Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
OKURLARA Kırk Yıl’ın girişinde şunları yazıyor: “Kırk yılın sonunda şöyle bir durup düşündüğümde… Sosyalizmin insanoğlunun yaratabildiği en güzel gerçekleşebilir düş olduğuna, dünyanın gençliği olduğuna inanıyorum. Reel sosyalizmin çöküşünün nedenlerini açıklayabiliyoruz. Burjuva demokratik özgürlüklerin, evrensel özgürlükler olduğunu artık biliyoruz. Şunu da nesnel verilere dayanarak söyleyebiliriz: Türkiye burjuvazisi, bırakın insanca yaşanacak bir Türkiye, özgür ve adaletle bir Türkiye kurmayı, Türkiye’yi yönetmekten bile aciz olduğunu 1950’den bu yana bütün iktidarlarıyla ispat etmiştir. (…) Edebiyatta eleştiriye gelince… Böylesine batakta, böylesine çürümüş bir toplumda öbür toplumsal etkinlikler ne durumdaysa edebiyat da o durumda… Kendi eleştirmenliğime gelince… Bir eleştirmenin bir romancı gibi, bir şair gibi ‘hırslı’ olabileceğini sanmıyorum. Bunun için onların içinden bazılarının katlanmayı göze alabildikleri küçüklüklere, bayağılıklara katlanmaya da gerek yok.” Düşündüğü gibi yaşadı Fethi Naci. Her zaman saygıyla… TURHAN GÜNAY eposta: turhangunay@cumhuriyet.com.tr cumkitap@cumhuriyet.com.tr Fethi Naci ‘Eleştiride ENİS BATUR Pervasız Pertavsız Kutsalın İzleri ni (1932), Bill Viola’nın “San Jan Cruz”u (1983) ve Maurizio Cattelan’ın “O”suyla (2001) bir dans fenomeni. Dix’in görkemli dördüzlüsü, yalnızca iki savaşın arasına köprü kurduğu için değil, plastik olgunluğuyla da önemli geldi bana: ‘Desen’in boyut çıtasını onca yükseltmek o dönemde kolay rastlanan bir eğilim sayılmaz (öncesinde, Orsay’daki iki dev ToulouseLautrec’in üzerimde yarattığı şaşkınlığı anımsıyorum). Picasso’nun “çarmıh” desenini Grünewald’la yan yana getirdim belleğimde: ‘Geometrilerin en güzeli’, sayısız sahne çeşitlemesiyle dolu Batı resim tarihi, ben o ikisini ayırdım, ayırıyorum. Öbür üç yapıt, ayrı ayrı açılmayı, gerektiriyor birer sayfayla. Ama Kutsal’ın önemi şurada: İnanmayanı kuyusuna çekmeyi biliyor. Bill Viola’nın yapıtının önce içine giriyorsunuz: Büyük, karanlık bir odada, bir küpodada, bir kübün kapsama alanındasınız. Üç yanı karanlıkta güç bela seçilebilen karanlık kare tablolarla kaplı odanın ortasında, Kâbe’yi çağrıştıran simsiyah, penceresiz bir küp daha, kapı aralığından ufak bir masa, üstünde eski küçük ekranlı bir monitör, bir sürahi ve bir bardak görüyorsunuz. SaintJean’ın ayakta duramadığı, yatamadığı küçüklükte bir hücrede, işkence altında yaşadığı biliniyor. Karşı duvarda koca bir ekran, siyahbeyaz bir film akıyor, herhalde Alpler’de çekilmiş görüntüler, genellikle karla kaplı ıssız tepeler, doruklar, bir dağ silsilesi üstünde ilerigeri, oldukça sert kaydırmalarla ilerliyor alıcı, zaman zaman yukarıya yöneliyor objektif, bulutların ortasına dalıyor, çıkıyor görüntülere, yüksek oktav uğultu eşlik ediyor kesintisiz biçimde, öyle ki: Yeryüzünde misiniz, terk edilmiş bir gezegenin atmosferine mi girdiniz, kestiremiyorsunuz. Oylum, duvar, ışık, görüntü, imge, ses, renk üzre bir çoğul yapıt Viola’nınki. Ermişin azabını, direncini, sırat köprüsünü, iman sınavını birebir tercüme eden bir iş. Çıkışta, ürperti. Cattelan’ın heykeli de çıplak bir odada, karşı duvara yüzü dönük, sırttan kimliği teşhis edilemeyen, iki dirhem bir çekirdek giyinmiş, diz çökmüş yakaran birini temsil ediyor. Buradan bakıldığında, tek başına ufalmış haliyle bu gövdenin mümin duruşu kendiliğinden ilk etkiyi yaratmaya yetiyor; ama asıl tek etki, ilerleyip yaklaştığınızda, yanına sokulup yüzünü görülebileceğiniz konuma ulaştığınızda sarıp sarmalıyor benliğinizi, bir an elektrik çarpmış gibi irkiliyorsunuz tanıdık yüzle yüzyüze geldiğinizde: Karşınızdaki, Adolf Hitler. Cattelan’ın yapıtının toplam gücü, gerçekte onunla ilk tanışmanıza sıkısıkıya kenetlenmiş. Bir dahaki karşılaşmanızda, ola ki ona sırttan bakmakla yetinecek, ürpertinizi yeniden görmeyi reddedeceğiniz, buradan bakınca görünmeyen yüze ilişkin önbilginizden devşireceksiniz. Kutsalın öteki yüzü bu: İblis bile, bütün yaptıklarından sonra, irinle dolu aklına karşın diz çöküyorsa, tapınmanın anlamının bittiği, tükendiği yerdeyiz. ? Otto Dix, “Savaş” dern çağda kutsalı fazla didiklemediler. Böyeaubourg, yazöncesi son büyük girile bir sergiye “biz”den ne katılabilirdi? Cihat şimini patlattı: Kutsalın İzleri, kapBurak, Yüksel Aslan, bir de çok özel olacak samlı ve soluklu sergi, usta işi bir küama olsun: Kesinkes “Önce”. Dönüşte, bu ratörlük dersi: Goya’nın bir kara degözle bir tarayacağım depomuzu. seni (181014) ve Caspar David Friedrich Büyülendiğim yapıtları saymak isterim, ye(1831) ile başlayan, XX. yüzyılı katederek, ni tanıştıklarım arasında: Dix’in “Savaş” dör2007 tarihli birkaç çağdaş sanat ürünüyle düzlüsü (1929), Picasso’nun “Çarmıh” deseucu açık tamamlanan bu soruşturmanın odağında İnanç, İnan, Varoluş sıkıntısı, yer yer doğaüstünün ve ötesinin alanına sıçrayan bir metafizik çerçeve duruyor. Geometrik mutlakla hesaplaşma, Golgotha’da billurlaşan mutlak suç, mutlak terk ediliş, belirsizliğin beslediği mutlağın estetiği, başka bir açıdan bakıldığında, ana izlekler olarak görülebilir. Küratör göz kamaştırıyorsa, ilişkilendirme, bağlantıları kurma yeteneğiyle düzorantılı bu: Kutsalın İzleri’nde son derece sağlam bir örgü, neredeyse geçit vermeyen, deliksiz bir anlatı çıkıyor karşımıza. Bu büyük sergilerin benim açımdan en heyecan verici yanlarının başında keşiflere şans tanıması geliyor: Hiç tanımadığım, karşılaşmadığım, bazan ıskalamış olmama şaşırdığım yapıtlar sonsuz bir kaynağın derkenarında yaşadığımı düşündürüyor; otuz yıl öncesinden bildiklerim, tanıdıklarım ise aynı kaynağın merkezinde Cattelan’ın heykeli. durayazdığım duygusunu uyandırıyor içimde böyle bir alaşım işte. KaçıBill Viola nılmaz: Her izleyici, her sergi okuru gibi ben de eksiklere takılıyorum; daha doğrusu takılmıyorum da, ekliyorum onları, güzergâha. Sanıyorum, işini hakkıyla yapan küratörün izlerkitleden bekleyeceği, hattâ umacağı bir reflekstir bu. Neresinden bakılsa, herşeyi içerecek değildir bir sergi: Olanaklar çerçevesinde seçecektir. Kapsadığı dönem göz önüne alındığında, Kutsalın İzleri’nin ağırlıklı olarak Hristiyan kültürü çerçevesinde dönmesi doğal görünüyor: Müslüman, Yahudi, Budist, Taocu sanatçılar, mo B İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk?Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız?Yayın Yönetmeni: Turhan Günay? Sorumlu Müdür: Miyase İlknur?Görsel Yönetmen: Dilek Akıskalı?Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş.?İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişli İstanbul, Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0(212) 343 72 64?Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri, Hoşdere Yolu, 34850 Esenyurt İSTANBUL.?Cumhuriyet Reklam: Genel Müdür: Özlem Ayden/ Reklam Müdürü: Eylem Çevik?Tel: 0 (212) 25198 74750 (212) 343 72 74?Yerel süreli yayın?Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. CUMHURİYET KİTAP SAYI 964 SAYFA 3