Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Selma Fındıklı'dan 'İmbatta Karanfil Kokusu' Eski İzmir’in esintisiyle Selma Fındıklı'nın öyküleri genellikle kahramanlarının dilinden yazılmış. Yazarın bu tarzı öykülere tiyatro havası vermektedirler. Kahramanlar tek tek okuyucunun karşısına çıkarak onunla dertleşiyor ya da bir sırlarını paylaşıyor gibidir. Bu da okuyucunun kendini aynı zamanda bir tiyatro izleyicisi gibi hissetmesini sağlamaktadır. kusunu solumaktadır. Kahramanların kendilerini tanıtma biçimleri hemen hemen her öyküde aynı. Öykülerin giriş kısmında isimlerini söyleyerek tanıtırlar kendilerini: "Demedim önce adımı da… Pierino Fabris… Di Venezia… Venedikli Pierino…"(35). "Bendeniz Şehbal efendim… Buralarda bana ‘Saraylı Şehbal Hanım’ diyorlar" (45). "Faika Muhiddin… Nasıl buldunuz adımı? Sizce de kulağa hoş gelmiyor mu? Sanki ‘Bedia Muvahhid’ der gibi…" (87). Diğer öykülerde de benzer biçimde kahraman kendini okuyucuya takdim eder. Bu tanıtım biçimi de öyküleri birbirine bağlayan ortak yönlerden biridir. Böylece öykülerdeki kahramanlar aynı mahallede yaşayan insanlar izlenimi verir. Bu mahalle İzmir’dir "Karanfil Mülâzım" adlı öykünün başlangıcında da kahraman, okuyucuyla dertleşir: "Sular karardı kararacak… Umudum tükeniyor… Gelmeyecek mi sevdiğim? Gelir… Bilmez mi bekleyeni var pencereleri mezarlığa bakan köhne evde? Bilmez mi Raşel sofrayı donatmıştır şimdi? Sabah erken kalkıp bütün odaları, sofaları, mutfağı temizlemiş…" (22) diye başlayan öyküde şiirsel bir söylem hissettirir kendini. Raşel’in sevdiğini bekleyişi, zamanda ileri geri gidiş gelişlerle anlattığı aşkı öylesine sıcacıktır ki onun kendi elleriyle kurduğu yeşil çardağın altında yine karanfil vardır. Bu kez bir sevgiliyi simgeler karanfil… DİLLER, KÜLTÜRLER... ? Refika Altıkulaç DEMİRDAĞ elma Fındıklı’nın İmbatta Karanfil Kokusu adlı on iki öyküden oluşan kitabı, okuyucuya eski İzmir’in esintilerini taşıyor. 1863’ten 1939’a kadar İzmir’de yaşanan önemli tarihsel olaylar ve durumlar, orada yaşayan çeşitli kültürden insanların öyküleriyle bağdaştırılmış. Bu öyküleri birbirine bağlayan sadece zaman ve mekan değil aynı zamanda karanfil kokusu. Kitabın başından sonuna kadar adeta bu karanfil kokusu duyuluyor. İzmir’in şiirli havasıyla bir kültür mozaiğine dönüştüğünü hikâyelerin oluşturduğu bütünde görebiliyoruz. Öyküler genellikle kahramanlarının dilinden yazılmış. Yazarın bu tarzı öykülere tiyatro havası vermektedirler. Kahramanlar tek tek okuyucunun karşısına çıkarak onunla dertleşiyor ya da bir sırlarını paylaşıyor gibidir. Bu da okuyucunun kendini aynı zamanda bir tiyatro izleyicisi gibi hissetmesini sağlamaktadır. İlk öykü "Lâyişten Hazzetmem Efendim!" şöyle başlıyor: "Sabah alacasında dehşetli bir gümbürtü… Arz ü sema sarsıldı sanki… Bir daha… Uykudan sıçradığım için tabiatıyla pek çok korktum efendim. [….] Aman efendim, yaş doksana merdiven dayadı mı, bir unutkanlık, bir şaşkınlık hasıl oluyor ademoğlunda, üzerinize afiyet. Günlerdir cümle âlem biliyordu Sultan Abdülaziz hazretlerinin şehrimizi teşrif…" (7) Bu öyküde doksana merdiven dayamış yaşlı bir adamın bir çocukluk hatırasıyla karanfil kokusu birbirine karışır. Babasının annesini Frenk mahallesindeki Katina’yla aldattığını fark eden ve bu sırrı ölünceye kadar saklayan Nazım, annesiyle babasının evliliğine koşut olarak kendi evliliğini de sorgulamaktadır. Bir de kızı Nihal’in evliliği ve hasreti vardır yaşlı adamın gönlünde. Fakat hâlâ çocukluğunda Katina’nın evinde yanmakta olan tohumlardan yayılan karanfil ko S Kahramanlar belli bir anda öykülerini anlatmak için okuyucuya seslenirler. Bu öyküler hem geçmişte hem de şimdiki zamandadır. Fakat yazarın belli bir tarih vermesi hepsini geçmişte bırakmaktadır. "Arrivederci Smyrna…" adlı öyküde zaman "Yaz / 1880". Öykü bir Venediklinin dilinden şimdiki zaman kipiyle anlatılmaktadır: "Ah, gitti vapore… Saluto a Venezia… Siz diyorsunuz Venedik… Il mio paese… Benim memleket… On iki yıldır geldim burada…" (34) diye başlamaktadır öykü. Selma Fındıklı’nın kahramanların konuşma biçimlerini aslına uygun olarak vermesi, hikâyelere bir hareketlilik katmaktadır. Konuşmalardaki bu gerçeğe uygunluk, sahne izlenimini güçlendirmektedir. Öyküleri birbirine bağlayan ortak noktalardan biri de her öyküde İzmir’de yaşayan yabancı veya azınlık halkından bir kahraman olmasıdır. ? Selma Fındıklı SAYFA 4 CUMHURİYET KİTAP SAYI 892