04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

bir zemin ver bana devingen sallanmayan, ayak basayım kaygısızca, sağlam. Unuttur asabiyetimi! Bir bütün kıl beni! Akıl fikir ver, sağduyu ve sadakat! Kumsala fırlatılmış bir termos gibi yeter içte çınladığım, parladığım dıştan! Dağılan zaman ve mekânlardan öte Elimi tut denizim, uslandır beni! Hava katlarımda dolaşıyor döne döne ilk göç kafilesi leyleklerin. Sisler içinden – uuuu! yılgın uluma gibi bağırtısı geliyor geminin... Elveda denizim! Elveda aşkım benim! Elveda susadığım bengiliğim! Cevat ÇAPAN Şiir Atlası Valeri Petrov (d. 1920)/ Şiirler/ Çeviren: Kadriye Cesur ‘Ve sarı ve sessiz, güzün kokusu gizemli’ Şair, oyun yazarı, çevirmen, senarist, gazeteci. Tıp öğrenimi görmüş, ama doktorluğu pek kısa sürmüştür Valeri Nisim Mevorah’ın. Hayatının tamamını edebiyatın içinde, edebiyat için geçiren Valeri Petrov, muhteşem çevirileriyle Shakespeare’i Bulgar okuruna sunan bir çevirmendir de. “Palechko”, “Mavi Denizin Kıyısında”, “Yumuşak Sonbahar”, “Beyaz Masal”, “Yağmur YağarGüneş Açar” eserlerinin toplandığı seçkilerden sadece birkacı. Bulgar Edebiyatındaki yeri ve önemi 1936 yılında yayımladığı ilk şiirinden sonra hemen anlaşılmaz elbette. Şairin 1960’lara kadar sansür ve alışılmış kalıpları zorlaması gerekecektir ama bu yıllardan sonra da edebiyat eleştirmenlerini “ironi, kelime oyunları, nükteli çağrışımlar, etkileyici uyaklar ve ince, felsefi bir mizah anlayışının yansımaları” olarak ifade edecekleri tarzı konusunda hemfikir kılacaktır. Çağdaş Bulgar edebiyat eleştirmeni ve edebiyat tarihçisi Svetlozar İgov: Mavi Denizin Kıyısında’nın şairi yine o ebedi mavi afetin karşısındadır, lakin zamanın kum saati sona yaklaşıldığını gösterir, sona doğru akmaktadır. Bu şiir an ile sonsuzluğun dehşetli bir buluşmasıdır; insanoğlu ile devasa sonsuzluğun birbirine dokunuşu; modern insanın doğanın bilge yaşamı önünde lirik yakarısıdır...” der. Geçiyor İğneli saçaklardan, derin ukudayken çamlar sisli tüllerin arasından yağıyor kar, yağıyor kar. Ormandaki konutta dünya derdinden uzak tanrı misafiri için de hayat yalın ve rahat. Ne bir kızak çınlayışı, ne bir kadının sesi, dört bir yana yayılır sessizliğin sessizliği . Yağıyor kar, yağıyor, derin uykudaki çamlara... Ağrımıyor, ağrımıyor, geçiyor (mu) zamanla?! serili çarşafla, hasır kulübe ile, çapalarla kuma gömülü, kaminetoda balık pişiren o genç adamla, küflü bidonla bile; o neşeli bluzlu sarışın kızla boylu boyunca kumsala uzanan veya elinde naylonda su taşıyan denizanası gibi canlı, saydam. Elveda denizim! Neşeli değil bu an. Ağlayabilirim, kendimi bıraksam. O adam ben değilim, ben değilim o genç adam geçen birisiyim ben, arka taraftan. Tanrım, Tanrım! Elveda denizim! Günler, seneler ne kaldı geriye? Eriyişi gibi avucumda köpüğünün senin Yitiyor kıskançlıklar, tutkular da, şöhret de. Neye yarar bunlar! Şu üç günlük dünyada boş işlerle, hızla tüketiriz kendimizi biz. Senin dinginliğin bunlar, akıt bana da kabuk, yosun, iyot kokusu ve tuz. Yeter bu açgözlülük! Nicedir çocuk değilim! Ebedi saatinde Kronos’un hızlanmış akıyor senin kumun denizim, iyilik konisinden kötülüğe! Oysa nedir yaşamımız senin gözünde? An. Başladı demeye kalmaz, akıvermiş –bak. Elveda değil bu, dehşetli bir figan alabildiğine tanıdık ama ne gam, değil mi ki sayısızdır benden önce yolunda bir gün durup aynı ağıdı yakanlar, hep o yeşil enginliğe– özlem ve hüzne duran, sonsuzluğa dek mor ve mavi kalan! Her tür hayatın ve şu düzensizliğin beşiği sensin denizim, Musevi Anekdotları Alman olan ev sahibimiz Yidiş dilinde anekdot anlatır Oysa bu kentte nicedir Tek bir Musevi bulamazsınız. Avraam, Rebeka, Solomon, Kahramanları onca fıkranın Gaz odalarından siklonla Geçirdiler sizi, canlarım. Duman ve külsünüz şimdi Bilinmeyen çukurda toprak Ve bu gülüş de neyin nesi Yok edilmişken komik olanlar!? Küçük Anahtarın Peşinden Akşam geç vakit arabayı park ederken Anahtarı kaydırdım düşürdüm istemeden Sabah yedi sularında sürdüm izini Trotuvarı görünce şaşkınlıktan fırladı gözlerim: Sivri yapraklarla döşenmiş etrafı Moskviç’in Her biri de birer sarı anahtar gibi Soğuk oldukça hava, bacalar duman süzer Ancak mavi görünüyor, seyrek dalların arasından gökler Nasıl oldu, anlamadım, dalmışım parka Sisler içinde görülür görülmez kalmış araba. Ve sarı ve sessiz, güzün kokusu gizemli Öyle nemli ve çürük, ve hoş ve koyu kesif Duydum her hücremle hayatımın nice geçtiğini Bir hızlı şırıltı, renkli bir dönenceydi ... Ah, ne kadar da yakınmış, bebek beşiği mezara Niyeydi tüm bu nefret, niçin bu ihtiraslar ... Başka olması gerek! İşte açık çimenlikte Soluk güneş karşımda ve soruyor gülümsemeyle: Ne ararsın orada, çocukihtiyar? Ufak bir şey, diyorum, küçük altın bir anahtar. Çılgın Yaprak Yerinde duramayan tek o yapraktı O nedenle de adı Çılgın yaprak kaldı. Diğer yapraklar usulcacık Uyurlardı gündüz gece Oysa bu döne döne Dans ederdi nedensizce Sonra rüzgârsız bir güzde Pır pır etti uzunca Altın vantilatör gibi Yorulmaz koşusunda Şimdi ilişti gözüme ağaççıplak! Kuru yapraklar yerdeydi Yağmurdan ıslak. O büyük yığının şimdi bir yerlerinde ‘Sen O musun’ diyorum tektek her birine. CUMHURİYET KİTAP SAYI 836 Elveda Deniz Denize Veda Elveda denizim, denizim elveda! Henüz sıcak, henüz yaz sayılır ama bir saattir dönenmekte durmadan ilk leylek sürüsü havada. Toplaşıp seyreliyor sürü gökyüzünde, hava akımları kat kat dönenmekte. Elveda denizim! Yolcu yolunda gerekdeyip toparlanalım bizler de. Oysa nasıl severim seni: asla mevsimlik, yabani ve hoyratça değil! Muhteşemsin, nefes kesecek denli sen, çocukluğumun mavi denizi: SAYFA 32
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle