Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
¥ mel duyguyu, yazardan bağımsız düşünmek olanaksız bence. Öyküde anlatılan olaylar, ayrıntılar ise anlatıcıya ait, daha çok. Kimin sınırları nerede başlıyor, nerede bitiyor, ayırmak çok zor... Öyküyü tetikleyen duygu değişmese de, anlatıcı ya da kahramanlar başını alıp gidebiliyor bazen. GEÇMİŞLE HESAPLAŞMAK “Yüzleşmek” de temalardan biri… Geçmişle yüzleşmek, bu kadar çok… İncitici olmuyor mu? Bakıyoruz hikâyelere; her birine hüzün yerleşiyor… Yüzleşmenin önemine hep inandım. Üstünde durduğumuz zemin, geçmişle yüzleşebildiğimiz ölçüde sağlam olabiliyor. Bugünkü kimliğimizin oluşumunda etkisi olan ya da herhangi bir davranış biçimimizi şekillendiren durumların farkında olmak, belli hesaplaşmalardan geçiyor. Üstünü örterek, yok sayarak hiçbir yere varamıyoruz. Geçmişle hesaplaşmadan çözüme ulaşmak olanaksız, bunun hem bireysel, hem de toplumsal anlamda kesin bir gereklilik olduğuna inanıyorum. Yüzleşme cesaretini bulabilmek ise, hiç de kolay olamıyabiliyor bazen... Kendimizin bile farkına varamadığı korkuların, kaygıların altında yatanlara ulaşabilmek, uzun ve zorlu bir yolculuk! İncinmeden bir yere varmak mümkün mü? Hüzün, zamanla çok yakından ilişkili bir kavram. Zaman tükenirken, yaşanılanların şiddetini de azaltıyor. Hiçbir duygu, yaşanıldığı an’ın yoğunluğuyla taşınamıyor ileriye, farklılaşıyor, ancak ince bir tortu kalıyor geriye. Hüznü, böyle tanımlayabiliyorum galiba... Erdal Öz’ün bir sözü vardır, “Hüzün, gerçek acıların izdüşümüdür çünkü” der, Gülünün Solduğu Akşam kitabının giriş metninde. Çok severim bu sözü… Mektuplar yer alır öykülerde ve geç “Hüzün, zamanla çok yakından ilişkili bir kavram. Zaman tükenirken, yaşanılanların şiddetini de azaltıyor. Hiçbir duygu, yaşanıldığı an’ın yoğunluğuyla taşınamıyor ileriye, farklılaşıyor, ancak ince bir tortu kalıyor geriye. Hüznü, böyle tanımlayabiliyorum galiba..” mişe açılan kapıdır onlar; hesaplaşmanın, yüzleşmenin aracı görevini üstlenirler… Katılır mısınız? Katılırım elbette! Mektuplar, günlükler kadar olmasa da geçmişe açılan kapılarımız. Eski mektuplarımızı okuduğumuzda, kendimiz bile şaşırıyoruz, bir zamanlar nerede durduğumuzu, nereden baktığımızı görünce. Hangi yaşantılardan geçilerek bugüne gelindiğini görmek, başka birisinin hayatını izliyor etkisi yapıyor insanda bazen. Belgesel anlamdaki işlevi ise tartışılmaz... Mektup, hem yazmayı, hem de okumayı çok sevdiğim bir tür. Gelişen teknolojilerle, kısa mesajların ve epostaların mektubun yerini almasına da üzülüyorum, ne kadar önem versek de, epostalardan çıktı alıp saklamayı ihmal edebiliyoruz. Hem insan eli değmiş bir kâğıdın sıcaklığından çok uzak oluyor, bilgisayar çıktıları! Öyküler arası şiirler yer alır… Kimileyin Cemal Süreya, kimileyin Haydar Ergülen ve tabii Behçet Necatigil… Şiirler öyküleri bağlayan metinler! Her türün bir arada olduğu bir kitap Karakalem Resimler, ne dersiniz son kertede? Şiirler, bilinçli bir tercih, öykülerin girişlerindeki kısa metinler de –ne diye adlandırılır, bilemiyorum, ama benim açımdan ‘öykülerin hikâyesi’ o metinler– aynı şekilde. Ancak öykülerde yer alan günlükler ya da mektuplar, gerçekten de farkına varmadan oluştu. Roman konusunda söylediklerim, öykü için de geçerli oluyor bu durumda; ‘malzeme’ nereye götürüyorsa sizi, oraya uzanıyorsunuz. Şiirin yeri, hep çok özeldi benim için. Şiir okumayı her zaman çok sevdim, yazmaya başladıktan sonrasında ise, şiirle ilişkim biraz farklılaştı. Bazen bir şiir ya da tek bir dize, yazmayı tasarladığım öyküyü şekillendirerek yönünü belirliyor, hatta öyküyü yazmama neden oluyor. Sayfalar dolusu sözcükle anlatmaya çalıştığım bir duygunun, birkaç dizeyle verilebilmesi, olağanüstü geliyor bana! Okur olarak baktığımda da, bir şairi/şiiri anımsamak, öykülere bir kapı aralamak hoş geliyor. Yazdığım sürece, yazdıklarımda şiirler yer alacak sanırım. ? erdemoztop@yahoo.com Karakalem Resimler/ Ayşe Sarısayın/ Can Yayınları/ 130 s. SAYFA 6 CUMHURİYET KİTAP SAYI 966