23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Değinmeler MUSTAFA ŞERİF ONARAN ‘Garip Şiirler’ lışılmış bir şiir anlayışını benimseyen, bunun dışındaki şiiri yadırgayanlar için; “Garip” oluşumu ile “İkinci Yeni” oluşumu şiire bakışı değiştiren, kolay ulaşılamayan şiirlerdir. “Manzume” döneminden kurtulamayan “hece şiiri”, şiir dilinin gelişmesine yardımcı olsa bile, öyküleme kolaylığından kurtulamadığı için, gerçek şiiri anlamayı geciktirmiştir. Şiir beğenisi “manzume anlayışı”nda kalanlar, gülümseyen dalgınlıktaki çağsama içinde, Faruk Nafiz Çamlıbel’in “Orkestra” şiirini özleyebilir. Ondaki kaba cinselliği erkek egemen anlayışın onuru sayar. Gene de Hecenin Beş Şairi arasında günümüze kalan, coşkucu bir anlayışla da olsa, Anadolu’ya bakmaya çalışan, Faruk Nafiz Çamlıbel’dir. A Bunları sezmeden o şiirin gizlerine varılamaz. Alışılmış bir şiiri benimsemek, işin kolayına gitmektir. “Garip Şiirler Antolojisi’ne şiirin anlamı üzerine bir “önyazı” yazar “Çetin Altan diyor ki: “Orhan Veli dahi bugün anlaşıldığı için değil, daha ziyade alışıldığı için hoşa gidiyor” (Şiir Üstüne). “Garip Şiirler” ile “İkinci Yeni”nin buluşma noktası olarak Oktay Rifat’ın bir şiirini anımsayalım: “Bulutların çıkınında Mis kokulu güvercinleri gökyüzünün Çıldırtırlar insan gözlü kedileri Ay doğar kuyulara yalın ayak Telgraf tellerinde gemi leşleri.” DONLARA DESTAN “Bilgi Yayınevi”, elli yılı aşan bir zamandan bu yana, gelişen yayın siyaseti ile yayıncılığımızda iz bırakmıştır. Anımsadığım kadar Cevdet Kudret, Muzaffer Uyguner, Attilâ İlhan yayın siyasetine yön veren edebiyatçılar arasındadır. Özellikle Attila İhlan’ın yayın danışmanı olduğu dönemde Çağdaş Türk Edebiyatı’nın önemli yazarları, eserlerini Bilgi Yayınları arasında yayımlamışlardı. Günümüzde üne kavuşan nice yazarda Attilâ İlhan’ın emeği vardır. Huysuz diye bilinen Bilgi Yayınları’nın kurucusu Ahmet Tevfik Küflü, hoşgörülü bir anlayış içinde olmasaydı, böyle bir ge Şiir Nurullah Ataç’a adanmıştı. Belli ki bu şiiri Ataç’a okuduğu zaman, Ataç da şaka yollu, nasıl don giydiğini söylemiş olmalı. Sonradan şiire Nurullah Bey’in donunu da eklemiş: “Nurullah beyi sorarsanız Çifte don giyer kışın Zırh gibi kalkan gibi bir şey Vallahi işlemez kurşun.” Üstelik bir sonraki dörtlükte Leman Hanım’ın donundan da söz açılıyordu. Nurullah Ataç’ın eşi olan Leman Hanım kanserden yeni ölmüştü. Ataç, onun da yüzüğünü parmağında taşırdı. Bu, pek de uygun düşmeyen bir rastlantıydı. Avni Dökmeci’ye, şiirin bu haliyle yayımlanmasının doğru olmayacağını, derginin sorumlusu olarak buna önem vermesi gerektiğini anımsattım. Kaynak, Ataç’a saygısızlık için kullanılan bir dergi olmamalıydı. Avni Dökmeci’nin yanıtı olumsuzdu: “Beni ilgilendirmez. Değil mi ki ozan böyle yazmayı uygun bulmuş, yayımlamakta sakınca görmem.” “Ama sakıncalı” diye söylendimse de Avni Dökmeci aldırmadı. O zamanlar Türk Dili Kurumu, Sıhhi lüğü’nde çalırdı. Ataç’la Ulus’a, Ümit Yaşar’ı görmeye gittik. Ataç, Ümit Yaşar’ın bulunduğunu bildiği yerde, “Nerde bu adam?” diye öfkeyle bağırıyordu. Ümit Yaşar süklüm püklüm bir toplantıdan çıktı. “Yalan üstadım, dedi, Bunların hepsi Avni Dökmeci’nin uydurması. Ben hiç öyle şeyler yazar mıyım?” Ataç yatışıverdi: “O Avni Dökmeci var ya, “Kesekâğıdı” diye bir şiir kitabı için benden ‘önsöz’ istemişti. Bana ne senin şiir kitabından...” Bu öykü uzar. Sonuçta şiirin Ataç’a adanması kaldırıldı. Nurullah Bey’in donu Mühendis Bey’in donu oldu. Kaynak’ta bu değişik biçimiyle yer aldı. “Garip Şiirler Antolojisi”ne de böyle geçti. ŞİİR EVRİMİNİN UZUN YOLU “Elli Yıl Önce” başlıklı yazımda, ellili yıllar Ankara’sında arkadaşımız Bekir Çiftçi’nin arasıra bizi topladığını anlatmıştım (Cumhuriyet KİTAP, 28 Ağustos 2008). Bekir Çiftçi şiirden gazeteciliğe geçen, reklamcılıkta karar kılan çelebi bir insandır. O toplantılara katılanlardan emekli vali Ercan Belen’in , “Adliye Uğurlu Mağaza Karşısındadır” savsözüyle ünlü, eski işadamı Turhan Dökmeci’nin, Dinar gibi bir kasabada “Şairler Yaprağı”nı çıkarıp iz bırakan, kasaba eşrafından Nedret Gürcan’ın da “Garip Şiirler Antolojisi”nde şiirleri var. Bir ozan şiirini neden değiştirir? Neden okurların beğenisini zorlar? Aziz Nesin bu sorulara başka sorularla yanıt arıyor: “1 Bu yeni deyişe, biçime sizi götüren öz nedir? 2 Bu özü doğuran, zorunlu bir yaşam değişmesi, toplum değişmesi olmuş mudur?” (Çok Garip). “Garip Şiirler”; Orhan Veli ile arkadaşlarının “Garip” anlayışından “İkinci Yeni”nin alacakaranlığına doğru geniş bir kuşak oluşturuyor. Bu geniş kuşakta Fazıl Hüsnü Dağlarca’dan Metin Eloğlu’na; İlhan Berk’ten Edip Cansever’e; Orhan Veli’den Salah Birsel’e, elliyi aşkın ozan yer alıyor. İnsan, şaşırtıcı anlamasızlığı içinde kimi sorulara yanıt aramaya çalışıyor. Şiir dilinin değişimi ozanları yeni bir şiir aramaya mı zorluyor? “Garip” şiirinin anlamsızlığından “İkinci Yeni”ye uzanan şaşırtıcı bir yol mu var? Belli bir doğrultuda şiirini derinleştiren Cahit Külebi gibi kimi ozanlar neden şaşırtıcı bir şiire de ilgi duymak istemişlerdir? “Zamane” ozanları modaya uymaktan kendilerini kurtaramıyorlar mı? Önce Cahit Külebi’nin “Zamane” şiirini anımsayalım: “Bir yandan annesinin memesini emer Bir yandan sinemaya gider.” Ama “Garip” oluşumuyla çağdaş şiirde şaşırtıcı bir iz bırakanlar, daha önce, hece şiirinin eksiksiz örnekleriyle edebiyata girdikleri için, bu yadırganan şiirle ne yapmak istediklerini anlamak gerekiyordu. Belki Orhan Veli “Masal” okuduğu şiirlere gülümseyerek bakıyordu: “Çocuk gönlüm kaygılardan âzâde Yüzlerde nur, ekinlerde bereket; At üstünde mor kâküllü şehzade; Unutmaya başladığım memleket.” Masa başında düşler kurmak, özel gücü olduğuna inanılan sözcüklere sığınmak yerine; yaşamanın içine girmek, sıradan insanların şiirini yazmak gerekecekti. “Garip” kitabının girişinde, Orhan Veli, şaşırtıcı bir şiire kapı aralar: “Gemlik’e doğru Denizi göreceksin Sakın şaşırma.” Demek ki “Garip Oluşumu” şaşırtıcı bir şiirin geldiğini anımsatıyordu. Şiir, incelikli imgelerle düşsel görüntüleri anlatmak yerine “Süleyman Efendi’nin nasırı”ndan, “Şoförün karısı”ndan, “Vesikalı sevgili”den söz açabilecekti. “Masal” dünyasında yaşayan insanlara “garip” gelen bir şiirdi bu! “GARİP ŞİİRLER ANTOLOJİSİ” Ama “İkinci Yeni” nasıl “bir güvercin curnatası” ise, anlamı örtük bir şiirin izini sürenler kendilerinin de bilmediği bir anlamsızlığa sürüklenmişse; “Garip” şiirindeki yaşanmış duyarlığı anlamayanlar da, işi gülmeceye dökmüş, insanı gülümseten saçmalıkları şiir sanmışlardır. Gene de bir oluşumun izini sürenler ne kadar çok olursa, yaşanmış duyarlık yeni boyutlar kazanır; “İkinci Yeni”yi anımsatan anlam örtüklüğüne dek uzanır. “Garip Şiirler Antolojisi” de “Üvercinka” gibi elli yıl önce yayımlanmıştı. Ellinci yılı dolayısıyla yapılan tıpkıbasım, bu alışılmamış şiirlere anılardan bakmanın daha anlamlı olacağını düşündürüyor. (Garip Şiirler Antolojisi, Bilgi Yayınevi, 2008). Bir ozan şiirinin anlaşılmasını ister. Hangi çilelerden geçip yeni bir şiir kurmuştur? SAYFA 22 Fotoğraf: Ara Güler “Garip” şiirinden gelen Oktay Rifat, “Perçemli Sokak”la “İkinci Yeni”ye kapı aralamıştı: “Burası dalyan kahvesi Ortalık süt mavisi Apostol bu ne biçim meyhane Tabağında bulut/ Kadehimde gökyüzü.” “Manzume” döneminden kalma, ölçülü uyaklı, gözü yaşlı, anlatı şiirine öylesine alışıldı ki; başka türlü, şaşırtıcı, saçma da olsa etkili bir şiir olabileceğini öğrenemedik. Ümit Yaşar Oğuzcan diyor ki: “İşte size bir sepet yumurta... İçlerinde cılk olanı da var, taze olanı da. Garip olanı da var olmayanı da.” “Garip Şiirler Antolojisi” eski anıların canlanmasına yol açtı. Elli yıl öncesi, şiirin uzun yolu söz konusu olunca, çok uzak değil. Ama pek yakın da sayılmaz. ? Bu sayfayla iletişim kurabilmek için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderiniz: Ümit Yaşar Oğuzcan diyor ki: “İşte size bir sepet yumurta... İçlerinde cılk olanı da var, taze olanı da. Garip olanı da var olmayanı da.” lişmeye varılamazdı. “Garip Şiirler Antolojisi” için Ümit Yaşar Oğuzcan’ı özendiren de Ahmet Tevfik Küflü olmuştur. Elli yıl sonra ancak bir anı değeriyle bakılabilir bu seçkiye. Ben de elli yılı aşan bir anıdan yola çıkarak, seçkide yer alan Ümit Yaşar Oğuzcan’ın “Donlara Destan” şiiriyle ilgili bir olayı anlatmak isterim. Ellili yılların Ankara’sında, Adliye, Anafartalar Caddesindeydi. O dönemin şiiri Kaynak dergisinden geçerdi. Dergiyi çıkaran Avni Dökmeci; “Bak Mustafa Şerif, sana Ümit Yaşar’ın ilginç bir şiirini okuyacağım, dedi. Sonra da “Donlara Destan” şiirini okumaya başladı. ye’de, Hanımeli sokağı ile Cihan sokağının birleştiği köşedeydi. Sanırım Ataç’ın ayrı bir odası yoktu; üst kattaki toplantı salonunda, büyük masanın bir köşesinde çalışır, konuklarını da orada kabul ederdi. “Nurullah Bey, dedim, Ümit Yaşar’ın ‘Donlara Destan’ şiriini pek beğendiniz sanırım, size adamış.” Sonra da gördüğüm olumsuzlukları anlattım. Nurullah Ataç’ı hiç böyle öfkeli görmemiştim: “Dır dır konuşur, susturamazsın. Git desen olmaz. Hadi Mustafa Şerif, birlikte gidelim de, şu adamı görelim.” Öğleden sonra ev hastalarına çıktığım ciple, işim bittikten sonra, Ataç’a uğrardım. Ümit Yaşar İş Bankası Genel Müdür MUSTAFA ŞERİF ONARAN Hekimköy Sitesi 20. Sok. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11 236 23 46 CUMHURİYET KİTAP SAYI 968
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle