Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Köksal Çiftçi ile ‘Tektanrılı Dinlerde Resim ve Heykel Sorunu’ üzerine ‘Peygamberler sanatla barışıktı’ İ lk tanrı, tekti. Buzul Dönemi sonrasındaki 4 bin yıl sürecek olan Barbar Dönem’de ortaya çıkmıştı. Ve ölümün bilinmezliği gibi temel bir nedenle içselleşti, kökleşti. Uygarlık ise, ticaretin gelişmesi, yazının icat edilmesi ve insanın evcilleştirilerek köle edilmesiyle başladı. Dünyanın ilk organize edilmiş savaşlarına tanık olundu. Bu ortamda, güven ve itikatlar görecelendi. tek tanrı yetmedi, güven telkin etmez oldu. Tanrılar çıkar gruplarına göre çeşitlendi ve tektanrı sisteminden çoktanrı sistemine geçiş başladı. Tanrılar panteonu oluşturuldu, her çıkar grubu kendi tanrısının koruması altında temsil edildi. Tapınakta kavga yasaktı, sorunların konuşarak halledilmesi esastı. Fakat panteona yoksulların ve kölelerin tanrıları alınmadı. Bu sistem sivil yönetime de uygulandı ve panteonun adı parlamento, yönetim biçiminin adı da demokrasi oldu. Aynı şekilde demokratik yönetimde de yoksul halk ve köle yok sayıldı. Tıpkı günümüz demokrasilerinde üstü kapalı da olsa olduğu gibi. Ön kölecilik döneminin ardından Antik Kölecilik döneminde artık hem köle sahipleri hem de bizzat köleler, köleci yaşam biçiminden başka bir yaşam biçimi düşünemez durumdaydı. Öyle ki kendileri azat olur olmaz köle ediniyorlardı.Geniş halk kitleleri için yaşamın ağırlaştığı bu dönemde Musa çıkar ve Barbar Dönem yaşamına, paylaşımcı yaşama, güncellenmiş tektanrı inancının egemen olduğu eski yaşam biçimine dönüşü önerir. Köle sahipleri kısa sürede bu dinin öğretilerini kendi çıkarlarına hizmet eder hale getirince yaklaşık 1300 yıl sonra öneriyi ikinci bir kişi yinelemek zorunda kaldı; İsa. En sonunda da Muhammed. Tüm bu süreç içinde sanat yaşamın önemli bir parçasıydı, kimi dönemler yüceltildi kimi dönemler baskı altına alındı ama varlığını hep sürdürdü. Musa, İsa ve Muhammed’in sanatla bağları nasıldı? Üç din tektanrı inancını baki kılmak adına resim ve heykele mesafeli durma olayını nasıl düzenlemişti? Köksal Çiftçi, 208 adet renkli resmin sunulduğu Tektanrılı Dinlerde Resim ve Heykel Sorunu adlı kitabında bu noktaları duru bir dille aktarıyor bizlere. Çiftçi ile kitabını konuştuk. Ë Gamze AKDEMİR nsanlığın tarih sahnesine çıktığı ilk ilkel dönemden başlatıyorsunuz kitabı. İklim şartlarının biçimlediği grup davranış psikolojisinin ardından temelleri atılan ve belli ki genetiğe kodlanan davranış ve sezi biçimlerinin günümüze gelen süreçte gösterdiği değişimi ve bunların izdüşümünde köleci güçsavaş dengeleri, Tanrı, din, peygamber anlayışlarını okuyoruz ayrıntılarıyla. Bu bağlamlarda incelemenizin izleğini konuşarak başlayalım söze... Hemen her sanat tarihçisi, sanatın insanın iki ayak üstüne kalkıp ateşi evcilleştirmesi ve bazalt taşları yontarak kesici alet yapmasıyla başladığını söyler. Bu, genel hatlarıyla doğrudur ama pek çoğu, insanın gelişme süreciyle ilgilenmez. Ancak tarih, insanbilim, kazıbilim, din bilimi, sanat gibi farklı disiplinlerin verilerini birbirleriyle etkileşimli olarak dikkate alan bir sanat tarihi, insanlığın uygarlık tarihi içinde doğru yere yerleşen bir sanat tarihi olur ve sorunları nedensonuç ilişkisiyle doğru saptayabilir. Yapılması gereken, konusunda uzman biliminsanlarının ürettiği verileri temel alarak kendi özgün çıkarımlarımıza ulaşmaktır. Ancak bu yöntemle özgün sanat tarihi yazılabilir. Bizim doğrumuz buydu, bu yol haritasıyla ilk adımı attık. Bu izlek bize net bir şekilde gösterdi ki günümüzden yaklaşık 2515 bin yıl önce yaşamış atalarımızın, Altamira ve Lascaux mağara duvarlarına resim yaptıkları zaman dilimi boyunca hiçbir dinsel inançları yokmuş. Yani resimler dinsel eğitim için yapılmamış. Nedeni basit. O yıllar 100 bin yıl süren 4. Büyük Buzul’un son çeyrek yılları. İnsanlar ‘varlık sürdürme’ derdinde. Yani ölüm İ lerin birincil nedeni açlık. İnsan neden öldüğünü biliyor. Pençe, keskin diş gibi bedenine yerleşik silahları yok. İnsan, koku alma, duyma ve koşma yeteneği en kötü olan canlı. Bu durumda, yaşama ve nesil sürdürme için tek yapacağı, doğayı ve çevreyi taklit etmek. Oysa din tasarlamak tamamen soyutlama gerektiriyor. Açlıktan ölen bir insan için soyutlama olası mı? Hangi gerekçeyle tanrı ve ruh tasarlayacak? RESMİN ANAYURDU; MAĞARALAR Söz konusu resimleri insanlar, daha doğrusu kadınlar, ‘can’ deposu olduğu, dolayısıyla yaşamı yönlendirdiği için otçul hayvanlara duydukları hayranlık ve saygılarından yapmışlardır. Orada tek bir insan figürü yoktur. Yırtıcı hayvan resmi de yoktur. Neden? Çünkü insan ve tüm etçil hayvanlar, otçul hayvanların canına bağlı yaşam sürdürmektedirler. Yırtıcılar ot yiyemediklerinden ‘can’ taşımazlar. Ancak otla beslenip can depolayan varlıklardan o canı ödünç alabildiklerince yaşarlar. Bugün bile etçil hayvan eti yenmez. Nedeni, onların etinde can olmamasındandır. Mağara (içi) resimlerini yalnızca kadınların yaptığını nasıl bu denli güvenle söylüyoruz? Çünkü insanlar günümüzden yaklaşık 4030 bin yıl önce ok, yay ve mızrak gibi uzaktan fırlatılabilen av araçları yaparak avcılığa başlamış ve bu, cinsler arasında iş bölümünü getirmiş. Kadın mağarada çocuk doğuruyor, ailenin küçük bireylerini toplayıcılıkla besliyor ve ateşi 24 saat canlı tutuyor. Klanın erkek üyeleri de birlikte buzul içinde ava çıkıyor. Av, haftalarca süren bir iş. Erkek, avladığı hayvanı getirdiğinde ancak yaralarının otanması, bedeninin dinlenmesi ve kan dökmekten dolayı bozulan ruhsal dengesinin düzelmesine yetecek sürece mağarada kalabiliyor. Bir de resim yapmasını beklemek insafsızlık olmaz mı? 24 saat mağarada olan kadın, erkeğin avda olduğu dönemlerde iş dışı zamanını neyle değerlendirecek? Bizce kadınlar artıkzamanlarını o görkemli resimleri yaparak geçirmişlerdir. Bu resimler, insanın henüz soyutlama yapmayıp doğayı taklitle yetindiği döneme ait olduğundan, biçim ve renkleriyle tamamen gerçekçi ve bire bir ölçülerdedir. Erkekler hiç resim yapmamış mıdır? Elbette Yamaçlardaki kayalara zorunlu olarak resim yapıyor, hangi hayvanın hangi bölgede bulduğunu işaretliyorlardı. Bu resimler diğer klandaşlarının da işine yarıyordu. Ne var ki erkeklerin resimleri, kadınların mağara duvarlarına yaptıkları kadar kusursuz değildi. Çünkü hem o güne dek nesilden nesile bilgi aktarımı kadınlar üzerinden yapılmıştı, erkeklerin bilgisi azdı, hem de insan artık soyutlamayı öğrenmişti. Kısacası, kölecilik devrine dek resim ve heykel, herkesin ortak malıydı. TEK TANRILAR SANATI SEVDİ Tektanrılı dinlerin peygamberlerinin resim ve heykel sanatına olan ilgilerini nelere dayanarak çözümlediniz? Peygamberlerin bu ilgi ve isteğini, 12 bin yıl önce buzullar eridiğinde tasarlanmış olan ortak paylaşımcı tektanrı ortamına dönüş önerisinde bulunmalarına bağlıyoruz. Bu bir tür rönesanstı. Çünkü hem 1.5 milyon yıllık buzul döneminde, hem de 12 bin yıl önce buzullar eridiğinde insanlar tüm ürettiklerini herkesle sınırsız paylaşıyordu. İnsan insanın düşmanı değildi, savaşlar yoktu ve özgürlükler sınırsızdı, sanat da öyle... İnsan, günümüzden 8.200 yıl önce 600 yıl süren Küçük Buzul geldiğinde yeniden besin bulamaz oldu ve açlıktan ölümler başladı. Oysa son Büyük Buzul eriyip besin bolluğu olduğunda ‘yarın için’ besin depolamayı öğrenmişti. Küçük Buzul süresince bu öğrenilmiş alışkanlıktan vazgeçmedi, böylece herkes kendini kurtarma yoluna gitti. Artık insanlar besinini paylaşmıyordu. İlk kez insan insanın düşmanı oldu, ilk kez besin için bir insan diğerini öldürdü. Küçük buzul 7.600 yıl önce eridiğinde, insanlar bir daha paylaşımcılığa geri dönmediler. Zaman ilerledikçe daha çok besin depolayabilmek için insan, bir diğer insanı zorla çalıştırmayı akıl etti. Ve bu, köleciliğin başlangıcı oldu. KÖLECİLİK SALGINI… MÖ yaklaşık 1.300 yıllarında, kölecilik, hem köleciler, hem de köleler için çekilmez hale gelmişti. Tüm insanlar bir kurtarıcı beklemeye başladı. O kurtarıcı, Mısır’da Firavun’un oğlu gibi büyütülen Prens Musa oldu. Onun önerdiği en akılcı yöntem ise Kenan ilinde atalarından öğrendiği 12 bin yıl önceki ¥ tektanrı yaşamıydı. CUMHURİYET KİTAP SAYI 992 Üstte solda Endülüs, sağda ElAksa Camii, altta solda Sasani, sağda Mısır Fatımileri heykel ve rölyefleri. yapmışlardır. Onlar da soyut resim üretiminin buluşçularıdırlar. MORS ALFABESİ GİBİ Günümüzden yaklaşık 12 bin yıl önce son ve 4. Büyük Buzul tamamen eridi ve doğada hem bitki, hem de hayvan türleri çoğaldı. Bu bolluk, insanın tohumu ve hayvanı evcilleştirmesini getirdi. Ürün bollaştı ve açlıktan ölümler sona erdi. Ancak bu kez de bilinmeyen ve görünmeyen bir varlık insanları öldürmeye başladı. 1.5 milyon yıldır evrilen insan nesli, bu durumla ilk kez karşılaşmıştı ve çaresizlik onu dehşete düşürmüştü. Bu görülmeyen varlık, mikroptu. Mikrobu hem evcil bitkiler, hem evcil hayvanlar ve hem de buzulsuz bakteriyel ortam üretmekteydi. İnsan, ilk kez günümüzden 12 bin yıl önce, bu görünmeyen ve yenilemeyen gücün ancak tanrı gücü olabileceğini düşünerek soyutlamaya gitti ve tanrı tasarladı. Tanrı tekti ve her şeyi o yönetiyordu. 1.5 milyon yıl boyunca her şeyini paylaşmış bu ilk tasarımcılar için tek tanrıyı paylaşmak sorun olmamıştı. Artık mağaradan çıkılmış, barınaklar yapılmaya başlanmıştı. Evcilleştirmelere karşın insanların temel beslenme kaynağı hâlâ av hayvanıydı. Cinsler arası iş bölümü buzulsuz ortamda da sürdü. Erkekler hayvan sürülerinin bulunduğu dağ yamaç ve tepelerine gidiyor, hayvan öldürüp kulübeye getiriyordu. Ünlü Emevi Camisi’nden mozaikler... SAYFA 12