04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Birsen Karaca’yla "Sözde Ermeni Soykırımı Projesi"ni konuştuk… Unutturulmak istenen geçmiş Gerçeği kurmaca ile örtemezsiniz. Ancak söz alması gerekenler de susmakta ısrarcı olunca, bağıranların haklı olduğuna dair bir yanılsamanın kabul görme olasılığı her zaman mümkündür. Ermeni soykırımı iddiaları meselesinde yaşanan da üç aşağı beş yukarı bu. Akademisyen Birsen Karaca’nın uzun soluklu çalışması farklı bir bakış açısının izlerini taşımakta. Kendisiyle rivayetler ve hakikatler üzerine konuştuk. ? Murat AKSOY 4 Nisan 1915, Ermeniler, bilhassa da diyaspora tarafından "XX. yüzyılın ilk soykırımının başlangıcı" olarak anılır. Rivayet odur ki, bu tarihte Talat Paşa’nın sarf ettiği, "Tüm Ermeni çocuk, kadın, erkeği hiçbir şeye bakmadan öldürün" sözü üzerine başlamıştır her şey. Öte yanda ise Sasun İsyanları’nın elebaşısı Andranik’in 1907’de, Taşnak partisinin 4. Genel Kongre’sinde söyledikleri var: "Sasun için hiçbir yarar sağlamadan kırıldılar. Bu bir iftiradır. Daima kırıldığımızı hatırlarlar da aynı şekilde kırdığımızı niye konuşmazlar? (Onların) Çarpışmalarının gücü kırmaya yetmemiştir. <...> Biz çarpışanlar, saldırganlardan iki kat fazlasıyla cephane ele geçirdik. Yiyeceğimizin az olması bir gerçekken bizler kırılmadık. Karşımızdaki güç bizim bin katımızdı. Bizler sadece, elçiliklere sunmaları için sahte adlar kullanarak 7000 (yedi bin) kişinin öldüğü yalanını uydurduk." Buradan hareketle halihazırdaki paradoksu nasıl yorumlamak gerekir? İşaret ettiğiniz paradoksa neden olan şey, rivayetlerle belgelerin kıyaslanmasından, hatta rivayetlerin resmi belgelerle eşdeğer olduğunun kabul ettirilmeye çalışılmasından kaynaklanıyor. Oysa rivayetler gerçekliklerin belgesi olamaz. Rivayetler belgelerde kayıtlı gerçeklerden yola çıkılarak üretilmiş olsa da rivayetin insan beyninin ürünü, yani kurmaca olma niteliği hep birinci plandadır. Biliyorsunuz Aram Andonyan da 1920 yılında yayımladığı "Naim Bey'in Anıları / Ermenilerin Tehcir ve Katliamına İlişkin Resmi Türk Belgeleri" (Londra) isimli kitabında söz konusu ettiğiniz rivayeti dillendirmiş, hatta Talat Paşa imzalı "resmi belgeler" sunmuştur. Daha sonra bu kitap için Fransız ve Amerikan kamuoyları adres olarak belirlenmiş ve "Ermeni Katliamına İlişkin Resmi Belgeler" (Paris), "Büyük Suç, Son Ermeni Katliamı ve Talat Paşa, İmzalı Orijinalleriyle Resmi Telgraflar" (Boston) adlarıyla yeniden yayımlanmıştır. Öncelikle Aram Adoyan’ın kaynak olarak gösterdiği Naim Bey isimli şahsın Halep İskân Dairesi’nde hiçbir zaman çalışmadığı, "resmi belge" olduğu iddia edilen evrakın kâğıtlarının Osmanlı SAYFA 18 2 devletinde kullanılan kâğıtlarla aynı cinsten olmadığı, verilen tarihlerdeki tutarsızlıklar Şinasi Orel ve Süreyya Yuca tarafından "Ermenilerce Talat Paşa’ya Atfedilen Telgrafların Gerçek Yüzü" (Türk Tarih Kurumu, 1983) adlı kitapta belgelendi. Dolayısıyla, benim açımdan bu konu kapanmıştır. Konuyla ilgili hâlâ sorgulama aşamasında olanlara bu kitabı mutlaka okumalarını öneririm. Ayrıca, önbilgilere internet yoluyla ulaşmak isteyenler için de bir adres vereyim: http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/tehcir/telgraf.html. Sason İsyanları’nın elebaşısı Andranik’in 1907’de, Taşnak partisinin 4. Genel Kongre’sinde söylediklerine gelince. Bu belgeyi dünya kamuoyuna Andrenik Çelebyan "Zoravar Andrenik" adlı anı kitabında sundu. Yazarın amacı ise, Andrenik’i öncelikle Ermeni kamuoyuna bir kahraman olarak tanıtmak. Kısaca, isyancıların elebaşısı Andrenik üzerine Türkiye’de hiçbir çalışma yapılmadı. Ben de Adrenik’e ait böyle bir savunma metninin olduğunu Andrenik Çelebyan’ın kitabından öğrendim. Bununla ilgili güncel ve somut bir örnek daha vereyim. Diyaspora Ermenilerinden Kevork Bardakçıyan sözde "Ermeni soykırımıyla" ilgili özel bir haber bülteni hazırlamak için arşiv araştırmaları yapıyor. Niyeti, bülteni Hitlerin, Yahudi soykırımı için kendini savunmak amacıyla Türkiye’yi andığı iddia edilen sözleriyle bitirmektir. Ama kaynağa ulaşamıyor. Uzun uğraşlar sonunda elde edildiği söylenen kaynak Bardakçıyan’a şu bilgiyi veriyor: "Polonya’ya saldırısı sırasında Hitler, not alınmasını yasakladığı 23 saatlik konuşmasında tüm general kadrosuna acımasızca kıyım yapmaları emrini veriyor, Ermeni soykırımıyla ilgili ünlü sözünü de işte bu anda ifade ediyor." Yani, Hitler çok büyük bir tesadüfle (!) not almayı yasakladığı saatlerde "Bugün Ermenilerin imha edilmesini kim konuşuyor ki?" şeklinde bir konuşma yapmış. Kısaca, bu da bir rivayet ve resmi belgeler yok. Size aktardığım bilgi ise Kevork Bardakçıyan’ın Azg gazetesine verdiği röportajdan alınmıştır. Bardakçıyan’a ait orijinal metne ulaşmak isteyenler için adresi de vereyim: "Türklere Rehin Olan Özgürlüğümüz Bağımsızlıktan Sonraki İdealimiz Olacaktır", Azg, Hunisi 11, 2005, ec. d(4)ye(6). Buna rağmen Bardakçıyan tarihçi ve bilim adamı kimliğiyle rivayeti belge gibi kullanmayı tercih ediyor. Durum bu. Yorumsa okura ait olmalı. YENİ VE FARKLI BİLGİLER Doğu Ermenice bilen ve araştırmalarını bu sayede derinleştiren tek akademisyen olarak söyleyecek yeni ve farklı bilgileriniz var mı? Musa Dağı’ndaki isyan hakkında okumalarım ve araştırmalarım sırasında Ermenice bir ansiklopediden edindiğim bilgiyi sizinle de paylaşayım. Ansiklopedinin verileri şöyle: Haykakan sovetakan hanragitaran, Cilt: 8, Erivan, 1982. Makalenin başlığı "1915 Yılındaki Efsanevi Musa Dağı Çarpışması", yazarı ise M. Arzumayan. Uzunca bir makale, bu yüzden size bazı pasajların çevirisini yapacağım. Bakın şurada ne diyor: "Zeytun’un Protestan kilisesi vaizi Tigran Andreasyan, Yoğunoluklu idi Birsen Karaca, “Dost ilişkileri canlandırmak için anımsama edimini devreye sokmak yeterli. Bunu sağlayacak olan da arşiv belgeleridir” diyor. ve tehcirden henüz kurtulmuştu, 1915 yılının Temmuz’unda memleketine döndü, Ermenilerin (bu arada Zeytunluların) içinde bulundukları cehennemi detaylı olarak anlattı. Temmuzun 26’sında verilen, Kesap Ermenilerini çıkartma emri, Isvendialı Ermeniler için endişelerinin sinyali oldu ve çıkış yolu aramak gerekti. Temmuzun 29’unda Yoğunoluk’ta 6 Ermeni köyünün temsilcilerinin toplantısı vardı. Toplantıya katılanların çoğunluğu savunma ve bunun Musa Dağı’nda organize olması yönünde karar aldı. Gerçi silah azdı, ama Isvendia Ermenileri, partiyle aynı görüş doğrultusunda, düşmanın merhameti yerine fedakârca savaşa girmeyi tercih ettiler. Maalesef toplantı kararına herkes uymadı." Şu paragrafta ise Musa Dağı’ndan epizodlar sunuluyor: "... yaklaşık beş bin kişi Musa Dağı’na çıktılar ve emsalsiz kahramanlıklar yaptılar. Vatansever Andreasyan’ın ve önde gelen diğer faaliyet adamlarının yönetiminde Isvendia Ermenileri ellerindeki silahları, yiyecekleri ve hayvanlarıyla birlikte geceleri Musa Dağı’na çıktılar. Kısa süre sonra burası gerçek bir askeri kampa dönüştü. Özel bir askeri teşkilat kuruldu, Ye. Yağubyan (kampın) bilinen yöneticisi olmuştu. Petros Tmlakyan, Petros Tutazlıyan ve diğerleri de aynı şekilde önemli görevler yapıyorlardı. Dağa çıkanların büyük çoğunluğu kadınlar ve çocuklardı. Hava nemli ve yağışlıydı, hızlı yöntemlerle çadırlar kurmak, kulübeler ve çardaklar yapmak ve insanları yerleştirmek gerekiyordu. Dağdaki ağaçlar işi belli oranda hafifletti. Savunma pozisyonlarına ve mevzi kurulmasına özel dikkat gösterildi. Eli iş tutanların hepsi buna odaklanmıştı. Sınırlı sayıda silah ve mermiyle toplam sayısı 600 kişiden oluşan asker vardı. Dağın savunması 4 bölgeye ayrılmıştı (Kızılca, Kuşcağız, Damlacık ve Kaplantuzağı). Buralardaki savunma birlikleri güçlendirildi, özel gözetme noktaları belirlendi. Delikanlılar iletişimi sağlıyor ve diğer görevleri yapıyorlardı. Düşman saldırıya geçtiği zaman Ermeniler henüz savunma çalışmalarını bitirmemişti. Ağustosun 7’sinde 200 asker, Isvedia müdürü Halit’in başkanlığında ilk saldırıyı başlattı. Ama güçlü bir direnmeyle karşılaştılar ve altı saatlik çarpışmanın sonunda kayıplar vererek hararetli noktaları boşalttılar. Düşman, güçlerini takviye ettikten sonra ağustos’un 10’unda ikinci kez saldırdı. Bu kez topların eşliğinde 5 bin kişilik bir ordu hareket ediyordu. Durum oldukça ağır idi, ama Ermeni kahramanlar korkusuz askerdiler, üstelik bardaktan boşanır gibi yağan yağmurun altında. O gün çarpışma 12 saat sürdü, ama Ermeniler bir adım bile geri çekilmediler. Ağır kayıplar verdirterek onlar düşmanı geri püskürttüler." Sanıyorum makalenin devamındaki şu bilgi sizin için ilginç olacaktır: "Ağustosun 19’unda düşman, 9 bin profesyonel asker ve eşkıya ile çok daha büyük bir saldırıya geçti. Genel komutan Fahri Paşa idi. İki gün aralıksız olarak korkunç bir çarpışma yaptılar. Türkler birkaç noktada Ermeni savunma hattını yardılar, buna karşın başarıya ulaşamadılar, çok büyük (1000’den fazla) kayıp vererek (girdikleri bölgeyi) KİTAP SAYI ? CUMHURİYET 892
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle