Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Mustafa Şekip Tunç’un eski Türkçe kitabı ‘Terakki Fikri’ Latin harfleriyle yayımlandı sefenin görevidir (doğa felsefesi, bilim felsefesi). 2. Bireysel ve toplumsal planda ne yapmamız gerektiğini, toplumsal düzenin sağlanmasında dayanılacak ilke ve kuralların neler olduğunu araştırmak, felsefenin ahlâk felsefesi adlı kısmının görevidir. 3. Felsefenin üçüncü sorun alanını, estetik ve sanat sorunları oluşturur (güzellik felsefesi bediîyat ve sanat felsefesi). 4. İlk üç alana ait kuramsal ve pratik düşünme etkinlikleri, bunların tümünü birleştiren bir düşünme alanının konusu olurlar (metafizik). Çünkü, bilgi/bilim, ahlâk ve sanat gibi gerek kuramsal gerekse pratik bütün etkinlikler insanın evrendeki yeri, özü ve akıbeti ile ilgili düşünceler ışığında aydınlanır ve anlamlanırlar. Metafizik, felsefenin felsefeyi taçlandıran kısmıdır. 5. Yine de, metafizikle birlikte felsefenin kısımları tamamlanmış olmaz. Felsefeyi taçlandıran metafiziğin de üstünde, filozofun yanıt arayacağı bir temel soruya, "Ben neyim" sorusuna yanıt getirecek bir kısma gereksinim vardır. Felsefenin bir bakıma özü, onun bir benlik araştırması olmasıdır. Mustafa Şekib bu konuda şöyle demektedir: "Felsefenin usulı maarifeti şuurun kendi kendisini teemmüldür. Şu halde bütün feylesofların ilk vazifesi bu mevzuu ta'mik etmektir." (Felsefenin bilme/biliş yöntemi bilincin kendi kendisini etraflıca düşünmesidir. Şu halde filozofların ilk görevi bu konuyu derinliğine araştırmaktır). Mustafa Şekib, bilgi/bilim, ahlâk, estetik ve metafizik alanlarının rasyonel irdeleme ve gerektiğinde deneye dayalı inceleme ile konu edinilebileceğini, fakat bilincin ve bilinç sorunlarının ele alınmasında rasyonaliteden çok fazla yararlanılamayacağını düşünür. Gerçi bilinci ve bilinç sorunlarını ele alan bir psikoloji bilimi mevcuttur. Fakat bu bilim, bilim olması dolayısıyla rasyonaliteye ve deneye başvurmakla sınırlı bir etkinlik içindedir. Birey, davranışları inceleme konusu yapılarak objeleştirilebilir, bu davranışlar istatistiksel yoldan nicelleştirilebilir, ölçülebilir (Behavyorizm). Ne var ki, bunlar bireyi ancak nesne ve doğa olarak kavramamıza elverirler. Oysa birey ancak ruhuyla birey olur. İnsan yalnızca bir canlı türünün bir üyesi değildir; o aynı zamanda "kişi" olarak amaçlarla, anlamlarla, inanç ve değerlerle örülü bir şekilde yaşayan, bu anlamda "ruh" sahibi olan biridir. Bilincin özü ve buna bağlı olarak evrenin, ruhun ve yaşamın özü ve niteliği akıl ve bilimle anlaşılamaz. Bilinç, ruh ve yaşam sorunları bir "hendese davası gibi isbat ve istihrac ederek" (geometri problemi gibi kanıtlama ve çıkarsama yoluyla) hallolunamaz. Rasyonel/kanıtlamacı/çıkarsamacı zihniyet, insanı "sevki tabiileri"nden (doğal güdülerinden), duygu ve heyecanlarından, tutku ve iradelerinden uzaklaştırır. "Akılcılar ihtirası kötü gösteriyorlar. Oysa ihtiras yaşamın en verimli gücüdür. Sosyal yaşam, ihtiraslara karşı yasalar ve örflerle ne kadar direnirse dirensin, insan ihtiraslarını tatminden vazgeçmeyecektir. Fert ve cemiyet arasında bu mevzudaki çatışma, bitmeyecek olan bir çatışmadır." Salt düşünceye ve mekanizme dayanan bir felsefe, evrenin, ruhun ve yaşamın sırlarını çözemez, bu nedenle de gerçek felsefe olamaz. Evrenin ve yaşamın sırlarını çözmenin yolu akıl ve mantık değildir. Akıl, mantık ve deney, fizik bilimi için ne kadar uygunsalar, ruh ve yaşam için o kadar uygunsuzdurlar. Evren, ruh ve yaşam için aranan "hakikat"; akıl, mantık ve deney yoluyla değil, hads (sezgi) yoluyla kavranabilir. Yaşam durmadan yenilenen bir şeydir ve "Yeni bir hayat, yeni fikirler bulmakla değil, yeni bir mânânın sezgisiyle mümkündür. Mânâ denilen şey ise, olmuş bitmiş, değişmez bir hakikat değil, ruhun eşya ve olaylara temas ettiği nokta, yani hayat ile zekânın birbirleriyle kaynaştığı yerdir. Mânâ, hareketli, çoğul ve ancak değişerek KİTAP SAYI İlerleme fikrinin kaynağı ve gelişimi Mustafa Şekib'in Terakki Fikri, Menşei ve Tekâmülü adlı kitabı, 1927 ve 1928 yıllarında Hayat Mecmuası'nda yayımlanmış olan bir dizi makalesini bir araya getiriyor. Osman Bahadır'ın özenle hazırlamış olduğu görülen kitabın bu yeni baskısında özgün metin aynen korunmuş, eskimiş ve kullanılmayan bazı terimlerin bugün kullanılan karşılıkları parantez içerisinde verilmiş. ? Doğan ÖZLEM culuğa kadar uzanan bir yelpaze vardı. Ne var ki, akım içinde yer alan düşünürlerimiz Yeni Thomasçılıktaki Katolik ve personalizmdeki hem Katolik hem Protestan mistisizmine özgü yönlere pek sıcak bakmıyorlardı. Bergson'un "lâdinî" (dindışı) mistisizmi onlara çok daha cazip geliyordu. İkinci kaynak ise, Anadolu halkına özgüledikleri bir "halk ruhu" ve bu ruh içinde başat saydıkları "halk sufîliği"ydi. Rıza Tevfik Bergson'un düşünceleri ile Doğu mistisizmi ve tasavvuf arasında bağlar kurmaya çalışırken, XVII. yüzyılda yaşamış olan Melâmi şeyhi İbrahim Efendi'nin birçok düşüncesi ile Bergson'un düşünceleri arasında "şaşırtıcı" benzerlikler buluyordu. Öyle ki, Rıza Tevfik'e göre, İbrahim Efendi'nin "ânı dâim" anlayışı ile Bergson'un "durée" (süre) anlayışı arasında esaslı hiçbir fark yoktur. Yakup Kadri'nin Kiralık Konak (1922), Nur Baba (1922) romanlarıyla Erenlerin Bağından (1922) adlı denemeleri, Yahya Kemal'in bu döneme ait bazı şiirleri, Batı kaynaklı bu mistik metafiziğin yerli kaynaklarla bireşime sokulması yolundaki çabaların birer ürünüdürler. (İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu ve Mehmet Emin Erişirgil'in Dergâh Mecmuası çevresiyle ilişkileri daha da kısa ömürlü olmuş ve bu iki düşünürümüz sonradan yollarını ayırmışlar, Baltacıoğlu bir çeşit pedagoji felsefesine yönelirken, Erişirgil pragmatizme geçmiştir.) deney vb. yollarla olup biteni, olguları kaydeder, aralarındaki bağıntıları genel kavramlar ve yasalar halinde ifade eder. Oysa felsefe, bilimin araştırdığı gerçekliğin bir parçası olarak insanın bu yönüyle yani gerçekliğin bir parçası olma yönüyle ilgilenmez. Felsefe, insanın varlığın bütünüyle ilişkisini inceler. Bu doğrultuda Mustafa Şekib, felsefeyi sorun alanlarının farklılığına göre kısımlara ayırır. 1. Doğayı bilimler inceler. Fakat bilimlerin yöntem ve ilkelerini araştırmak ve eleştirmek fel M ustafa Şekib Tunç (18861958), Bergson felsefesinin ülkemizdeki en önemli ve etkili temsilcisi olarak bilinir. Çeşitli memuriyetlerden sonra 1919'da girdiği Darülfünun Felsefe Bölümü'nde ve daha sonra Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü'nde, emekli olduğu 1953 yılına kadar aralıksız görev yapmış olan Mustafa Şekib, 17 telif ve 18 çeviri kitabı ve sayısız makalesiyle felsefe ve bilim dünyamızın en verimli yazarları arasında yer alır. Mustafa Şekib'in adı, "Türk Bergsonculuğu" adıyla da bilinen ve aralarında İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu, Mehmet Emin Erişirgil, Ahmet Şuayp, Rıza Tevfik ve Suphi Ethem'in de bulunduğu bir akımla birlikte anılır. Bu akım 1920'li yıllarda Dergâh Mecmuası çevresinde toplanmış fikir insanları ve edebiyatçıları kapsar. Bu yıllarda akımın fikri cephesinde ön planda Mustafa Şekib, Rıza Tevfik ve Suphi Ethem yer alırlarken, Yahya Kemal ve Yakup Kadri de şiir ve edebi yazıları ile akıma destek verirler. Mustafa Şekib dışındakiler, daha sonra akım içerisindeki etkin rollerini sürdürmezler, hatta akımdan koparlar. Akımdan geriye kalan ve yaşamının sonuna kadar Bergsonculuğunu sürdüren tek isim, Mustafa Şekib'dir. Akımın ortaya çıkıp etkili olduğu 1920'li yılların ilk yarısı, Mütareke yıllarıdır. Akım içinde yer alanlar, Mütarake yıllarının, Hilmi Ziya Ülken'in sözleriyle, "karanlık ve meyus havası"ndan sıyrılmak, bireysel ve toplumsal planda bir kurtuluş özlemiyle "bir manevi kuvvete ve yarı mistik bir ruh hamlesine dayanmak" gereksinimi içindeydiler. Bu konuda iki farklı kaynaktan besleniyor ve bu kaynakları bir bireşime sokmak istiyorlardı. Birinci kaynak, modern Batı mistisizmiydi. Burada Yeni Thomasçılıktan personalizme ve Bergson YANIT BULMA ÇABASI Mustafa Şekib'e göre "Felsefe bir şey öğretmekten ziyade, öğrenilen şeyler üzerinde tefekkür ve teemmülü davet eden bir marifettir." Felsefe bilimlerden biri değildir; tersine o bilimlerin yanıt veremediği sorulara yanıt bulma çabasıdır. Bilim, gözlem, Mustafa Şekib'inkitabı, 1927 ve 1928 yıllarında Hayat Mecmuası'nda yayımlanmış olan bir dizi makalesini bir araya getiriyor. Mustafa Şekip Tunç’un eserleri 1. Bir Din Felsefesine Doğru, İstanbul 1959. 2. Çin Felsefesinin Kaynakları, Ankara, tarihsiz. 3. Felsefe Dersleri, İstanbul 1340 / 1924. 4. Felsefei Din, İstanbul 1927. 5. Fikir Sohbetleri, İstanbul 1948. 6. Gülmek Nedir, Kime Gülüyoruz?, İstanbul 1337 / 1921. 7. İnsan Ruhu Üzerinde Gezintiler, İstanbul 1943. 8. Psikolojiye Giriş, İstanbul 1949. 9. Psikoloji Dersleri (Terbiye Bakımından), İstanbul 1950. 10. Ruh Aleminde, İstanbul 1945. 11. Ruhiyat, İstanbul 1340 / 1924. 12. Ruhiyat Dersleri, İstanbul 1335 / 1919. 13. Ruhiyat Derslerine Lahika, İstanbul 1920. 14. Ruh Yapımız ve Onun Tipleri Bakımından Ahlak, İstanbul 1944. 15. Terakki Fikrinin Menşe ve Tekamülü, İstanbul 1928. 16. Üç Zihniyet, 1940. 17. Yeni Türk Kadını ve Ruhi Münasebetleri, Ankara 1939. Bazı Çevirileri 1. Gülme (Bergson’dan), İstanbul 1945. 2. İtiyat Kanunları (W. James’ten), İstanbul 1934. 3. Manevi Kudrete Dair Birkaç Konferans (Bergson’dan), İstanbul 1923. 4. Muasır Fransız Psikolojisi (Dwelhauvers’den), İstanbul 1940. 5. Oyun ve Sanat (Delacroix’dan), İstanbul 1938. 6. Şuurun Doğrudan Verileri (Bergson’dan), İstanbul 1950. 7. Yaratıcı Tekamül (Bergson’dan), İstanbul 1947. ? SAYFA 12 CUMHURİYET 836