğer buysa romanın yaptığı ‘kalıcı’ bir eser olmayı başarıyor. O dönemin Türkiyesi ile şimdiki zamanı bir romancı olarak karşılaştırdığınızda, karşımıza nasıl bir manzara çıkartırsınız? Bir romancının istediği de budur; evrensel boyutu yakalayabilmek! Bunu yapabildiysem ne mutlu bana. Zamana kalmak ise daha uzun vadede ortaya çıkacak bir şey. Çok şey değişti o yıllardan bu yıllara. Oysa değişmemesi, gelişmesi gereken şeyler vardır. Onların kaybolduğunu görüyoruz. Mesela vicdan, mesela insani değerler... Değişmesi gerekenler ise olduğu gibi duruyor. Mesela işkence mesela gözaltında ölümler... Yazarın ileriyi görmesi ise isteyerek, bilerek yaptığı bir şey değildir bana göre, belki de tanrısal bir şeydir. Belki de vizyonla ilgili bir şeydir. İlginçtir, kitabın yayımlanma tarihi 1994. Oysa polisiye CUMHURİYET KİTAP SAYI 992 G Nihal: Gölgesiz Bir Kadın/ Piraye Şengel/Marka Yayınevi/ 240 s. SAYFA 21