Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
? “Dünya bir metin Bunu okuyoruz.” diye yazıyordu İlhan Berk Adlandırılmayan Yoktur'da. Dünyayı harflerden, sözcüklerden, dil'den oluşan bir bütün olarak görmek, onu okumak ve okuyarak anlamlandırmak isteği yatıyor olmalı bu sözün altında. “Dil, yalnızca anlamla sınırlı değildir. Dilin yurdu yoktur. Kopuk, bağımsız yaşar.” (Tümceler Geliyorum, s. 78) Dilin bu kopuk, bağımsız yaşantısını ele geçirmek ona söz geçirmek işidir yazarın, şairin yazma edimi bir yerde, daha ötesinde dünyayı, her şeyi tümcelerle var etmek de bir tümcesever'in tutkusu oluverir. Çünkü, “Tümcenin dışında dünya yoktur.” (Tümceler Geliyorum, s. 54) ANLAM ARAMAK Anlam sorunu İlhan Berk özelinde çok tartışılmıştır. İlhan Berk, anlam'a karşı olduğu yönünde bir yargıyla karşılaşmış, öte yandan anlamın peşinde koşanlara yanıt niteliğinde okunabilecek şu sözleri söylemiştir bir söyleşisinde: “Her şeyde anlam aramak sayrılığımız var. Gazalî, 'Bak karıncalara! Bak şu sinek cinsinden olan arıya!' der. Ve kapatır. Çehov da: 'İşte yağmur yağıyor' der. Her şeyde anlam arayanlara karşı da (ne denli sıkılmış olmalı ki): 'Anlamı ne bunun?' diyecektir. Anlamsız hiçbir şeyi göremiyoruz. Dünya vardır. Bundan daha büyük anlam olur mu? Ona bunun dışında bir anlam biçmeye kalkmayalım. Dünyanın kendini aşan bir anlamı yoktur çünkü.” (Kanatlı At, s. 172). Dünyaya bağlılığı buradan okunabilir, ama yük kaçınılmazdır da: “Dünyada anlamlara bağlı olarak yaşarız. Onların ağırlığı altındayız.” (Adlandırılmayan Yoktur, s. 116) Octavio Paz'ın “Benim düşüncelerim yoktur, imgelerim vardır.” sözünü âdeta kendine pusula edinmiş, şair bakışını bu sözle ışıklandırmıştır. Çünkü “Daha uzun yaşar imgeler, sözcüklerden.” (Adlandırılmayan Yoktur, s. 110). Dünyayı da tinlerle görmeyi, en çok da gitmediği, görmediği yer olmayan, her şeyden haberi olan rüzgâr tiniyle, nehirlerin, ormanların tinleriyle görmeyi, suların, ateşlerin, rüzgârların ayinlerinde olmayı ister (Adlandırılmayan Yoktur, s. 56). Tanrı, yani “Varolup da varolmayan varlık” ya da “Büyük yabancı”, onları vareden özne niteliğiyle değil de, tümcelerin dünyasıyla ve tümcelerle özdeş düşlenebilir. İlhan Berk “Bütün tümceler yeryüzünde yabancıdır” (Tümceler Geliyorum, s. 111) önermesini de bir şairin yazgısıyla özdeş şairler de yeryüzünde yabancıdır öte yandan bir kayanın ağırlığıyla önümüze koyarken, tümceyi tanıştırıyor bize. Oysa burada gizli güzel çelişki: İncil'de, Tevrat'ta bulduğu büyük şiiri görebilmek için “tümceleri şöyle bir kımıldatmak, dokunmak yeter” (Tümceler Geliyorum, s. 44) diyerek bu ağırlığı siliveriyor kolaylıkla. Cinsellik saçan beyaz kâğıttan eksiksiz bir yeryüzü arayışına açılan İlhan Berk “Hep boşluğa yazdım. Böylece boşluk her şeyim oldu.” (Tümceler Geliyorum, s. 114) ifadesinde yazıyla arasındaki şehvetli ilişkiyi de imlemiş oluyor. “Her şeyi ile tam bir dünya yoktur. Hiç de olmamıştır.” sözüne varıyor, bu bilgelikle gölgeleri aralayıp tümcenin yokluğunda dünyaya dair öngörüde bulunuyor: “Tümce yıkılıyor. Dünya oval ile dairenin.” ? Tümceler geliyorum ? A. Şebnem BİRKAN aşamın anlamının kişiye göre değiştiğini biliyoruz; yaşamın, kişinin doğduğu günden ölümüne kadar içinden geçtiği deneyimlerin bütünü olduğunu söyleyebiliriz. İlhan Berk için yaşam, şiir üzerine yapılan deneyimler zinciridir. Tümceler Geliyorum'da “Yaşam denilen şeyin ne olduğunu biliyorum/ ama yaşamayı bilmiyorum” derken sanki bu dünyaya kendi hayatını yaşamaya değil, şiiri yaşamaya ve deneyimlemeye gelmiş olduğunu söylüyor bize. Şeyler kitabıyla tüm şiir temalarının ve konuların sınırlarını zorlamıştı. Kendine ve şiirine hem dil olarak hem tema olarak, hem de konu olarak sonsuzluk biçmişti. Son kitaplarında ise ne kadar az sözcükle ne kadar çok şey ifade edilebilir diye düşünmüş olsa gerek ki, dizeleri ve satırları olabildiğince kısa ve öz yazmış. Çoğunlukla kuralları yıkmak isteğini söylemiştir: “Hep, noktasız virgülsüz on sayfalık bir tümce yazmak isterdim./ Hâlâ da istiyorum.”. Şiir yazarken neler hissettiğini Tümceler Geliyorum'da “Yazarken mi?/ Yazarken yaşadığımı daha bir anlıyorum.” dizelerinden anlayabiliyoruz. Düşüncenin bir güç olduğunu ve bir enerji barındırdığını düşünürüm, nedenini ise şöyle açıklayabilirim: İnsan bir şey yapmadan önce düşünür, sonra karar verir ve düşüncesini uygulamaya koyar. Bu durumdan düşünülmeden hiçbir şey yapılamayacağını görebiliyoruz. Her uygulama ve ortaya çıkan her eylemin ardında düşünce vardır. Düşünceler tümcelerle ifade edildiğine göre her tümce bir güç deposudur. İlhan Berk de Tümceler Geliyorum'da bize bunu göstermeye çalışıyor ve tümcelerin içindeki gücü anlamamızı bekliyor. Kitabının ilk bölümünde 'Tümceler de Yalnızlık Çeker' başlığını kullanmış ve tümcelere kişilik vererek bizden tümcelere farklı bir gözle bakmamızı istemiş.. “Bir yerlerde 'tümcelerle öğrendim ben dünyayı' dediğimi anımsıyorum./ Tümcelerdir dünya.” diyor ve daha sonra da “Bir tümce bir şeyin nasıl olduğunu söyleyebilir/ ne olduğunu değil.”diye devam ediyor. İnsanın zihnindeki düşüncelerdir onu diğer insanlardan ayıran, o nedenle bu düşünceler tümcelere dönüşüp aksın ki bilinsin insan: “İnsan gizlidir./ Bilinmeyen/ Bilinene dönüşsün!” Bu bölümde, kendi hiçbir ipucu vermeden bizden tümceleri anlamamızı bekliyor. İkinci bölümü 'Uzun Kısa Tümce Yoktur, Tümce Vardır' diye adlandırmış, çünkü sadece var olanı irdelediğini görüyoruz. Olanı olduğu haliyle kabul ediyor, yargılamıyor ve konuları ayırım yapmaksızın özgürce kullanıyor şiirlerinde. Bilinçaltının derinliklerini gerçeküstücülere bırakıp kendi tüm bunların da dışına çıkıyor. Ve “Bazı tümceler tutulmaz,/ başlarını alıp giderler. / Gitmek her şeydir onlar için.” diyerek kendi de alıp başını gidiyor şiirlerinde. “Hem de hep sezgiye dayanan Y bir yolculuk için…” Yazılanların ve söylenebileceklerin sınırlı olduğunu ama sezgilerin sınırsız olduğunu, bizlerin de bu yoldan gitmesini ve algımızın açılmasını bekliyor. Üçüncü bölümde ise, geleceği bilmeden yürümeyi, anda kalmayı, anda olmayı deneyimliyor. “Tümceler Bir Adım İlerisini Bilmeden Yürür” çünkü İlhan Berk'in usuna gelen satırlar bir sonrakini bilmeden gelirler ve İlhan Berk akmaya, akıp gitmeye başlar, zaman ve anlamdan bağımsızdır artık, “Akarsuyun vakti yoktur./ Oluş biçimle varolur.” Artık zaman, akmayı bilmeden akıp gitme zamanıdır, anlamın başı sonu yoktur, beklentisiz okumalara, anlamlara yelken açma zamanıdır. 'Tümceler Yabancıdır' adlı son bölümde sözcüklerin ve nesnelerin bilinen anlamlarını kullanarak şiiri sınırlamama taraftarı: “Bir tümce çokanlamlılığa açık olmalı./ Çoksesliliği de, yananlamı da kuşatmalı./ Hemen de kapanmamalı.” Kapalılığa karşıdır, her şeyin ucu açık kalmalı sonsuzluğa kadar sürmeli İlhan Berk'e göre. Şiirinin her okumayla ve her okurla yeni anlamlar kazanmasını ister. Her tümcenin kendi içindeki anlamını aşmasını ve yeni anlamlara bürünmesidir hedefi.. İlhan Berk aklın dışına çıkıp tüm sınırların ötesine olan şiir yolculuğuna devam ediyor. Aklın ve zihnin sınırlı algılamasını yetersiz buluyor. Duygu ve kalple anlayabilmemiz için dizelerinde sonsuzluğa açılıyor: “Belirlilik./ Her şey değildir./ Her şeyin kendi dışında da / bir yaşamı vardır.” Felsefe yapmayı da seviyor: “Umut, usun yanında konuşamaz./ Yalnız durur, bakar ona./ Ama konuşamaz. Kendini savunamaz.” Ken dince din ve Kuran'a değinir: “Kuran'ın üstüne aralarda gölgeler düşer./ Korkuya benzeyen gölgeler./ Hemen kapatırım.” Ölüme değinmeden edemez: “Ölüm üstüne konuşan vardır ama/ açıklık getiren yoktur.” Dili sonsuzlaştırır: “Dil, yalnızca anlamla sınırlı değildir./ Dilin yurdu yoktur/ Kopuk, bağımsız yaşar.” Uzun yıllar şiirler yazan, yazmakla bitmeyen, ucu bucağı olmayan şiirini ve kendi durumunu bize şöyle özetliyor: “Benim tümcelerle ilişkim giderek bir aşk ilişkisi olmuştur.” İlhan Berk şiire ve şiir yazmaya sevdalıdır. Şiirini sonsuzluğa açmış bir şairdir. Sanat yaydığı enerjiyle sanattır, sanat ortaya çıkan bir yapıtla sınırlı olmamalıdır İlhan Berk'e göre çünkü “Sanat yapıtının aurası her şeydir./ Benim nesnelere olan bağlılığım da/ bundan kaynaklanır.” Son kitabında da görüyoruz ki İlhan Berk için ayırım olmaksızın her şey şiir için gereklidir ve her şey onun için şiirde kullanabileceği bir malzemedir. Ölüm, din, felsefe ne kadar şiir için bir malzeme olarak geçerliyse, taş, trafolar, lağımlar, kertenkeleler de o kadar geçerli ve değerli malzemelerdir. Var olan hiçbir şeyi bir diğerinden ayırmaz hiçbir kelime ve nesneyi güzelçirkin,iyikötü gibi ikilik ve ayırım içinde değerlendirmez. Var olan önemlidir, bir şey varsa İlhan Berk için yeterlidir. Onun niteliğinin ötesidir ilgi alanı, nesneleri ve var olanı her şeyin kendisini aşmasını ister kendi gibi… ? İ.T.Ü İngilizce Okutmanı sebnembirkan@superonline.com Tümceler Geliyorum/ İlhan Berk/ YKY/ 118 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 911 SAYFA 5