Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
? laşmasına tanık oluyoruz. Eylem’i nasıl yarattınız? Büyük kentlerin sokakları, turistik otellerin saatle tutulmuş odaları ve ekranlar Eylem’lerle dolu. Klasik fahişelere hiç benzemiyorlar. Boyasız, sade giysiler içinde otobüs duraklarında, üniversite kantinlerinde, alışveriş merkezlerinde görüyoruz onları. Vitrinlerin dayanılmaz çekiciliğine kapıldıkları, ailelerine baktıkları, üniversite masraflarını çıkarmaya uğraştıkları için bedenlerini satıyorlar. Eskort, model, seks partilerinde üçüncü dördüncü oluyorlar. Varlıklı bir adama yamanacakları günü bekliyorlar ve bu arada ne olursa olsun ayakta kalmaya savaşıyorlar. Safran Sarı’da böyle bir genç kadının ruh hali üzerine düşünüyorum. Romanı okuyan bir genç gazetecinin çok sevdiğim deyişiyle: " Zarafet ve merhametle…" Yazar olarak Eylem’i sevdiğiniz, özenle yarattığınız belli… Bütün kahramanlarımı, en olumsuz tipleri bile sevgiyle anlatmaya çalışırım. Eylem, farklı biri. Çok zeki. Görmeyi öğrenmiş, dünyayı değerlendirme bilincine sahip. Sağdan geliyor ama sol birikimi de edinmiş genç yaşta. Son yıllarda farklı zamanlarda ve sağdan sola olmak üzere, bu iki farklı öğreti ve deneyimden geçmiş insanların esnekliğine, olgunluk, tamlık ve şaşırtıcı derinliğine daha fazla tanık olmaya başladım. Doğu ile Batı arasındaki köprüde yaşayan entelektüel tipi buydu eskiden sonra bozulmalara uğradı. Yine öyle olmalı diye düşünüyorum. Bu büyük bir kültürel zenginlik, çok yönlülük, önemsemek gerekiyor. Volkan, o güne kadar yaşadıklarından bezmiş durumda. Başka bir hayatın hayalini kuruyor. Başka bir aşk arıyor. Aradığı nasıl bir hayat nasıl bir aşk ki Eylem gibi birine tutuluyor ? Önceleri o da bilmiyor bunu. Roman bu arayışın kendisini anlatıyor bir anlamda. Yalnızca Volkan’ın arayışını da değil ayrıca. Melike, Eylem, Volkan hatta Hayali’nin arayışları var Safran Sarı’da. Hepsi bulundukları yerden sıçramak, başka bir yere, duruma geçmek istiyorlar. Nasıl bir hayat? Nasıl bir aşk? Belirsiz. Günü, anı yaşıyorlar çünkü. Seçim yapmaktan çok rastlantılar, kabuller ve razı oluşlarla yaşıyorlar. Yazdıklarım daha fazla bununla ilgili zaten. İMKÂNSIZLIK HEYECANI TIRMANDIRIR Volkan’la Eylem’in sanal âlemde başlayan yakınlaşmalarını ve aşklarını izliyoruz. Çok farklı bu iki insanı buluşturmak için güncelliği yüzünden mi bilgisayar ekranını kullandınız? Evet, öncelikle bu yüzden. Sonra yüz yüze aşkların çok hızlı yaşandığı bir ortamda sanal dünyanın en azından buluşuncaya kadar aşkın gizem ve romantizmine cevap verdiğini düşündüm. Aşk, merak, gözünde büyütmek, birini yeniden kurgulamak ve keşfetmek tutkusudur. Uzaklık ve imkânsızlık heyecanı tırmandırır. İyi ve sabırla tasarlanırsa ekran böyle bir şeyi yaşamaya bir ölçüde uygun sayılır. Hayal kırıklığı olasılığı elbette olacaktır. Hangi aşkta yok ki sonuçta… Volkan –Eylem aşkında okur olarak mutlu son bekliyor insan fakat onlar da savrulmaktan kurtulamıyorlar. Neden olmadı? Olamazdı, olmaması gerekiyordu. Bu aşkın daha güçlü olabileceğini hayal etmiştim ama engeller derindi, aşılamadı. Öte yandan ta baştan sıradanlaşmaCUMHURİYET KİTAP SAYI sın, büyük kalsın isteğiyle romanı mutlu sonla bitirmemeye karar vermiştim. Günümüzde hiçbir şeyin garantisi yok. Bir güvensizlik döngüsü içinde dönüp duruyoruz. Artık aşkın da geleceği yok diyebilir miyiz? Böyle bir şey söylemek istemem. Çok ileri bir kötümserlik olur. Sadakat, adanma, uzun süreli heyecanlar küçümseniyor. Kadın da erkek de yiğitlik görüntüsü kuşanarak birbirinden gizleniyor. İnsanlar incinmemek için içtenlikten, duygularını açıkça dile getirmekten bile vazgeçiyorlar. Bütün bunlar biraz da kaçınılmaz görünüyor bana. Çünkü aşk da bir gelecek hayali, gelecek tasavvurudur. Geleceği kaybeden aşkını han önemli bir örneği. İlkesiz, adeta vatansız, taptığı yalnızca para, varlık ve seks. Sizce bu toplumsal idealsizlik, küresel sermayenin yarattığı piyasa koşulları sıradan, hatta yoksul insanımıza daha neler yapacak? Aynı bozulma ve çürümeyi toplumun en alt kesimlerinde de görmeye başladık. Topluca cinnet geçiriyor gibiyiz. Polisiye olaylar, çeteler, kapkaç, hırsızlık, cinayet, aile içi şiddet, her türlü uygunsuzluk ve suç katlanarak artıyor. Eğitimi, kültürü, insan ilişkileriyle dökülmekte olan bir düzende yaşıyoruz. Romanda dediğim gibi: "Herkes hayatını inanılır bir yalan haline getirecek kendi cennetini arıyor... Cehennemin ri içinde akar. Melike hoyrat ilişkilerine bir de eşcinsel bir erkeğe, Hayali’ye duyduğu yırtıcı aşkı katıyor… Bu noktaya varmasının nedeni nedir? Melike romanımın coğrafyasında "geleceksizlik" temasını güçlendiren figürlerden biri. Yeni Yalan Zamanlar 1. okunduğunda onun öyküsünü, kırık ve yaralarını daha iyi görmek imkânı var. Yine de ruhsal durumunu bu romanda da ayrıntılarıyla işledim. Bence aykırı olan Melike’nin bir eşcinsele âşık olması değil. Ama Hayali, çok şey borçlu olduğu dayısı ve hamisi Niyazi Bey’in sevgilisi. Etik olmayan bu. Romanda değerlerin çözülmesine bağlı olarak arzu ve aykırılıkların yükselişini de vurgulamaya çalıştım. KELEBEĞİN ÖMRÜ KISADIR AMA... Yeşil, Mor ve Safran Sarı üçlemesi panoramik bir toplumsal eleştiri oluşturuyor. Bu aynı zamanda bir dönem eleştirisi olarak da algılanabilir. Öncekilerde olduğu gibi bu son romanda da mutlaka birçok insan kendini görecektir. Karakter seçimlerini yaparken neye dikkat ettiniz? Toplumun içinden, tanıdık, ortak özellikler taşıyan tipler yarattım. Bir romana koyacağım kişiler bire bir gerçek kişiler olmuyor. Öncelikle, farklı kişilerin birbirine benzer yanlarını bir araya topluyorum. Sonra onları eylemleri, duygu ve düşünceleriyle anlatmak istediğim düşünceyi güçlendirmeye uygun hale getiriyorum. Bir kahramanı yaratmak ve sonra onun yaşamaya başlamasını beklemek roman yazmanın en sancılı aşamalarından biridir. Okurların bir romanda kendilerini bulmaları kahramanların iyi tasarlanmış ve inandırıcı olduklarını gösterir. Romandaki bazı yan kahramanlar tek başlarına başka bir romanın kahramanı olabilecek kadar ilginç ve renkli. Örneğin Hayati. Mesleğini bırakmış bir doktor. Karagöz –Hacivat tasvirleri yapan bir eski eser kaçakçısı, ve cinsel seçimleri pek net olmamakla birlikte baştan çıkarıcı biri… Haklısınız. Hayali yeni bir romanın baş kişisi olabilir. Bunu düşüneceğim. Onu baştan kurmadım. Yazılma aşamasında romana, hikâyeye paldır küldür daldı, kendiliğinden rol kaptı ve cazibesiyle hem yazarını hem de Melike’yi etkiledi. Roman yazmanın heyecan verici yanı biraz da buna benzer durumlardan alınan sürpriz zevki. Bitirirken yine geleceksizlik temasına dönmek istiyorum. Volkan, romanın bir yerinde içindeki çözülme duygusunun kendisini geleceğe bakmaktan alıkoyduğunu, geleceğin bir alacakaranlık kuşağı olduğunu ve "Bir günlük ömrü olan bir kelebek gibi hızla yaşlandığını" ayırt ediyor… İyi eğitimli, özenle, bizim kuşağımızın yaşadığı acılardan kollanıp sakınılarak büyütülmüş seksen kuşağına özgü yeni, trajik bir duygu bu. Kelebeklerin ömrü zaten kısadır ama tükenişlerine yol açan başka bir şey daha vardır: Onları yakalayıp elinizde hapsederseniz üzerlerindeki tozanlar simli sarı lekeler halinde avucunuza bulaşır ve o neşeli kanatları güzelleştiren tozanların zedelenip silinmesi kelebekleri öldürür… Bana Safran Sarı'yı yazdıran kaygı biraz da budur belki... ? Safran Sarı/ İnci Aral/ Merkez Kitaplar/316 s. SAYFA 21 İnci Aral, tüketime dayalı yeni dünyanın, insanlığın vicdanını körelttiğini ve bir teslimiyet doğurduğunu söylüyor. gi düzleme oturtacaktır? Genç insanlar evlenmekten, çocuk sahibi olmaktan da kaçınmaya başladılar. Özellikle erkekler yarından çok korkuyorlar. Önümüzdeki yıllarda geleceksizlik duygusunun daha yakıcı bir biçimde yaşanmasından endişe duyuyorum. "DÜNYAYI DOĞRU ALGILAMAK İÇİN İNSANIN SEVGİYE İHTİYACI VAR." Kadınların da aşkla ilgili öncelikleri değişti mi sizce? Kadınların seksle ilgili tabuları çoktan kırıldı. Aşk yerine özgür seksi yeğleyenler artıyor. Ama yine de içlerinde hep dolmayan bir boşlukla yaşıyorlar. Kadın dergilerinden aldıkları öneri ve derslerin değil ama deneyimlerinin onları olgunlaştırdığı kesin. Evlilik onlar için de hayata yön vermenin en uygun ve özlenir biçimi değil artık. Aslında kadın ya da erkek duygular ve arayışlar fazla değişmiyor. Rol ayrımları ortadan kalkmaya, birbirine geçmeye hatta karşıtına dönüşmeye başladı. Aynı karışıklık, yerine oturmamışlık ve kararsızlık aşk konusunda da görülüyor. Oysa "dünyayı doğru algılamak için insanın sevgiye ihtiyacı var." Safran Sarı’nın önemli karakterlerinden Harun, Volkan’ın çalıştığı yatırım şirketinin Tahtakale’den yetişmiş ama üniversite bitirmiş zengin patronu. Yozlaşmış ahlak anlayışının her yönüyle 892 hep baskın çıkacağını bile bile…" Yoz cinselliğin de bir fırtına gibi ortalığı kasıp kavurduğunu söylüyorsunuz… Bu konuda epey deneyimli biri olan Volkan’ın düşüncesi bu. Şöyle: "Yeraltındaki o koyu, bulamaç gibi ağır, yasak cinsellik nasılsa azgın bir lav gibi püskürüp her yanı kaplamış, bu biricik ve sınırsız özgürlük alanı uluorta, baldır bacak, gürül gürül kentin sokak ve varoşlarında akmaya başlamıştı. " Yeni Yalan Zamanlar (Yeşil) ve Mor’da yer alan bazı karakterler bu kitapta da hayatlarına devam ediyorlar. Melike Eda, birinci kitapta fazla önemsemez göründüğü intihar eden sevgilisi Nedim’in, hayatının saklanmaya değer tek aşkı olduğunu düşünüyor. O aşkı değerli hale getiren nostalji mi? Zamanın getirdikleri ya da hayatındaki yokuş aşağı gidiş. Her şey daha kötüye gidiyorsa, insan battıkça batıyorsa geçmiş daha güzel ve anlamlı görünür. Melike benim bütün romanlarım içinde en sevdiğim, tümüyle hayal ürünü olmasına rağmen yaşadığına en çok inandığım kadın kişiliktir. İlk kitapta onu olabildiğince günahsız, masum saydım. Mor’da, cinayet gecesinde otelde karşılaştığımızda daha olgun ve güzeldi. Safran Sarı’daysa, kaçınılmaz biçimde ama bana acı verecek ölçüde kirlenip tükenişini izlemek zorunda kaldım. Kaldım çünkü roman hayata benzer. Kendi mantığı, zamanı ve sebep sonuç ilişkile