25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Şiir Atlası CEVAT ÇAPAN Kevin Ireland/ Şiirler/ Çeviren: Nazmi Ağıl Gök derseniz, uçuk tonda pembe ve mavi. Sadece oturup bakacağım burada. Bir taksi çevirmeye filan niyetim yok asla. Bir sahneye mi tırmandım ne bambaşka bir gezegende? Kıpırtısız oturup bekleyeceğim Grace Kelly ya da Cyd Charisse olmadı Fred Astaire topuklarını tıkırdatarak gelir birazdan diye. Bakarsınız, hep bir ağızdan mırıldanıyor olabiliriz gizli bir orkestra eşliğinde. ‘herkes bir isyan başlatmak için fazla yorgundu’ Bagajımı bacaklarım arasına koyuyorum ki boş kalsın ellerim alkışlamak için. Tuhaf, sanki tiyatroya bir uçak bileti kestirmişim. BRISBANE BONE FIDES Hatırladığım en dostane yerdir Brisbane. Otuz yıldan fazla zaman önce yakıt almak için durmuştuk orada. –Pilotlar bazen tedbir için en yakın istasyona uğrayıp ikmal yaparlar ya. Sadece aydınlık, geniş bir sundurma vardı, inip gezindik hepimiz, bacaklarımızı açtık. Herkes bizi görmekten çok mutlu gibiydi. Baş sallayıp gülümsüyor, başka bir şey demiyorlardı. Bir şeyler satmaya çalışmıyorlardı ve kabullenmiş gibiydiler, şöyle bir uğramıştık o kadar. Aslında unuttum şimdi nereden gelip nereye gidiyorduk – sadece depoları doldurma ihtiyacı, sonra yola çıkmıştık tekrar. Ben böyle hava alanlarını severim. Bizim iyi niyetli olduğumuzu var saymışlardı, kayda kuyuda gerek duymadan, banka hesaplarımızı kontrol etmeden veya aramadan ceketlerimizin iç ceplerini, çamaşırlarımızı. Son kez oraya uğradığımdaysa değişmişti her şey, bilinen sebeplerden. Çalıların ortasına açılan o tek pist gitmiş, yerine muhteşem düzenlemiş bir beton duvarlar heyulası, gelmişti, opak pencere, yürüyen merdiven. Hatta bir hava alanı daha eklenmişti, arada mekik dokuyan bir hızlı tren. Ama ne gariptir ki bütün o bölge çekip küçülmüş gibiydi. Bir şeyler eksikti sanki, ve bu eksilmeydi büyüyen. YOL Hiç aklından çıkmayan yol ne oradaydı ne burada, uzak bir ufkun ardında, yokluk vadilerinin arasında. Onun gerçek olamayacağını aklı kesiyordu ara sıra, kimse bahsetmiyordu çünkü ondan ve kıvrımlarını hiç gören yoktu. Yine de dumanlı bir gök hattında, en ücrasında aklının, belli bir anı olarak duruyordu pek tanımlayamadığı. Boşlukla ilgili bir şeydi, isimsiz bir patika, ve keşke rüyalarındaki kadın gelip istese : yastığında benden kalan boşluğu geri ver dese, bu boşluğu doldurur, önünde uzanan yolu görürdü böylece. ? CUMHURİYET KİTAP SAYI 974 1 933’te Yeni Zelanda’da doğdu. Sonraki yıllarda 25 yılını İngiltere’de geçirdi, bir ara Bulgaristan’da yaşayıp Bulgar şiirinden İngilizce’ye tercümeler yaptı. Kendini artık modası geçmiş bir kuşağa ait olarak tanımlasa da Ireland, Yeni Zelanda’nın en ünlü kalemlerinden biridir. Aşkı ve Yeni Zelanda’lı kimliğini konu alan şiirleri, romanları, yazıları kırk yılı aşkın zamandır çeşitli dillere çevrilip basılıyor, antolojilerde yer buluyor. Yazın alanında çok sayıda ödül sahibi Ireland aynı zamanda bir amatör balıkçı ve zevkinin dünyanın bütün nehirlerinde balık avlamak olduğunu söylüyor. Şair geçen yıl Ege Üniversitesi’nin düzenlediği bir seminer için İzmir’e geldi ve muzip kişiliğini yansıtan şiirlerinden örnekler okudu. yerleştik koltuklarımıza. Ve nihayet Auckland’a varıp hepimiz inince, çok tuhaf bir şey oldu. Herkes kendilerine yapılan kötü muameleye kızıyor, öfkeyle ellerini kollarını sallıyordu. Ama, neyse ki, herkes bir isyan başlatmak için fazla yorgundu. HAVAALANLARI Arabalarda, otobüslerde, taksilerde, kamyonlar trenlerde ya da, oflaya puflaya, bir o bir bu hava alanında, bekleme salonlarında, tezgahlardaki kitaplara baka karıştıra, şişe kolilerinin üstünden sekip cilalı yüzlerden sakına sakına, daha çok vaktim geçmiştir havada geçene oranla. Hava yolcusu olmak oturmak demek, zamanı ve mekanı doldurmaya çalışmak, havaalanları arasında. HAVAALANI BLUES Bir havaalanında, cam dibindeki bir koltuktan daha rahatsız edici bir yer yoktur. Uçakların hantal hantal salındığını izleriz kalkış pisti boyunca, köpekler gibi, av pozisyonuna geçişlerini kıçlarını alçaltarak, burunlarını havaya rüzgarın içine daldırışlarını. Bacaklarımızı sızlatır midemize kramplar salar bu manzara. Tıpkı daha az tekin bir yer olmadığı gibi bardaki ıslak bir masadan, ki orada nemli öpücükler alabilirsiniz, gövdeniz yükselmeden önce bulutlara. Ama daha da cesaret kırıcısı vardır sırada, ağır ağır emekleyiş koridor boyu, sizi gövdeye boşaltacak olan tüpün içinden. Sosisleri de böyle yaparlar zira. HAVAALANINDA ÖFKE Hoş hatıralarla andığınız birkaç havaalanı olabilir, hafızanızda. Hiçbir olumsuzlukla karşılaşmadan akıp geçilen nadir yerler. Düşlerinize denk, arzularınıza. Ama mutlaka, liste başı yapacağınız bir tane vardır, iş nefret etmeye gelince. İşgüzarlığın, iticiliğin, çileden çıkmanın, öfkenin ve kırgınlığın birlikte harmanlandığı. Benimkini sormayın. Şöyle deyip geçelim ya da: Ona adını veren melekler alevler içinde düşmüş bulutlardan zamanın evvelinde. Ve epeydir yanık tüylerle düşkün ruhlar var orda. KENNEDY HAVAALANI İnanılmaz. Böyle yerler tam bir gösteri merkezi. Gökdelenlerden bir ufuk kesip yapıştırmışlar siyah bir bezin üstüne. HAVAALANLARININ TESELLİ KABUL ETMEZLİĞİ En çaresiz aşıklar bile, kanıp şehvetin ve ay ışığının davetine, sevişmezler havaalanlarında. Araba parklarında, evet, kabul, ve (rivayete göre) yüksek irtifalarda, ama görünüşe bakılırsa o buluşma, ayrılık ve aktarma bölgesinde asla. Her zaman için gidecek daha uygun bir yer bulunmak zorunda. Yine de aradım adını şarap etiketlerinde ve şeker ambalajlarında, uçuş kartlarının arkasına ilanı aşklar yazdım. Ama sözcüklerim kurtulup yerçekiminden, karıştılar onları emen sünepe bulutlar arasına. Havaalanları teselli kabul etmiyor. Geliş gidişlerin yüksek oktanlı çığlıkları yaşam hakkı vermiyor aklında aşk olanlara, ve herhangi başka bir yerde olmak için sırada duranlara, ah, bu arada, büyük şehirlerin adları cızırdarken duvarlarda, kalplerimizi inmeye ikna etmeliyiz şimdi göklerden bir kez daha. HAVAALANINDA KAYIP Bir uçuş sırasında yaşadığım en uzun bekleme on yedi saat sürmüştü, LA havaalanında kısılmış bir halde, DC10 paniği sırasında. Oturup durduk, yarı uykulu, okuyarak, kalkıp gerinerek ara sıra, ama hiçbirimiz yerinden ayrılamıyordu, bir aktarma uçağı görünürse diye hava tünelinin ucunda Yetkililer söz verip duruyordu ne de olsa. Nihayet bir tane varmış dendi hazırda, hadi toparlanıp atlayın, ama neyse ki biri baktı da (çok çok uzaklardaki pistten başka) bir şey görünmediğini söyledi ufukta. Görevlinin şöyle dediğini duydum telefona: “Bir uçak vereceğiz demiştiniz…” arkasından uzunca bir sessizlik, sonra: “Ne demek kaybettik? Koskoca bir jumbo jeti nasıl kaybedersiniz? Ardından bir üst yetkili geldi ve kayıp uçak destanını dinledi. Omzunun üstünden endişeli gözlerle bize doğru bakıp fısıldadı duyulur tonda: “Ne kadar zamandır bekliyorlar?” Ve neredeyse on yedi saat olduğunu duyunca, dedi ki: “Amerikalı olamazlar, çoktan isyan çıkmıştı yoksa.” Sonra yine fısıltıyla “Kim bunlar, Tanrı aşkına?” Yeni Zelandalılar cevabını alınca: “Öylece oturup bekliyorlar mı? Canlı mı bunlar ha?” Ardından, inanmayacaksınız ama, uçak çıkıp geldi, SAYFA 22
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle