Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
¥ racon kesebilecek ender tiplerden, Neyzen Tevfik’le arkadaş. Böyle önemli, neredeyse kutsal diyeceğim, insanlarla arkadaşlık ta herkese kısmet olmazdı hani. Bu isimler öyle her genci yedeklerine alıp dolaştırmazlarmış. Ama Abidin öyle bilinen gençlerden değil ki. İşte böyle bir insan zaten başka türlü olamazdı. Abidin Dino olurdu... Abidin’in siyasi angajmanı hem biliniyor hem de eksik ve/veya yanlış biliniyor. Abidin sol fikirlere yabancı değildi. Çocukluğundan itibaren ve ilk karikatürcülerin yapıtlarını izlerken, yani Cenevre’deki yıllarında 1914’ten 1920’ye kadar geçen zaman diliminde akla karayı öğrenmişti. Abidin’in sol fikirlerle ve bilhassa komünizmle daha yakından tanışması, Marx’ı, Engels’i ve Lenin’i A’dan Z’ye okuması 1934 Eylül’ünden 1937 Mayısı’na kadar Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ndeki sinemadaki çalışması sırasında olmuştur. O yıllarda hem Stalin hakkında, hem o sıradaki tasfiyeler, siyasi cinayetler hakkında birinci dereceden tanıklık elde etmiştir. Bütün bunları hazmeden Abidin 1937’de SSCB’den ayrılıp Londra’ya geçiyor. Oradan da Paris’e geldiğinde kararlı ve bilinçli bir antifaşisttir. Üstelik Paris’e eğlenmeye de gelmiyor. Abidin’in bilinmeyen bir yönü var. Bunu kitapta anlatıyorum, ama burada da söylemek isterim: O sıralar İspanya’da iç savaş var, Cumhuriyetçiler faşist Frankistlere karşı çarpışıyor. Türkiye’den giden insan yoktur veya varsa da bugüne kadar bilmiyoruz. Ama Abidin İspanya’ya uluslararası tugaylar bünyesinde, Cumhuriyetçiler saftında faşistlere karşı savaşmak için Paris’teki büroya başvuruyor. Bunu biliyoruz. İşin ilginç tarafı şu tabi: Pa ris’teki büroda uluslararası tugaylara gönüllüleri kaydeden ve gitsin mi gitmesin mi diye karar veren insanlardan biri de Tito’dur. İşte böyle bir insan Abidin. İspanya’ya gitmesine izin vermiyorlar, çünkü İspanya’da artık Cumhuriyetçilerin maalesef savaşı kaybetmek üzere olduklarını herkes görüyor. TÜRKİYEYE DÖNÜŞ Abidin İspanya’ya gidemiyor, ama Haziran 1938’de Türkiyeye döndüğünde faşizme ve nazizme karşı kararlı bir savaşçıdır. O günlerde hele Türkiye’deki nazizm ve Hitler yanlılarının bitleri kanlanmış olunca Abidin boş duramazdı. Ve de boş durmuyor nitekim. Abidin, ilk sayısı 18 Kasım 1938’de çıkan S.E.S. (Sosyoloji. Edebiyat. Sanat) isimli dergiyle mücadaleyi başlatıyor. Bu dergi kapanacak, açılacak, ondan sonra Eylül 1942’de sürgüne gönderilene kadar birçok dergi çıkaracaktır. Antifaşist bir cephede mümkün olan herkesi bir araya getirmeye çalışmıştır. O sırada yeniden faaliyete geçen Türkiye Komünist Partisi’nin (TKP) önemli üyelerinden biri olacaktır. Abidin’in TKP ile ilişkisi 1963’ün sonuna kadar sürüyor, ondan sonra, şimdi ayrıntısına giremeyeceğimiz ama kitapta anlattığım birtakım nedenlerden dolayı, Abidin TKP’den kopuyor. Abidin TKP’den kopuyor ama Marksizmden kopmuyor, çünkü Abidin’le tanıştığımda ve sonuna kadar da bu böyleydi. Abidin son anına kadar her şeyi en azından olayları açıklama konusunda Marksizmden yararlanmasını bilen bir insandı. Abidin hiçbir zaman sekter, tek taraflı, sabit fikirli partizan bir tavır takınmadı. Gerçekten bir kültür adamı olarak yaşadı. Çok boyutlu ve özgür fikirli bir aydın olarak yaşamını sürdürdü. Aydın, sanatçı Abidin ve siyasi Abidin bence bir bütündür. Siyasi angajmanı eğer bir parti bünyesindeki angajmanı olarak anlaşılıyorsa bu 1942’den 1963’e kadar 20 seneyi aşkın süreyi kapsıyor. Ama daha önce ve daha sonra sonra Fransız Komünist Partisi’yle yol arkadaşı, partili olmayan (bunu kesinkes bilmek şimdilik zor) bir ‘yoldaş’ olarak aynı yolda yürümüştür. Fransız Komünist Partisi’nin L’Humanite (gündelik yarı resmi yayın organı) ve L’Humanite Dimanche (Pazar dergisi) başta, bütün yayın organlarına veya kendisinden katkı isteyen diğer yayın organlarına yardımını esirgememiştir. Hele 1950’li yıllarda ve 1960’lar boyunca, Aragon’un yönettiği Les Lettres Françaises’de ve şimdi ismi unutulmuş bir takım küçük büyük gazetelerde emekleri vardır. Abidin cömert bir adamdı. Kitabı nasıl bir yaklaşımla hazırladınız? Bu kitap için gerekli olan malzemeleri, bilgileri, nasıl topladınız? Birtakım ayrıntıları nasıl muhafaza ettiniz ve bugüne yansıttınız? ¥ CUMHURİYET KİTAP SAYI 966 Abidin, 20. yüzyılın en önemli tanıklarından biriydi… Ressam, heykeltıraş, gazeteci, karikatürist, yazar ve saati gelince şairdir Abidin. Birçok arkadaşının yapıtını Fransızcaya kazandıran bir çevirmendir de… Yaşamın bütün belalarını tattı, güzelliklerini es geçmeden. Güzel yaşadı Abidin. Hiç ölmeyecekmiş gibi. Ve Güzin. Her yerde her zaman... SAYFA 16