22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

D eleneklerini koruyan, dayanışma anlayışı içinde güç kazanan kurumlar var. Artık tek kişinin gücü bir anlayışın gücüyle bütünleşmiştir. Askeri Tıbbiye, Galatasaraylılar bu gücün simgesi sayılır. Bu geleneklerden biri de “Mülkiye Ruhu”dur. “Yurt Yönetimi” anlayışıyla simgeleşen “Mülkiye Ruhu” nereden geliyor? O öğretim ocağının yapısını bilmeden, öğretmenlerin, öğrenci işleriyle uğraşanların kişiliğini tanımadan “Mülkiye Ruhu”nu anlamamız kolay değildir. Kürsülere, odalara, duvarlara sinen anılar vardır. Yürürken, bir sırada otururken, kahvaltı yaparken değişen, yeni bir kişilik kazanan öğrencide “Mülkiye Ruhu”nun izlerini aramak gerekir. eğinmeler MUSTAFA ŞERİF ONARAN Mülkiye Ruhu Kulağı, duymadığını, hatta duyduğunu söylemekten, Boş ve kem gözden dili ve haram yemekten; Harama uçkur çözmekten beri; Eli halkı incitmekten... Yani, üç kapısı da bağlı bir şehir!” Tasavvufun güncel yorumunda “Yol Töresi”, Ahilerin uğraş edindiği çalışmada kendini sınayarak, kendiyle ödeşmesini bilerek, mutluluğa erişmesidir. Nüzhet Erman, Anadolu insanının böyle bir iç erincine erdikten sonra bu toprakları yurt edinmenin bilincine inanır. “Mülkiye Ruhu”, yurt yönetimine girişen Nüzhet Erman’a, cumhuriyeti geliştirme bilincini aşılamış, “Yol Töresi”nin, halkla bütünleşmek olduğunu öğretmiştir. BİR ÖZDENOĞLU İZDÜŞÜMÜ “Erman Ailesi” Nüzhet Erman’ın adını yaşatmak için bir edebiyat ödülü oluşturdu. Bu ödül her yıl değişik bir anlayışla değerlendiriliyor. Kimi zaman başarılı bir şiir kitabına, kimi zaman şiir üzerine düzenlenen bir incelemeye ödül veriliyor. Bu yıl, “Mülkiye Ruhu”nu kişiliğiyle bütünleştiren Siyasal Bilgiler Okulu’nu bitirmiş bir ozana verilmesi kararlaştırıldı. Seçici Kurul’da Talat Sait Halman, Doğan Hızlan, Hilmi Yavuz, Mustafa Şerif Onaran, bir de Erman ailesi adına Filiz Erman vardı. Seçici Kurul’un oybirliğiyle seçip ödüle değer gördüğü ozan, “Kırk Kuşağı” içinde kendine özgü bir yeri olan Şinasi Özdenoğlu’ydu. Şinasi Özdenoğlu, bir yandan toplumsal dönüşümlerin, bir yandan sevi kırgınlığının burgacında Anadolu’nun yazgısını şiirleştirirken; bir yandan da baskı altında kalan, özgürlük savaşımı veren ulusların destanını yazdı. Çevre sorunlarına öncelik tanıyan, doğayla bütünleşmesini bilen bir siyaset insanı oldu. Yurt yönetimi görevinde, geri bırakılmış ilçelerin kaymakamıydı. “Mülkiye Ruhu”nun coşkusuyla, Anadolu’nun uzak köşelerine cumhuriyetin gücünü taşıdı. Kurucu Meclis’te görev aldı. Bir dönem Ankara milletvekilliği yaptı. Cemal Süreya onu şöyle tanımlıyor: “Bedenini sımsıkı saran ceketi bundan çok memnundur. Kolu vali kolu; elini açmış konuşurken, hafifçe yukarı ve arkaya doğru çolaklaşmış biçimde durur.” Nasıl bir ozandı? “Ekspres gibi geçiyor güzel günler.” Cemal Süreya açıklamaya çalışıyor: “Bir antolojide okumuştum Özdenoğlu’nun bu dizeyle başlayan şiirini. Lise sondayım. Üst üste okumuş, hemen ezberlemiştim. “Türk Yenilik Şiiri Antolojisi”nin en genç şairi oydu. Tutku, umut, hafifçe bir çılgınlık, bir direnç vardı o dizelerde. Şinasi Özdenoğlu kimdir, nasıl bir adamdır diye merak etmişimdir” (99 YÜZ, İzdüşümlerSöz Senaryosu, Yapı Kredi Yayınları, 2006). “HALK HAKTIR” Şiir uğraşı, bayrak yarışına benzemez. Her ozan kendi yolunda koşar. Bir başka ozandan bayrağı kapıp yola koyulmaz. Ama gelişen dilin beslediği şiir yeni imgelere, değişik söyleyiş biçimlerine yol açarken örtüşen özellikler de olabilir. Nüzhet Erman Anadolu insanının gücüne inanıyordu. Ahilik töresinden gelen bu güç, çalışmanın sıkıdüzeni içinde insanı özgürlüğe çıkarıyordu. Tasavvuf ehli kendinin gerisinde durmayı bilir. Gönül eğitiminden geçen insanın kendini tanıma anlayışıdır bu! Nüzhet Erman en güçlü silahımızın barış olduğuna inanan, önce kendiyle barışık olmaya çalışan bir ozandı. Doymazlığa yol açan 7 kapıyı örtüp, yetinmeye alışan 7 kapıyı açarak, insan, kendini iyileştirebilir mi? Tasavvuf inanışını yetinme anlayışıyla açıklamak yeterli olur mu? Nüzhet Erman tasavvufun çağdaş yorumuyla Anadolu insanının kurtulacağına inanıyordu. Çünkü tasavvuf yalnızca bir inanç dizgesi değil, bir yaşama biçimidir. “Varlığın Birliği” anlayışını, Tanrı dediğimiz o “Sonsuz Güç”ten yansıyan ışıkla, kendi uğraşımızın Tanrı’sı olduğumuzu bilerek değerlendirmek gerekecek. Yurt yönetiminde görev alan Nüzhet Erman gibi bir ozan, Anadolu insanının gücüne inanarak, “Halk Haktır” demesini bilen bir devlet adamı kimliği kazanmıştır. SAVUNMA DUYGUSALLIĞI Bir ölü ozandan ses alan Şinasi Özdenoğlu, kendindeki gizilgücü nasıl sınamış olabilir? Cemal Süreya’nın “Saklı Güldeste”sinde Şinasi Özdenoğlu’nun özel bir yeri vardı. Peki, gelenekçi anlayışla ‘Yenilik Şiiri’ni eleştirmenin anlamı neydi? Cemal Süreya bu karşı duruşu şöyle açıklıyor: “Bir savunma duygusallığı. Hakkı yenmiş, şiiri biraz unutulmuştu. Bunun savaşını yine hakkı yenmiş bir başka şairi savunarak yapıyordu.” “Gerçekten Şinasi Özdenoğlu kendini değil başkalarını savundu hep. Daha doğrusu kendini belirsiz bir biçimde merkezde tutarak başkalarını. Bunu yaparken de her seferinde bir parça yerinden kaydığını tam anlamıyla ayrımsayamadı. Tabii savunduğu yana doğru bir kayma.” Hakkı yenmişliğin savaşımını veren Şinasi Özdenoğlu; “Bir berber aynasında kaldı gözlerim” diyordu. Aynada kendimize bakarken hep bu dize aklımıza gelecek, hep onun gözleriyle karşılaşacağız. “Mülkiye Ruhu”nu canlı tutan, özgürlüğü cumhuriyet aydınlanmasında arayan bir ozandı o! Hiç olmazsa, ellerinin ne işe yarayacağını anlatmaya çalışıyordu: “Kalbim hürriyetin suyuyla yeşerdi Yanardağlar gibi yandı, tutuştu Bahtsız insanların macerasında Sonunu düşünmeden vuruştu.” “Mülkiye Ruhu”nu içinde yaşatan Nüzhet Erman’la Şinasi Özdenoğlu “Yol Töresi”nin ne anlama geldiğini iyi biliyor, bir yola baş koymanın dinginliği içinde, şiire sığınıyor, şiirin gücüyle insana ulaşmanın gizlerini dile getiriyorlardı. Bir düşünceye inanmak yetmez. O düşünceyi yaşama biçimi haline getirmek gerekir. Bir ölü ozan, Nüzhet Erman, “Yol Töresi”yle gideceğimiz yeri gösteriyor bize. Belki de insanlığın kurtuluşu ordadır. Kendimizle savaşmadan, içimizdeki “öteki ben”i yenmeden, o yola baş koymak kolay değildir. Yol uzundur, belki de bir çöle açılmaktadır. Zaman belirsizdir. Aynada kalan göz, içimizin derinliklerine bakmaktadır. Bize düşen içimizden kendimizi çıkarıp yola koyulmaktır. ? Bu sayfayla iletişim kurabilmek için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderiniz: G Ellili yılların Ankara’sında, Askeri Tıbbiye öğrencisiyken, o zamanki adı Siyasal Bilgiler Okulu olan Mülkiye’deki ozan arkadaşlarımı görmeye gelirdim. Cemal Süreya’yı, Sezai Karakoç’u ilk oralarda tanıdım. Oradaki oturma ortamında insana coşku veren bir dinginlik vardı. Kimler geldi, kimler geçti o öğretim ocağından! Ali Çankaya’nın “Mülkiye Ruhu”nu gösteren kapsamlı çalışması, çağdaş Türkiye’nin tarihi demektir (YENİ MÜLKİYE TARİHİ ve MÜLKİYELİLER). Ama biz oradaki edebiyat ortamını tanımakla yetinelim. “YOL TÖRESİ” “Mülkiye Ruhu”nu taşıyan ozanlardan yakından tanıdıklarım arasında kimler var? Belki en eskilerden biri, 1914 doğumlu Sabahattin Tahsin Teoman’dır. “Edebiyat Evleri” toplantılarımızdaki yakınlaşmamız olmasa anısı yaşayacak mıydı? O “Edebiyat Evleri” toplantılarımızı ayrıca anlatmak gerekecek. Bir ozan belli bir kültür ortamında daha iyi anımsanır. Nüzhet Erman, bizden biraz öncedir. Onu hep Süleyman Demirel’in valisi olarak anımsarlar. Nevşehir’de, Antalya’da, Rize’de, Muğla’da, Tekirdağ’da valilik yapması önemli olsa da, asıl, ozan kişiliği anımsanmalı onun. Ama zaman acımasızdır. Ozanlığın üstünü örtüyor. Nüzhet Erman diye kişilikli bir ozan olduğu anımsanmaz oluyor. Yaşamanın anlamına varıncaya kadar bir ozan hangi evrelerden geçer? Her ozanın kendine özgü bir yaşama deneyimi vardır. Şiiri de o evrelerden geçer. Nüzhet Erman daha yolun başında barışın gücüne inanmıştı: “Barış sabahı öyle bir sabah ki Sıcak, taze ekmek kadar iyi.” Yurt yönetiminde görev almak, Anadolu’yu, Anadolu insanını yakından tanımak demekti. Şiirin iç dünyamızı aydınlatan bir gücü varsa insana uzanan o zorlu yolun üstesinden gelinecek demektir. Nüzhet Erman’ın dalgın gülümsemesini anımsarım? Bağışlayan bir yumuşaklık içindedir. Şu Anadolu toprağını yurt edinişimiz 1000 yıllık bir geçmişe mi dayanıyor? Daha önceki, daha sonraki insanlarla uyum içinde yaşamasaydık bu topraklarda nasıl barınacaktık? Nüzhet Erman; Anadolu’ya uzanan tasavvuf zincirinin bir ucunda Ahmet Yesevi varsa, öbür ucunda Yunus Emre olduğunu bildiği, “Ahilik Töresi”yle dayanışma içinde yaşamanın bilincine erdiği için, bu topraklarda barınmanın gizlerini anlayabilmiştir. Âşık Paşa, insanı üç kapılı bir kente benzetir, üç kapısı da kapalı bir kente. Sözün değişmeceli anlamında, tasavvufun güncel yorumuyla “el’e, bel’e, dil’e” nasıl bakmalı? Nüzhet Erman gönül eğitiminden geçtikten sonra “Yol Töresi”nin anlamına varılacağına inanır: “Gözü, görmediğini, hatta gördüğünü; Mustafa Şerif Onaran Hekimköy Sitesi 20. Sok. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11236 23 46 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1030 SAYFA 22
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle