04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Zafer Şenocak'tan 'Alman Terbiyesi’ İki savaşta Almanya ve Türkiye Zafer Şenocak, 'Alman Terbiyesi’nde üç farklı dil kullanıyor dönemlere uygun olarak: Salih Beyin anılarını yazdığı dili, onun şimdisini oluşturan yılların günlük dili izler, bir de bu ikisini içine alan, yönlendiren yazarın anlatımını kurduğu dil: Bu üç dil bir örgü gibi sarmaş dolaş gelişiyor ve romanı değişik zamanlara, dönemlere, mekânlara, ülkelere götürüyor. bu çocuk, yakışıklılığıyla hemen dikkatleri üzerinde topluyordu. Şüphesiz zeki ve oldukça hırslıydı, ama hep biraz kenarda durur, içine kapalı bu haliyle biriki arkadaşının dışında yanına pek kimseyi yanaştırmazdı." Salih Beyin karısı Annette, Hitler karşıtıdır. Kocası Salih Bey ise, Nazilere hizmet eden iyi bir subay. Karı koca "1939 yılında Nazi Almanyası’nı terk edip İstanbul’a" yerleşirler. 2. Dünya savaşı başladığında onlar İstanbul’dadırlar. Salih Bey, Moskova önlerine doğru ilerleyen Alman ordusunun geleceğini merak eder. Kış koşullarının savaşın sonucunu nasıl etkileyeceğini kestirememektedir. Gizli toplantılara katılır, emirler alır, verilen görevleri yerine getirir, ama işi biraz gevşetmiş gibidir. Hitler’e olan inancını da yitirmek üzeredir sanki. Bir yandan geçmişini anılarıyla kurcalarken, öte yandan da gününü anlamaya, yorumlamaya çalışır. "İnsan yitirdiklerini unutmadıkça hayatını sürdürmekte zorlanıyor" diye yazıyor. Sözünü şöyle sürdürüyor Salih Bey: "Ama bu durum hayatın son durağına doğru ilerledikçe tam tersine dönüyor. Hayatta istikbal meçhulken; geçmişi apaydınlık seçmek mümkün mü?" Salih Beyin bıraktığı yerden yazar bu canalıcı soruya yanıt arar. "Hayatı roman gibi olmamalıydı. Çünkü herkes hayatının bir roman gibi olduğunu iddia eder; ömründe hiç roman okumamış olsa bile." Yazar da şu soruyu sorar bir zamanların "istihbarat subayı" Salih Beyin ağzından: "Peki ya gerçeğin dili var mıdır?" Salih Bey ise anılarına nasıl korkak bir adam olduğunu yazarak devam eder. O, aslında ölmekten değil, yaşamaktan korkan bir askerdir. Bu itirafı da sıkıştırıyor anılarının arasına. Yazar ise yazdıklarına ilişkin onun düşüncelerini şöyle betimliyor: "Muhabere meydanlarından hava muhalefetine kadar varan bir şahsi mücadele tarihini yazmakta olduğunu düşünüp kendini toparladı." SAVRULAN GEÇMİŞ Bu Salih Bey, karısının ölümünün hemen ardından tanıdığı Yunanlı hayat kadını Elena ile sanki karı koca gibidir. Elena "Miralay Salih Beye ne kadar yakın olunabilirse o kadar" yakınlaşmıştır. Bu askerin tek kusuru kadınlara düşkünlüğüdür. Bu candan kadınla birlikteyken de, kadından kadına, olaydan olaya savrulan geçmişine dalıp gider Salih Bey. Salih Bey, 1881’de Manastır’da doğar. Burada "Askeri Mektebi İdâdisini" bitirir. 1903’te "Erkânı Harbiye Mektebi’nden süvari yüzbaşı rütbesiyle mezun" olur. Abdühamid’le Kayzer Wilhelm’in anlaşması sonucu Türk subayların Almanya’da eğitilmesinin yolu da açılır. Ne var ki Alman üniforması giymek zorundaydılar, Türkler bunu da kabul ederler. Salih Bey de vardır Almanya’da eğitilecek subaylar arasında. Salih Bey "İçimiz Almanya’ya karşı merak doluydu. Kimimiz alenen Alman hayranıydık" diye yazıyor anılarında. "Berlin’den bir bavul dolusu evrakla gelmişti Salih Bey. Fotoğraflar, diplomalar, takdirnâmeler, haritalar, şehir planbelediyede çalıştığını söyleyen mühendis Muharrem’le yakınlaşır. Muharrem onu yakından izleyen bir polistir aslında.. Elena’nın Boğaz’da boğulmuş bulunan cesedi de onun izlenmesine neden olmuştur. Bu Yunanlı kadın da İngilizler hesabına çalışan bir casustur çünkü. 2. Dünya Savaşı yıllarında İstanbul casusların cirit attığı bir kenttir. SÜRÜKLEYİCİ TARİHİ OLAYLAR Almanlar Türklerin kromunu alacaklar, karşılığında da Türkiye’ye silah vereceklerdir. 1941’de "TürkAman Ticaret Antlaşması" imzalanmasının asıl amaçlarından biri de budur çünkü.. İçerde Turancı bir yükseliş söz konusudur. Almanların savaşı yitirecekleri korkusu sarmıştır. Türkiye son derece temkinli bir siyaset izlemektedir. Almanların baskısıyla, Romanya’dan gelip İstanbul’da demirleyen ve İsrail’e gitmesine izin verilmeyen 700’den fazla Yahudi’nin yer aldığı Struma gemisi Romanya’ya gönderilirken Karadeniz’in azgın sularında batar. Türkler hükümeti bu olaya sessiz kalır.Türkiye taraf tutar gibi bir görünüm içindedir. Sürükleyici tarihi olaylar birbirini izlerken Salih Bey de anılarını yazmayı sürdürür. Hem günlük yaşamın ve savaşın içindedir, hem de hayata ve savaşa biraz mesafeli gibidir. Ama yolun sonuna gelinmiştir de. Savaşın kaderi belli olmak üzeredir. Kendi konumu iyice açığa çıkmıştır. Karla’nın gittiği İsrail’den beklediği haber de bir türlü gelmez. İyice sıkışıp kalmıştır Salih Bey. Alman kimliği de elinden alınır. Kendisini gelip almalarını bekler neredeyse. Anılarını Türkçe yazmasına Karla şaşırır Bunun üzerine de Salih Bey ona şu açıklamayı yapar: "Dil toprağa benzemez, çünkü o hep insanın içindedir. Ben herhangi bir toprak parçasına değil kendime dönüyorum. Yazdıkça kendimi kendime daha yakın hissediyorum, bu kadar." Sonunda kendi benliğini bulduğunu böyle dile getiriyor Salih bey. Geçmiş, gülük yaşam ve puslu bir gelecek... Salih Beyin biyografisinden, onun yaşadıklarından bize yansıyanlar bugüne ışık tutabilir mi? Bunu da düşünmek gerekiyor. Alman Terbiyesi bir tarih kitabı değildir. Roman, aşkla, yaşamla, tarihle yoğrulu bir anlatım sunuyor okura. 8 yaşından beri Almanya’da yaşayan Zefer Şenocak da bunu yapıyor işte. ? Alman Terbiyesi/Zafer Şenocak/roman/ Alef Yayınevi, Şubat 2007/168 s. KİTAP SAYI 892 ? Gültekin EMRE lman Terbiyesi, Berlin’de yaşayan şair Zafer Şenocak’ın Türkçe yazdığı ilk roman. Bu bir eğitim kitabı değil askerlikten sıkça söz edilmesine karşın. Birinci ve İkinci Dünya Savaşı yılları romanın örgüsü içinde yer alması da onu bir tarih kitabı olarak değerlendirmeye yetmez. Tarih, aşk, geçmiş ve romanın geçtiği dönemim şimdiki zamanı ustaca iç içe geçiyor. İkinci Dünya Savaşı yıllarının Berlin’i ve İstanbul’u bu atmosfere zemin oluşturan iki kent. Berlin’deki Türk kolonisi, İstanbul’daki Alman nüfusu ve savaşın Türkiye için ne ifade ettiğinin sorgulanması Yarbay Salih’in anılarıyla, günlük yaşamıyla gözümüzün önüne seriliyor. O yıllarda İstanbul’da İngiliz, Alman casusları cirit atar ve Türk polisi de onları izler doğal olarak. Salih Bey, Almanlar için çalışan değerli bir Prusya subayıdır. Onun için "hem Türk, hem de Alman olmak ne kadar kıvanç verici"dir. Salih Bey, "Aynı asırda başına buyruk, tarihe hükmedebilen iki hür millete birden mensup olma"nın gururunu da taşıyan bir subaydır. Bir dönemin TürkAlman ilişkilerini de bu romanda apaçık görebiliyoruz. Zafer Şenocak, Alman Terbiyesi’nde üç farklı dil kullanıyor dönemlere uygun olarak: Salih Beyin anılarını yazdığı dili, onun şimdisini oluşturan yılların günlük dili izler, bir de bu ikisini içine alan, yönlendiren yazarın anlatımını kurduğu dil: Bu üç dil bir örgü gibi sarmaş dolaş gelişiyor ve romanı değişik zamanlara, dönemlere, mekânlara, ülkelere götürüyor. Kurmaca ile tarihi bilgiler birbirine yabancı düşmüyor. Yazarın amacı birilerine tarihi bilgi satmak, göstermek değil: Bir dönemin dünyasını, dünya görüşünü, panoramasını.. romanın omurgasına ağdırmak İki ülkenin uzun yıllara dayanan dostluğunun gelip dayandığı yeri bir romanın yapısını zorlamadan işlemek. Salih Bey, Mustafa Kemal’le de aynı okulda okumuştur. Atatürk kendisinden bir sınıf aşağıdadır. Almanya’da askeri eğitimini tamamlamış, ordu içinde yükselmiş, sevilen ve takdir edilen bir subayın Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu hakkındaki gözlemleri elbette merak konusudur: "Gazi’yi Manastır’dan tanırdı. Yaşıttılar, ama o bir sınıf altındaydı. Beyaz tenli, sarı saçlı, mavi gözlü SAYFA 14 A Roman, aşkla, yaşamla, tarihle yoğrulu bir anlatım sunuyor okura. 8 yaşından beri Almanya’da yaşayan Zefer Şenocak da bunu yapıyor işte. ları ve bir tomar muntazam el yazısıyla tutulmuş not. Bu notlar çoğunlukla Almancaydı, pek azı eski Türkçe kaleme alınmıştı." Salih Bey, karısını yanı sıra, Berlin’de tanıdığı Karla’yla da sık sık birlikte olur. İstanbul’a döndükten, savaş başladıktan epey sonra, zar zor İstanbul’a gelen Karla’nın asıl amacı İsrail’e gitmektir. Salih Beyin karısı ölmeden Karla’ya bir mektup yazar ve onu İstanbul’a çağırır. Bundan kocasının haberi yoktur. Kısa bir süre, bin bir zorluğu yenerek sevgilisinin kapısını çalan Karla, İstanbul’da Salih Beyle birlikte olan bu Yahudi kadın, sonunda çok istediği İsrail’e de gitmeyi başarır. Oraya sağ salim varışını ve oradaki yeni yaşamını uzun uzun yazar Salih Beye. Salih Beyin dört gözle beklediği mektuba Türk istihbaratının elemanı, sözde komşusu Muharrem el koyar. Salih Bey, bekâr bir yaşam süren, CUMHURİYET
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle