09 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Turgay Fişekçi ? gediklilerinin ortalamayı düşüren “yapıtları”. Ama bu tür insanların zaman zaman romana ya da şiire de el atması nasıl bu türleri küçültmüyorsa, gezi kitabı üretmeleri de gezi türünü küçültmemeli. Bu alanda neler yapılabileceğini görmek için onların yazdıklarına değil, Yahya Kemal’in, Tanpınar’ın, Enis Batur’un yazdıklarına bakmalıyız. GEZİ YAZILARI Turgay Fişekçi de yukarıdakilere eklenmesi gereken adlardan. Daha önce 2000 yılında, Avrupa’nın her köşesinden gelen bir grup şair ve yazarla birlikte “Edebiyat Treni”yle yaptığı yolculuğu Raylar Üzerinde Avrupa adıyla kitaplaştıran Fişekçi’nin bir süre önce yayımladığı Unutulmaz Bir Andı Görüp Geçtiğim’de de değişik dönemlerde yazdığı gezi yazıları yer alıyor. Kitap “Bağlarda Geçen Çocukluğa Bir Gezinti” adlı kısa ama yoğun yazıyla açılıyor. Bunu okurken aklıma Nabokov’un yazar olmak isteyen bir gence, “Bitkilerin adlarını bilmeyen birisi yazar olamaz” demesi geldi. Çocukluğunda hiç arkadaşı olmadığını, ama büyüdüğü bağ evinin çevresindeki ağaçları birer arkadaş gibi benimsediğini söyleyen Fişekçi’nin bu akça armutları, iğdeleri, çitlembikleri, dutları, bunların arasındaki üzümleri ve babasının sebze bahçesindeki domatesleri, patlıcanları, kabakları, fasulyeleri alabildiğine canlı ve çarpıcı bir şekilde anlatması bitkilerin adlarını bilmemesinin ya da güzelliğini görememesinin söz konusu olmadığını gösteriyor. “SANCILI” GENÇLİK... Kitabın bundaki sonraki yazısı “XX. Yüzyıldan Ayrılırken”de Fişekçi, coğrafyadan sonra, hepimiz gibi, onu da oluşturan ikinci etmen olan tarihe geçip yetmişli yıllarda ve 12 Eylül sonrasında geçen “sancılı” gençliğine değiniyor. Gezileri de bu yazının sonunda anlattığı, yirminci yüzyılın son günlerinde Köln’de başlayıp seller altındaki Paris’te yılbaşı gecesi Eiffel Kulesi’nden atılan havai fişeklerin altından geçerek Anvers ve Amsterdam üzerinden Fişekçi’yi tekrar Köln’e götüren yolculukla başlıyor. Unutulmaz Bir Andı Görüp Geçtiğim’in kalanında, kimi günlük, kimi de köşe yazısı olarak yazılmış gezi yazıları var. Neredeyse hepsi de Avrupa’yla ilgili. Fişekçi kitabının başlarında bir noktada, 12 Eylül’den sonra pasaport alamadığı için Hindistan’daki bir genç yazarlar toplantısına gidemeyişini haklı olarak biraz hayıflanarak anlatıyor, ama gerçek aşkının Avrupa olduğu belli. Öyle onulmaz bir Avrupa hastası ki Paris, Berlin, Roma gibi belli başlı şehirleri dolaşmakla kalmıyor, Oporto, Lille ve Sorrento gibi bir hayli uzak köşelere de sokuluyor. Raylar Üzerinde Avrupa’da anlattığı yolculukta Doğu Avrupa’yı da karış karış geçtiği düşünülürse Türkiye’de bu kıtayı en iyi tanıyanlardan biri olduğu söylenebilir. “TAZE” BİR BAKIŞ Fişekçi’nin Avrupa kültürüyle, uygarlıkla, insan varoluşuyla ilgili olarak bu yazılarda yer alan gözlemleri her zaman ilgi çekici, ama bunlardan da ilgi çekicisi çevresine bakarken gördükleri. Kitabının arka kapağında “Bakıla bakıla eskitilmiş dünyada/ Hiç görmediğimsin” dizelerine yer veren Fişekçi’nin gerçekten de alışılmadık, “taze” bir bakışı var. Okunmaya değer bütün yazarlar gibi o da bize kendi başımıza göremeyeceğimiz ayrıntılar gösteriyor. Hollanda’nın yapay ışıklandırmayla domates yetiştirmek için kullanıldıklarından karanlıkta yıldızlar gibi parlayan dev seralarını, Fransız çayırlarındaki elektrik pilonlarının küpe çiçeklerini andıran fincanlarını, KİTAP SAYI ? SAYFA 20 CUMHURİYET 911
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle