25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Çetin Yiğenoğlu'ndan 'Kırmızı Koku' Yine Vukuat Var 'Kırmızı Koku' içinde Adana geçmeyen ama içinden nehir geçen bir şehrin romanıdır. Bedri Bey'in at oynattığı şimdiki Adana'nın romanı. manda iyi bir öykücü ve romancıdır. Görece hemşerimdir, yoldaşım, yol arkadaşımdır. Nicedir aynı çölde, aynı 'badie'de, aynı medinede yaşıyoruz. Onun her yazdığı kitap türü ne olursa olsun geleceğe, uzak geleceğe dair bir hipotezdir, bir teorem; hiç değilse benim indimde. Bu yüzden Kırmızı Koku'yu hemen dizlerime sermekten alamadım kendimi. Kırmızı Koku içinde Adana geçmeyen ama içinden bir nehir geçen bir şehrin romanıdır. Bedri Bey'in at oynattığı şimdiki Adana'nın romanı. Bebe, Bedo veya Bedri Bey bir halk kahramanıdır; 'meczup' bir Robin Hood, ; “postköylü” bir All Capone, düşük kalibreli bir İnce Memed, bir Keşanlı Ali. Yakışıklı, acımasız, bir o kadar yardımsever, mütevazı bir lider. Bir kooperatif başkanı, sözde bir müteahhit. Hasımları da ne Nottingham şerifidir, ne Abdi Ağa. Hiç Kimse'dir; o ulvi, asude ülkesinin, kalp kalesinin yağmalanışını hayret ve dehşetle seyreden Herkes. Kırmızı, kan kırmızı bir güruh… Roman onun iki saatini anlatır. “Irza tasaddi”, yani on altı yaşındaki bir kıza tecavüz iddiasıyla yargılandığı günün ilk iki saatini. Geri dönüşlerle Bedri'nin içine doğduğu ortam, ona evini ve kalbini açan Başefendi, sokak ve bar arkadaşları resmedilirler. Son çeyrek yüzyıl Türkiye'sinin siyasi, iktisadi bir portresi çizilir, 'kahraman'lar satranç taşları halinde izbelere, ücra karelere yerleştirilirler. Ortada kayda değer bir olay olmadığı halde, şizofren bir katilin ayak tıpırtıları her taraftan duyulur. OKURUN TUTUKUSU Okur vukuat peşindedir. Tasvirlerden, psikolojik çözümlemelerden pek hazzetmez. Arka sokakların, tozlu yolların, karlı dağların değil, belleğine sıvaşmış şiddetin melankolisini, kanın, barutun kokusunu hissetmek, okullardan meydanlara, hücrelerden kongre salonlarına, plazalara taşan cinayetlere tanık olmak, nefsini köreltmek ister. Yoksa birbirinden ilginç görsel belgeseller, tetikte bekleyen yüzlerce radyo, televizyon kanalları dururken, neden kendini Yazı'nın merhametine terk etsindir? Bu yüzden eline aldığı kitabı önce koklar, referanslarına bakar, ondan sonra sayfalarını çevirmeye başlar. Yazarlar özellikle romancılar, okurun bu kadim tutkusunu elbette bilirler, fakat okurunu kendi seçen, alıcıyı pek de iplemeyen şairleri, öbür kalemşorla ? Hüseyin FERHAD öç, insanın içini kanatan bir sözcüktür. Daha fiile, sıfata dönüşmeden, daha telaffuz edilir edilmez, hemen acılaşmaya, morarmaya başlar. Örneğin Uygurların ünlü Göç Destanı'nda “Göç! Göç!” nidaları, adeta ayrılığın, gurbetin, ölümün bir çığlığı gibi içimizi burkar. Bir Türkmen olduğum halde, 'Yörük' sözcüğünü sırf bu yüzden, göçü, göçmeyi, iskânı hatırlattığı için ağzıma almamaya çalışırım, çalışmışımdır. Oysa göçmek fiili, tarihimizin, coğrafyamızın, özellikle Çukurova'nın en doğal halini ifade eder. Yaşar Kemal'in, Orhan Kemal'in hemen bütün romanları bu yurdun, bu ovanın, Adana'nın birer göç hikâyesidirler. Çetin Öner'in Dağlara Yazılıdır'ı, Çetin Yiğenoğlu'nun Haydar'ı Öldürmek'i… Haydar'ı Öldürmek (2005) bir hafıza yoklamasıdır. Toros Yörüklerinin, 'Tahtacılar' diye tabir edilen Alevi Türkmenlerin kozmogonisinin, etik, moral değerlerinin bir etüdü. Düz ve mecaz anlamda bir epope deneyidir. Adana doğurgan bir şehirdir. Bereketli topraklar üzerine kurulmuştur. Türkiye açısından bir kavşak şehirdir; Güney Anadolu'yla, Akdeniz ve Orta Anadolu illerimizin tam ortasındadır. Nusayrilerin, yaygın tabirle Fellahların yoğun olarak yaşadığı üç ilimizden biridir; diğerleri Hatay'la Mersin'dir. Nusayriler barışçıl, kaderleriyle barışık insanlardır. Cleopatra'dan, Ramses'ten, Hadrianus'tan günümüze gelen antik enstantaneler hâlâ onların hafızasında mahfuzdur. Gelgelelim bu büyük miras kaybolmaya yüz tutmuş, çağımıza, ülkemiz ve dünya edebiyatına taşınamadan yok olmaya terk edilmiştir. Zira Adana en fazla göç alan şehirlerimizdendir: Mardin'den, Elazığ'dan, Niğde'den, kendi ilçe ve köylerinden özellikle dağ köylerinden. Bu, şu demektir: Artık Adana herhangi bir şehirdir, Çukurova da herhangi bir ova! Akdeniz'in kadim demografisi göçmenler lehine değişmiştir, evet. Haydar'ı Öldürmek üçüncü romanıdır Çetin Yiğenoğlu'nun, sonuncusu da Kırmızı Koku (2007). Çetin Yiğenoğlu Adanalı bir gazetecidir. Haber, röportaj dallarında “yılın gazetecisi” ödüllerini almış bir gazeteci. Aynı zaSAYFA 14 G “dişi karanlık”ın, rüşvet pazarlıklarının, kan ve amonyak kokularının arasından bir yağmur ipliği gibi akar. Sevinç, sanık sandalyesinde oturan Bebe'yi işaret ederek, “O benden çay istemedi. Canının çay çektiğini düşünerek ben götürdüm” der: “Odada tek başınaydı. Tek başına olduğunu bildiğim için gittim… Bana 'Sen çok güzel bir kızsın demedi ve ben buna aldırmadım. Ertesi gün de beni tekrar odasına çağırmadı. Ben gittim. Yine o tek başınaydı. Odasının kapısını kapamamı söylemedi. Ben kapattım. Kapıyı kapatınca yanına gitmemi işaret etmedi. Ben gittim. Yanına varınca sol eliyle elimden tutarak kendisine doğru çekmedi, ben sokuldum. Yanaklarımdan öpmeye başlamadı, ben öptürdüm… Sonra yine bir gün yine müzik eşliğinde oynamamı istemedi. Kendisini de kameraya çekeceğini söylemedi. Odada ikimizden başka kimse yoktu. O durumda, olması da gerekmediği gibi oyna da, demedi. Korkumdan değil, canım öyle istediği için oynadım. O sırada üzerimde beyaz bir kot ve beyaz bir bluz vardı. Hep, 'Ne kadar güzel bir kızsın' diyerek beni tahrik etmedi. Sonraki günlerde ortalık sakin olduğu zamanlarda da beni çağırmadı ve vücudumla oynamadı. Bir gün beni makamının içinden girilen dinlenme odasına sokmadı. Odaya ben girdim, kendi kendime girdim. Odanın her tarafı ayna değildi. Ben öyle sandım, bana öyle geldi. Tavanı, duvarları hep ayna değildi. Tabanında bile ayna yoktu… Ortalıkta, üzerlerinde çıplak kadın ve erkek fotoğrafları olan seks CD'leri DVD'leri yoktu. Daha önce hiç görmediğim birçok şey yoktu… Plastik erkek ve kadın organları, kırbaçlar, maskeler, kelepçeler, bileğim kalınlığında mumlar yoktu orda burada… O gün yine elinden zor kurtulmadım. Kendi kendime çıktım odadan. Rahatça, güvenlice…” ÂŞIK KADIN SİMGESİ Sevinç herkesin, hepimizin kızıdır, kızkardeşidir. Türk, Kürt, Arap, milliyeti ne olursa olsun, aşkının vatanını arayan bir kadındır. Statükoya, törelere meydan okuyan bir 'âşık kadın' simgesi. Bir romanı önemli kılan biçimidir, biçemidir, edasıdır. Yarattığı gerilimdir, karakterlerinin sahiciliğidir. Metnin bizatihi kendisidir. Nedim Gürsel bir yazısında (“Yaşadığını Yazmak”, 1974 [bkz. Çağdaş Yazın ve Kültür, 1978]), “Murtaza'yı okurken Adana'nın kenar mahallelerinde, işçi semtlerinde dolaşmayız,” der: “Orhan Kemal'in romanlarının içinde dolaşırız. Yazar bu dolaşmayı kolaylaştırdığı, okuru kendi dünyasına sokabildiği ölçüde başarılıdır. Yoksa romanın içeriği ne denli çarpıcı olursa olsun, metin röportaj düzeyini aşıp sanat yapıtına dönüşemez.” Kırmızı Koku'yu Murtaza'yla kıyaslamak elbette abesle iştigal olur. Çetin Yiğenoğlu'nun da böylesi bir savının, amacının olduğunu sanmıyorum. Keza adı geçen romanının en önemli karakteri “anlatıcı”sıdır, yazarın bizatihi kendisi. Buna rağmen Kırmızı Koku modern, postmodern romancılığın bütün özelliklerine haiz bir metindir. Hem de basbayağı bir sanat metni… ? Çetin Yiğenoğlu, Kırmızı Koku, Cumhuriyet Kitapları, İstanbul, Nisan 2007, 203 s. KİTAP SAYI 911 Çetir Yiğenoğlu’nun ‘Kırmızı Koku’sunda son çeyrek yüzyıl Türkiye’sinin siyasi, iktisadi bir portresi çizilir... rı gücendirmemek için, ürünlerine söz konusu öğeleri gizlice şırınga ederler. Hoş hikâyeciler de romancılardan geri kalmazlar. Örneğin bir Anton Çehov'un hemen bütün ürünlerinde o utangaç polisiye kurgu ilk bakışta kendini ele verir. Ne var ki günümüz romancıları pek fütursuzdurlar. Ürünlerindeki şiddet öğesini, kan kokusunu, sosyal ve siyasal olaylara bizzat müdahale ederek beslemeyi bile 'mubah' sayarlar. Kusura bakmasınlar ama bir Orhan Pamuk'un, Ahmet Altan'ın “duruş”u, maç spikerlerinin yanında oturan bir Hıncal Uluç'tan, Tanju Çolak'tan farklı değildir. Doğrusu ya Yeni Hayat'ı, Benim Adım Kırmızı'yı okuduktan sonra Orhan Pamuk'un yüzü, profili pek iğreti, Kılıç Yarası Gibi'yi okuduktan sonra da Ahmet Altan'ın Osmanlı'ya, tarihimize ilişkin sözleri, iddiaları gülünç gelmektedir. Yoo yazdıklarıyla, roman “kahraman”larıyla yazarı eşleyen biri değilimdir. Asl'olan yapıttır. Gelgelelim, okurun 'gerçeklik' merakı, 'acaba ben bu romanın hangi bölümündeyim' arayışı, erotik dürtüsü, kan görme tutkusu kitapla sınırlı kalmalı, hiç değilse buna özen gösterilmelidir. Kıssadan hisse: Çetin Yiğenoğlu'na. Kırmızı Koku bir parodi deneyidir, bir kara mizah, alegorik, pornografik bir 'aşk' kitabı. Tecavüze uğrayan Sevinç'in “ifade”si, şehvete bulanmış CUMHURİYET
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle