Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Mucize Özünal'dan 'Kullanılmış Hayat' Sorgulanmamış hayat yaşanmaya değmez ye çalıştım. Dalıvermişim. Sıra beklemeye niyeti yok. Oturttu beni yanına, tatlı tatlı anlatıyor. İyi de daha adının çağrışımları üzerinde duracaktım ! Ne demek kullanılmış hayat? Biz hayatımızı kullanıyor muyuz, kullanmıyor muyuz? Kullanmakla yaşamak arasında bir fark mı var yoksa. Ben yaşadığımı sanırken birileri benim hayatımı kullanıyor olmasın! Yaşamak ne demek? Yaşadığımızı nasıl anlayacağız? Neye göre yaşamak? Ölçüsü ne? Mihenk taşı var mı? Daha art arda gelen sorular, sorular. “En iyisi baştan başlamak ve yazarı dinlemek” deyip okumaya başladım. Dil çok güzel kullanılmış. Okurken hem olayı sürdürüyorsunuz hem de dilin yarattığı renklerle ilgileniyorsunuz. Mucize Özünal, romanını karşılıklı konuşmalarla yazmış. Bu yöntem, kitabın daha rahat okunmasını sağlıyor. Daha önce savcılık ve avukatlık yapmış olması sorgucuyu çok başarılı canlandırmasına yardımcı olmuş mudur acaba? Sorgucu, romanın akışını yönlendiren soruları ve olaylar arasında kurduğu bağlarla önemli açılımlara yer hazırlıyor. Aceleci gibi ama sabırlı, kısıtlayıcı gibi ama inceleyici tutumuyla olanların ustaca serilmesine yardımcı oluyor. Yahudi bir kadının kurduğu klinikte ruh doktoru olan kocası çalışmaktadır. Ama delilik nöbetleri geçiren doktor, temizlenmenin ve yenilenmenin bir yolu olarak gördüğü ateşi uygulamaya sokar ve kliniği yakar. Bütün hastalarını yakarak öldürmek ister. İtfaiye erinin sorgulama sırasında verdiği bilgiden bunu bilerek yaptığını öğreniyoruz. İşte itfaiye erinin anlatımından doktorun görüntüsü: “Doktoru gecenin ortasında, ateşten köşkü önünde, eli yüzü is pas içinde, yağlı paçavraların cızır cızır yanıp tutuştuğu meşalelerle ordan oraya koşarken bulduk. ‘Yansın, yansın. Yıkılsın, aklansın, paklansın’ diyordu. Üç beşimiz zor zapt ettik. Kendisi deli doktoruymuş ya, bu kez o delirmiş gibiydi. ‘Ateş, ateş!’ diyerek, elindeki alevi üstümüze üstümüze tutuyordu. ‘Yanın tutuşun, aklanın, paklanın!’ diyordu.” Doktor, yanıp kül olan binadan kurtulanlar olduğunu bilmemektedir. Sorgulama sırasında hem hastalarını anlatır hem de gerçeği öğrenir. Doktorun anlatımından verdiği bilgilerden klinikte yatanların yaşamlarını ve ruhlarında esen rüzgârların nedenlerini öğreniriz. Sorguya çekilen ilk kişi, bir itfaiyecidir. Yazar, romana onun anlattıkları ile giriyor. Aç, yorgun ve uykusuz olduğunu söyleyen itfaiyecinin söylediklerinden şu cümleler be Mucize Özünal, romanını karşılıklı konuşmalarla yazmış. Bu yöntem, kitabın daha rahat okunmasını sağlıyor. Daha önce savcılık ve avukatlık yapmış olması sorgucuyu çok başarılı canlandırmasına yardımcı olmuş mudur acaba? Sorgucu, romanın akışını yönlendiren sorular ve olaylar arasında kurduğu bağlarla önemli açılımlara yer hazırlıyor. Aceleci gibi ama sabırlı, kısıtlayıcı gibi ama inceleyici tutumuyla olanların ustaca serilmesine yardımcı oluyor. ? Zehra ÜNÜVAR okrates’in yazının başlığını oluşturan sözü, yazar Mucize Özünal tarafından yeni çıkan kitabının başına yazılmış. Yazarın “Kullanılmış Hayat” adlı kitabından söz ediyorum. Okumaya başlayacağım kitabı önce dış görünüşü ile incelemek hoşuma gider. Sonra adından ip uçları çıkarmaya çalışırım. Yazarı hakkında yazılanları okurum. Bu ısınma çalışmalarından sonra da okumaya başlarım. “Kullanılmış Hayat”, Can Yayınları’nın roman serisinden çıkmış. Beyazın sadeliği içinde iyi hazırlanmış bir kapağı var. Arka sayfadaki kısa tanıtım yazısında: “Polisiye kurgusu olan ilginç bir sorgulama romanı” yazıyor. Aslında, polisiye romanlara pek düşkün değilimdir. O yüzden, başlamak için fazla acele etmeyeyim dedim. Okumakta olduğum bir şiir kitabını bitirdikten sonra başlamak üzere kaldırmaya karar verirken romanın şifresi diyebileceğim dört başlık dikkatimi çekti. KöstebekKız DiliElektriğin Müridi Ötekiler. Daha kitabın adı ile ilgili tam kafa yoramamışken bir de bu yan başlık diyebileceğim şifreler çıktı. Kız Dili ile Elektriğin Müridi tamlamaları ilginçti. Kitabı şöyle karıştırarak merakımı yenme ler.” “Ateş, kiri pası, kokuşmuşu çürümüşü, yalanı yanlışı sonsuza dek yok eder, derler.” Sözleri, hemen dikkatimi çekenler. Yangın bütün gece sürer. Her şeyi kül eder, gün ağarırken ince saman alevlerine döner. İtfaiye eri bu durumu da şöyle yorumluyor: “Güneş doğdu. Güneşin karşısında insanoğlunun yaktığı bu ateşin ne hükmü olur ki? İnsan bu, cürümü kadar yer yakar.” Doktorun sorgulanması sırasında ister istemez onun ruh halini kavramaya uğraşıyorsunuz. O yüzden de sorgucunun: “Günaydın doktor. Şimdi biraz daha iyisiniz değil mi?” Sorusuna: “Ben hep iyiydim. Siz paniklemişsiniz” yanıtını vermesi, beklemediğiniz bir yanıt oluyor. Belki de benim için öyle oldu demeliyim. Çünkü, ateşi bir temizleme yöntemi olarak seçtiğini öğrenmeme karşın yine de suçluluk duymuş biri gibi konuşur sanıyordum. Ardından: “Ben ateşin temizliğinden yararlanarak her şeye yeniden başlamak istedim. Yani hayata yeniden başlamak... Su, ateş, hava, işte hepsi bu. Su besler, hava büyütür, ateş arındırır, temizler” deyince kararlılığı sonucu uyguladığı yöntemin çok inançlı savunucusu olacağını daha iyi anladım. “Bunca pisliği ateşten başka ne temizleyebilirdi? Bana söyler misiniz?” dediğinde de pislikleri öğrenmek ve bu soruya yanıt aramak gerektiğini düşündüm. Acaba gerçekleri öğrendikçe doktora mı hak verecektik!.. Sorgucunun sorularını açıklıkla yanıtlayan doktor, çok inanarak yaptığı işin yorumunu da yaparak bizim kafamızda oluşan sorulara da yanıtlar sıralıyor. Örneğin: “İyilik yok edilmek istendiğinde kötülük her yanı kaplar. O zaman arınmanın tek yolu ateşe vermektir. Yaşamı kullananların tapınağını onun için ateşe verdim.” “Orası güneşe tükürenlerin tapınağıydı. Çünkü hayat güneştir.” Doktor, yaptığının, sorgucu ve insanlar tarafından daha iyi anlaşılması için gönüllü konuşmaktadır. Bunu, “Ben başardım. Bunu biliyorum. Şunu da biliyorum ki siz, hiçbir şey anlamıyorsunuz. Onun için size her şeyi anlatacağım.Sizin beni sorguladığınız için değil. Eriştiğim gerçekliği size kavratmak için” cümleleri ile anlıyoruz. Doktor, konuşmalarında kendisi hakkında da geniş bilgiler veriyor. Giyim kuşamından, zevklerinden, davranışlarını etkileyen etkenlerden... Doktor olarak hastalarıyla nasıl iletişim kurduğunu, genel uygulamaların dışında ne gibi özel planlar bulduğunu, metotlarının neler olduğunu öğreniyoruz. Görüşme öncesi ürettiği varsayımları, bir hırsızın elindeki maymuncuklara benzetiyor. “Biz, insanların manevi şeylerine el atarız, ruhlarını çalarız. Bu varsayımlar çalacağımız ruhun kapılarını bize açar” diyor. BENZETMELER, ÇAĞRIŞIMLAR Mucize Özünal, romanını karşılıklı konuşmalarla yazmış. Bu yöntem, kitabın daha rahat okunmasını sağlıyor. S ni çok etkiledi: “Sizler sanırsınız ki biz itfaiye erleri ne acıkır, ne yorulur, ne de uyuruz. Her daim uyanık, her daim göreve hazır, öylece bekleriz. Bekleriz ki ortalığı ateş sarsın. Kâinat ateş alsın. Evler, dükkânlar, binalar yansın da biz varıp söndürelim. Atılalım birer birer ateşin ortasına. Öyle ya, İbrahim’i attıkları ateşin yerinde nasıl içi balık dolu, kıyısında yeşil başlı ördekler yüzer göller halk edilmişse, biz de İbrahim’ce atalım kendimizi ateşlere.” İtfaiye eri, beklediğimizden daha uzun konuşuyor. Hatta, konuşmasının tamamını düşünürsek, yaptığı iş ile, insanlarla ve olaylarla ilgili yorumlar yaptığını da görüyoruz. Örneğin: “Ateş asabidir, denetime gelmez.” “İnsan dediğin iki karanlık arasında bir ateş üstündedir bir ömür boyu. Varoluşundan öncesi ile yok oluşundan sonraki karanlığın ateşi...” “Kurşun döktürenlerin umudu ateştedir. Lakin kurşun atıldığında ateş olmaktan çıkar, tene değende yakmaz; yaralar, öldürür.” “Musa ateş çalısında suret göstermiş der Benzetmeler ve çağrışımlardan yararlanırken karısı ile nasıl tanıştığını da anlatıyor. Karısını anlatırken de Museviler hakkındaki bilgi ve yorumlarını da öğreniyoruz. Kayınpederi ve kayınvalidesini tanıyoruz. Onların davranışlarını yorumlarken ırklarının davranışlarını da katarak şöyle diyor: “Sizi, hiç hissettirmeden ustaca yönetirler. Yaşamınızı ele geçirdiklerinde iktidar alanınız iyice daralmıştır. Çünkü onlar korkmaktadırlar. Sürülmekten, öldürülmekten korkarlar. Korkuyu yenmenin en kestirme yolu, iktidar olmaktır.” Olga’nın hizmet ettiği iki yaşlı, ilginç geçmişleri ve anlattıkları ile ilgimizi çekiyor. Doktorla konuşmaları yavaş yavaş açılıyor. Yaşadıklarını paylaşmaya karar verdikten sonra rahatlıyor ve düşüncelerini açıklıyorlar. Kadının; “....yaşadığımız her şeyi sizinle paylaşmadan ölülerimizi gömemeyeceğiz. Bunu hem maddi, hem manevi anlamda söylüyorum. ...İnsan, ölülerini gömen tek hayvandır. Bunu belki ölümü yok saymak için yapar. Bilgelikse, ölümü değil, yaşamı düşünerek yaşamaktır. Biz hep öle öle yaşadık” cümleleri, ilgiyle okuyacağınız bir söyleşinin başlayacağını anlatıyor. Heyecan ve merak başlamıştır. Olayların içine giriyorsunuz ve zevkle okuyorsunuz. KİTAP SAYI ? SAYFA 10 CUMHURİYET 836