05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Sevgi Özel’le ‘İktidar Benim Deyip Ne İstersem Söylerim!’ Dilin kemiği!.. Sevgi Özel’in, kendi alanına ilişkin yani “dil”e ilişkin ciddi bir çalışma ‘İktidar Benim Ne İstersem Söylerim!’ raflarda. Tam 40 yıldır, dilin doğru kullanılması, herkesin doğru konuşup yazması, ulusal kimliğimiz olan dile saygı ve güvenin yitirilmemesi için çalışmalarda bulunduğunu ifade ediyor Sevgi Özel. Özellikle son 2530 yıl içinde yönetenlerle yönetilenler arasında gittikçe büyüyen ve dil kullanımından kaynaklanan anlaşmazlığı sık sık yazan Özel, toplumun dil kullanımındaki sıkıntılarını da kitaplarında incelemiş bir yazar. Özel, iktidar bensem, istediğimi söyleme ve yapma özgürlüğüm de sınırsızdır anlayışını kuşanarak halkın önüne çıkanların, nerelerde hangi ortamlarda yetiştiğini de gözler önüne seriyor kitabında. Asıl politikacılar okumalı bu kitabı dediğimizde ise şöyle yanıt veriyor Sevgi Özel: “Politikacıların okuyacağından kuşkuluyum…” Sevgi Özel’le kitabını konuştuk... Ë Gamze AKDEMİR şe evlerimizdeki iktidar anlayışından girişmişsiniz, kitapta birkaç baba örneği var; dahası iktidar duygusunu takside, lokantada, değişik yerlerde bilinçli, bilinçsiz yaşayan başka örnekler de var. Onları minik öykülerle aktarmışsınız… Kitaptaki örnek babaların adı Yusuf Bey ya da Yusuf Amca, özellikle seçtiğim bir ad değil, herkesin çevresinde, evinde, apartmanında, sokağında, okulunda başka başka Yusuf Amcalar, Melahat Teyzeler var. Babanın iktidarını özellikle birkaç örnekle verdim; çünkü 1980’den sonra kesin ve açık biçimde Türk İslam sentezinin resmi ideoloji olması, inanca sarılan iktidarların kadına bakışı, ana ve babanın, dahası kız ve erkek çocukların eşit koşullarda olmadığı evleri çoğalttı. Babalar, abiler yani erkek, artık kesinkes tek iktidar sahibi. İktidar “eril” bir kavram sanki. Görüntü bu, gidiş de bu doğrultuda. Erkeğinin izni olmadan çiş bile yapamayan analar, doğallıkla kendisinin ya da çocuklarının birçok isteğini, yalanını, yanlışını saklamak zorunda kalıyor. SAYFA 16 görmek, halkla alay etmek olarak niteliyorum. Olur mu, “Şeyini şey ettiğimin şeyi” diyeceksin, sonra “Yanlış anlaşıldım” özrüne sığınacaksın! Yanlış anlaşılmayı anlatırken, hiç istememe karşın, “Yanlış Anlaşılma Kıvırtmasının Yerleşmesi” gibi bir başlık kullandım. İnanın bu, “kıvırtma” sözcüğünün yerine başka bir şey bulmakta zorlandım; çünkü yapılan eylemi en iyi, en açık ve doğru biçimde bu sözcük anlatıyordu. Bu davranış biçimi yeni değildir, AKP iktidarından önce başlamıştır. Ta, ‘40’lı yıllara gitmek gerekir. Tek parti döneminde, TBMM’ye az sayıda milletvekiliyle giren Demokrat Parti’nin gözdesi Adnan Menderes, 1946’nın bütçe görüşmelerinde CHP’yi kıyasıya eleştirmiş; bu eleştirilere yanıt vermek için kürsüye gelen Başbakan Recep Peker, “DP adına Adnan Menderes’in sesinden kötümser ve psikopat bir ruhun, mariz bir ruhun karanlıklar içerisinde...” diye konuşmaya başlayınca, en önde Celal Bayar olmak üzere, bütün DP’liler kürsüye koşmuş, başbakanı susturmak istemişler. DP’li milletvekili Emin Sazak, “psikopat” sözcüğünü iyi duyamamış, “Bize pis köpek dedi arkadaşlar. Bize pis köpek dedi. Gidelim. Terk edelim” diye bağırmış. DP’liler meclisi terk etmiş. Başbakan Peker; yanlış anlaşıldığı izlenimi verecek bir açıklama yapmış, “mariz”in, “Türk adabında bir hakaret kelimesi” olmadığını söylemiş. Sonradan çok sık duyduk, böyle suyuna tirit “Yanlış anlaşıldım” açıklamalarını… “SOL’UN DİLİ YETERSİZ” İktidar “ne demektir”in bilindiği sanılan, aslında tam bilinmeyen tanımı da açımlanıyor kitabınızda... Evet, sorum da bu? Tam anlamıyla ne demektir iktidar? Bu tanım ülkemize, özellikle Demokrat Parti döneminden bu yana, dünyadaki genel uygulanışından farklı olarak nasıl uyarlanmıştır? Bu kavramın ülkemize özgü bir kullanım alanı var; dünya için kesin yargıda bulunamam; başbakan sıklıkla, “Haddinizi bilin!” diyor, haddimi bilirim. Benim gözlemlerime göre iktidar, halk açısından hâlâ tam anlaşılmış bir kavram değildir. Çünkü halk, seçtiği insanların kendini temsil ettiği bilincine erişemedi. Bunda özellikle de solun yanlışı, eksikleri daha çok. Aslında sağı temsil edenler, çoktan beri iktidarı elde tutuyorlar. Böyle bakınca halkın onları ve onların temsil ettiği iktidar anlayışını daha iyi anladığını düşünebiliriz. Çünkü sol, sosyal demokrat kesim, halkın dünkü korkularını silme konusunda anlaşılır bir dil kullanamıyor. Bir ara Bülent Ecevit bu dili yakalar gibi oldu; solunu, bağışlayın sonunu getiremedi. İnsan kimi konuları, kavramları kendisi içselleştirememişse, bunları toplumun bütün kesimlerine inandırıcı bir dille aktarması olanaksızdır. Üstelik toplumun büyük kesiminin belleğinde sola ilişkin dünkü korkunç yalanlar duruyor; sosyal demokrasideki “sosyal”in “toplumla ilgili, toplumsal” demek olduğunu açıkça anlatamayan bir solumuz var. Solun kimi saygın adları ve bağlı oldukları siyasal oluşumlar, öyle bir dil kullanıyor ki, dinleyen bütün halkın sağlıklı bir eğitimden geçtiğini sanırsınız. Halkın kendilerini anlayamadı¥ ğı gerçeğini de bildiklerinden, soCUMHURİYET KİTAP SAYI 968 İ Babadan tırtıklanan paralarla, istekler gizlice karşılanıyor. Yalan ve aşırma erken yaşta başlıyor; özendiricisi de ana babalar… Bu tür aileler, şu ya da bu yolla mal mülk edinme, doğru ya da yanlış olan ortak çıkarlar çevresinde öylesine kenetleniyorlar ki… Benim vurgulamak istediğim şu; kendi evinde yalana, yanlışa alıştırılanlar, günün birinde siyasete girebiliyor. Bir ülke hazinesi, taşı toprağıyla onlara emanet ediliyor. Bu yaşa dek gördüklerim şu; kendisine yarayacak bir karış toprak, üç kuruş fazla kazanç için her yolu kullananlar, ülke topraklarını satmak için insanüstü çaba harcıyorlar. Elbette tersi olanlar da var; yazık ki bunlar gittikçe azalıyor. Bunlar için yaşamın başka alanlarında olduğu gibi, siyasette de şans kapısı kapalı. Çünkü onların yolunu açacak siyasal oluşumlar yamalı bohça gibi… İşte öykücü kimliğimle, gözlemlerime dayanarak sıraladığım öykücüklerle politikacıların hangi ortamlarda, hangi dile ve eylemlere alıştırılarak yetiştiğini anlatmak istedim. Bu öykücükler hem gülünç, hem de acıklı… SAĞ DİNE, SOL KISIRDÖNGÜYE… Sağ ve solun hatalarını ortaya koyan da bir kitap elimizdeki… En temel hatalar bağlamında sağ ve solu değerlendirdiğinizde ilk kalemde ne/neler yer alıyor? Doğrusunu isterseniz benim, sağ ile solun yanlışlarını ortaya koymak gibi bir amacım yok. Bu beni aşar; ben yazarım, dilciyim. Ancak dilci kimliğimle iki kesimin kullandığı dili de izliyorum. Sağ, daha doğrusu dinsel baskınlığı olan kesim yükselirken, sol neden bir kısırdöngü içinde diye, hepimiz düşünüyoruz. 67 yıldır senlibenli konuşma dilini ya da argoyu doğalmış gibi kullanan bir iktidar var; başbakan eleştiri alınca, ben halkımın dilini kullanıyorum diyor. Çok doğru, gerçekten de halkın dilini kullanıyor. Halkın evinde ve sokakta kullandığı dil, çoğunca bu. Kitapta bunun örneklerini verdim. Kaldırımda yürüyorum, arkamdan gelenler ya da önümdekiler, bağırarak ve sövgü sözcükleriyle, argoyla beleyerek konuşuyorlar. Bu insanların eğitimden aldığı payı, daha doğrusu pay alamadığını biliyoruz; eğitimin niteliğini de. Eğitimin niteliğinin ne denli düştüğünün en somut kanıtı dile yansıyan görüntü; vekillerimizin mecliste nasıl konuştuğunu örnekledim kitapta. Tutanaklara geçen konuşma biçimi ve sözcükler, sokaktakiyle büyük ölçüde benzeşiyor. Kitapta var, vekillerin ağzından kaçan sövgü sözcükleri; aslında incelik olsun diye ağızlarından kaçan diyorum. Vekillerin çoğunun doğal hali bu, bilgisi görgüsü bu kadar, diye düşünüyorum. ...! PARDON! Bir de “Yanlış anlaşıldım” diyenlere tepki gösteriyorsunuz… Hangi partiden oluşu beni ilgilendirmiyor; beni ilgilendiren, ulusun en yüce kurumu olan TBMM’ye göndererek ülkeyi emanet ettiği insanların ağzına geleni söyledikten sonra, “Yanlış anlaşıldım” demesi. Bunu, halkı küçük
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle