Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Okuduğum Kitaplar METİN CELÂL Dullar ve Reçeller enan Biberci’nin yeni hikâye kitabı Dullar ve Reçeller (Kanat Kitap, Mayıs 2008), aynı adlı hikâye ile başlıyor. “Bir kilo çilek, bir kilo şeker, bire bir” diye anlatıyor kadınlar birbirlerine reçel tariflerini. Onların yaptıkları tarifleri dinlerken dünyalarına giriyoruz. Bir türlü gelmek bilmeyen arkadaşını bekleyip bu diyaloglara kulak misafiri olmak zorunda kalan delikanlının aracılığıyla kıt kanaat geçinen, bu yoksul kadınların dünyasına... Yaptıklarının sadece reçel değil ondan öte bütün bir hayat olduğunu öğreniyoruz. K Kenan Biberci de gözlemleniyor. Bence bu eğilim olumlu, Türk hikâyeciliğine yeni bir ufuk katacak nitelikte. Burada sorulması gereken tek soru, ayna tutarcasına toplumun bu kesimlerinin hayatlarından, günlük yaşamlarından parçalar anlatmak yeterli mi? İkinci hikâye “Eşya Tabiatı Gereği PARAMPARÇA AŞKLAR, Eskiyor”da dürüst ve kuralcı işadamı HAYATLAR Sadullah Bey’in bir bayram günü yaZeruya Şalev, günümüz İsrail edebişadıkları, yetiştirdiği elemanların ziyatının yaretine gelmesi evdeki eskimiş Zeruya önemli admobilyadan yola çıkılarak anlatılıyor. Şalev HEP GENÇ KALACAĞIM larından. Sadullah Bey’in günümüz ticari ilişSabahattin Ali, eşine yazdığı bir Romanları kilerine hiç uymayan dürüstlüğü gibi mektupta “ihtiyarlayacağımı kim yirmiden evdeki mobilyalar da bugünün mosöyledi. Hep genç kalacağım” difazla dile dasına uymuyor. Üçüncü hikâye yor. Sürekli izlendiği için yurtdışıçevrilmiş, “Kapalı Aralık” haylaz bir öğrencinin na kaçmak isterken Kırklareli yaAvrupa’da bir ders boyu sınıfta yaşadıklarını, kınlarında öldürüldüğünde 41 yaçok satangözlemlediklerini aktarıyor. “Nosşındaymış. Hep genç kalacak kadar lar listeleriyon, Formasyon, Uydurmasyon” ise kısa olan hayatı oldukça hareketli ve ne girmiş. yeni bir iş arayan fabrika çalışanı ile verimli geçmiş. Hayattayken yayımÇok satanparktaki heykeline bakan heylanmış dokuz kitabı var. Çeviriler yaplar listelekeltıraşın söyleşileri ekseninde mış, Aziz Nesin’le birlikte ünlü Markorinde olmagelişiyor. Kitabın ana teması paşa dergisini çıkarmış. Bir yandan da sı ve Türkolan yoksulluk, yoksulların hayaailesini geçindirmek için öğretmenlik, çede yatına içeriden bakış da bu hikâye memurluk gibi işlerde çalışmış. Kısa yımlanan ile iyice belirginleşiyor. Dullar ve süreler cezaevinde yatmış. Memurlukilk iki romaReçeller, yoksulluk ana temasını tan atılınca yaptığı son iş kamyoncunının “Aşk taşısa da sadece bu temayı işleluk. Hayatım” ve “Kadın ve Koyen bir kitap değil. Ana eksenden Hep Genç Kalacağım’da, Sabahatcası” (Doğan Kitapçılık) adkopan hikâyeler de var. Sanırım tin Ali’nin yazdığı ve ona gelen meklarını taşıması başlangıçta belli bir dönemde yazılan hikâyetuplar derlenmiş (Yapı Kredi Yay. beni biraz kitaplarından uzak tuttuysa lerin bir araya getirilmesinden oluştuAğustos 2008). Sevengül Sönmez’in da boş bir zamanımda okuduğum Aşk rulmuş kitap. Sadece yoksulluk temaderlediği kitapta 1922 ile 1948 yılları Hayatım, hiç de sıradan bir çoksatar sını işleyen hikâyelerden oluşsaymış arasında yazılmış mektuplar yer alıyor. yazarı ile karşı karşıya olmadığımızı sanırım etkisi daha güçlü olurmuş. 560 sayfalık bu eserden Sabahattin kanıtlıyordu. Hemen, Kadın ve KocaKenan Biberci, günlük hayatın küçük Ali’nin mektup yazmayı da, almayı da sı’nı da alıp okudum. Doğan Kiayrıntılarını iyi gözlemliyor. Yalın anlatısevdiği anlatapçılık, beş yıl aradan sonra mını bu ayrıntılar renklendiriyor, derinşılıyor. HaŞalev’in Paramparça Aşklar, lik kazandırıyor. Büyük şehirlerde tupislik zaHayatlar’ını da (Çeviri: Çiğdem tunmaya çalışan, hayatta kalmaya uğmanları bir Canan Dikmen) dilimize kazanraşan yoksul insanların hayatlarını anyana işleri dırdı. Böylelikle yazarın modern latırken bu ayrıntılar önemli işlevler gögereği süaşk üçlemesini de tamamlamış rüyor. Hikâye kahramanları elle tutulur rekli ailesinoldu. hale geliyor. “Pinokyo’lara Çarpmaden ve sevZeruya Şalev, Paramparça mak Lazım…”dan başlayarak kitap diklerinden Aşklar, Hayatlar’da biten bir yoksulluk temasını iyice kavrıyor. Anlaevliliği anlatıyor. Daha doğrusu, tımdaki çok boyutluluk arayışı, hikâye kocasıyla bitmek bilmeyen tariçinde kahramanların bakış açılarına tışmalardan, kavgalardan bugöre değişen anlatım yapısı son üç hinalmış bir kadının evliliğini bitirkâyede iyice kuvvetleniyor. Anlatım ve me çabalarını. Çocuğuyla yalkonunun çeşitlenip çok boyutlanması nız bir hayat kurmayı tasarlaraçısından kitabın en etkileyici hikâyeken annebabasının, arkadaşleri bunlar. larının, çevrenin ona karşı taSon dönem hikâyecilerinde gerçekkındığı tavır, ayakta kalma çaçilik eğilimi, yoksulların, alt ekonomik baları romanın ana eksenini sınıfların, kaybedenlerin hayatlarına Sabahattin Ali oluşturuyor. Evlilikten kaçarken yoğunlaşma eğilimi Kenan Biberci’de SAYFA 12 yeniden âşık olması, yeni bir aile kurmaya doğru yönelmesi de işin cilvesi. Bu kez birbirlerini tanımayan üç çocuk, ikisi de evliliklerini bitirmek üzere olan bir kadın ve bir erkek aynı evde yaşama mücadelesi veriyorlar. Bu birliktelik belki de bir evliliğe son vermekten daha güç. Ama asıl önemlisi Şalev’in kendine has anlatımı. Şalev, anlatıcısının içinden geçenleri aktarıyor bize. Cümleler bitmiyor, sürekli birbirine bağlanıyor, aynı cümle içinde konudan konuya geçiliyor. İlk bakışta okuması güç görünse de yazarın üslubuna alıştıktan sonra anlatım sizi kendine çekiyor, bağlıyor. Şiirsel, ama akıcı bir dille insan ilişkilerinin ayrıntılarına dalmakla kalmıyor, görünenin ardındaki gerçek ruh hallerini de gözler önüne seriyor. İnsanların dünyanın neresinde olursa olsunlar modern hayatın içinde, ailenin, arkadaşların ve toplumun dayatlamalarına rağmen birey olma, istediği gibi yaşama, geleceğini belirleme çabasını çok ustaca anlatıyor. uzak kalan Sabahattin Ali için mektupların öneminin büyük olduğu anlaşılıyor. Eşi Aliye Ali’nin sakladığı bu mektuplarda öncelikle Sabahattin Ali’nin hayat hikâyesinde eksik kalan ya da bilinmeyen yönleri aydınlanıyor. Öğrencilik yıllarında arkadaşlarıyla kurduğu dostluk, gönül ilişkileri… Öğretmenlik yıllarında öğrencilerinin ona duyduğu derin sevgi ve bağlılık… Edebiyat ve siyaset hayatında geçirdiği evreler, kararsızlıkları… Nihal Atsız ve Nâzım Hikmet’le ilişkileri… Cami Baykurt’la ve Aziz Nesin’le birlikte gazete çıkarırken yaşananlar… Tüm bu olaylar mektuplarda anlatılıyor, tartışılıyor ve kafamızda Sabahattin Ali portresinin daha da belirginleşmesini sağlıyor. Diğer yandan da Cumhuriyet’in ilk yıllarından başlayarak 1948’e kadar geçen dönemde yaşananların bir panaroması da ortaya çıkıyor. Türkiye’de bir yazar, bir aydın olarak yaşamanın, düşünmenin, hele eser vermenin ne kadar güç olduğunu, sürekli hapis ya da işsiz kalma tehdidine rağmen Sabahattin Ali gibi insanların nasıl mücadele verdikleri de küçük olaylarda, ayrıntılarda örnekleniyor. YİTİK KENT ANKARA Heyamola Yayınları, ilginç bir proje başlatmış. Türkiye’nin kentlerini oralı şairlere, yazarlara yazdırıyor. Dizinin ilk kitaplarından biri de Ankara hakkında. Şair Gültekin Emre’nin Yitik Kent Ankara’sı. Gültekin Emre, Konya doğumlu olmasına rağmen hayatının önemli Gültekin Emre bir bölümünü Ankara’da geçirmiş. Bu nedenle kendini Ankaralı hissediyor. 1956 1980 yılları arasında kendi hayat hikâyesine koşut olarak Ankara’nın bir monografisini oluşturuyor. Önsöz’de belirttiği gibi şairin hayat hikâyesi ile Ankara’nın monografisi iç içe geçiyor. Zaman zaman da biri öne çıkıyor. Gültekin Emre aynı zamanda 50’li yıllardan başlayarak 80’lere dek Türkiye’de yaşanan siyasi ve ekonomik değişimin de hikâyesini anlatıyor. Gültekin Emre, aile albümünden fotoğrafların izini sürüyor. Konya’nın Kongul köyünden kalkıp Ulus Hamamönü Mahallesi’ndeki eve yerleştiklerinde beş yaşında. Kitapta o günden başlayarak gördüğü, tanıdığı Ankara’yı anlatıyor. Ankara’da var olma çabaları, yoksul hayatları, günlük yaşamları ile birlikte Ankara’yı tanıyoruz. Anlatımını Çağdaş Türk şiirinden örneklere destekliyor. Ankara hakkında yazılmış edebiyat eserlerinden yararlanıyor. Gültekin Emre’yle birlikte Ankara’da dolaşırken rastladığımız yapılar, yerler hakkında kısa ve öz, ansiklopedik bilgiler alıyoruz. Semt semt gezdiriyor bizi şair. Ankara hakkında hemen hiçbir bilgiyi kaçırmamaya, yazılmış hiçbir kitabı, yazıyı atlamamaya çalışmış gibi. Biraz fazlası var ama iyi çalışılmış, güzel anlatımlı bir kitap Yitik Kent Ankara. ? CUMHURİYET KİTAP SAYI 968