06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

O akan Günday, Ziyan’da (Eylül 2009, Doğan Kitap) Güneydoğu Anadolu’da askerliğini yapan bir gençle İzmir suikastının düzenleyicilerinden Ziya Hurşit’in iç içe geçen hikâyeleri anlatılıyor. Atatürk’e karşı düzenlenen ve gerçekleştirilemeden failleri yakalanan İzmir suikastı yakın tarihin tam olarak aydınlatılamamış olaylarından. Ziya Hurşit de bu suikastın belki de hayat hikâyesi en az bilinen isimlerinden. kuduğum Kitaplar METİN CELÂL Ziyan H Ziyan, her Türk erkeğinin yaşamak durumunda olduğu zorunlu askerliğini yapan bir gencin öyküsü anlatılarak başlıyor. Askeri birlik Van yakınlarında bir ovada yer alan ilçede. Çok soğuk bir hava, durmadan yağan ve aylarca kalkmayan kar yaşam şartlarını iyice güçleştirmekte. Kahramanımız, Günday’ın önceki romanlarından kopup gelmiş hissi veren uyumsuz, sorunlu ve düzene, disipline gelmeyecek yapıda bir genç. “Sosyal hayatın hiçbir gereğini yerine getiremeyeceğine inanılanların” askerlik cüzdanına konulan RDM işareti onda da vardır ve aslında askerlik hizmeti süresince Rehberlik ve Danışma Merkezi’ne devam etmeleri, psikiyatrik yardım almaları gerekmektedir. Ama bulundukları birlikte bu mümkün değildir. Kahramanımız da askerlik cüzdanındaki “RDM” işareti ve askeri düzene, kurallara uyum sağlayamadığı için mimlenmiş, bol bol nöbet tutturularak ödüllendiriliyor(!). Dörder saatten günde iki kez nöbet, on dokuz saati uyanık geçen bir gün... Uykusuzluk ve soğuk yaşamı çekilmez kılıyor. Termometre eksi dokuzu gösterdi mi hava ısındı diye seviniyorlar, öylesine bir soğuk. Tek umut bir an önce askerlik görevinin bitmesi. Onun için de tüm emirleri yerine getirmek, ceza almamak ve tabii herhangi bir terorist saldırıda can vermemek gerek. Gerçi birlik düz bir ovada olduğu için hiçbir saldırıya uğramamış ama yakın çevredeki birlikler hep saldırıya uğradığından her an kendilerine de saldırılmasını bekliyorlar ve bu da büyük bir gerilim yaratıyor. Hakan Günday, argoya, küfüre sık sık yaslanan kendine has anlatımıyla ve akıcı bir dille hem askerlik kurumunu ve mantığını, zorunlu askerlik yapanların maddi ve manevi durumlarını, birbirleriyle ve çevre halkıyla ilişkilerini ince ayrıntılara girerek gerçekçi ve oldukça eleştirel bir dille anlatıyor hem de kahramanın ruh halini küçük ipuçlarıyla yavaş yavaş aktarıyor. Edebi tadı, iyi anlatımın keyfini alıyorsunuz. Sürekli uykusuzluk, çok soğuk havada, ıssız yerlerde tek başına tutulan saatlerce nöbet sonuç olarak ruh sağlığı yerinde olmayan kahramanımızın halisülasyonlar görmesine neden oluyor. Bir nöbette de hayal mi gerçek mi olduğunu ayırt edemediği Ziya Hurşit geliyor (ya da ses veriyor). Artık birçok nöbetinde kahramanımızla Ziya Hurşit sohbet edecektir. Başlarda Ziya Hurşit oldukça ketum. Laf ağzından dirhem dirhem çıkıyor. Hayat ve ölüm hakkında felsefi laflar ediyor. İsmini öğrenmemiz için 111 sayfa gerekiyor. Neyse ki ondan sonra çenesi düşüyor, her şeyi anlatmaya başlıyor. Genel kültürünün pek derin olmadığı izlenimi veren üniversiteden terk kahramanımız da hemen onu tanıyor, Atatürk’e suikasttan idam edildiğini hatırlıyor (s. 112). Kahramanımızın hayatındaki kırılma noktası Ziya Hurşit’in hayaline kendini fazlasıyla kaptırıp onun lafına uyup ceza alması ile yeni bir evreye giriyor. O artık “Ekber’in Askeri”dir. Kriminal tipteki, ağır ruhsal bunalımlar yaşayan, emirlere uymayan, her an olay çıkarma potansiyeli olan askerlere komutanları Ekber özel ilgi göstermektedir. Komutanlarının gözünün her an üzerlerinde olması, ağır cezalar, sürekli nöbet ve diğer işler Ekber’in Askerlerini iyice çığırından çıkartmakta tezkere umutları kaybolmakta, askerlikleri ya hapiste ya da akıl hastanesinde son bulmaktadır. Kahramanımız için de kaçınılmaz son bir yılbaşı gecesi gözden ırak olsunlar diye cezaevinde nöbete yollandığı arkadaşları ile yaşadığı bir olayla geliyor. Artık kahramanımız için askerlik Ekber’in Askerleri için öngörülen şekilde bitmiştir. Hakan Günday, 219. sayfaya kadar romanı ikili bir yapı içinde geliştiriyor. Günümüzde yaşanan zorunlu askerlik görevi anlatılırken hayal mi gerçek mi olduğu bilinmeden kahramanımıza görünen Ziya Hurşit öğütler veriyor, felsefe yapıyor ve hikâyesini anlatıyor. Ama 219. sayfadan itibaren esas olarak Ziya Hurşit’in hikâyesi ağır basıyor ve başarıyla gelişen yapı kırılıyor. Ana kahramanın ağırlığı kalmıyor, dinleyici konumuna geçiyor. Kahramanın gözünden anlatılan kitapta, kahramanımızın Ziya Hurşit’in hayat hikâyesini bu denli ayrıntılı bilebilmesi (anlatması) aslında izah gerektirmiyor, biz okuduğumuzun bir roman olduğunu biliyoruz. Ama Günday durumu izah etme ihtiyacı duymuş (s. 271–277). Romanın başından beri olaylarla gözlemlerle çok ustaca geliştirilen askerlik kurumuna bakış ve eleştirinin kastını anlamayan okur vardır endişesiyle uzun söylevlerle tekrar anlatılması buna eklenince Günday’ın bu zorlu konuda derdimi tam anlatamadım, meramım yanlış anlaşılacak endişesi taşıdığını düşündürüyor. Kitabın ilk sayfasındaki Atatürk’ün yalnızlığını vurgulama amaçlı fotoğraf ve satırlar da böylece anlam kazanıyor ve izahat arzusunun bir parçası olarak yerini buluyor. Hele Ziya Hurşit’in ağzından anlatılan hayat hikâyesinin gerçeğe uymadığı, anlatıcı tarafından değiştirildiğinin bildirilmesi ve Ziya Hurşit’in gerçek hayat hikâyesinin anlatılması bu gittikçe düzleşen ve Günday’dan iyice uzaklaşan anlatıyı tam anlamıyla didaktik hale getirmiş. Zorunlu askerlik görevinin de aslında hiç yaşanmadığının anlatılması ve romanın ana kahramanın Günday’ın önceki romanlarından Azil’in kahramanı Asil olduğunu bildirmesi, okurun onu daha iyi anlaması için Azil’e yollanması romanın 219. sayfaya kadar ki tadını iyice kaçırıyor. AKAN ZAMAN DURAN ZAMAN Çağdaş Türk Şiiri’nin büyük şairlerinden Melih Cevdet Anday, aynı zamanda has bir düzyazı ustasıydı. Cumhuriyet’te yayınlanan fıkraları da deneme tadı alınarak okunurdu. İlk baskısı “Akan Zaman Duran Zaman I” adıyla 1984’te çıkan anılar kitabı Anday’ın düzyazı ustalığının bir kanıtı gibi. Anday, 25 Ocak 1982 ile 12 Aralık 1983 tarihleri arasında yayımlanan köşe yazılarında anılarını anlatmış. Anday anılarını be Melih Cevdet Anday Hakan Günday lirli bir kronoloji ile uzun uzun anlatmıyor. Köşenin sınırlarını da gözeterek çeşitli konulardan dem vururken yeri geldikçe kaleme alıyor. Örneğin “Ozan İmgesi” başlığında ozan denince insanların aklına ne geldiğini anlatırken konuyu Yahya Kemal ve Orhan Veli’den gülümseten anı parçaları ile örnekliyor. Anday, Garip Akımı’nı birlikte oluşturdukları gençlik arkadaşları Oktay Rifat ve Orhan Veli ile yaşadıkları hoş olayları, edebiyat ortamına girişlerini, ilk eserlerini yayınlama çabalarını, Sabahattin Eyüboğlu, Ataç, Cahit Sıtkı, Dranas gibi tanıdığı edebiyatçıları, Köy Enstitüleri, MEB Klasiklerinin yayınlanışı gibi içinde yer aldığı, izlediği önemli değişimleri, okul yıllarını, iş bulma çabalarını hep denemeler içinde gelişen anılarla dile getiriyor. Kahkahalarla gülünecek, fıkra olarak anlatılabilecek birçok olayı, anıyı tatlı tatlı yazıya geçiriyor. Melih Cevdet Anday, dilde öncülüğe önem veren yazarlardan. Yeni sözcükler türetmeyi, yazılarında kullanmayı seviyor. Akan Zaman Duran Zaman’ın (Eylül 2009, Everest Yay.) yeni baskısını yayına hazırlayan Sevengül Sönmez, Önsöz’de “Melih Cevdet Anday’ın kullandığı –başkaları tarafından pek kullanılmayan ve bugünün okurunun pek bilmediği Öztürkçe sözcükleri ve bu sözcüklerin anlamlarını önsözden sonra bir liste halinde verdim” diyor. Anday’ın 25 yıl önce kullandığı, Sönmez’in “başkaları tarafından pek kullanılmayan ve bugünün okurunun pek bilmediği”ni düşündüğü sözcüklerden ilk on tanesi şunlar; anıştırma, ansımak, ayırt, ayrımlaşmak, azmak, benzeti, bili, bilisiz, bulutsu, çağrı... Bu sözlükten Anday’ın çok güzel sözcükler (kelimeye karşılık olarak ‘sözcük’ü de Anday önermiş.) bulduğunu, çoğunu da Sevengül Sönmez’in düşüncesinin tersine günümüzde de kullandığımızı anlıyoruz. Eğer şimdiye dek üniversitelerde yapılmamışsa, bir Anday sözlüğü yapılması gerek. Sevengül Hoca öğrencilerine bu ödevi vermeli. Akan Zaman Duran Zaman 40’lı, 50’li yılların edebiyat ve sanat ortamını bir yapbozun küçük parçaları olarak anlatmakla kalmıyor, büyük usta Anday’dan düzyazı keyfini almayı da sağlıyor. Adı gibi su gibi akan, okunan bir kitap. Keşke Melih Cevdet Anday devamını da yazabilseymiş. ? SAYFA 12 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1030
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle