22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ve koparıp aldı sesleri hemen, oysa henüz toplanmışlardı hani seni söylemek için seni götürmek için hepsi uçurum köprüsü Cevat ÇAPAN Şiir Atlası Ve o andan beri kekeledikleri döküntüsü senin eski adının. Genç Biraderin Sesi BEN akıyorum, akıyorum kum gibi, parmaklar arasından akan. Birdenbire bunca çok duyum, her biri başka türlü susayan. Duyuyorum yüz yerimin şişip ağrıdığını. Ama en fazla ortasında yüreğimin. Ölmek istiyorum. Beni yalnız bırak. Sanırım, olmayı başaracağım, öylesine korkak, çatlayacak bundan nabızlarım. BAK, Tanrı, yeni biri geliyor seni inşaya, daha dün bir oğlandı o; kadınlar da kavuşturup henüz onun ellerini büker o kavuşma, yarım yalan söyler. Çünkü sağ hemen ayrılmak ister soldan, korumak için kendini ya da el sallayaraktan kolda yalnız olmak için. Dün daha alnı bir taş gibiydi derenin içinde, yuvarlaşıp günlerle, anlamsız bir dalga gibi söner de ve talepleri yok taşımaktan öte bir resmi göklerden, bir rastlantı üzerinde asılı durur; bugün vurur alna bir dünya tarihi acımasız bir yargı önünde, ve batar onun hükmünde. Uzam olur yeni bir çehrede. Bir ışık yoktu bu ışıktan önce, Ve, hiç olmamış gibi, başlar kitabın. SEVİYORUM seni, ey yasaların en yumuşağı, çünkü, onunla güreşerek olgunlaştık; sen, büyük özlem, diyemediğimiz seni aştık, sen, hiç dışına çıkmadığımız ormanla şaştık, sen, her susuşla söylediğimiz şarkı, sen karanlık ağı, duyguların kaçarak içinde yakalandığı. Kendine öyle sonsuz büyük başladın, bize başladığın o gün, ve biz öyle olgunlaştık güneşlerinde, öyle enlendik ve öyle derin dikildik, insanlar, melekler ve Meryemlerde dinlenerek şimdi kemale erdiresin. Koy elin dinlensin göğün yamacında ve katlan suskun, karanlık ettiğimize sana. EMEKÇİLERİZ biz: madenciler, müritler, ustalar, ve seni inşa ediyoruz, ey yüksek orta sahın. Ve bazen dolaşıp gelen ciddi biri var, geçer bir ışıltı gibi yüz zihnimize dalar ve gösterir bize titreyerek yeni bir oyun. Çıkarız salınan iskelelerin üstüne pek, ellerimizde asılı çekiç ağır, alınlarımızı öpen saat gelinceye dek, ışıl ışıl ve sanki her şeyi bilerek senden gelir o ve denizden rüzgârdır. Sonra bir yankıma sayısız çekiç vuruşundan ve dağdan dağa geçip gider darbe sesleri. Alaca karanlık bastırır, bırakırız anca seni: Ve senin gelecek hatların ağarır duruşundan. Tanrı, sen yücesin. SEN öyle büyüksün ki, ben bir hiçim, senin yanında durur durmaz. Sen öyle koygunsun; benim az aydınlığım eteğinde senin anlamsız biçim. Senin istencin geçer bir dalga gibi anmaz ve her gün boğulur onda bir içim. Yalnız çenenin ucuna dek özlemim uzanır ve önünde durur bütün meleklerin en büyüğü gibi: bir yabancı, solgun ve henüz kurtulmamış sanki, ve kanatlarını sana uzatır. İstemez artık uçsuz bucaksız uçmaktan, önünden ayların donuk yüzüp geçtiği, ve dünyaları öğrendiği yeter çoktan. Kanatlarıyla ister sanki yalımlar gibi gölgeli çehrenin önünde durmak ve ister onların beyaz aydınlığında bakmak, kır kaşların onu kargışlıyor mu deyi. SAYFA 25 Rainer Maria Rilke/ Şiirler/ Çeviren: Yüksel Pazarkaya Keşiş Yaşamı Üzerine Cem Yayınevi, Rainer Maria Rilke'nin bütün şiirlerini Türkçeye çevirmeyi sürdürüyor. Güz döneminde şairin altıncı kitabı olarak “Dualar Kitabı”nın birinci bölümü “Keşiş Yaşamı Üzerine” (1899) çıkacak. Ama yayımlanmadan önce Türkçeye ilk kez çevrilen bu kitaptan örnekleri Şiir Atlası sunuyor. aynı çizgileri ve aynı ışın demetini, bunlarla Aziz hep seni gizler. Önünde resimler kuruyoruz duvarlar gibi; binlerce sur çevirir etrafını öyle. Çünkü, inançlı ellerimizle seni sarar, yüreklerimiz seni apaçık gördükçe. SEVİYORUM özümün karanlık saatlerini, o saatlerde derinleşir duyularım; eski mektuplarda gibi duyarım, günlük yaşamın yaşanıp gittiğini uzaklara ve aşılmış, söylence gibi. Onlardan gelir bana irfan, mekân bulurum ikinci süresiz geniş bir yaşama. Bazen de ağaç gibiyim yegân, olgun ve hışırtılı, bir mezarın üstünde o düşü gerçekleştirmiş, geçmiş günde (sıcak köklerinin sokulup çevirdiği) oğlanın üzünç ve türkülerde yitirdiği. SEN, komşu Tanrı, seni kimi zaman rahatsız ediyorsam uzun gecede sert vuruşla, şundan, seyrek işitiyorum soluyuşunu da ve biliyorum: Sen yalnızsın odada o an. Ve bir şeye gerek duyarsan, kimseler yok, aranan eline bir içecek uzatacak: Kulak veriyorum hep. Bir işaretçik yak. Yakınındayım çok. Aramızda yalnız ince bir duvar, salt bir rastlantı; olabilir ya: senin ya da benim dilimden bir çağrı çıkar başlar yıkılmaya hiç gürültüsüz patırtısız. Senin resimlerinden yapıldı o yalnız. Ve resimlerin duruyor önünde isimler gibi. Ve bir kez çakınca ışık içimde, onunla tanır derinliğim seni, yiter parıltı olup çerçevelerinde. Ve duyularım, hemen körelirler de, sılasız kalırlar ve senden ayrı şimdi. BİR kerecik yalnızca salt sessiz olsa. Rastlantısal olanla ortalama olan sussa ve de komşu tarafından yükselen gülüş, bir de duyularım olacak o gürültüymüş, engellemese uyanıklığımı öyle çok büyümüş : O zaman bin kat bir düşünüş ile düşünürdüm seni en uç kıyına dek ve sahip olurdum sana (bir gülümseme kadar), isterdim seni bütün yaşama armağan etmek bir şükran gibi sunar. YAŞAYIP gidiyorum, yüzyıl giderken. Duyumsayıp kocaman bir yaprağın rüzgârını, ki taşır Tanrı'nın, senin ve benim yazımı ve yüksekte yaban ellerde dönerken. Duyumsar parlaklığını yeni bir sayfanın, onda artık her şeyin olması mümkün. Gizilgüçler içinde genişliği sınamanın ve bakışırlar birbirlerine koyu süzgün. OKUYORUM çıkarıp senin sözünden, çıkarıp tarihinden davranışların, onlarla biçimler el yuvarların olmayı, sınırlayarak, sıcak ve bilge. Dedin yaşamak yüksek sesle ve ölmek sessizce ve yineledin hep yeniden: Varoluş. Oysa cinayet geldi önce ilk ölümden. O an bir çatlak geçti olgun halkalarından ince ve geçti bir bağrış 911 Rainer Maria Rilke İŞTE ilerliyor vakit ve kaldırıyor içimi berrak, madenî vuruşla: içim titriyor. Duyumsuyorum: halledeceğimi ve yakalıyorum günü yontusuyla. Tamam değildi henüz hiçbir şey, ben bakmadan önce, her bir oluş durdu. Bakışlarım olgun, ve bir gelin halince herkese istediği şey vurdu. Hiçbir şey ufak değil bana ve severim onu fark etmez ve çizerim altın zemine ve büyük, ve kaldırırım yükseğe, ve kimin bilinmez ruhunu salar çözük… YAŞIYORUM yaşamımı büyüyen halkalarla, çekilirler üzerine her şeyin. Sonuncusunu tamamlayamam belki zorla, ama onu da deneyeceğim. Dönüyorum Çalap çevresinde, o epeski kulenin, ve dönüyorum binlerce yıl çarkı; ve bilmiyorum henüz: bir atmaca mıyım, bir kasırga yoksa bir büyük şarkı. BENİM cüppeli birçok biraderim var güneyde, manastırlarda defne biten yerde. Bilirim, nasıl insanca Meryem'ler tasarlarlar, ve sıkça genç Tizian'lar düşlerim bir de, Tanrı geçer içlerinden korlara basar. Oysa bakınca kendi içime eğilerek: Benim Tanrım karanlık ve bir doku gibi yüz kökten, ki sessiz emerler. Yalnız, onun sıcaklığından çekip kendimi, başkaca bildiğim yok, bütün dallarım tek tek dipte derin durur ve yalnız rüzgârda el eder. BİZ keyfimizce çizemeyiz seni, ey ağaran, senden yükselir seher. Eski renk kâselerinden alırız hani CUMHURİYET KİTAP SAYI
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle