04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Amos Oz'la yapıtlarını konuştuk ‘Malzemem, saçmalığı ve anlamıyla yaşam’ sında patlak verdiği inancını temellendiriyor. Dediği gibi, ne de olsa çatışan tarafların her ikisi de, karşısındakini daha büyük bir zalimin yansıması olarak görür. Ve Araplarla Musevilerin arasındaki 100 yıllık çatışmanın sebebi de bu olabilir. Yapıt vatanseverlik ile evrensel adalet arasındaki çetin tercihlerin yapılışına bir açılım da içeriyor. Hani o yanıtları hep tuhaf yanıtlara gebe, sonuçları hep savaşan uluslar oluveren. İnsan hamurunun yoğurulup savaşan bir ulus biçimlendirilmesine bir karşı çıkış "Aşk ve Karanlıklar". Solcu barış aktivisti Oz, kuşkusuz tutucu kanadın favorisi değil, hatta ona hain diyorlar. Ama bu nedenle hiç tutuklanmadı, hiç hapse atılmadı. Dünyada bir barış aktivisti olmak yazınına önemli ölçüde etkimiş. Kitapta özgürlükçü ve insan yanlısı tat daha yoğun bu nedenle. İsrail ve Filistin arasındaki ezeli toprak anlaşmazlığının uluslararası yorumlanışından ve bu konuda gelişen düşün ve eylem trafiğinden memnun değil Amos Oz. İki devlet arasında yaşanan trajediye taraf olmak duygusuyla yaklaşılmasının durumu daha da kötüleştirdiği kanısında. Bu bağlamda İsrail’i tanıyan ilk ülke olan Türkiye’den ümitli. İki devletli çözümün artık telaffuz edilebildiği öyle ya da böyle her iki halk da bunu kabullenmiş durumda olduğu kanısında. Ülkemizde bulunduğu kısa süre içinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile görüşüp, Ortadoğu dengelerini konuştuklarını belirten Oz’un arabuluculuk hakkındaki görüşü şöyle: "Arabuluculuk rolü için Türkiye'nin tam güven kazanması lazım (…) Hamas Türkiye tarafından davet ediliyorsa, karşılığında günah çıkarıp, İsrail'e doğru bir adım atmalıydı." Bu arada Amos Oz tam bir Yaşar Kemal hayranı. Türkiye ziyaretinde Yaşar Kemal'le planladıkları Londra buluşmasının detaylarını konuşma imkânı da bulan Oz, Kemal'in "Tanıdığımda senin 22 kitabın vardı, benimse 1" demesine şöyle karşılık vermiş: "Bir kitabın vardı ama ne kitaptı. Kitaptı, kitap." Teknik olarak yazımı 5 yıl süren ama aslına bakılacak olursa tüm yaşamı boyunca yazılageldiğini ifade ettiği "Aşk ve Karanlıklar", Oz için "en özel". Çünkü kurgu ile gerçek arasındaki izlerin ortadan kalktığı tek yapıtı. Hem kurgusal, hem değil, hem bellek, hem anı, hem roman. Hem komedi, hem trajedi. Bu kitap her şeyden bir parça. Amos Oz ile "Aşk ve Karanlıklar" adlı yapıtı üzerine konuştuk. ? var. Ben insan doğasını değiştirecek bir kitap yazmadım, kimse yazamaz da. Ben bir tanığım, gördüğümü ve yaşadığımı anlattım. İnsanoğlunun harika yönlerini de gördüm, şeytani yönlerini de. Bunun insan doğasının çatışan ve kolaylıkla silinemeyecek bir özelliği olduğunu biliyorum. Tüm kitaplarımda yargılamaya değil, anlamaya özen gösteririm, bakış açım budur. "Aşk ve Karanlıklar"da da uluslardan veya devletlerarası ya da kişiler arası ihtilaflardan bahsetmedim. Kitapta mesela anne babamı yargılamadım. Bu kadar iyi, anlayışlı, kibar, sıcak iki insanın mutlu evliliklerinin nasıl olup da böyle trajik bir şekilde sonlandığını anlatmaya ve aynı zamanda anlamaya çalıştım. Yargılamadım. Çerçeveyi oluşturdum, gözlemlediklerimi aktardım. Kitabınızda dönemin Kudüs portresi… Anne ve babanızın hayran olduğu "entelektüellerin Kudüs"ü ile öte yakada yaşadığınız "Çehov’un Kudüs"ü ayrımında, hatta tam ortasında çocuk Amos… Tolstoycular, Dostoyevskiciler, Çehovcular… İnsan katmanları … Entelektüelizmin bir röntgeni de denilebilir mi? Evet fakat aynı zamanda bir insan trajikomedyası da demeliyiz. Dilimde buna işaret etmeye çalıştım. Kitaptaki insanlar yıldızlardan ilham alıyorlar, bulutların üzerine, dağların zirvesine çıkmak istiyorlar. Yaşamdan zevk alıyorlar. Bunca mutluluk arasında yükselen şeytani dalgadan habersiz yürürlerken bir şeye çarpıyorlar ve ansızın Hitler’in yüzüyle karşılaşıyorlar. İşte benim anlatmaya çalıştığım trajikomedi bu. Bu yaşamın ta kendisi. Bunlar yaşandı. Bu sadece Kudüs’te ki insanların ya da Avrupa’dan sürülen ailemin ya da Çehov’un entelektüellerinin yaşadığı bir şey değil, insanlığın yaşadığı bir şey. Bir sabah uyandılar ki etrafları çevrilmişti, trenlere doldurulmuşlardı. Kurtulabilenler can havliyle göç etmişti. Dolayısıyla benim malzemem yaşamın ta kendisi, ezeli piyesiyle ağlatan ve güldüren yaşamın ta kendisi. Saçmalığıyla ve anlamıyla… Benim hakkında yazdığım şey budur, acı bir gülümsemeyle… apıtları onlarca dile çevrilmiş, çağdaş İsrail edebiyatının önde gelen temsilcilerinden biri olan, Nobel Edebiyat Ödülü’ne aday olmuş, usta yazar, barış aktivisti Amos Oz kısa bir süreliğine ülkemizdeydi. 2002 yılında "Fima", "Bir Kadın Tanımak" ve "Michael ile Hannah" adlı yapıtları Can Yayınları tarafından dilimize kazandırılan yazarın son yapıtı; "Aşk ve Karanlıklar" da Doğan Kitap tarafından yayımlandı. "Aşk ve Karanlıklar" kuşkusuz sıkı bir bellek ve imtinasız bir gerçekçiliğin ürünü. Dili okurla barışık, empatik ve sempatik bir dil. Yapıt entelektüelizmin röntgeni olduğu kadar trajikomik yaşamın silüetine afili bir bakış da içeriyor. Yapıtta yazarın dış dünya tanımı; aydın, özgür, ikiyüzlü, çok uzaklarda, çekici, harika ama tehlikeli ve tehdit dolu… O dünya ki Yahudilere önce "Aşkenaziler Filistin’e dönün diye haykırırken, sonra Aşkenaziler, Filistin’den çıkın!" diyor… Okumaya devam ediyoruz, savaşı oynayan, savaş oyunları kuran çocuk Amos. Adamlar, kaleler, toplar, tüfekler… Öyle ki o oyunlardan birinde arka bahçede roket imal edip Buckingham Sarayı’na yollamayı denemiş. Mandacı İngilizleri püskürtmüş, majestelerinin filosunu denizde batırmış, bayraklar dikmiş. Savaşı, zaferi ve fethi oynayan belki de kötü bir şeylere hazırlıklı olmak içgüdüsüyle hareket edilen bir çocukluk Amos Oz’unki. "Öyküsel" bir dille ailesinin köklerine bir yolculuk sunduğu kadar kimi hayıflanılan, kimi özlem duyulan kurgusal bir dünyanın kapılarını da aralıyor Oz yapıtında. Kitapta çocuk Amos’un dış dünya ile iletişimi Avrupa’dan acılarla sürülmüş ailesince kendisine sezdirilmemeye çalışarak takipte... 78 dili kusursuzca konuşabilen bir baba, bir o kadar dile vâkıf bir annenin çocuklarına hiçbir Avrupa dili öğretmemesinin sebebi ise anlaşılır gibi değil. "Ya özenirse"… "Ya izi sürülür ve katledilirse" korkusu. Kitap, Oz’un savlarında tutucu sağcı babasının neden tam tersi olmak istemesinin nedenlerini de barındırıyor. Genç yaşta, yitirdiği annesinin intiharından sorumlu tuttuğu babasını sorgulaması, hem küsmesi hem barışmasını anlatıyor. Ve ailesinin Avrupa ile olan aşk ve nefret dolu ilişkisini… Bireyler ve toplumların yaşamındaki en büyük çatışmaların, baskı gören insanlar ara Y SEVECEN, SICAK YAKLAŞIM Ve her şeye rağmen diğer yapıtlarınızda da öne çıkan sevecen bir dille… Teşekkür ederim, bunun Türk okurlara da geçebilmiş olmasına sevindim. Bu değerlendirmeniz Türkçe çevirinin ne kadar doğru yapılmış olduğunu gösteriyor. Evet o sevecen dilden vazgeçmeye hiç niyetim yok. Nasıl vazgeçerim ki insan olarak da öyleyim. "Aşk ve Karanlıklar"ı hiçbir öfke duymadan yazdım. Uzun yıllar boyunca çok kızgındım. Özellikle de babama. Annemin intiharından sorumlu tuttum onu. Anneme de kızgındım intihar ettiği, bizi terk edip gittiği için. Kendime de kızgındım çünkü annesinin ölmek istemesine neden olabilecek kadar kötü, yaramaz bir çocuk olduğumu düşündüm. Uslu, iyi bir çocuk olsaydım annemin gitmeyeceğini, kendini öldürmeyeceğini düşündüm yıllarca. Fakat bu kitabı yazdığımda içimde hiçbir kızgınlık yoktu. "Aşk ve Karanlıklar"ı yazarken annemi, babamı, amcamı, halamı, büyükbabamı, büyükannemi, komşularımızı, bütün mahalleyi sanki hepsi birer çocukmuş gibi düşündüm. Bu kitabı yaşlı bir adamın çocukların oyunlarını gözlemler gibi yazdım. Çocuklar bazen tehlikeli, bazen acımasız oyunlar oynasa da çocukturlar. Bu kitabın sevecen, sıcak yaklaşımının özünde benim herkese bir çocuk gözüyle bakmayı tercih edişimden kaynaklanmaktadır. Steven Spielberg, Münih filmi üzerine verdiği bir söyleşide şöyle diyor: "Bugün Ortadoğu’da yaşanan kilitlenmeyi hiçbir filmin, kitabın veya sanat aktivitesinin çözebileceğine inanmıyorum." Bir yazar olarak kitaplar için söyleyeyim, kitaplar dünyayı değiştiremez, insanlara bir gün bir kitap okudum yeniden doğdum duygusu veremez. Fakat kitaplar birinin diğerini anlamasını sağlayabilir. Başka yaşamları, gerçeklikleri anlamayı sağlayabilir. Diyelim ki Türkçeden çevirilmiş ve iyi bir Türk yazar tarafından kaleme alınmış iyi bir roman okudum. O zaman kendimi Türk insanına daha yakın hissederim. Türkiye’ye sadece bir turist olarak gelsem bu duyguyu ne kadar yaşayabilirim? Turist olarak gelsem önemli anıtları, müzeleri, manzaraları görürüm, eğer şanslıysam da birkaç kişiyle tanışır, konuşurum. Ama yaşantınızı, kültürünüzü yaşayış şeklinizi hayal edemem. Fakat o kitap iyi bir yazarın mesela bir Yaşar Kemal’in kitabı ise sayfalar beni evinize davet eder, odalarınızda dolaşmama, sofranızda yemek yememe, insanlarınızı tanımama imkân verir. İyi bir roKİTAP SAYI ? Gamze AKDEMİR şk ve Karanlıklar"da Yahudilerle Filistinliler arasındaki duygusal akrabalığa da değiniyorsunuz. Duygusal akrabalık ve toprak bölüşümü… Anlatır mısınız? Yahudilerin bugüne kadar millet olarak yurt diyebilecekleri hiçbir ülke olmadı. Yahudilerin yurt dedikleri tek toprak İsrail’dir. Bunu hiçbir şey değiştiremez. Yahudiler bunu ille de dini duygulardan yola çıkarak söylemiyorlar. Kendilerini o toprağa ait hissettikleri için diyorlar. Dindar olmayan insanlar da bunu böyle hissediyor. Ben dindar biri değilim ve İsrail’e gittiğimde evimde, yurdumda olduğumu hissediyorum. Başka yerlere gittiğimde ise öyle hissetmiyorum. Başka yerlere gitmeyi seviyorum ama oraya ait olmadığımı biliyorum. Bazen diğer yerler evinizden daha iyi de olabilir ama eviniz değildir. Vatanseverlikle evrensel adalet arasındaki çetin tercihler… Anlatır mısınız? Bu konu hep ağır sonuçlara gebe nedense. Ve sonuç hep savaşan uluslar. “A Çok basit bir yanıt vereceğim, keşke ayrı ayrı ulusların olmadığı bir dünyada yaşasam. 500 uygarlık, bin dil, 10 bin gelenekten söz ediyoruz. Ve hayal edin, ayrı ayrı devletler yok, pasaport kontrolleri diye bir şey söz konusu değil. Böyle bir dünyada yaşamak istiyorum ama böyle bir dünyada yaşamıyoruz. Eğer herkesin pasaport kontrolüne ihtiyacı varsa Yahudilerin de var. Ben dünyadaki devletsiz bir yurttaş olmak istemiyorum. Çünkü biz iki bin yıldır yurtsuzuz ve bu Yahudilere çok pahalıya mal oldu, ne kadar yıkıcı bir trajedi yaşadıkları malum. Herkes evine bakarsa ben de evime bakarım. Eğer bir gün bütün ülkeler sınırları kaldırırlarsa biz de kendi sınırlarımızı memnuniyetle kaldırmaya hazırız. Ama o güne dek bunu yapan tek ülke biz olamayız, bu olamaz. Bu çok tehlikeli. Ne entelektüel ne de filozofik açılardan derinlemesine anlatmaya gerek yok, durum bu kadar basit ve net. Bundan hoşlanmıyorum ama oyunun kuralı böyle oldukça bu şekilde oynamak zorundayız. "Aşk ve Karanlıklar" da insan hamurunun yoğurulup savaşan bir ulus biçimlendirilmesine karşı çıkış içeriyor bu açık. Savaş gibi direniş de insanın doğasında ? SAYFA 16 CUMHURİYET 847
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle