04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Bir yıl sanki yel gibi geçivermiştir. Ödüller verilmiştir. Ödül kazananların yaşama serüveninden bir parça olan konuşmalar dinlenmiştir. Böyle bir ‘‘Edebiyat Yıllığı’’ olmasaydı bunlar yitip gidecek miydi? hmet Yıldız’ın yayıma hazırladığı 1000 sayfalık ‘‘Edebiyat Yıllığı 2006’’, geçen yılın tartışmalarını gündeme getirmesi bakımından da ilgi çekicidir. Bu tartışmaların bir bölümü dolaylı olarak edebiyatla ilgilidir. Bir bölümü tartışılmaya değmez. Gene de edebiyat ortamını canlı tutan tartışmalardır. Üzerine ölü toprağı serpilmiş bir edebiyat hiç de iz bırakmaz. Ahmet Yıldız, Orhan Pamuk tartışmalarına geniş yer vermiş. Gerekir miydi? Edebiyatı ilgilendirmese de edebiyat töresi bakımından üzerinde durulabilir. Edebiyat töresi bir yazarın önce kendisine saygılı olmasını gerektirir. Orhan Pamuk da bu saygıdan yola çıkıp 1 milyon Ermeni, 30 bin Kürt öldürdüğümüzü öne sürüyor. Bunu ancak kendi gibi ünlü bir yazarın söylemeyi göze alabildiğini belirtiyor. Olayın akışında edebiyat töresine sığmayan öyle kıvırtmalar var ki, insan, öfkelensin mi, acısın mı, bilemiyor. Cumhuriyet döneminde nice hükümetler geldi geçti. Araya baskı evreleri de girdi. Nice yazar, nice aydın keyfi yönetimlerin çilesini çekti. Bunları kabul etmek zorunda mıyım? Hiçbir suçu olmayan Nâzım Hikmet’in; ‘‘Harp Okulu’nu Donanma’yı isyana kışkırtıyor’’ diye yıllarca hüküm giymesini kabullenecek miyim? Hem de savcının ‘‘Biz bu davada kanıt arayacak kadar saf değiliz’’ dediği halde. Geçmiş yönetimlerin sorumluluğunu taşımak zorunda da değilim. Hele Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde Serüvenci İttihatçıların Ermeni soykırımına yol açmaları Mustafa Şerif ONARAN Değinmeler A 2005 Edebiyat Tartışmaları söz konusuysa, 90 yıl gerilerde kalan bu yükü neden sırtımda taşıyayım? Konuya eğildiğiniz zaman anlıyorsunuz ki, gereksiz bir yaygara koparılmaktadır. Acımasız kış, salgın hastalıklar, zorunlu göç nice canların sönmesine yol açmıştır. Bu mu soykırım dedikleri? Savaş gereği Ermeni çeteleriyle girişilen çatışmalar da var. Bunlar mı soykırım? Savaş içinde halkların kinleri de körükleniyor. Zorunlu göçte olanlara saldıranlar da oluyor. Tek bir kişinin ölümü bile önemli bir olaydır. Hocam Tevfik Remzi Kazancıgil derdi ki: ‘‘İstatistikler doktor içindir, hasta için değil. Yüzde bir ölüm olayı hangi hastaya düşerse, o hasta için yüzde yüz demektir.’’ Tek bir Ermeni’nin ölümü bile bizi üzmeli. Ne var ki Lozan Barış Andlaşması’yla bunların hesabı verilmedi mi? Yıllardır aramızdaki Ermeni’lerle barış içinde yaşarken diyaspora neden yeni düşmanlıklar yaratıyor? Nice parlamentonun soykırımı kabullenmesi ne ifade eder? Biz kendimizle ödeşmeye çalışırken, O her şeyi bilir görünen, hangi yönetimlerden hıncını çıkarmak istediğini bilemediğimiz Orhan Pamuk yandaşlarının, karşı görüşte olanları ‘‘Resmi Tarihçi’’ diye küçümsemeleri neyin nesi oluyor? ADALET AĞAOĞLU Doğrudan edebiyatla ilgisi olmayan bir başka tartışma da Adalet Ağaoğlu’nun T.İ.H.D.’den istifasıdır. Sanatçı kimliğinin değişken yapısı, bir derneğin sıkıdüzeni içine girmeyi zorlaştırır. Adalet Ağaoğlu gibi bir romancı görünmeyeni görmesini bilir. T.İ.H.D.’nin Kürtleşme eğiliminde olması Adalet Ağaoğlu’yu tedirgin eden nedenlerin başında geliyor. Bu istifasının Hürriyet gibi bir gazetenin baş sayfasından verilmesi ayrıca eleştiri konusu olmuştur. İnsan haklarının çok yönlü ‘‘ihlâli’’ söz kunusuyken bunu yalnızca Kürt kökenli yurtdaşlarımıza ingirgemek doğru mu? İçimizdeki azınlıkların büyük çoğunluğudur Kürt kökenli yurtdaşlarımız. İnsan hakları derken, Kürdün Kürde ettiği kötülüğü de bilmeli, onları kendilerinden de korumalıyız. Ama bir dernek, insan haklarına tek yönlü bakıldığı izlenimi bırakırsa, Adalet Ağaoğlu gibi kendini insan haklarına adayan bir yazar için dernek çalışmaları yük olur. Artık ayrıntıların önemi yoktur. Geçen haziran Adalet Ağaoğlu ile Ardahan’da Dursun Akşam Kültür Merkezi’nin açılışı nedeniyle birlikteydik. 1915 Ermeni olayları gerçekten soykırım olsaydı 50 yılı aşkın kamuoyunun ilgisinden uzak kalabilir miydi? Daha ilk günden o ateşin dumanı çevremizi sarmaz mıydı? Sözü Orhan Pamuk’a getirecek olursak; ceza yasasının ilgili maddelerini onun yargılanmasına yol açıp ceza görmesinin karşısındayım. Belki tavsayan bu olaylar onu içten içe yaralayacak. Bu topluma yabancılaşmaya başlayacak. O zaman kendi sürgününde yaşayacak. Sürgünde yaşamak zorunda kalan yazarların da ödül hakkı var. Özdemir İnce’ye danışmasına gerek yok. O incelikleri Orhan Pamuk çok iyi bilir. bakılıyor. Yeni Türk Dil Kurumu ‘‘Türkçe Sözlük’’ün 10. baskısını yaptı. Eski Türk Dil Kurumu’nun süreği midir bu sözlük? Eski sözlük geleneğini değiştireceklerine geliştirselerdi, Dil Derneği Başkanı Sevgi Özel Milli Eğitim Bakanlığı’na uzun bir yakınma yazısı gönderir miydi? Belki de yakınma yazısı yanlış yere gönderildi. Dil Derneği ile Ali Püsküllüoğlu’nun sözlüğü eski Türk Dil Kurumu’nun geleneğini sürdürüyor. Sözlükçülükte birbirinden yararlanmak doğaldır. Ancak tanımlarda, tanıklıklarda özgün olmak, gelişen dilin olanaklarını göstermek gerekir. ‘‘Edebiyat Yıllığı 2006’’da Dil Derneği’nin çok yönlü çalışmalarıyla ilgili, Sevgi Özel’in bir yazısı da yer almış. İnsan bir kez daha öğrenmeli ki dil işi, çıkar işi değil, gönül işidir. Osman Bolulu böyle bir gönül ehli olan Ahmet Miskioğlu ile bir konuşma yapmış. 19 yıldır çıkmakta olan Türk Dili Dergisi’nin serüvenini ondan dinledik. Türkçeyi sevmenin ne demek olduğunu ondan öğrendik. (Ellili yılların başındaydı; ‘‘edebiyat’’ yerine ‘‘gökçeyazın’’ı öneren Nurullah Ataç’tı. Demek birbirinden habersiz Ahmet Miski de bu sözcüğü önermiş. Ama ‘‘edebiyat’’ yerine ne ‘‘yazın’’, ne de ‘‘Gökçeyazın’’ yaygınlık kazanmadı.) Türkçe üzerine tartışmalar güncelliğini hep koruyacaktır. Sözcüklerin kazandığı değişik yüklerden kopamayanlar, gelişen Türkçenin yanında yer alamıyorlar. Ama kendi yatağında genişleyen bir ırmak gibi, Türkçe, alıştığı çatalağza dökülmektedir. Türkçeyi sevmeyenler o akışın yönünü değiştiremeyecektir. ‘‘Edebiyat Yıllığı 2006’’da Türkçe tartışmalarına yer verilmesi anlamlıdır. Ancak değişik görüşte olanların anlatacaklarına daha ayrıntılı yer verilmesi tartışmaları daha anlamlı kılacaktır. EDEBİYAT YILLIĞINDA, BAŞKA NELER VAR? ‘‘Edebiyat Yıllığı 2006’’da daha nice tartışma konuları var. Özel tartışma konularına yuvarlak yıldönümlerinde yer verilmeli. Ünlü edebiyatçıların yıldönümlerinde nelere özen gösterildiği araştırılmalı. Özellikle toplugörüşmelerin, ayrıntlı konuşmaların yapıldığı nice toplantılar var. Kimi zaman kapsamlı bir toplantı nice kitap okumuş kadar insanı etkisi altında tutar. Doğan Hızlan her toplantıya nasıl yetişir, şaşırırım. Konunun can alacak noktasına değinmesini de bilir. Onun yeri edebiyatın soluk aldığı yerdir. (EDEBİYAT DAİMA, Doğan Yayıncılık, 2006). Bir yıl sanki yel gibi geçivermiştir. Ödüller verilmiştir. Ödül kazananların yaşama serüveninden bir parça olan konuşmalar dinlenmiştir. Böyle bir ‘‘Edebiyat Yıllığı’’ olmasaydı bunlar yitip gidecek miydi? Kimler göçüp gitti aramızdan? Kimler yarınlara neler hazırlıyor? Belli yaşlarda edebiyatçılarımızı anarken, nasıl bir birikimle yarınlara bakacağız? Yazma en azından kendimizle ödeşmek anlamına gelir. Dolaylı olarak yeniden kendimizi keşfetmiş oluruz. Ahmet Yıldız’ın yayıma hazırladığı bir edebiyat dünyası var elimizde. O dünyada çoğalmak olanağını aramalıyız. Yazı ustası Vecihi Timuroğlu edebiyatımızda yıllık anlayışına bakarken, o dünyayı nasıl kullanacağımızı da sezdiriyor. Yıllık çıkmadığı dönemlerde edebiyat ortamını besleyen koşullar değişti. Yıllık hazırlamak zorunlu hale geldi Vecihi Timuroğlu diyor ki: ‘‘Edebiyat ve Eleştiri’’ dergisi, ilk yıllığını düzenledi. Belki bu ilk deneme amacına ulaşacaktır, ama iyi niyetinden ve yazınsal yeteneğinden, ciddiyetinden kesinlikle kuşku duymadığım Ahmet Yıldız, salt bir alana yönelik, eksiksiz yıllıklar düzenleyecektir. Öznel davranışlardan kaçınara, Türk yazınına katkıda bulunacak bir kişiliğe sahiptir Ahmet Yıldız. 2006 Yıllığı Ahmet’in seçimi ve değerlendirmeleriyle çıktı. Yazınımıza değerli bir katkısıdır. Yıllık, 2005 yılında Türk yazını olarak da algılanabilir.’’ ? Bu sayfayla iletişim kurabilmeniz için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderirseniz memnu?n oluruz. DİL TARTIŞMALARI ‘‘Edebiyat Yıllığı 2006’’nın üzerinde durduğu önemli konulardan biri de ‘‘Dil Tartışmaları’’dır. Türkçeyi ayrıntılarıyla bilen bir yazar bile masasından güvenilir bir sözlükle bir yazım kılavuzunu eksik etmez. ‘‘La şecae fil luga’’ diye bir Arap sözü vardır. ‘‘Lugatte yiğitlik sökmez’’ anlamına gelir. Eski Türk Dil Kurumu günlerimizde rahmetli Ferit Devellioğlu’ya bir sözcük danışacak olsam, hemen bu sözü anımsatır, sözlükleri kurcalamaya başlardı. ‘‘Türkçe Sözlük’’ genel dilin dolanımında yaşayan Türkçe sözcüklere yer verir. Köken bakımından bu sözcükler Türkçe olmayabilir. Ama kullanıldığı sürece bizim malımızdır. Yeter ki genel dilde yaşamayan sözcüklerle doldurulmasın. ‘‘Misalli Büyük Türkçe Sözlük’’ üç büyük cilt içinde 61 bin sözcük barındırıyor. Üstelik bu sözcüklerin önemli bir bölümü genel dilin dolanımında yer almıyor. Yeni türetilen Türkçe sözcüklere de kuşkuyla SAYFA 34 MUSTAFA ŞERİF ONARAN Hekimköy Sitesi 20. Sk. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11236 23 46 CUMHURİYET KİTAP SAYI 847
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle