24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Değinmeler MUSTAFA ŞERİF ONARAN Kültürün temeli dil atince Cultura’dan gelen, Fransızca söyleniş biçimine göre “kültür” diye benimsediğimiz bu sözün ilk anlamı; “toprağı sürme, tarla tarımı” olduğundan Dil Devrimi’nde “Ekin” karşılığı önerilmiş, ama yaygınlık kazanmamıştır. Artık o ilk anlam önemini yitirmiştir. Çünkü gündelik alışkanlıklardan yaşamanın anlamını kavramaya doğru, kültür, öyle geniş boyutlar kazanmıştır ki, ortak bir tanıma varmak da kolay olmamıştır. “Kültür, bir toplumun yaşama biçimidir” demek alışkanlığını benimsemişizdir. Oysa aynı toplumun içinde bile birbirine benzemeyen öyle değişik yaşama biçimleri var ki, birbirimize yabancı düşebiliriz. L “Yaşamanın anlamı ne?” diyen Çehof’a Gorki’nln verdiği yanıtı bilmiyoruz. Ama kaç kişi kendine yaşamanın anlamını sormuştur? Kendimize yenik düştüğümüz, saygımızı koruyamadığımız şu karmaşık akış içinde, ölümün kıyılarına geldiğimiz zaman kendimizle barışık olabilecek miyiz? “Hayatım birlik, dirlik ve iyiliktir” diyen Hacı Bektaş Veli’nin sözü yaşamanın anlamını insanlığın kurtuluşunda buluyor. Bu söz insanlığın kurtuluşuna yol açabilir ama, bir türlü “barış kültürü” edinemeyişin umutsuzluğu içinde, kendimizden bile kuşkuya düşüyoruz. Kültürün boyutlarını ayrıntılarıyla inceleyen, bu konularda derinleşen insanbilimci Bozkurt Güvenç; gelenek, eviçi ilişkileri, bilgi birikimi, yerleşim özellikleri, üretimtüketim alışkanlığı, yönetim biçimleri, doğal çevre, bunların dile yansıması gibi konulardan kültüre bakmanın ustasıdır. DİL KÜLTÜRÜN AYNASIDIR Bu yazıda bir dilbilimci olan Doğan Aksan’ın dile yansıyan özellikleriyle kültüre bakışını ele alan bir kitabı üzerinde durulacaktır (Türkçeye Yansıyan TÜRK KÜLTÜRÜ, Bilgi Yayınevi, 2008). Yaşama biçimlerinin dile yansıması demek, dilin söz varlığının çoğalması demektir. Bu özellik edebiyata yansıdığı zaman dar bir çevrenin kültürü bile evrensel bir boyut kazanmış olur. Dil ile kültür arasındaki ilişkiyi Bozkurt Güvenç şöyle açıklıyor: “ ‘Dil ile Kültür’ yerine ‘dilkültür bağıntısı’ demeyi yeğliyorum, çünkü dil ile kültür birbirine eşdeğer, iki bağımsız birim değil, tek bir varlığın, birbirinden ayrılmaz, biri ötekisiz olmaz, iki parçası gibidir. Kültürde ne varsa dilde de vardır. Dildeki her şey kültürden gelir. Kültür dilde yaşar, gelişir, birikir. Dil, kültürün hazinesi, bilinci, ruhudur” (DilKültür). Doğarı Aksan kitabını bu çerçeve içinde ele alır. Dile yansıyan özellikleri kısaca şöyle belirtir: SAYFA 22 “Maddi ve manevi öğeler, davranış biçimleri, kültür değerleri olarak dile yansımaktadır.” (Kültür Nedir?) Aile ilişkilerinin yoğunluğu, yemeiçme alışkanlıkları, yaşama biçimindeki değişimler dilin ayrıntılarında anlam kazanır. Başka bir dilde olmayan söz değerleriyle dilin gelişmesini sağlar. Doğan Aksan, kültürün dile yansıyan özelliklerini ele alırken özellikle kadınerkek İlişkileri üzerinde duruyor, “evlenme” kavramını ele alıyor. Uygur Türklerinden bu yana kadına verilen önem, “Hatun kişi” sözüyle onu “tanrıça” katına yükseltmektedir. Ama eski kültürümüzden günümüze doğru, kadını aşağılayan atasözleri de var: “Kadın kısmının saçı uzun olur, aklı kısa” bu sözlerden biridir. Bu söz aynı anlamda Kazak Türklerinde de geçiyor. Kadını, yücelten atasözleri de var: “Yuvayı dişi kuş yapar.” “Karın, kardeşten yakın.” “Erkek aslan aslan da, dişi aslan aslan değil mi?” Eski Türk toplumlarından günümüze doğru erkek egemen anlayış kadınların aşağılanmasına yol açmıştır. Cumhuriyet devrimleri kadına kişilik kazandırmasına karşın, önyargılı davranış değişmemiştir: “Kadının yüzünün karası, erkeğin elinin kınası” sözü; erkeğin karşı cinsle girdiği yasadışı ilişkinin doğal sayıldığı, böyle bir suçun kadınlarda bağışlanmadığı anlamına gelmektedir. Kadın “eksik etek”tir. Aşiret geleneği içinde böyle bir kadına yaşama hakkı tanınmaz. AİLE ÇEVRESİNDE DİL Yaşama biçimlerinin dile yansıyan özellikleri, değişik bölgelerdeki durumlara göre söz değerleri kazanılmasına yol açar. “Evlenmek” kavramı; “bir yastığa baş koymak”, “dünya evine girmek”, “yuva kurmak” sözleriyle de anlatılır. Bir kızın “gelin olması” söz konusuysa, “yuvadan uçurmak”, “başgöz etmek”, “başını bağlamak” deyimleri de kullanılır. Anadolu’nun değişik bölgelerinde, töre gereği, geline verilen armağanlar vardır. “Söyletmelik” düğün gecesi gelini konuşturmak için güveyin verdiği armağan dır. “El öpmelik” gelin ya da güveye kaynata ya da kaynananın verdiği armağan. “Evirlik” düğünden 510 gün sonra verilen yemek şöleni. “Düğüncelik” evlenenlere komşuların yaptığı yiyecek yardımı. Aile çevresinde “güveyi”, “erkek çocuğun doğumu”, “anne”nin, “baba”nın durumu, bunlarla ilgili söz değerleri, her bölgenin kendi töresi uyarınca önem kazanır. Annenin kutsallığı “Orhun Yazıtları”yla “Yenisey Yazıtları”na dek uzanır. Dede Korkut oğuznamelerindeki babaoğul, anakız ilişkisinin oluşturduğu gelenekte günümüz Türkçesine doğru uzanan bir töre anlayışı var; “Oğlan babadan öğrenir sofra açmayı; kız anadan öğrenir biçki biçmeyi”. Sözvarlığımız içindeki deyimleri inceleyen Doğan Aksan; gerek ölçünlü dilde, gerek Anadolu ağızlarında anne için söylenmiş söz değerlerini şöyle yorumluyor: “İnsanımız, çeşitli durumları, davranış ve nitelikleri söze dönüştürürken kendisi için değerli ve önemli bir varlık olarak anneyi ön planda tutmaktadır. Ölçünlü dilde anası ağlamak, anasından emdiği süt burnundan gelmek, anasının ak sütü gibi helal olmak, ana kuzusu, ana yüreği gibi deyimlerde bu eğilim görülmektedir” (Anne Kavramı). Ama zaman değişiyor, çocuklarımız anababadan öğrendiklerini önemsemez görünüyor. Giderek ev içi ilişkilerindeki töre anlayışı yozlaşıyor. Yaşayan söz değerleri bir ulusun tarihine de tanıklık etmiş oluyor. SOFRA KÜLTÜRÜNDE DİL Yaşama koşullarının dile yansıyan özellikleri arasında beslenme alışkanlıklarının önemli yeri var. Beslenme alışkanlıklarıyla birlikte, sofra kültürü, ekmek kültürü ile içki kültürü toplumun geçirdiği değişimle birlikte anlam kazanıyor. Doğan Aksan “ekmek kavramı”na ayrı bir önem veriyor. Artık o, yemeğimizin başlıca besin kaynağı olmaktan çıkmış, değişik deyimlerle “yaşamanın anlamı” haline gelmiştir. Doğan Aksan bu gelişmeyi şöyle açıklıyor: “Sözvarlığımızı, en eski metinlerimizden bugüne, titizlikle inceleyen bir araş tırmacı, deyim, atasözü ve çeşitli kalıplaşmaları bir araya getirdiğinde bu gerçeğin kanıtlarını da ortaya koymuş olur. Öyle ki, yalnızca ekmek kapısı, ekmek parası, ekmek teknesi, ekmeğinl kazanmak deyimleri bile, ekmeğin yer yer ‘geçim’, ‘yaşam’, ‘yaşamı sürdürebilme’ anlamlarını, kazandığını göstermektedir.” (‘Ekmek’ Kavramı) Tarımla uğraşan Anadolu insanının “ekmek kültürü”nde yoğunlaşmasını doğal saymak gerekir. Eskimo kültüründen böyle bir anlayışı bekleyemeyiz. Üç yanı denizlerle çevrilmiş ülkemizde balık kültürü pek gelişmese de, “et kültürü”nden dilimize geçen nice söz değerleri var. Eski Türklerden günümüze doğru “et”, en önemli besin kaynaklarından biri olduğu gibi, söz değeri olarak da yaşama koşullarında anlam derinliği kazanır. “Etle tırnak arasına girilmez” derken, aile içi ilişkilerde bozulmalar olsa da, zamanla düzelir, kopukluk olmaz, demek istenir. “Her kuşun eti yenmez” sözünde; bir durumdan çıkar sağlamak, bir kimseyi istediği gibi kullanmak olanağı bulunmadığı belirtilmek istenir. “Ucuz etin yahnisi yavan olur” sözüyle, kolay elde edilen şeylerden beklenen yararın sağlanamayacağı anlatılmaktadır. Bölge ağızlarında “et”le ilgili öyle söz değerleri var ki, bunların kimileri genel dilde de yaşamakta, söz varlığımızın gücünü göstermektedir. Birkaçını anımsatmakla yetinelim: “Eti budu yerinde” , “etliye sütlüye karışmamak”, “etini aşırmak” gibi deyimler; yaşam koşullarında karşılaştığımız nice olaya nasıl bakacağımızı gösterir. İÇKİ TÖRESİNDE DİL Doğan Aksan gelenekgöreneklerimizden yola çıkıp Tanrı’ya, ölüme doğru uzanan yolda yaşamanın anlamı sayılan söz değerlerini açıklarken kültürün temelini oluşturan dilin önemini belirtmiş oluyor. Sözcüklerdeki “anı yükü” söze değişmeceli anlam kazandırır. “Boş vermek”, daha çok “argo dili”nde kullanılan bir söz: Önem vermemek, önemsememek, aldırmamak, bir değer vermemek anlamlarına geliyor. Cem meclisinde kadeh elden ele geçerken cıvıtan ereni içki dağıtana gösteren Bektaşi Babası, “boş ver” dermiş, İçki sırası ona gelince kadeh boş verilirmiş. Durumunu anlayan eren sessizce sofradan çekilirmiş. “Boş ver” sözünün kökeninde böyle bir öykü de var. Doğan Aksan, “Türkçeye Yansıyan TÜRK KÜLTÜRÜ”nde söz değerlerinin önemini gösteriyor. Bize bir kez daha Türkçenin ne denli güçlü bir dil olduğunu anımsatıyor. İçkide ölçüyü bllmek söz konusu olunca, yaşanmış bir anlatıya yer vermek uygun düşecek. Yetmişli yıllarda TRT’nin sanat ödülleri seçici kurulunda yer alan Rauf Mutluay ile Tahir Alangu Ankara’ya gelmişti. Eskilerden bu yana arkadaşı Orhan Ural, onları, evine yemeğe çağırmıştı. Orhan Ural, “Şu büfeden bir büyük alayım” dedi. Tahir Alangu sordu: “Evde başka içki yok mu?” “Var ama, bir büyüğün yarısı kadar var.” Tahir Alangu şöyle bir düşünür: “Sen bir küçük daha al. Artmazsa yetmez.” İçkicilerin diline alıştırdıkları bir sözdür bu “Artmazsa yetmez.” O güzel insanlar çekip gitti bu dünyamızdan. Ama içki kültürüne giren “artmazsa yetmez” sözü yaşıyor. ? Bu sayfayla iletişim kurabilmek için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderiniz: Doğan Aksan gelenekgöreneklerimizden yola çıkıp Tanrı’ya, ölüme doğru uzanan yolda yaşamanın anlamı sayılan söz değerlerini açıklarken kültürün temelini oluşturan dilin önemini belirtmiş oluyor. MUSTAFA ŞERİF ONARAN Hekimköy Sitesi 20. Sok. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11 236 23 46 CUMHURİYET KİTAP SAYI 964
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle