06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Türkan Saylan ile “Yüz Soruda Sivil Toplum”u konuştuk Türkan Saylan’ın, editörlüğünü ve sorularını Prof. Dr. Kenan Mortan’la birlikte hazırladıkları yeni kitabı “100 Soruda Sivil Toplum” üzerine bir söyleşi yaptık. Sivil toplum hakkında bilmeniz gereken her şeyi bulacağınız nehir söyleşi türündeki kitapta, bir toplumun tüm yöreleri ve insanlarıyla kalkınması, fırsat eşitliğinin yetkililerce ödünsüz ve içselleştirilmiş bir şekilde gerçekleştirilmesi gerektiğine vurgu yapılıyor en önce. Ve bütün bu çalışmalarda, ülkesini ya da yöresini çok iyi tanıyan ve sorunları bilip çözümler üretebilecek STÖ’lerin devreye alınması, dinlenmesi ve katılımının sağlanması gerektiği, yoksa asla sonuç alınamayacağı irdeleniyor. Umudu daima diri tutan ve mücadeleden vazgeçmeyen/vazgeçmeyecek iki ‘çılgın Türk’, Türkan Saylan ve Prof. Dr. Kenan Mortan’ın emeğini ve söyleşisini okumak bir ayrıcalıktı. Türkan Saylan’ın ülkemizin bugünkü durumuna ilişkin yaptığı, sonuna kadar katıldığımız şu değerlendirmesini söyleşiden kopararak burada kullanmak istiyorum: “Kitabımızı tamamladığımız Mayıs 2008’den sonra Türkiye yenibaştan karıştı. STÖ’ler başta olmak üzere kişi ve kurumlar, 12 Eylül’ü anımsatacak şekilde tedirgin hale geldi. Tıpkı Sysphos efsanesindeki gibi, siz istediğiniz kadar taşı omuzlayıp tepeye, yerine çıkarın, orantısız güç kullanmayı, her şeyi oy gücüyle yapmayı hak sayan iktidarlar özellikle karşıt görüşlüleri sindirmek ve gerektiğinde yok etmek üzere, o taşı sarsıp düşürüyor, ta derinliklere! Kafalar karışıyor, korku egemen oluyor. İyimser bakışla, yapıcı eleştiriler ve yaşanan örneklerle hazırlanan kitabımızın yine de halkımıza, hak arayıcılarına, ülkenin yurtseverlerine ön açıcı olabileceğini umuyorum.” SAYFA 10 ‘Ajanlar STÖ’lerin peşinde’ dır. Yoksa asla sonuç alınamaz. Buna karşın STÖ’ler de, kurumları, siyasete atlama ya da etiket sahibi olma, protokolde yer alma vb. gibi amaçlara feda etmemeli, çağa uygun şekilde kendilerini sürekli geliştirerek, “slogan”larla yetinmekten kurtulup gerçekçi çözümler üretebilmelidirler. Sorunlar, saldırılar karşısında gerektiğinde yargıya başvurabilmeli, yılmamalı, sabırla ve sakinlikle ve tüm yasal kurallara titizlikle uyarak çalışmalarını sürdürmeli, bu cesareti göstermelidir. KORKUTAN SÖZCÜK: ÖRGÜT Örgütlülük… Zamanında halka doğru ve yeterince anlatılamadı mı örgütlülük... Halk bir örgüte, STÖ’ye üye olmak, destek vermek deyince neyi anlıyordu? Bugün neyi anlıyor? Bugün ne değişti de STÖ’ler hedef gösterilir oldu? STÖ’lere üye olmak yasadışı örgütlere üye olunmuşçasına tepki gördü kimi iktidarlarca… Osmanlının çözülme döneminde, sarayın, şeyhülislamın emirleriyle içine düşülen perişanlıktan kurtulmanın olanaksızlığı karşısında, örgütlenmeler başlamıştır. Kurtuluş Savaşı öncesi kurulan 28 Kongre devleti (B. Tanör) sivil halkın kendini kurtarmak için örgütlenmesinin, böylece kurtuluşun altyapısını hazırlamalarının en ilginç örneklerindendir. Cumhuriyet döneminde de başta kadın olmak üzere irili ufaklı çeşitli konularda örgütlenmeler gelişmiş ve çok yararlı değişim ve gelişimlere yol açmıştır. Zamanla, çoğu ister istemez muhalif tutum gösteren, yanlışlara, haksızlıklara karşı çıkan STÖ’lerden egemenler huzursuz olmaya başlamışlar, peşlerine ajanlar takılmış, en masum eylemler, kitaplar yasaklanmış, acılar yaşanmıştır. Ancak bütün bunların hepsini aşan tutum, bugünlerde bol bol anımsadığımız 12 Eylül darbesi ve sonrası yaşanmıştır. O dönemde insanlara salınan korku, işkenceler, tutuklayıp yıllarca içerde tutup ilk duruşmada tahliyeler gibi “ben yaparım olur” tavırları, özellikle ana babaların evlatlarına “sakın gitme, sakın okuma, sakın düşünme” öğütleri ile “örgüt” sözcüğüne büyük bir “korkunçluk” giysisi giydirilmiştir. Mayıs 2008’e kadar tamamlanan bu kitapta, AB havucuyla da olsa Dernekler Yasasının, örgütlenmek isteyenler lehine değiştiği, korkmamak gerektiği örneklerle öğütlenmiştir. Oysa son aylardaki baskın tutuklamalar, ihbarlar, telefon dinlemeleri, hele hele tanık koruma yasası vb. herkesin yeniden ürküntü içine düşmesine yol açmıştır. Umarım bir kez daha güç yitirmez ve vatandaşlık görevimiz olan örgütlü çalışma ve engelleri yenme gücümüzü pekiştiririz. Ë Gamze AKDEMİR rof. Dr. Kenan Mortan’ın sorularını hazırladığı “100 Soruda Sivil Toplum” neyi salık veriyor, nasıl bir yol gösteriyor en çok? Prof. Dr. Kenan Mortan’ı Anadolu yollarında, herkesin sürgün yeri saydığı “sevgili ve yalnız” yurdumuzun cennet illerindeki karşılaşmalarımızla tanıdım. Ortak paydamız “kırsal kalkınma” idi. ÇYDD’nin çalışmalarıyla kanıtlanan şekilde alana Ankara’dan bakılamayacağı, sorunların boyutlarının anlaşılamayacağı ve gerçekçi çözümler üretilemeyeceği konusunda anlaşıyorduk. O toprağın insanını, düşlerini, beklentilerini anlamadan, yüreğinizde hissetmeden, o toprağa, insanların omzuna elinizi sürmeden, göz göze gelip sevginizi saygınızı değer verdiğinizi algılatmadan çözüme varamazsınız. Kenan Hoca’yla burada da ortaktı düşüncelerimiz. Yıllarca Anadolu’daki cüzzam çalışmalarımızda genç hekim adayı öğrencilerime şöyle derdim. “Gençler, insanların bitten kurtulmalarını sağlamak için önce kendimiz bitlenmeli, sonra söylem ve eylem geliştirmeliyiz.” Yani, “Orada bir köy var uzakta, gitmesek de gelmesek de o köy bizim köyümüzdür” şiirinin bir aldatmaca olduğu açıktı. Kitabın sorularını, Kenan Hoca, alanı tanımadan, alanda çalışmadan, insanlara, toprağa dokunmadan başarıya ulaşılamayacağı kanısını, ÇYDD ve Türkan Saylan örneklemesiyle topluma yansıtmak ve ülkesi için sorumluluk duyanlara, engellerden yılmadan çaba gösterilebileceğini yansıtmak istedi ve sanırım konuyu deneyimli bir gözlemci olması nedeniyle çok da iyi sorguladı. ‘SLOGANLA YETİNMEYİN!..’ Kitapta Prof. Dr. Kenan Mortan’ın ve sizin ortak yaklaşımınızı nasıl özetlersiniz? Bir toplumun tüm yöreleri ve insanlarıyla kalkınması, fırsat eşitliğinin yetkililerce ödünsüz ve içselleştirilmiş bir şekilde gerçekleştirilmesi gerekir. Bütün bu çalışmalarda, ülkesini ya da yöresini çok iyi tanıyan ve sorunları bilip çözümler üretebilecek STÖ’lerin devreye alınması, dinlenmesi ve katılımı sağlanmalı P ‘STÖ’LER GENELDE MUHALİFTİR, ÇÜNKÜ HAK ARAR’ En doğru yanıtı ilk elden verebilmek, varsa kafa karışıklığını dağıtabilmek adına sorarsam STÖ’lerin görevleri nelerdir? Neler yapar STÖ’ler? Ve politik duruş, kimlik olayı ajandalarının kaçıncı önceliktedir? STÖ’ler kurulurken tüzüklerini çok net ve açık yapmalı, eksik kalırsa ilk genel kurulda eklemelerle tamamlamalıdırlar. Seçtikleri konu/konularla ilgili her türlü yeni bilgiyi, gelişimi öğrenip üyelerine de iletmelidirler. Ayrıca gönüllü üyelerin her biri ülke ve dünya politikalarını, farklı kaynaklardan izlemeli, satır aralarını okumayı öğrenmeli, kulaklara fısıldanan dedikodulara kanmamalı, bunların asla taşıyıcısı olmamalıdır. Aralarına katılmak isteyenleri iyi incelemeli, ajanları sokmamalıdırlar. Üyeler birbirleriyle yarışa girmemeli, bir zamanlar el ele oldukları kişilerin arkasından dolaplar çevirmemeli, eleştirilerini yıkıcı değil, gerçekçi ve yapıcı olarak yüz yüze yapıp birbirlerini iknaya ve huzuru sağlamaya çalışmalıdırlar. STÖ’ler genelde muhaliftirler, buna sendikaları da dahil edelim, çünkü hak ararlar. Öldürülen, imha edilen hayvanların hakları bile çok önemlidir. Kadın hakları, insan hakları, işçi hakları... Tuzla yıllar önce sendikasız işçi alınmayacak durumda olsaydı bu ölümler gerçekleşir miydi? Siz hiç sağ sendika olabileceğini ve işçiyi sömürenlerin yanında yer alınabileceğini, diğerlerine, üye olanlara baskılar yapılabileceğini “Çözüm önerilerimizi ısrarla topluma anlatmalı, yanlış ya da doğruları bulmayı onlara bırakmalıyız. Günümüzde halkımız, düşler miydiniz? cahili, okumuşuyla kendisine destek olacak STÖ’lerin yolunu Bence örgütlenmek, temel ¥ beklemektedir” diyor Türkan Saylan. CUMHURİYET KİTAP SAYI 966
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle