05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

? den yoksun bırakışmış gibi bir tablo seziliyor çok net. Keşke köylü köyleriyle bağlarını bu kadar hızlı kesmeseydi. Bugün kuş gribi karşısında ne yapacaklarını bilmiyorlar. Hayvanını nasıl sağlıklı besleyeceğini dahi bilmiyor. Devletin sahip olduğu arazinin büyük bir kısmını, bir takım insanlar işgal ederek, üzerinde köylüyü sigortasız işçi olarak çalıştırmaktalar. Ekonomi de geçerliliği olmayan, “ortak’’ gibi deyimlerle geçiniyorlar. Köye okuma, aydınlanma götüremiyorsun. Köy enstitüleri olsaydı, köy enstitülerinde sağlık memuru yetişecekti. Kümeste nasıl hayvan bakılacağını öğreneceklerdi. Küçük ölçüde köylü çağı yakalayacaklardı. Köy Enstitülerinin gerçekleşmemesini CHP’nin içindeki tutucular engelledi. Daha sonraları onların bayrağını, DP’nin içindeki eski CHP’liler siyasi arenaya taşıdılar. Onları içinde de aşırı hayalperestler vardı. Ama kız erkek bir arada yetişme kültürünü özümseyecekti. Çok zordu. Bilemem, belki de altyapısı düşünülememişti. Sen köylüye, ekeceğini biçeceğini, ekinlerini pazarlama yöntemiyle köylüyü tanıştırırsan, belli ölçüdekiler orada kalacaktı. Daha sonra Ecevit’in köykent olayı da başarılı olamadı. Köylü geliyor. Geliyorlar da ne yapıyor? Başarılmış olsaydı çok ileride olacaktık. Burada ne sendika var, ne bilmem ne var. Hiçbir şey yok. Türkiye’deki sendikalar hiç olmazsa batının koşullarını öne çıkarıyorlardı. Şimdi onlar da bırakmışlar, yokuş aşağı yuvarlanıyoruz. Sanayinin hiçbir kesiminde ne grev var ve lokavt ne de toplusözleşme var. O zaman da CHP gençlik kolları, Türk siyasetine uzun yıllar önemli hizmet edecek olmanın yanı sıra, Türk siyasi tarihinin de önemli dönemeçlerinin kilit noktalarında rol oynayacak olan Bülent Ecevit, Altan Öymen, Suphi Baykam gibi isimler yetiştirmiş. Ben gençlik kollarında hiç bulunmadım. 27 Mayıs kuşağı bugün 6070 yaşlarında. Ben politikayı gençlerin yapmasından yanayım. Gençlerin eline bırakılmalı artık. Ecevitler zaten ortada. Ama gençlik kolları ile ilgili birkaç macera kitapta yer alıyor. Size Cumhuriyetin iki ayrı kurucusunun, Mustafa Kemal ve İsmet Paşa’nın iki ayrı sözünü anımsatmak isterim. İnönü’nün hafızalardan silinmeyen o sözüne siz de kitapta yer veriyorsunuz: “Eğer insan hakları yürütülemez, vatandaşın hakları zorlanırsa ihtilal behemehal olur. Böyle bir ihtilal bizimle münasebeti olmayanlarcayapılacaktır. İhtilal eğer vatandaş için başka çıkar yol yoktur kaOrhan Birgit’in naati zihinlere ve tüm hayatından müesseselere yerleşirse kesitler: Üstte meşru bir hak olacaksolda, milletvekili tır’’ Bu sözün söyleniş seçildikten sonra sebebi olarak “döneBüyük Ankara min şartları’’ ileri süOteli’nde rülse de, diğer cephedüzenlenen bir den, yani Kemal PaCHP yemeğinde şa’nın cephesinden ba eşi Sevim Birgit’le. karsak daha aydınlık Sağda, Birgit ve geniş ufuklara açımilletvekili aday lan bir pencereden de listelerinde yer bakmış olacağız aynı aldığında 30’lu zamanda: “Kumandanyaşlarındaydı. lar askerlik vazife ve Yanda ise İnönü icabatını düşünür ve ve Günaltay’la uygularken, dimağını birlikte... KİTAP SAYI siyasi mülahazaların tesirinde bulundurmaktan kaçındırmalıdırlar. Siyasi cihetin icabatını düşünen başka vazifedarlar olduğunu unutmamalıdırlar.’’ Ve yine o ünlü söz: “Memleketin genel hayatında orduyu siyasetten tecrit etmek ilkesi, Cumhuriyetin daima sözünü ettiği esas noktadır.’’ Bunlar koşullara göre yapılan konuşmalardır. Özünde ikisinin de orduyu siyasete bulaştırmak gibi bir gayeleri yoktur. Atatürk belli bir evrede, kimse kendine bir şey söylemeden, dokunulmazlığın dışına çıkarak, üniformalarını çıkartıyor. Daha sonra, hiçbir şekilde orduyu siyasetin içine almıyor. Karabekir Paşa, Rauf Orbay Paşa gibi ordu mensuplarının kurucu milletvekilliklerine de son veriyor. “Ya cepheye, ya meclise’’ diyor. İsmet Paşa benim altını çizerek söylediğim gibi, 14 Mayıs’ta aksini yapsaydı yenilirdi. Ama yine de ordunun siyasete karışmasına nazik bir şekilde karşı çıkıyor. İttihat ve Terakki’yle olan ilişkisini neden ve nasıl bitirdiğini çok yalın bir şekilde anlatır. 18 Nisan 1960 konuşması o dönemin koşulları içerisinde birtakım söylentilere verilen cevaptır. O arada “ben de sizi kurtaramam’’ diyor. Gazeteler kapalı, partiler kapalı. O kargaşada bazı subaylar ayağa kalkıyorlar. Numan Esin, Şükran Özkaya gibi insanların portreleri var. “Evvel Zaman İçinde’’ için 27 Mayıs ihtilalinin bir özeti nitelemesi yapılabilir. Kemal Paşa’nın hemen her konuşmasında iki şeye rastlayabiliriz: “istiklali tam’’ ve “iradei milliye’’... İttihat ve Terakki yıllarına uzanırsak, o, orada da ordudevlet ilişkilerinde çok saydam bir Jön’dür. Yine alabildiğine net bir konuşması işte: “TBMM ordusu saltanatlar yapmak veya saltanatlar kurmak adına şunun bunun elinde ihtiras aleti olmaktan münezzehtir.’’ Eğer böyle olmasaydı zaten gençliğe değil, “orduya hitabe’’ olurdu... Üstelik 27 Mayıs darbesine refleks olarak halkın ilk seçimde AP’yi seçmesi, o dönem solcularında nasıl bir etki yarattı? Üstelik 27 Mayıs üç hüzünlü ve trajik ölümü de beraberinde getirmiştir. Ama bence gazetecilik yönünden sorgulanması gereken Menderes’in idamının “geriye dönük yasa çıkararak’’, yani bir anlamda cuntanın talimatıyla gerçekleşmesidir. Ve tüm bunların sonunda “üç üç berabere’’ türü faşizan zihniyetler yıllar yılı başımıza musallat olmuştur. Türkiye’nin aydınları 27 Mayıs’tan sonra solla tanışmaya başladılar. Daha önce yurtdışında solla ilgili okuma ve araştırmaları yoktu, yasaktı! Ben hukuk fakültesinde sosyoloji okudum. Benim okuduğum kitabın içinde Marksizm’le ilgili bölümler 4850 sayfayı aşmaz. TKP illegal. Bazı şeyleri göze alman lazım. Göze alanların bir kısmı da daha çok sergüzeştçi oluyorlar. Türkiye ne sanayiyi ne iletişimi kurabilmiş! “Sol’’ dediğin zaman, tabanla alakası olmayan bir grup insanın elinde kalan bir oyuncak... Bugün de maalesef hüsran var. Aşiret solculuğu yapanlar... Kürt solcusu, Türk solcusu diye bir şey olur mu hiç? Alevi solcusu ne demektir? Olmaması lazım. Bunlarla meşgul olarak, bazı şeyleri yanlış yorumlayarak, kavram kargaşası içinde ilerliyoruz. Nereye gittiğimiz de belli değil. Senin söylediğin Menderes’in idamı da elbette ki çok trajik bir olaydır. Başka türlü bir şey de beklenebilirdi ama. Niye beklenemesin. 27 Mayıs’ı yapanların büyük çoğunluğu geçici olmayı kabul etmişlerdi. Bir kısmı “başladığımız işi bitirelim’’ dediler ama başarılı olamadılar. Bunlar Türkeş ve arkadaşlarıydı. Kalan kısım Menderes’i sürgüne gönderebilirdi. Yargılanması daha adil olabilirdi. Kan davası gibi hesaplaşmaya girmenin anlamı yoktu. Bunlar o çalkantının, o günkü koşullar içerisindeki atışmaları. Bunlar kabul edilemez. Keşke DP şiddete başvurmasa, çekilmesini bilse ve seçim tarihini ilan etseydi. Bambaşka bir Türkiye’de yaşardık. Şu anda koşullar değişti. Tek kutuba indi şu anda dünya. O zaman doğuda seni korkutan bir Sovyetler vardı. Birçok imkândan da yoksunduk o zaman. “27 MAYIS’IN OLUŞUMUNDA BÜROKRASİNİN ROLÜ ÇOK FAZLAYDI” “1961 Anayasası topluma yıllardır özlediği özgürlüğü getirmiş, TBMM’yi seçmen iradesiyle renklendirmiştir.” diyorsunuz. 1961’in nispeten daha iyi şartlar öne sürse de, Aydemir’in takımının raporunda yer alan “mülk edinme hakkı, veraset ve özellikle serbest teşebbüs, miras hakkı, aile müessesini devletin kontrolü altında tutmak’’ gibi maddeler... 1957 seçimlerinde CHP’nin parti programına bakarsak, vaatler açısından, 27 Mayıs’ta Talat Aydemir cuntasının ihtilal metninin çok benzeri olduğunu görüyorum... 1960’ların askerleri, 1950’lerin askerlerinden farklıydı. Entegrasyon hafiften başladığı için, onların görgü ve bilgileri artmıştı. Bugünün askeri bürokrasisinin çok uzağındalar. Talat Aydemir ikişer üçer sayfalık kâğıtlara, senin söylediğin gibi, bir nevi Kaddafi gibi Türkiye’de askeri rejimle iş bitecek… Devrim gelecek falan filan. Türkiye bunu taşıyamadı ve sitem kabuğu çöktü. İnsanın birtakım riskleri göze alması gerek. Depolitizasyonun önlenmesi ve gençlerin yetişmesi gerekir. Politikaya girenlerin inandıklarından asla vazgeçmemeleri lazımdır. 27 Mayıs Anayasası, toprak reformu, toplusözleşme sistemi, sendikacılık gibi tez ve vaatlerle halkın çıkmasına rağmen, 27 Mayıs sonrası hiçbir elle tutulur sendikal hareketin ve işçi deviniminin ortaya çıkmamasının sebebi sizce neydi? Sebebi, yetişmemiş insanlardı. Her olayın başarı ihtimali personele bağlıdır. Bir tarafta kendisini devletin sahibi zanneden Marksist öğreti var. Bir diğer yanda üretim sendikacılığı var. Uyuşup, birleşip partiyi ele geçirelim. Daha sonraları 12 Mart davetiyesi çıktı. Toplusözleşmeleri hemen durdurdular, 27 Mayıs Anayasası’nı susturdular. Daha sonra yine işçinin sırtında bir kambur olarak 12 Eylül. Sendikacı olarak işe soyunanlar da popülizm yaptılar, kendi çıkarlarını düşündüler. Sanayi devrimindeki gelişmeler, çalışma, iş gücünü durdurdu. 27 Mayıs’ın oluşumunda bürokrasinin rolü neydi? Çok fazlaydı. Birtakım iyi niyetli insanlar çıktılar fakat birikimli değillerdi yeterince. O dönem siyasetinde, özellikle 27 Mayıs sonrası, Mehmet Ali Aybar’larla, Behice Boran’larla canlanan TİP’in yeri neredeydi? TİP eğer senin söylediğin koşulları, hastalıkları bünyesinde taşımasaydı bugün çok daha ilerdeydi. Ama etnik görüşler gereksiz bir şekilde egemen oldu. TİP’in kötü sonunu getiren iki kongresini ben de politikacı olarak izledim. Anlaşılmaz bir karmaşa halindeydiler. Mehmet Ali Bey eli öpülecek bir insandı. ? Evvel Zaman İçinde/ Orhan Birgit/ Doğan Kitap/ 406 s. CUMHURİYET 836 SAYFA 21
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle