03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

İnci Aral'la yeni romanı 'Safran Sarı'yı konuştuk Safran Sarı İnci Aral’ın Yeni Yalan Zamanlar başlığı altından topladığı roman üçlemesinin sonuncusu. Aral bu üç romanında son 20 yılı kesintisiz, roman kahramanlarının hayatı üzerinden aktarıyor. Safran Sarı 80 sonrası popülist kültürü, ahlaki yozlaşmayı, cinsel hoyratlığı, aşksız birliktelikleri gündeme getiriyor. Paranın, gösteriş ve şaşaanın içi boş, ruhsuz dünyasında yaşayan ve tek amacı sadece para kazanmak olan, toplumsal idealsizliği ve idealsizliğin doğurduğu mutsuzluğunda debelenen bir grup insanın yaşamına tanıklık ederiz Safran Sarı’da. ‘Küreselleşme işine yaramayanı süpürdü’ büyük bir finans şirketi ve holdingin ikinci adamı. Dünyayı dolaşıyor, uluslararası para babalarıyla yemek yiyor, pazarlıklar yapıyor. Milyarlarca dolarlık malları pazarlıyor. Satıcı devlet de olabiliyor. Alttan üste birtakım kumpaslar, dolaplar dönüyor. İhaleler, yabancı yatırımcılarla ortaklıklar, özelleştirme kapsamında adam kayırma ve yolsuzluklar! Bütün bunlar romanda Türkiye’nin özellikle son on yılda eksikli gedikli nasıl bir mali sistem içinde yaşadığının da göstergeleri. Volkan ve çevresindeki insanların dünyalarında, iş hayatları romanın kaldıramayacağı gereksiz ayrıntılardan ayıklanmış olarak yer alıyor. Bir para sistemini, bununla ilişkili bir figürü ve bir ülkede olup bitenleri, okurun kolayca anlayacağı ölçüde, ince çizgilerle, yeterince ve tam kararında anlattım. Eski eser kaçakçıları olan Niyazi, Melike ve Hayali’yi de bu çerçevede ele aldım. Konu kaçakçılığın nasıl yapıldığı değil, o insanların hayatına yansıyan yönü. Roman sanatı da ekonomi gerektiren bir türdür. Özellikle günümüzün insanı için yazılan romanın can sıkmamak ve ilgiyle sonuna kadar okunmak üzere dengeli, makul bir uzunlukta olmasına özen gösterilmeli. Yeni zamanlar sizce neden yalan? Sovyetler’in dağılmasından sonra dünyaya, çekici, cicili bicili bir hediye paketi gibi sunulan "Küreselleşme" sö zünün kendisi yalandı öncelikle. Dünya bir iletişim devrimi yaşıyordu. Özgürleşen ve azgınlaşan şeyse küresel sermayeydi. Savaş sever, sınır tanımaz bu güç, bilinen eskileri boyayıp "yeni, daha yeni, en yeni!" sloganlarıyla yeniden piyasaya sürdü. Sonra gereksinme duyduğu insan modelini oluşturdu hatta dayattı. İşine yaramayanı ise tükürdü, deliğe süpürdü. Yalan söyleyerek, hileyle ülkeler işgal etti, kan döktü, yağmaladı ve alçakça davrandı. İnsanın mutluluğunu değil parayı, öldürmeyi, soysuzlaşmayı ve şiddeti öne çıkaran bir sistemin yaşadığımız günleri baştan aşağı yalana dönüştürmesinden daha doğal ne var! BİREYSELLİĞİ KUTSARKEN BENCİLLEŞİP YALNIZLAŞTIK Özellikle 1980 sonrası çözülen ilişkiler, tüketim toplumunun yarattığı erozyon, ahlaki yozlaşma, aşksız birliktelikler, hoyrat cinsellik üzerine kuruyorsunuz yeni romanınızı. Bütün bu toplumsal değişimin nedenini nasıl açıklarsınız? Safran Sarı’da paranın, altın ışıltılarının, gösteriş ve şaşaanın içi boş, ruhsuz dünyasına girdim. Paranın bazı insanlarca ne kadar kolay bazıları içinse nasıl zor kazanıldığını anlattım. Ne var ki hepimiz yoldan çıktık. Canımızı yakacak yoğunlukta bir tüketim alışkanlığına ve değerler karmaşasına düştük. Kutsal saydığımız, erdem bildiğimiz bir çok şey yerlerde sürünüyor nicedir. Yeni felsefelere uyarak hızla değiştik, ama bu değişim iyiden, güzelden yana olamadı. Tersine, insani ve derin olanın yerini, değersiz, yüzeysel ruhen ucuz olan aldı. Sözde "özgürlük" ararken en sıradan şeylere bağımlı hale geldik. Bireyselliği yüceltip kutsarken bencilleşip yalnızlaştık. Tek kutuplu dünya düzeni yerküreyi insan dahil her şeyin alınır satılır olduğu dev bir pazar haline getirdi. Ne giyeceğimizi, nasıl besleneceğimizi, hangi ilaç ve vitaminleri yutacağımızı, nasıl sevip sevişeceğimizi, hangi kitapları okuyup hangi müziği dinleyeceğimizi satıcılar belirledi. Bunların dışında duranı, gelişmemiş, tutucu, uyumsuz ve "aut" ilan etti. Her bakımdan tüketmenin ve tükenmenin bütün yolları işte böyle açıldı. Kuşkusuz tüketime dayalı yeni dünya, insanlığın vicdanını köreltti ve bir teslimiyet doğurdu. Herkes duruma alıştı sanki, küçük bireysel çıkışlar dışında toplumsal tepkiler yok oldu. Bu da mutsuzlukları, içe kapanmaları arttırdı. Siz kısa veya uzun vadede farklı bir gelişme bekliyor musunuz? Zarar, şimdiden çok büyük. Herkes şu ya da bu ölçüde kirlendi, en azından düşünsel olarak suç ortağı konumuna düştü. Kafalarda, Eylem’in internette yayımladığı "Gelecek" başlıklı mektupta dediği gibi: "Çok kötü yollara da düşebilirim" genişliği ve kabulü var. Kötülük olağanlaştı, bayağılık ve haksızlık meşrulaştı. Safran Sarı’yı biraz da bu huzursuzluk yüzünden yazdım. Yine de hayallerini parayla, bencilce zengin olma, en güzel nesnelere sahip olma hırsıyla sınırlayan insanlar bir ruhsal tıkanma noktasına vardılar. Buradan çıkmayı deneyecekler ama "yeni" dünya düzeni ayakta kaldıkça kısa vadede kurtuluş beklemiyorum. Safran Sarı’da bir başka sınıfın temsilcisi olarak, taşralı, kapalı, dindar bir ailenin asi kızı Eylem’i de tanıyoruz. Eylem örnekleri bol olan son derece inandırıcı ve etkileyici bir karakter. Onunla bir genç kadının var olma kavgasına, başörtüsünü atışına ve düzenle bir biçimde uzKİTAP SAYI ? Rozerin BOLLUK 994’te yayımlanan 'Yeni Yalan Zamanlar' adlı romanınızın adını Yeşil’e çevirerek daha sonra yazdığınız 'Mor' ve son çalışmanız 'Safran Sarı’yla birlikte bir üçleme olarak sundunuz okura. Bu kez 'Yeni Yalan Zamanlar'; bu üç kitabın üst başlığı oldu. Üçleme fikri sizde ne zaman, nasıl doğdu? Bu romanlar; Türkiye’nin son yirmi yılını, kesintisiz birbirini izleyen süreçler halinde ve roman kahramanlarımın hayatlarına yansıyan çalkantılar, çözülmeler, savrulmalarla anlatıyor. 'Safran Sarı’yı yazarken daha iyi fark ettim bunu ve üç kitabı bir üst başlıkta toplamak istedim. Yeni yalan zamanların sonunu açık bırakmıştım ve okurlar daha sonra neler olduğunu merak etmişlerdi. Aynı merak, Mor’da da oldu. Çünkü serüven bütün şiddetiyle devam ediyordu. Safran Sarı’da, her üç romanda da gördüğümüz bazı kahramanlar aracılığıyla ve doksanlardan iki binlerin ortasına bu açık sonları bir ölçüde bağlamak istedim. Yeni Yalan Zamanlar, yani ilk kitap; dini referansları kullanan ve kendini o çerçevede tanımlayan bir gurubun seçimle ülke yönetimine geldiği dönemi konu alıyordu. Aynı zaman dilimi, bir dönüm noktası olarak ve çok ironik biçimde küreselleşme söyleminin bayram gibi karşılandığı günlere denk düşüyordu. Yalan gerçek, acıklı gülünç, doğru yanlış birbirine karışmıştı. Mor’da, bu değişime koşut olarak ülkenin bir başka sorununa, toprağa bağlı kesimin üç kuşaklık öyküsüyle yenilgi ve farklılaşma olgusuna yaklaştım. Beni Safran Sarı’ya yönlendiren duygu ise, bugünler için yetiştirilmiş otuzlu yaşlardaki genç insanların gelecek hayalini kaybetmekten doğan mutsuzluk, umutsuzluk ve bezginlikleriydi. Safran Sarı’nın kahramanı Volkan, bir yatırım şirketinde üst düzey yönetici. Çok parası olmasına rağmen mutlu değil, aşksız, yalnız ve yeni arayışlar içinde. İşini bırakmak, daha anlamlı bir şeylerle uğraşmak istiyor. Volkan’ın işiyle ilgili fazla detaya yer vermemişsiniz. Bu bilinçli bir seçim mi? Volkan’ı, yaptığı işin ne olduğunu, bunu nasıl yaptığını uzun uzun anlatmaya gerek yoktu. Genç yaşına rağmen SAYFA 20 1 ? CUMHURİYET 892
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle